4 Sayfa — Son Posta - Galatasaray Galatasaray (Baştarafı T inci sayfada) karalım, dedik, Ve bu işi, defterle bera - ber, Alâeddin isminde bir arkadaşa ver- dik. Şimdi defter ondadır! Bu izahat, klüp müessislerin! şaşırttı: — Defter müzeden çıkarılır ma? Kay- bolursa onu bir daha kim yazacak? . Toplantının boşa gitmesi endişesini u- yandıran bu cümle, salondakilerin sesle- Tini soluklarını kesti. Besim kulağıma: | — Bunları bir araya toplamak, Gela - tasarayı kurmaktan bile zor! diyor. Ve bu uğurdaki gayretinin boşa gitmesini önlemek için bulduğu çareyi ortaya atı- yor — Buğgün, Galatasarayın nasıl kurul - duğunu konuşsanız.. Maçları da defter geldikten sonra, başka bir toplantıda ilâ- ive edersiniz! Bu teklif müessislere yumuşak geliyor: Ali Sami gülüyor: — Klübün tesisini Ata Beyin sınıfında görüşmüştük değil mi? — Evet... 1905 deydi... Asım Sonumut itiraz ediyor: — Hayır... 1904 deydi! Refik Cevdet te münakaşaya giriyor: Canım... Klübün kırk yıllık tarihi teessüsünü mü değiştireceksin... Tocssüs tarihi 1905 dir... Asım cevap veriyor: — Dediğin doğru da olsa klübün tees- süs tarihi 40 yıllık değil, 33 yıllıktır!.. Fa- 'kat yanılıyorsun! Kelime üstünde oynama... «Kırk yıl- lik» lâfın gelişidir. — Lâfın gelişidir amma, onu arif olan anlar. Eğer lTâfın gelişi olduğunu anla- mazlar da sahi zannederlerse, cümlemiz yedi yaş birden ihtiyarlarız! Ali Sami araya giriyor: — Benim hatırımda da 1905 kalmiş. Refik Cevdet memnun: — Tabil efendim... Hattâ 0 sene bir gün yolda Emin Bülende rastgelmiştim. Bacağında beyaz bir iç donu, sırtında bir ten fanilâsı.. Ayağında nalın gibi ökçeli bir postal... Onu bu kılıkta cadde ortasın- da görür görmez: — Vah zavallı Eminciğim... Zihnine fe- nalık gelmiş olacak! demiş, gözükmeden sıvışmak istemiştim. Yakat o beni gör « müş. Hemen yakaladı. Meğer futbol oy- namıya gidiyormuş. Bet futbol kıyafetini ilk defa orada, onun sırtında gördüm. Asım, itirazında musır: — Sen Emin Bülende rastlamış olabi- lirsin. Fakat klüp 904 de kuruldu. — Şuna 904 değil, 1904 det İş bir seneden bin bir seneye çıkma » sın! — Lâfın gelişidir o... Bay Refik Cevdet hemen laşı gediğine koydu — Onu arif olan anlar... Sahi zanne - derlerse, 1001 sene birden — ihtiyarlarız! Hepsi 32 yıl evvelki hatıralara sade hafızalarile değil bütün hüviyetlerile seyahat etmiş gibi... O kadar samimi ve © kadar heyecanlı... Ali Sami! — Çocuklar... yım. Ben mektebe 1902 de girdim. Galata. ayda o zaman bile top vardı. Fakat o- şinden koşanların nizamıdan, kai- ladıkları yoktu. Top ortaya fır- latılır, bütün çocuklar üstüne hücum eder lerdi. Bugünkü futbola benzemiyen bir güreşmeden, bir dövüşmeden sonra, kuv- veti galip gelen topu kapar, başka bir ta- Tafa atardı. Hattâ bugünkü gibi aklım- da... Topa en çok vurmak Ranaya (Güm- rük ve İnhisarlar Vekili) müyesser olur- du. Çünkü demir gibi çocuktu!. En büyük marifet te, topu havaya at- Mmaktı. En iyi atanlardan biri de Daverdi. — © şimdi de çok atıyor! Ali Sami gülümsiyerek devam ediyor: — Evet... Fakat ben bu işi bir türlü beceremediğim için, pek araya kalılmaz. dim. O sırada, bir gün, akrabalarımdan bi- Tisi bana: Haydi seni futbola götüreyim! de - mişti. Ben acayip acayip yüzüne bakmış; nereye götürüleceğimi bir türlü kestire- memiştim. Bundan anlıyorum ki, o tarihe te mrektepte top vardı, fakat futbol bilen, oynıyan yoktu. Münakaşa uzadıkça uzadı. Ve tam ya- Tım saat sonra, eşelenen hafızalar, klü- bün 1905 de kurulduğunda müttefik kal. dılar.. Fakat tğer Asım Sonumut biraz daha ağır bassaydı, şimdi Galatasarayın 33 üncü deği! l 34 uncu yılımı tes'it edecek- tik. Ve üç inde Galatasarayın bir nü görecek olan Ga - saraylılar da niye uğradıklarını şa - diyor. Bakın ben anlata- nasıl kuruldu Cür'et manasına Avdaks... Zafer ma - nasına «Güoryar... »— Sonra, ecnebi gazeteler bize «Gala- tasaray» adını taktılar... — Tamam... Mektebin adı. Lise Otoman dö Galatasaray'lı... Bizim Galatasaraylı olduğumuzu da biliyorlar... Hemen ismi kondurmuşlar. »— Sonra gidip gazeteleri birer birer Holaşmış, bu ismi yazmamalarını rica et- miştik! — Ödümüz patlamıştı!.. e— Tabil canım... Şaka mı bu.. Galata- saray... Hem Galata var, hem saray var. Bqımııumzdıkçonphuıhnnladıı- ——Gııtılernuımnyerlneıehrmq.ln di. Ondan sonra bizden ya «G. S. hlar», diye, yahut ta «bir klüp» diye bahseder- lerdi. Fakat buna rağmen, ahali bizden Galatasaraylılar diye bahsediyordu. — Ahali de hep ecenebilerdi. O zaman 'Türk seyirci var mıydı? Ali Sami: — Evet... diyor. Türkiyede futbol sey- reden ilk kadın seyirci de benim hemşi- remdir. — İlk formaları da o dikmişti! Asım validesinin hakkını yedirmiyor: — Yarısıni da annem dikmişti! — Kırmızı beyazdan sonra aldığımız forma ne idi? rTM cp;u cğcn muessişler şıracaklar, onlar da bir yaşlarına daha basacaklardı! Bözü gene Ali Sami aldı: — Bana akrabamın seyrettirdiği fut- Buwü&#.ü!lıhmh ta Beyin dersinde kompas kurduk. Ben Asımı, Emin Bülendi çağırdım. Ata Bey bermutat horul horul uyudu. Biz de ra- hat rahat konuştuk. 5 — Sarı lâcivert! * — Desene, klübü Ata Beyin hâbr gafle-| — piy 0 v tine borçluyuz? — Tabil ya... Fenerbahçeyi kim kurdu? Ali Sami gülüyor: — Hemen hemen öyle.. O gün karar verdik. Asım işin muhasebeciliğini üstü- ne aldı. Asım Sonumut muhasebeciliği - nin hesabını verdi: — Evvelleri muntazam para toplamaz - dım. Öteberi lâzım olunca isterdim. Fakat sonra işi düzelttim. Makbuzlar bastırt - tım. O makbuzları Sermet Muhtar (mu- harir) hâlâ saklıyormuş. Ben urkadaşlar- dan haftada bire kuruş alırdım! Ali Sami güldü: — Ben de kendi kendime reis oldum. Riyaseti de, topu yağlayıp şişirmekle al- dım. Topumuza evlâdıma bakar gibi ba- kardım. Zaten varımız yoğumuz da oydu. Mektebe gelirken Domuz sokağından ge- çer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirir, yırtılımca kendim yamar- dım, Hattâ bir defasında, top yamasını, yeni pabucumdan kesmiştim! Bunu gö - ren arkadaşlar, bana hepimizden — fazla paye verdiler. Yani o zaman payeyi, en çok çalışan kazanırdı. Paye, bugünkü gi- bi, intihapla, ve bazı klüplerdeki gibi en gok entrika çeviren tarafından kazanıl - mazdı! Refik Cevdet, bermutat tasdik etti: — Evet... Ben de reis yamaklığını for- maları yıkadığım için aldım ya? — Evet.. Çamaşıreımız da buydu! — İlk maçta ne renk forma giymiştin? — Kırmızı beyaz... — Klübe isim bulamamıştık galiba? — Evet... Türk ismi koyamıyorduk. Çünkü devir, Abdülhamit devri. Üç mü- neverre Türkün bir araya gelmesi tehli- keli... Onun için, Türk olduğumuzur duyul - masindan ödümüz kopuyordu. Kadıkö - yünde maç oldu muydu, ayrı ayrı vapur- larla, ikişer üçer giderdik. Kadıköyünde Kuşdilindeki mahallebicide soyunuyor - duk. Bir gün içeri bir adam girdi. Bere - ket versin, başındaki kırmızı festen hafi- ye olduğunu anladık. Çünkü mübarekler Tıpkı Güneşliler gibi bizden ayrılan Ga- latasaraylılar değil mi? O formayı da ©- nun için aldılardı zaten. — Biz niye bıraktık onu? — Baltalimanı maçında yenildik. Mer- hum Celâl «bu formada bir uğursuzluk var!» diye tutturdu. Bir çokları da onun fikrine uydular. « Bay Asım gülüyor: — BSarı kırmızıyı nasıl seçtiğimizi ha - tırlıyor musunuz? Ali Sami cevap veriyor: — Tabil... Sen, Emin Bülent, ben, yeni forma almak üzere Şişman Yankoya git- miştik. Biliyorsun. Ondan evvelki flâne- let formaları İngiltereden — getirtmiştik. Fakat hem boyaları karışıyordu, hem gelmesi gecikiyordu, hem de pabhalıydı. Onun için kumaş alıp diktirtmiye karar vermiştik. — Tamam. Şişman Yanko, kumaş top- larını çıkarınca, tesadüfen sarı ile kırmızı kumaşlar birbirine karıştı. Sen: — Harika! diye haykırdın! Diğerlerin- den 30 kuruş pahalı olduğu halde onları aldıydık! — Fes rengi bir kırmızıyla, turuncu bir sarıydı... Şimdikiler o rengi bulamıyor- lar, — Nefisti onlar... — İsterseniz, aramızda para toplıyalım, arayıp, tarayıp tam o renklerden ipekli kumaş bulalım. On beş forma diktirip, büyük bir zaferinden sonra klübe hedi- ye edelim! — Muvafık... Bay Ali Sami gülüyor: — Bize otuz kuruş pahalıya patladıydı ha? Bekir hoöca: — Evet... Sade otüz kuruşa patlasa iyi... Fakat o forma bize çok pahalıya patladı... — Evet... Yolunda senelerce az mı yo- rulduk, çarpıştık, terledik, kırıldık, dö- caka olsun diye, hep açık kırmızı fes gi- yerlerdi. Hemen formaları sakladık. Rum ca konuşmıya başladık. Asımın hafızası baskın: — Benim ismim Kosti idi... — Benimki Yorgo... — Sahi... Türk olduğumuz anlaşılma - sın diye, maça giderken, maç esnasında birbirimizi Rum isimlerile çağırırdık! — İlk maç kiminleydi? — Evvelâ Moda klübünü çağırmıştık. — Evet... Bize cevap vermiye bile te - nezzül etmemişlerdi! — Onun üzerine ilk oyunu Kadıköy klübile oynamıştık! — Adam başına da birer gol yemiş - tik! — Fakat sonra hepsinden acısını çıkar- dık ya! — Hiç unutmam... Modaya yazdığımız davetiye kâğıdında, ağzında top tutan bir. karta! resmi vardı. Tobler çikolâtalarının ilânından kopya etmiştik! kalarının spora neler kaybettirişine en canlı misaldir. O Emin Bülent, Galatasa- raydan... Yani canından bıkar mıydı? Ali Saminin gözleri yaşlı: — Sait Salâhaddin hatıratında yazmış- tı. Bir gün beraberdik. Ertesi gün Fener- le maçımız vardı. O Fenerde ben de Ga- latasarayda oynıyacaktım. O eğlenmek istiyordu. Zorla götürüp evine yatırdım ve: — Sen, dedim, dinlen de, yarın karşı- mıza sağlam çık... Herkes bizi seyrede - cek! Adam gibi bir oyun çıkaralım! Bir de bugünkü sporculara bakın. Maç arifesinde, rakip taraf oyuncularını gazi- nolara çağırıp sarhoş edenler varmış. Bu sulkast insanın tüylerine ürperti veriyor! — Like girişimizi hatırlıyor musunuz? — Evet... O da ayrı bir mesele... O de « virde like girmek, Madride girmekten — Amma, o zaman daha ismimiz yok- vasdll tu! y — Bvet... İki isli fakat birini Asım, Ali Sıı_nlye: ğ ““dmuhhı 1 — Müracaat için sen, ben, bir de Niko. , Bugünkü ve yarınki Ealaîasaray (Baş tarafı İ inci sahijede) sız zafer çelenkleri, hatıraları geniş mü- Memleketin bu en eski spor yurdunda |zesini dolduran Galatasaray memleketin sporun hemen her kısmı geniş bir faaliyet | yarınki sporunu hazırlamak yolundadır. sahası bulmuştur. Futbol başta gelmekle beraber denizcilik kısmı müstakil binası ve geniş kadro ve bütçesile mühim bir varlık halinde şerefle yaşamaktadır. Atletizm klübün an'anevi bir sporu ha - linde çok muvaffak olmuş bir kızımdır. Güreşteki iyi mevki ve derecesi basket- bol, voleybol, boks gibi spor kısımların - da da tamamile ve kuvvetle mevcuttur. Bugün iki binden fazla âzası bulunan klübün gayri müseccel ve fakat kendisine bütün ruhu ve varlığile bağlı âzası on binleri aşmıştır. Yarım asırdan fazla Ga- latasaray lisesinden çıkan Türk, ecnebi, ihtiyar, genç her talebenin yüreği Galatasarayın açık, mert, öz parolası şu- dür: Her şeye rTağmen sağlam, çelik gibi kuvvetli, milli hisleri eri aşırı halde ileri, vatan sevgisi, arkadaş sevgisi, büyük say- gisi ve ferağati hudutsuz sporcu kütlesi yetiştirmek! Bütün üzasını her zaman spor meydanlarında fiili bir hale sokmak ve bir tek kumanda ile binlerce Galata - saraylıyı vatan müdafaasına en salâbetli bir gençlik ordusu haline getirmek bizim tek gayemizdir. Biz sporun dedikodusundan, sporun kavgalı seyrinden, sporun masa başında- bir (hi Jüzumsuz münakaşasından peşin nef - spor müsabakasında ayni heyecanla çar- | ,Gt etmiş kimseleriz. par. Klüpte idareei ve sparcunun tek gaye ve hedefi muayyendir: Sporu memleket müdafaası ve sağlığı bakımından — spor | olarak yapmak! Galatasaraylı için spor bir şöhret vası- tası, bir maişet teminatı, bir gösteriş de- gildir. Bunun içindir ki, kalbinde bu bü- yük ateşi bir an söndürmiyen klüp, her darbe ve maküs talihe rağmen en kısa za- manda şahlanır ve son merhaleden ilk meıhılıyılll——ıılirhgıy kâfi gelir. Klüp bugünkü vaziyetini çok ileriye, memlekete en hayırlı vazife görecek şek- le ulaştırmağa azmetmiş ve bunu tatbik için azami mesai sahasına atılmıştır. Sporu memlekete sokan, onu memle - kette senelerce iyi yolda koşturan, sayı- Cihangirler yurdu vatanımızda eski sporları ihya ve bizde tatbik sahası bul « mıyan yeni sporları tamim hedefimiz - dir. Spor, bizce bir memleket işidir, bir klüp işi değildir. Sporu yapan birbirini sevmeğe mecburdur, vatanını, milletini, memleketini sevdiği gibi birbirini sev - mek. vazifesile de mükelleftir. İşte bugünkü Galatasaray: Spor ve sporcuyu bu gözle görmektedir. Yarınki Galatasaray ayni gözle görecektir. Dünkü Galatasaraya gelince, bu öz duyguları za- ten biz onlardan, 6 büyük ve temiz ağa- beylerimizden aldık, onlara bin şükran, bin minnet!.. Suad Hayri Ürgüblü Galatasaray klübü ikinci reisi avukat Galatasarayın Galatasaraydan Yüzücülüğümüze| Eski Hizmetleri (Baş tarafı 3 üncü sayfada) tasaraya olan merbutiyet ve alâkası e- seri olarak Büyükderedeki maruf «lido> inşa edildi. Almanyadan yüzme ve suto- Pu antrenörü getirildi. Bu değerli sporcu bir iki sene evvel sırf Galatasaraylıların himmetile memlekette ilk defa teşkil olunan ve oy- nanan sutopu takımını islâh etti, çalış - tırdı ve sutopunun ne olduğunu göster- di. Havuz ve antrenörün faydası derhal görüldü. Rekorlar inanılmıyacak derece- de iyileşti, yüzücüler metod dahilinde ça lışmağa başladı, sutopu takımı bir varlık olarak ortaya çıktı. Atlayıcılar muvaf - fak oldular. Galatasaraylıların faaliyet- leri diğer klüplere nümüune oldu ve on- ları bu temiz sporun, yüzme atlama ve sutopu gibi üç şubesine de teşvik etti, he- veslendirdi. Bundan gaye kendisine ra - kip yetiştirerek dereceleri daha indir - mekti. Diğer gayelerde olduğu gibi bun- da da yüzde yüz muvaffak olundu; yüz- me sporunu memlekete yaymak şerefi de Galatasaraya müyesser oldu. Yüzücülerimiz durmadan — çalıştılar. Bütün mesâfelerde ellerinde - tuttukları tekmil rekorları haddı asgariye indirdi- ler. Vesaitsizlikle mücadele ettiler, ken- dilerini çekemiyenlerin kuru gürültüle - Tine'kulak vermediler, Nihayet göçen se- he 100, 200 ve 400 metrede Balkan rekor- larından aşağı dereceler aldılar. Küçük yüzücüler ağabeylerinin peşini bırakma- dı, Sutopunda yaşlarınım ve cüsselerinin ufaklığına rağmen büyük varlık Bgöste « rerek klüplerine istikbal için büyük ü - mitler vüdettiler. Yumılerhumautındı%üncüyıl— dönümünü kutlulıyan büyük küçük bü- lof gitmişlik değil mi? diyor. Hatıralar (Bastarafı 1 inci sayfada) mamaktadır. Keşşaflık gezintileri bil- hassa Polenez köyündeki İstanbul Sul- tanisi izcilerile muharebe manevraları yapmalarımız, rahmetli Abdurrahman Robensonun tenekeyi ağzına yaklaştı" rarak marş çalışları unutulmıyacak mes'ut anlardır. Bedeni kuvvetlendiren, dımağı din- lendiren ruhu gıdalandıran her meş- Bgale bir spordur. Her spor yapanın gayesi merd olmak ve onörünü, izzeti nefsini vikayeden çekinmemek, mücadeleden yılmamak ve yükselmek için hasmının omuzuna basmağa çalışmamak, galibiyeti yalnız ve yalnız kendi cehdü gayretinde ara- maktır. Yurdda su sporları Şubesini kurmak şerefi de Galatasaraya aittir (Baştarafı 2 inci sayfada) 1935 senesinde de kazanmamasına bir sebep yoktu ve nitekim de kazandı. Bu tarihten sonra olan biteni bir da- ha bu satırlara geçirmeği zait addediyo- rum. Çünkü bunlar herkesin hatırasında silinmiyecek kadar taze yaşamaktadırlar. Ben buraya bence bilinen klübün ufuk bir tarihçesini çizdim. Çok muvaffaki - yetli ve neşeli günler yaşıyan bizim nes- lin genç arkadaşlardan beklediği 32 yıllık şerefli bir mazisi olan Galatasaraya ye- ni zaferler getirmeleridir. Ner jh Hassan —e AZDDOL tün Galatasaraylıları tebrik eder ve ken” dilerine bu saadeti veren büyüklerini hürmetle selâmlarlar, Suat Erler Asım Sonumut validesinin hakkını ge- — Evet... Federasyon reisleri İngilizdi.'ne yedirmiyor: Bina da Bahçekapıdaydı. Hatırlar mısın, — O formaların da yarısını annem dik“ herifler bize itibar etsinler, adam yerine mişti! koysunlar diye, Sirkeciden Bahçekapıya faytonla gitmiştik, Agım gülüyor! — Evet... Sen tâ Şişliden Sirkeciye ya- yan gel de oradan Bahçekapıya faytonla Bitl.. Hepsinin göğüsleri, masum, fakat çok haklı bir iftiharla kabarıyor, Sıcak hatı- raların esrarlı eli, hepsinin yüzlerinden, uzun yılların ıztıraplarile yuğrulmuş kı- rışık nikabını yırlıp atmak sihirbazlığını göstermiş: Retik Cevdet soruyor: — İlk sarı kırmızı formaları kim dik- mişti? — Onları da benim hemşire dikmişti! — Şıındı hediye edeceklerimizi de — Bunları da yarı yarıya dikerler öy* leyse! Refik Cevdet: — Şimdi sıra maçl ;da! diyor. AH Sami gülerek Ömer Besime dönü* yor: — Yani sıra deftere geldi! — Evet kuruluş tarihi tamam! Ertesi gün defter başında toplanmak üzere ayrılmıya hazırlanırlarken Bekif hoca; otuz sene evvelkt hâdiseleri günilör hattâ saatile ve en akla gölmez teferrüâ” tile hatırlıyan Bay Asım Sonumutun $0* nu gelmiyen hafıza kuvvyetine takılıy0” — Asım varken deftere de lüzüm yok” tu ya... Neyse! Bay Asım gülüyor: — Getirsinler canım... Belki defter W nukmustur. Düzeltirim! , Naci