Yazan: Muhittin Birgen (Baştarafı 1 inci sayfada) lasını sulıyan köylü, arada bir, tarlanın kenarına kadar gidip orudaki ağacın al- tında duran testiyi başına dikerek tekrar işe dönüyor. Bir senedir, üzerinde çaüş- tığı tatlanın göğsünden emeğinin mah- sulünü bir an evvel almak için, karısı ile, gocuklarile birlikte alın tori döken bu Türkiyenin, içtimal manasile e fendis! da olmasa da, iktısadi mana- sile her halde termclidir. 'Türkiyeye ne lâzımsa o verir: Türki yenin en büyük kuvvetini teşkil eden nü- fus, onun sayesinde artar; Türkiyeyi en- ternasyonal piyasaya çıkarıp ona orada mübayaa kudreli veren dövizi o yara - tır. Türkiyenin ekmeğini, her nevi gı - dasını o meydana -getirir; bütün bunlar- dan başka, günden güne çoğalan fabri - kalara ameleler lâzımdır? Onu da köylü ve yahut yarım şehirli ve yarım kasa - balı unsur veriyor. Dağları kazıp, toprakı ve kaya içinde gizlenen maden “servet- lerini yer yüzüne çıkaran da odur, Hülâ- sa, Türkiyede doğrudan doğruya madde yaratan hiç bir iş yoktur ki onda en bü- yük hisse köylünün olmasın. Biz şehirlilerin en başlıca işimiz, kö - yün adali yaratıcılığına yardım etmek için ilim yaratmaktır. En kötü şekilde yaptığımız hizmet te budur. İlim yarat- mak yerine dedikodu yapmayı tercih e- deriz. En çok muvaffak olduğumuz ve ihtısasına sahip olduğumuz iş budur, * Buna mukabil suyun temizinden, gıda- nın iyisinden, havanın güzelinden tutu - nuz da ziyanın boluna ve güzeline, na- kil vasıtalarının en mükemmellerine ve hayatı güzel ve iyi yapan medeni icatla- rın en yükseklerine varıncıya kadar hep- si bizim içindir. Biz, şehirliler dünyanın her köşesinden gelen konser seslerile ku- laklarımızı doldururken onlar yorgun e- şeklerin kalın ve sert âvazelerile uyur- lar ve horozların güneşi çağıran sesle- rile uyanırlar. Doğrusunu söylemek 1â- zamsa, onlar çalışırlar Ve mütemadiyen yaratırlar. Biz de çalışırız; fakat ne mü- temadiyen yarattığımızı, ne de arada bir tahrip etmediğimizi iddia edemeyiz! Bütün bunlardan dolayıdır ki, her se- ne, mevsimin bu kızgın günlerinde ben onları hatırlarım ve mübarek mahsulün etrafımızda taşip döküldüğü bu mevsim- de, kızgın güneş altında çalışan köylü- ye karşı içimde derin bir hürmet duya- rım. adam, * Bu hürmeti hepimiz hissetmeliyiz ve köyün iyiliği için çalışmalıyız. Bağşka memleketlerde köy, bu mevsimi neşe ve şetaret içinde geçirir; mâhsulünü —alıp ambarına koyan köylü, bir seneyi daha muvaffakiyetle geçirmiş olmaktarı mü- tevellit bir şevk ve neşe içinde şenlikler yapar. Biz İstanbulda sun'i surette, üc- retli ve ticaretli festivaller tertip eder- ken, bizim köylümüz, yalnız çalışmakla ve ter dökmekle meşgul oluyor. Köy iaz- larile köy delikanlılarımı elele danseder görmekten henüz mahrumuz. Niçin? Çünkü biz inkılâbı henüz köye sokamadık. Çünkü, inkılâbın yeni ruhu henüz köye girmediği gibi, bütün neşe- nin, bütün hayat şevkinin ve —yaşama zevkinin temeli olan maddi genişliği de köye sokmuş değiliz. Köy henüz borç al- tındadır; köylü henüz, yalnız nefes al- mak ve sene doldurmak, mahsul almak için yaşıyor. Hayatın zevk ve neşesin- |* den kendisine göre bir hisse istemekte haklı olan köye davulla zurnanın sesi, acaba her sene muntazaman bir hafta giriyor mu? Köyler arasında çok dolaş- Tp bir insan sıfatile bu suale müsbet ce | vab veremem! * | İnkılâb, kuvvetli kollarını daha geniş açmaya ve köyü daha kuvvetle kucakla- | yıp ona manen yeni bir şevk ve Tuhu vermeğe ve maddeten de köye bol luk, ucuzlük, sıhhat yük Türk ni m Türk köylüsü böyle bir dikkat ve ihtimama hem hak kazanmış- tir, hem de lâyıktır. Bu işi yalnız dev ve siyaset halinde değil, millet ve cemi- | yet halinde de böyle görmeğe ve ya mecburuz, li köylü, tabanı yarık köylü, biz sana, henüz çok borçluyuz! [' neşe ona nasırlı Muhittin Birgen İnsan karakterini kendisi yapar, ve bu karakter de seçe- rek kullandığı malzethenin cirisine göre değişir, Iyi yahud fena olur. Eser kendisinin olduğüu için neticeden şikâyete hakkı yoktur. Ayni kaptan süt İçen iki düşman: Kedi ile fare Resimdeki kedi ile fare can, ciğer arkadaşdırlar, Ayni evin çatısında, ay- ni günde doğmuşlardır. Meraklı bir ev sahibinin de eline düşmek bahtiyarlı - ğile karşılaşmış olduklarından — ezeli ve ebedi düşmanlıklarımı unutmuşdur- lar. Şimdi hergün ayni kaptan sütle - rini içmektedirler. Bisiklet gibi ayak kuvvetile uçan tayyareler Geçen hafta Almanyada bisiklet gibi âyak kuvvetile hareket eden bir takım tayyarelerin tecrübeleri yapılmıştır. Bu tayyareleri yapan Esler ve Milingen is- minde iki Alman mühendisidir. Geçen sene ayni tecrübeyi yapmışlar ve yüz metreden dört yüz metreye kadar - Lir mesafe katetmişlerdir. Yeni tocrübede de bu mesafe artmış ve sekiz yüz metreye kadar çıkmıştır. Mühendisler makinelerini esaslı — bir şekilde 1lah ettikten sonra 10 kilametre- lik bir mesafeyi ayaklar vasıtasile hava- da katetmenin mümkün olabileceğini söylemişlerdir. Dört avukatın hayatına malolar bir dava Bükreş mahkemelerinde görülmekte olan bir dava şimdiye kadar dört avu- katın hayatina malolmuştur. Hâdise Buqu'e büyük bir heyecan uyandır- der'uhde eden avukat ilk cel 'eten ölmüştür. İşi yeni bir a- vukat üzerine almış, fakat on beş gün- lük bir mühlet istemiştir. Bu avukat da mühletin hitamında mahkemeye gitmek üzere evinden çÇıkacağı sırada füc'eten ölmüştür. Üç numaralı avukat ise üç gün sonra müekkilinden izahat almağa giderken bir otobüsün altında kalarak ezilmiş- tir. Dört numaralı avukat da yern ten ıelıırlmın Ş . ISTER İNAN eyahat eden bir azkadaşımız yaziyor: Kütahbya ile Alayond arasında işliyen şimendiferin | mumla: Kütahy SON POSTA N İnsân kendi karakterinin mimarıdır 38 içinde bilgi, Çocukluğunuzdan başlıyarak karakterinizi yaparken akhselim, handurmayı unutmayınız, bu karakterle hayat mücade- doğruluk ve biraz da hırs bu- l(-smd('n galib çıkarsınız. Yorgunlugunuı boşuna Galatasaray klübü daha yeni teşek- kül etmiş, futbol takımı yeni yeni maçlar yapmaya başlamıştı. Takımda oynuyanlardan biri bir maça babasın: çağırdı. Babası, maçı baştan sona ka- dar alâkayla seyretti, Maç bittiği za- ma oğlu sordü; — Baba bu oyunu nasıl buldun" — Seyri çok haş amma sizin bütün yorgunluğunuz boşuna gitti. Saat tut- tum, Tam bir buçuk saat uğraştıniz, fakat buna rağmen gene topü patlat. maya muvaffak olamadınız! Davis kupasını Kazandıran Raket Davis kupası maçlarında dün - ya tenis şampiyo. nu olan genç Do- nald Budge, ken- disine son zaferi kazandıran vürü - şu yaparken, to « pu o kadar kuv - vetle çekmiş ki e- lindeki raket mı kavva gibi bü lüvermişt Markoni ailesine bir milyon kişi taziyetlerini bildirdi Meşhür İtalyan âlimi - Markoni'nin vefatı dolayısile İlalyadaki büyük ma- tetn hâlâ devam ediyor. İki gün içinde yüzer sayfalık 75 büyük defter taziye- te gelenlerin imzalarile dolmuştur. Her sayfasında otuz imza bulunduğuna gö- re taziyeterin miktarı en aşağı 225,000'i bulmuştur. Müteveffa Markoni'nin evinde açı » lan bu defterleri taziyet için gelenler den pek azı yani içtimal mevki sahip- leri imza ettiklerine göre taziyet edex- lerin milyona baliğ olduğu muhakkak- tır, Londra yeni bir spor: “Serinlikte yürüyünüz!, Londranın cenup mahallelerinde ye ni bir.spor modası türemiştir. Adına İngilizce «Diu - Guokers» yani (serin- likte yürüyünüz) denilen bu spora g; 30 ygıl sonra Gözleri Açılan kadın İngilterede vundan 30 sene evvel kör olan bir kadın, bir gün kız karde -| ihtimali düşünmek bile bizleri utanef| şinin yardımile merdivenlerden — aşağı inerken ayağı kaymış, yere yuvarlan- maiş, o hızla da başını duvara çarpmış. Zavallı kadını derhal kolundan tu - tup kaldırmışlar ve odasına götürmüş-| biyatına bir Ahmed Rasim ihda eylemil ler, Uğradığı sademeden fena halde ca- ni yanan kör kadın, bu vak'adan bir kaç gün sonra, etrafındakilere başının müthiş bir surette ağrıdığımı söylemiş, ve akebinde de görmeğe başlamıştır. Yeni baştan nura kavuşan kadının ilk mütaleası bugünkü kadın modala - rını beğenmemek olmüş: «— Alhlı, morlu, alacalı bulacalı el - biseler de ne oluyor?» demiştir, Kadın 30 gene sonra ilk defa ayna. ya bakınca simsiyah saçlarının bembe- yaz olduğunu görmüş ve inkisarı haya- le uğramıştır. 30 sene sonra gözleri çılan kadın bugün 68 yaşındadır. Birdenbire horoz olup ölen tavuk İngilterede Wrexham'da tavuk me- raklısı bir adamın üslüne titrediği be- yaz bir Ligorn tavuğu vardır. Ve her gün muntazaman bir yumurta vumurt- lar İki yıldanberi gözbebeği gibi bak- tığı tavuğunun son haftalarda yumurt- Jamadığını gören Cons telâşa düşmüş, tavuğunu baytarlara göstermiş, fakat derde deva bir cevap alamamış., ara - dan bir kaç gün geçtikten sonra, ayni yumurtadan kesilen tavuğunun horoz gibi kanatlarını çırptığını, ve «kukuri- kul» diye uzun uzun öttüğünü görün- ce şaşkınlıktan donakalmış! sınıncaya kadar serinlikte Habsenol ormanlığında dolaşmaktadırlar. Şimdi Londranım bir kısım aristok- ratları her spordan ziyade buna rağbet etmektedirler, Mütehassıslar -tarafın - renler sabahleyin erkenden yatakların.|dan bu sporun pek sıhhi olduğu da id. d.ı n kal kıp gıplzk ayakhr ıle orlınk İSTER ni kapalı tu elekirik cihazı bozuklur ve bu bozukluk 20 gündenberi | mektedir. g etmektedir, te, bu bozukluk yü İSTER renin seferi geceye tesadüf etmek ünden de tren mumla tenvir edil mektedir. Fakat bu sıcak havalarda vagon pencereler sen: İNA'N “1STER -'dia edilmektedir. İNANMA! mak mümkün olmamakta, rüzgâr gelince de önmekte, halk çarnaçar karanlıkta seyahat et- Ben bu asırda bir trenin mumla tenvir edfleceğine inanmamıştım. Gördüm, İNANMA! inandım. Fakat ey okuyucu 've yahut ki kirası kemen hemen sıfır de| | Sözün Kısası Darüşşefaka'ya ir eçenlerde bir gün yolum dÜf G tü; Darüşşefakanın — önün! geçtim. Bü vakur yüzlü binanın, yurdi muzun irfan tarihindeki asil rolünü & önüne getirince saygı ve minnet duygt larile hassis olmamak mümkün G€ ğildir Birkaç bayırsever Türkür lan bu biricik şefkat ip te memlekete h E. Talaı himmet şşefaka, —dediğim — gitl koskoca Türklük camlasında biricik Öf rüleytamdır; ve bugüne kadar, onu Ki rarların temin eylemiş ,ı'duk)nrı birkâk parça iradın geliri ti Fakat, o zal rumuna göre risi bugün artık, yeni icablar .am,ı’ da para etmemektedir. Meselâ Darüş$f) fakaya mevkuf, Beyazıdda bakırcı aü kânları vardır ki, el emeğinin makinfi önünde yok olmasile, kiracisız” kalmif Tecesine duşm.şmr Bu vaziyet karşikında, bu ciddi ve Öf ğerli kültür yurdu, yüzlercesini müştil koynunda barındırdığı öksüz ve yetiffi vatan yavrularının talim ve terbiye, İf ve ve ibatesini hemen münhasıran, maye heyeti azasından her birinin yıldf topu dört liradan ibaret aidatile temini| çalışıyor. Bari bu aidat muntazaman töf'| lanabilse! Fakat, ne gezer? Geçen serifi tahsil edilemiyen 2000 Hiranın — terkll kaydi cihetine gidildiğini duyduğum "1 man yüreğim sızladı. Bu kadar yıl, emsalsiz bir nnmmyt' ve tam bu milletin harcı olan yükse necib bir çalışma ve foragat cayısııyı ayakta duran Darüşşefaka, - diyorlar kİ"| hükümetin cüz't yardımmı görmiyece olsa, çoktan kapanırdı. İ Darüşşefakanın kapanmam?. Böyle bi mızdan yerlere geçirecek bir keyfiyettifi Bu asil irfan ocağının bu mülk ve mif| lete hiçbir hizmeti dokunmamış olsf| 'Türk fennine bir Salih Zeki, Türk ed€f| olması, onun ilelebed payidar olmak haf kını teyid için kâfidir. Oysa ki Darüşşefaka yalnız bir iki gür| zide insanı yetiştirmekle — kalmamıştıfi| En büyüğümüz Atatürk'ün tarihi nut| kunda, © vatan yaratıcısının teveccüli” le, takdirle yâdettiği Türk telgrafcılari” nın yüzde sekseni ve belki de daha ziy#” desi yurd sevgisi ve fazilet prensiplerif'| Darüşşefakaya boreludurlar. Kocaman bir ülkeyi baştanbaşa hay” rat ile dolduran'bir milletin hafidlerk bilhassa içlerinde zengin olanlar her fMf” gBatta Darüşşefakaya el uzatmalıdırlar. Bu bir vatan borcu, bhir irfan borcü bir insanlık borcudur. Kimsesiz, âciz V& fakir bir Türk yetimine bilgi nurile t nevvür etmek fırsatını vermek, ona # w tikbalin kapılarını açmak, tam bir Türkf | yakışan bir âlicenablıktır. Darüşşefaka, her ciddi ve ağır — batf müessese gibi reklâmdan dalma kaçti” mıştır. Belki onun için, yardımına köf' | mak hatırımıza gelmiyor. Fakat işte, befli hayır işlemek içih fırsat ve yer ara; zenginlerimize hatırlatıyorum: — Ruml*” | rın, Ermenilerin ve Musevilerin, heff de birkaç tane eytamhaneyi birden y#” şatmak imkânını buldukları bu memli” kette, bir tek Darüşşefakayı yaşatam” sak, yarın ecdadımızın karşısına çıkaca* yüzümüz olmıyacaktır! Havada tebeddül yok — 4 Dün azaml hararet gölgede 29, asgari derece Idi. Rüzgâr poyrazdı. Bür'ati ı—r'»ç İde 11 metre di Hava ratip olup taryik M tarı 256 eivarında idi. * Bugün havada bir tebeddül dmryıco'u, Harâret ayni miktar üzerinde kalacı Rüzgür gene poyraz istikametinden cektir. Güneş 454 — Öğle 1290 İlâadi 1617 — Akşam ; 1946 Yatm —: 2121 — İmsek ; 2448 Rumi sene 1388 —— Arabi sene 1358 Hizir. 87