31 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

31 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

XXVu & yarı koltuk, acaib şeyin içinde » bir cesed gibi hareketsiz yatan pe- > ni seyrediyordu, Markinin tamami- ecür etmiş görünen çehresinde, gözüme çarpmıyan bir nişane mi di bilmiyorum; fakat kont bana dö- dedi ki: “> Efendi, tecrübe saati yaklaşıyor. |, “ ederim, düşününüz, evvel emirde, Bilmasını istediğiniz bir arzunuz var- Söyleyiniz. Biliyorsunuz ki burada a şu etmek için her şeyi yap- hususundaki kararımız gayet kavi- « Lütfen söyleyiniz. abı Ted vermek için başım: sal- Mk üzere idim ki, birdenbire dıma- çWt bir fikir saplandı ve bu fikir, âni Ziya gibi bütün“mevcudiyetimi ay- attı. Gözlerim bir noktaya mütevec. > elim havada, olduğum yerde kal. SG kendime hesab ediyordum. Niha* kararımı verdim. Her üçünün de &yrı yüzün& bakarak: «© Evet efendiler, dedim, hakikaten inen bir ricada bulunmak isterim ve Di𠀩derim ki bu ricamı is'af edersi- > Buna ben fevkalâde ehemmiyet ve z in; o derecede ki, bu ricam is'af e- takdirde, mukabilinde, size, Mak istediğiniz her hangi şey için nl bir tarzda size muavenette bulu- “ğun vâdediyorum. Ricam şudur: €vvel, uyutulmuş yahud, ipnoti- a Sdilmiş olan Madam de...'yi görme. d,, Müsaade etmiştiniz. Kendisini bir « daha, son bir defa daha görmek © almak, veda etmek, onunla başba- iç DİE saat müddetle yalnız kalmak is- daş Bir saat, yülnız bir saat. On- Ne Sonra her emrinizi ifaya hazırım. İçi, tekilde isterseniz, ne kadar zaman Bey, #terseniz emrinize âmâde olaca- atam ve kollarımı kavuşturdum, önce ne Kont, ne de Vikont ses Sirmadılar, Tereddüd ediyorlardı. Bing lerine bakarak, istişare ettiklerini İki; :, Sonra, biraz evvel olduğu gibi kiş birden Markiye döndüler ve Sü- ten, side ona danıştılar. Bu defa da, İk, Jarkinin kapalı gözlerinde ve Ür *ı yüzünde hiç bir emare sezeme- Ünü akat Kont (Fransuva bir işaret hiç üş olmalı ki derhal bana döndü ve id göstermeden: Yap, Muvafakat ediyoruz, dedi. Arzu. N Yerine getireceğiz! Kay, de sığmaz , bir hisle sarsıldım. Me hâlâ, babasının yüzüne bakıyor ag rada okuduğu kararı bana tebliğ #otdu: e Muvafakat ediyoruz, diye tekrar Ni Madam de...'nin yanına götü- iz. Orada sizi başbaşa bırakacağız. azg de, Madam, arzunuz vechile u- İş, CSaktır. O zaman kendisile rahat ra- tag serbestçe görüşeceksiniz. İstedi- X $eyi konuşabilirsiniz, hiç bir ma- : ştur. : iberiniz olsun, hayret etmeyiniz. im de... sizin yanmızda kendine bulunacak, sizi tanıyacak ve hat- gördüğünden dolayı memnun o- » Fakat gözlerine bağlamış ol- Mz nâmer'i bağ orada kalacak. İM, Bu itibarla nerede bulunduğunu ii “ecek, sizi hiç tanımadığı bir oda- ağirerek hayret etmiyecek bu odayı Ka, odasi yahud sizin odanız zanne- alemi, «Ölmaz Adamlar» ın Bt, ti, ohun, neyi bilmemesini icab İş Yorsa önü bilmiyecektir. Farzıma. “Nun bu unutkanlığını gidermeğe Mi olursanız beyhude vakit zayi Ka olursunuz, Çünkü, size şimdiden ir Yereyim ki, altmışımcı dakikarin ik Ünde, madam de... derhal uyuya-! Mik, © sizinle görüştüğü, hafızasından “En silinecek, yok' olacaktır. Fransızcadan tercüme edebi roman | Şimdi lâtfen beni takib ediniz efen- Sont (Fransuva )susmuş, yarı şez- | SON POSTA — Kapıyı açtı ve arkasında oğlu oldu- ğu halde medhali geçtik. Ben en arka- dan yürüyordum, yürürken sendeler gibi oldum. snra kusu, ılık bir hava halinde, dışarı $171“| kat ümid verici bir şekilde belirdi... yordu. Bu kokuyu duyunca bayılacak gibi oldum. Kont (Fransuva) alçak sesle: — Efendi, dedi, bir saat müddetle! kuvvetle atmağa; göl burada kendi evinizdesiniz! XXV Hep nayatdan ziyade ölüme yakın, o müthiş uyku ile uyuyordu. Kararmış göz kapaklarında, solgun dudaklarında, gül rengi yanaklarında ve buz gibi s0- guk vücudünün nesiclerinde; damarla. rında kalan bir parça kanın, velev çok tamadım... etti... derin, velev çök uzak bir zerre penbe-| Allahım! Allahım! Bu buseden şu â na kadar kaç asır geçti acaba” (Arkası var) liğini görmek için beyhude yere ara“ m aaa a — —ğ—ş—ş— > RR EK ARZ Zİ EE Dişleri her yemekten Sonra günde 3 defa niçin fırçalamak lâzımdır ? Çünkü bir defa dişler hariçten alınan mikroplara karşı müdafaasızdır. Sa - niyen ağızdaki «salya» denilen mayide milyonlarca mikrop doludur. Salyjda bulunan Lü » ah dişlerin cü birinci düşmanıdır; dişlere ya - pışarak yösün peyda e - der, Mireleri ; aşındırır, yavaş yavaş . 'dişleri ve kökleri çürütür, diş etle- rinde iltihaplar peyda o- Tur. Dişlere yapışan ye - mek artıkları ve ecnebi maddeler de cemizlen - mezse birer mikrop yu - vasi haline gelir. Eğer dişler o muntazaman ve günde en az 3 kere «Rad- yolin» ile fırçalanmadığı takdirde çok çabuk mah- volmağa mahkümdur, RADYOLİN Bu muhtemel âkıbetleri vaktinde berlaraf eder. Sabah öğle ve akşam günde 3 defa dişleriniz! fırçalayınız.. İnhisarlar U. Müdürlüğünden 1 — Şartnameleri mucibince 5000 kilo vakum yağı «İzmirde teslim» 50000 kilo ağır dizel yağı «Motörin» Cibaliye teslim;. “ Yukarıda yazılı iki kalem yağ pazarlıkla satın alınacaktır. TI — Pazarlık 9/8/8937 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 15 de Kabataşta Levazım ve Mübayaat şubesindeki Alım komisyonunda yapılacaktır, HI — Şartnameler parasiz olarak her gün gözü geçen şubeden alınabilir. IV — İsteklilerin pazarhık için tayin edilen gün ve saatte 9c 7,5 güvenme pa- tTalarile birlikte adı geçen komisyona ' gelmeleri ilân olunur. «4563 mele. Teknik Okulu müdürlüğünden ; Cinsi Mikdarı Tahmin bedeli Tutarı İlk temimat Adet Lira Lira Lira Etüd Sırası s0 45 3600 'Tabüre 209 24 500 —— 4100 307,50 Ders Sırası 150 > 3750 281,25 Okulumuz ihtiyacı olan yukarıda cins ve mikdarı tahmin bedelleri, tutarı ve ilk tem 1 yazılı sıra ve tabureler iki ayrı şarinamede ihalesi yapılmak üzere 9. 8 . 937 gününe rastlıyan pazartesi günü Etüd Sırası ve Tabure 14 de ve ders sirası saat 14,30 da açık eksiltmeye konulacaktır. İsteklilerin yıldızdaki okulu muzdan alacakları irsaliyelerle ilk teminatlarını Yüksek Mühendis Mektebi mu- hasebeciliğine yatırarak alacakları makbuzlarla ve belgelerile yukarıda sözü geçen gün ve saatte satınalma komisyonunun toplanacağı «Yüksek Milhendis mektebi muhasebesine gelmeleri. (4436) Bitmiyecek gibi uzun bir dakika geç- ti. Ellerimi, çarşafa ve yorgana deydir. meğe cesaret edemeden, yalağın Üze- rine İğilmiştim. Nihayet, göğsünde ,bi- raz daha kuvvetlice bir nefes duydum; iki yanağında birden, o kadar Kapının aralığından sevgilimin ko- | beklediğim penbe renk çok hafif, fa- Bu, âdeta sür'atli ve harika engiz bir baasibâdelmevt oldu. Çehrenin heyeti umumiyesi tedricen penbeleşti. Kalb, tazam ve âhenkli bir hareketle kımıl- datmağa başladı. Henüz kapalı düran göz kapaklarını, ilk açılışta öpmeğe müheyya duran dudaklarım, yanakları” nin, alnının ve ağzının derin sıcaklığını içti. Yarı mütebessim dudaklar. Tatlı bir nefesle yarı açıldı, artık busemi tu- Nüvazişlerim arasında hayata avdet yaşlarında idi. hayatının arkasında bir faclanın sak - Janmakta olmasından ileri gelmişti. İsmail, zengin ve müreffeh bir insan- dı. Babasından tevarüs ettiği yüksek ederek artırmıştı. İstanbul piyasasının sayılı tüccarlarındandı. Bütün hayatı, evile yazıhanesi arasında geçiyordu. İs- tanbulun en iyi bir semtinde güzel ve muhteşem bir apartımanı vardı. Bu &- partıman kirasının çok yüksek'iğine rağ- men yapıldığından bugüne kadar on s6- neden fazla zaman geçtiği halde hiç bir katı bir gün bile kiracısız kalmamış, hat- tâ bir kirscı çıkmadan diğer isteklisi boşalacak katı tutmağa hazır olduğunu söylemişti, Daima artan bir servet, müteaddit ge- lirler, piyasanın en belli bir yerinde ber katı on beşer odalı ve iki daireli muhle- şem bir apartıman ve en yüksek marka bir otomobil... Refah esbabı sadece bun- lardan ibaret değildi. Apartımanın en mükellef bir dairesini kendilerine tahsis etmişlerdi. Alt kattaki daire de şoförle erkek ah - çıya ve uşağa ayrılmıştı. Sabahları İsmail apartımanının kapi- sı önünde duran ötomobiline atlıyarak yazıhanesine gider, öğleyin üyni suretle avdet ederek yemeğini yer ve sonra tek- rar yazıhanesine döner Ve iŞ icaplarına göre bazan erken ve bazan geç ve fakat her zaman muntazaman evine avdet e- derdi. İsmailin hususi hiç bir zevki yoktu. Eğlence ve kumara düşkün doğildi. Son zamanlarda karısının ısrarile apartıman- larında bir kabul günü teşis etmişlerdi Ahbaplar ve komşular, haftada bir gün toplanıyorlar, ufak tertipten bir poker partisi çeviriyorlar, çay içip pasta yiye- rek vakit geçiriyorlardı. Görünüşte hayatları, hiç bir fevkalâ. deli tmedikten başka arada hiç bir k ar: düzensizlik te göze çarpmıyordu. şü ahbapları, bü karı kocayı, mes'ut bir 'nile nümunesi olarak birbirlerine gösteriyorlardı. Zahide, İsmail gibi samimi ve kendi - sine kuvvetli bağlarla merbut bir koca- ya malikiyetten başka onun bir dediğini iki etmiyen, ayaklarının altına bütün servet ve refah imkânlarnı da seren bir hayat arkadaşı idi. Necmi doğduğu < vakit Zahide; onu Froylaynla yetiştirmek istemişse de İs - mail buna razısolmamış: «Bir çocuk ilk terbiyeyi muhakkak anasından almalı - dır» demişti. Bu kadar tatlı, sakin ve pürüzsüz bir bayat içinde bir gün ani ve şaşırtıcı bir hâdise olmuş, suya düşen bir yağ dam - lası gibi, bu haber de birden etrafa yayıl. muşta: Zahirde ekmel bir aile nümunesi o - lan, refah ve huzur namına dünyada ne mevcuısa hepsine fazlasile malik bulu - ide kaçmıştı; hem de kiminle?. yette buna hiç kimse inanmadı: «Mümkün değil! Mürkün değil! Böy- Para ve saadet Yazan: Salâhattin Enis Çocuğu teselli için göğsüne bastırdı gı vakit gözlerinden akan sessiz iki katre onum ipe k saçlarıma karıştı. ğ İsmaille Zahide, birbirlerinden ayrıl- le bir şey olamaz» dediler. İsmaili sev « dıkları vakit küçük Necmi henüz 5-8Jmiyenlerin ortaya attığı havadis oldu « ğunda ısrar ettiler; fakat maalesef, ha « İftirak sebebi, 7-8 senelik zahirde dü-)'ber, vâkıâ mutabık ve iki kere ikinin dört rüst ve muntazam gibi görünen bu ailelettiği kadar bir bedahatle muhakkaktı. Zahide refahını, rahatın, İsmail gibi kendisine kuvvetli bağlarla bağı bulu - nan kocasını, ufacık çocuğunu, kepsiru â- deta bir pula feda edercesine no kadar serveti, kabiliyeti ve zekâsile temeyyüz| zikiymet elmasları, yükte hafif, pahada ağır neleri varsa hepsini alarak uşeğile kaçmıştı. Çok namuslu bir adam olan İsmati bu hâdise karşısında bir an gözleri karar » mış, karısına mutlak bir itimat göster - menin verdiği acı bir hayal inkisarile bir ap yapılacak hareketi düşünmüştü: 3u hâdise karşısında kendisi için ya - Pılp-ak iki şey vardı: Intihar etmek ve yahut Zahideyi öl « dürmek... Evvelki tasavvuru boştu: Boş olduktan maada böyle bir hareket herkese karşı, karısinı hâlâ sevdiğini göstermesi itiba. rile kendisini tanıyanlarca nahoş gö « züktükten başka herkes kendisinir. ser - semliğine de hamlettirebilirdi. Sonra bir de 5-6 yaşında bir çocuğu vardı ki, buns dan böyle onun huzin mukâdderatım da düşünmek mecburiyetinde bulunuyor - du. Onu talihin hazin cereyanlarına ter- kedemezdi. Karısını öldürmek tasavvuru da bisin- cisi kadar böş ve abesti. Ölüm, neyi hal- j ledebilirdi? Ortada koca bir vak'a vardı. Yalnız gücüne giden şey, kendisine iha- net edilmesi iâl. Bu kadın, refah ve saa- deti anlamıyarak ancak bir cinnet buh- e tavsif edilebilen bir başkasını sevebilir: net... İsmaile en acı gelen buydu. O kadınla kendi uşağı olan bu adam nasıl sevişmişler ve nasıl uyuşmuşiardı? Bu kadın, içtimai mevkiinin yüksekliğ ne, bü hâdisenin etrafta husule getireces ği çok fena, çok yüz kızartıcı İntibalara rağmen nasil olmuş ta maceraya atilmaktan çel Bundaki sebebi bugüne kadar hiç kim- se anlıyamadı; fakat herkes bir noktada ittifak etti: Servet ve refahın da bazan «saadet» de büyük bir temeoltaşı olama- dığı idi. İyi ki herkes, bu hâdise önünde bu nes ticeyi çıkarabildi; eğer bunu dâ çıkara- masaydı bu çapraşık hâdisenin hâlâ se - beplerini aramakis herkes fikrini yora. cak ve işin içinden bir türlü çıkamıya « caktı, çe İsmail bütün evdekilere, çocuğa hâdi seden hiç bir şey bahsötmemelerini sık surette tembih ve ihtar etti. Nitekim £ gece annesinin hâlâ eve gelmediği se . bebini sorduğu zaman İsmsil küçül Necmiye annesinin bir kaç gece misa « firlikte kalacağını söyledi. Bu söz bile küçüğün gözlerinin dolmasına sebep ol« du. Bu müşahede, İsmaili azami surette muztarip etti ve kendi ken&isine düşün“ dü: «Be kadın, bana acımadın, içtima mevkiine acımadın, yaşadığın müreffeh hayata acımadın; bari şu masum yavru. ya olsun acıyaydın, bari onun masum gözlerinden olsun utanaydın!.» diye sız- Yadı. (Devamı 11 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: