Sayfa ? Defterdeki pire 'Tanınmış bir. mu « harrir bir gece kal - mak için bir otele git. mişti. Otel defterine a- || dını yazarken defterin | yaprağı üzerine bir pire sıçradı; muharrir otel sahibinin yüzüne | * baktı: süRumn — Otelinizde pire bulunabilir, — bundan şikâyetçi değflim.. fa- kat ben daha otele a- dimımı atâr atmaz, deftere bakıp odamın numarasını not etme. lerine tahammül ede- İ| mem.. d — Sokağa mı çıka - caksın? Gölgede hara- Tet otuz beş derece. — Zarar yok, gölge- de durmam! Aç ve uykusuz — On beş gün aç, ve en beş gece uykusuz kalmağa tahammül ede. rim! Dedi. — Edemezsını Dediler, — Ederim, dedi, yal - niz geceleri yemek ye « rim, ve gündüzleri uyu- — Evlenenler - çoğal- n dıkça işler de çoğalıyor. Tufan Koca gazete okuyordu; karısı sokuldu: BN saaae — Kocacığım, bugün hava iyi olursa; ben ken- El aynasımı? dime biraz öte beri al- GiMA mıya gideceğim. Gazete — Aynacı dükkünına bir hava için ne yazıyor, bayan girdi: Z Üdlörenir beç bi Erkek gazeleye göz — — Bir ayna istiyor » zim bay sokağa çıktı gezdirir gibi yaptı: dum, — Edepsiz herif bekleme- — Okuyayım; — firti - — El aynası mı? di'ha! Ne ise gelince hür « — na, yağmur, kar;tu- — — Hayır, yüzüme Metlerimi söylersiniz.. fan! bakmak için! " — Garson! — Emredin bayım.. — Bu yümurta kaplumbağa yumur- ftası mı? — Ne münasebet bayım ! — Mutfaktan bu masaya yarım saat- te geldi de, Tanıyanlar vermiyorlar Kahvenin önünde bir adam duru « yordu.. bir başkası yanına sokuldu; — Bana, dedi, on lira borç verir mi- siniz? — Ben sizi tanımıyorum ki. — Tanıyanlar vermiyorlar da onun için sizden iştiyorum. | A Yarış neticelen Birçok kimseler, Balkanlarda otomobil şampiyonluğunu — kazandığımızdan ha. berdar bile değiller... Bir Türk sporcusu, hem de bir kadın sporcumuz, bütün Balkan milletlerinin girdikleri bir müsabakada bütün rakib- lerini geride bırakıyor. Düşünün ki, 1650 kilometrelik uzun bir mesale üzerinde, yabancı ve bozuk yollarda bilfifasıla tam 44 saat süren bu yarfşa iştirak eden yegâne kadın müsa- bık Azize adında bir Türktür. Ve düşünün ki, müsabakaya giren 32 otomobilden yalnız 7 tanesi, tayin olu- nan mesafeyi muvaffakiyetle katedebili- yor ve İstanbulda başlıyan, Atinada ni- hayet bulan bu irade, cesaret ve taham- mül kavgasının zafer çelengi, Bayan Azizenin başına nasib oluyor. Dün, Perapalasın caddeye bakan ve — Daha aklı başında sayılmaz, ne diye evlendiriyorsunuz? — Aklı başında sayıldığı zaman ev - lenmez diye! da, onunla karşı karşıya gelebildik. Bayan Azize, sporumuza kazandırdığı DÖRT Hâkim, maznuna sordu: — Siz bir zavallıyı beş ton kömür yüklü bir kamyonla ezmişsiniz.. bu doğ- ru mu? I_ğüz;! fırkrn!;_rm I Belki Ayyaş uyanmıştı. Karısı çıkıştı: — Dün geceki gürültün ne idi? — Ben dün gece hiç gürültü etme- dim ğ — Belki seni getirenler etmişlerdir, bak ona diyeceğim yok! Dd Para için — Ahmet işe girmiş. — Para için o her şey yapar! HnI Çok bile Şehirli, yetmiş evlik bir köye gitmiş- ti. Vakit akşamelı. Gurup eden güneşi seyretti: — Güzel gurup, dedi, yetmiş evlik bir köy için bu kadarı çok bile! amr Yengeç Denizden bir yengeç çıkardı: — Bu yengeci siz mi tuttunuz? — Hayır o beni mayomun paçasından samı sana vereyim! Yalnızken — Bu akşam sokağa neş'esizdi de.. — Niye neş'esizdi? — Sokağa — yalnız çıkmamı istemiyordu. w Saadet — Şu adamı görü- — Karını mı ayart- tı? , — Hayır, aşcımı a. yarttı şaşcım gittikten — Geceleri geç yatıyorsum, bu yüz. den yüzünün tabil güzelliği bozu - kadan çorba lacak, sonra da yemekleri ka- — Daha iyi ya, tabil güzellik şimdi rım pişirmeye başla- moda değili dı. Jurdu da.. benziyorsunuz. — Bu nasıl yemek vermek, ilk yemek ola- rak balığı gelirdin, ar- — Şey, bayım, balık daha fazla dursa bozu. muvaffakiyetin teşekkürsüz - kalışından şikâyet etmiyecek kadar mağrur. Yıldız- sız bir gece kadar siyah, fakat yıldız İkadar da parlak gözlerinde, karşılaştığı lükaydiyi istihfaf eden ince ve müstehzi bir istiğna var!.. K Ondan, kazandığı büyük muvaflaki- İyetin, aştığı yollar kadar sarp safhalar» la dolu olduğunu tahmin ettiğim hikâye- sini dinlemek istiyorum. Bayan Azize, kelimeleri de, oyuncak edindiği direksiyon kadar — meharetle kullanarak konuşuyor: — Atinadan, yarışların — yapılacağını bizim Turing Klübe de bildirmişler. Ya- rış mesafesi 1650 kilometre imiş. Bulga- ristandan, Romanyadan hareket edecek TON — Hayır, yanlış. — Demek ezmediniz? — Ezdim ama, kamyon beş ton de- ğil dört ton kömür yüklü idi. Ziyafet Bay Ahmet bir ar « kadaşına: — Yarın akşam sa - na bizim evde bir ta- vuk ziyafeti veri- Demişti. — Arkadaşı| L L e yarmış. Müsbaka Atina- ertesi akşam Bay da nihayet bulacakmış. Takib olunacak medi buldu: .yollar, otomobillerin hareket edecekleri — Bu akşam ta mahallere göre tayin olunacakmış. Bu suretle, faraza Bulgaristandan hareket edecek olan otamobiller de, tamamen ni derecede mesafe aşacaklarmış. Çünkü T Hayırl — alar da, 1650 kilometreyi doldurmak —Dün vüdettin| için daha uzun bir yol tatmaya mecbur ya! edileceklermiş. Ve yarışçıların kısa yol- — © başka; dün ta- vuk hasta idi. Bugün iyi oldu. lar tutmak hilesine sapmamaları iç.n, yarış güzergâhlarında kontrol hey'etleri bulundurulacakmış Her yarışçı, geçme- ye mecbur olduğu yollardaki memurla- ra, kendisine verilecek numaralı dam- galı kontrol fişlerini imzalatacakmış! Bütün bunlardan, yarışlarda hiç bir hileye meydan bırakılmıyacağı anlaşılı- yordu. Turing Klüpten bana da müraca- at ettiler. Meşhur yarışçımız Bayan Sa- miye Bürhan Cahid, son yarışlarda Mas- lak yolunda atlattığı feci kazanın kolun- da bıraktığı arızayı benüz tamamen ge- çiştiremediği için, bu müsabakalara gi- remiyecekmiş. Yani bu yarışlarda bizi temsil edecek hiç kimse yokmuş. Bu vaziyet karşısında tereddüd ede- yör musun, benim bü- Lokantada medim ve yarışlara iştiraki milli biz va- tün saadetime mâni o- zife saydım. Fakat sen misin bu kararı ğ e. — Garson! veren? Birçok kimseler, benim delirdi. ğ — Buyrun bayım.. ğime hükmettiler. - Kimisi bilmediğim bozuk yollarda karşılaşabileceğim — zor- Tukları, tehlikeleri sayıyor, daha doğru- sü saya saya bitiremiyor, kimisi de; — Bu otomobil yarışı değil, ölüm ya- rışı! diyordu. Cesaretime suikasd yapan bu telkin- leri verenler arasında, tecrübelerine çok güvendiğim yıllanmış şoförler bile var- geldi. — Uyan, uyan, odada bir sıçan var zannediyorum. — Bir de kedi var zan - #et te uyu! bir istirahat mahallinden ziyade, bir an- | tika mağazasını andıran geniş salonun-! Balkan otomobil yarışını kazanan Türk kadını Bayan Azize 44 saat süren yarışın intibalarını « Son Posta ,, ya anlatıyor dikten sonra Atinada dı. Fakat ben bütün bunlara rağmen, ka- rarımdan dönmeyi aklıma bile getirme« dim. Yarış Taksimde başladı. Oradan tama dört otomobil hareket ettik. Rakiblerime den ikisi sırf bu yarış için Atinadan gek mişlerdi. Diğeri de, İsviçre sefareti bâşa kâtibiydi. Onlar, arabalarında üçer ki< şiydiler: Şoför, ihtiyal şolör, birer d€ makinist! Halbuki benim yalnız bir arkadaşım vardı: Arif Kocabaşın kerimesi ve Bay Aze minin zZevcesi Rezan... Gayet iyi, gayet neşeli, gayet cesus ve metin bir arkadaşmış. Fakat ömrün- de direksiyona parmağını bile sürme. miş. Üstelik te otomobilimin bir projektörü bile yoktu. Bütün eksiklerinin tamam« 4 için, tam on beş gün garajda bir halde, yola çıkışımdan çok â5 gördüm ki, arabamın bet depos. su bile delik bırakılmış! Bu vaziyet karşısında, rakiblerim, kasi zanmak şanslarıma benden çok fazla sasi hibdiler. Fakat bu benim kuvvel mane- viyemi kırmıyor, bilâkis, azmimi, guru- Tumu biliyordu. Taksimden hareket ettiğimiz zaman saat 20 idi. İlk geceyi gayet iyi geçirdik. Erlesi gün saat tam 15 de Sofyaya vare dik. Bulgaristanın sicağı, tozu, ve bağe tırmaya başlıyan uykusuzluk bizi peri- şan etmişti. Üstelik te, İstanbuldan âl. dığımız haşlama tavuklar fena halde kokmuştu. Sofyada, ancak karnımızı do« yurabildik ve yarım saat bile dinlenme« den yola koyulduk. Sofyalılar, perişanlı. ğimızı görünce, bizi bırakmak istemedi- ler. Fakat oradan dönmek, bana ölmeke ten zor geliyordu. Sonradan öğrend'ği- mize göre, yolda rastladığımız - kontrol memurları, kendilerinden sonra rastla. yacağımız memurlara telgraf çekiyorlar, ve: — Türk yarışçısına dikkat edin. Yors gunluğu endişe verebilecek kadar tehe likelidir!» diyorlarmış. Asabım öyle yıpranmıştı ki, direksie yon kullanırken, gömlekten kaçmış bir meczub gibi bağırıyordum ve bu bağırmak sayesinde bunalmaktan, bos ğulmaktan kurtuluyordum. Doktorların söylediklerine göre, bu feryadlar, en müt. hiş asab perişanlığının tezahürleriymiş, â sinirlerini uyutamayan bir insanıl, ü açıkken kendinden keçmesiymiş. Bayan Azizenin gözlerinde, haz verici bir hatıranın ışığı yandı: — Biliyor musunuz, bana bütün bu şartlar içinde yarışı muvaffakiyetle tas| matnlamak kuvvetini kazandıran nedir? Selânikte, sabah karanlığında bizi, ele karşılayan Türklerin coşkun alkışları... Onlar, radyatör kapas ğında dalgalanan Türk bayrağını hün- gür hüngür ağlaşarak, ve âdeta birbirle- rini çiğniyerek öperlerken bütün — yare günluğumu unuttum. Köylülerden bir kısmı, radyatördeki bayrağı istiyorlardı. İçlerinden birisi: — Hayır... dedi... O bayrağın Atinaya j kadar götürülmesi lâzımdır! Eğer çok Ş istiyorsanız, ablamızın yolunu dönüşte bekleyin! Atinaya saat 19 da varmamız lâzımdı. y) Muvasalat mahalline, bu saatten tam bir ğ dakika evvel vardık. Orada bizi bekliyen (Devamı 8 inci sayfada) ASA e AA T | İ ! —ar ea ; $ | | İ