» “ BoNn PosrTa eZ ” Kâşif Amca Baloda Nakh Teksüde sevkedil. Giğim 1340 senesin « Gdenberi — Etyemezde ikamet etmekteyim. Mutadım hemen her Bgün bir kere kıraat- haneye gitmek ve o- Tada ceraidi yevmi - yeyi kıraat eylemek- tir. * Arada sırada işbu Ceraitle «Balo» deni- len bir mesire yeri olduğu nazarı dikka- | timi celbetmişse de bendeniz hiç bir za- man gidip, görmeyi arzu — etmiş değilim- * Geçenlerde gene ; kıraathanede bir nebze istirahat edeyim,| yurdunuz da balın askıda olup olmadığı- demiştim. Mahallenin delikanlıları da|nı mı sual ediyorsunuz? orada idiler: — Köşif amca, dediler, seni baloya gö- türelim! : Cevap verdim: — Ah çocuklar; siz ne gördünüz kil.. Bizim zamarımızda Kuşdili safaları ©- lurdu. Hele o Göksu.. Aman efendim a- Tan.. Şöyle bıyık burup dolaştık mı key- fimize payan yoktu.. Bu balo denilen mesire de böyle bir yer ni acap? — Daha güzel yer Kâşif amca, hele sen bir gel! Ben de calillik edipi — Geleyim hbari! Demiş bulundum., * Hemen bu akşam gideceğiz! — Çocuklar siz şaşındınız mı? Acele- miz ne? Hele tabah olsun, gideriz. — Baloya sabahleyin gidilmez. / — Tuhaf şey...Fekâlâ! Hele ben bir gi- yineyim, — Amma resmi giyineceksin, — İyi oldu da söylediniz.. Mademki w sulü böyle. Ele ağyara rezil olmuyacak kadar bizim de resmi elbisemiz vardır. Hemen ev'me gittim. Sandıktaki boh- çadan güvevlik setre pantalonumu çı- kardım. Ayağıma da fotin kundüra Biy - dim. Çocukları buldum. Yanlarında da genç kızlar vardı. Hepsi uzun etekli bir şeyler Bgiymişler, üzerlerine de mantolarını ge- Şirmişlerdi. — Çocuklar bu kızları niye yanınıza aldınız? — Bunlar olmüzsa baloda damsız kalı- vz. Hiç bir cevap vermedim. Bu kızlar o- Tada dam mu ektaracaklardı da «damsız kalırız. demişlerdi, anlıyamamıştım... Kızlardan biri yanıma yaklaştı: — Kâşif amca sen de benim kavalyem olursun değil mi? Vallahi bayan kızım, Ben medrese- de biraz arzpça okudum. Kavelenin dö- nüp dolaşıp kale olduğunu öğrendim. Fakat lügati arapta, kavvaliye tarzında telâffuz edilen ter kelimeye tesadüf et- medim, — Amma da tuhaf söylüyorsun Kâşif | 4mca seni işiten arıyere bir adam diye- cek, — Söy adım Arıyer değil kızım Aner, yani hülâsaten, erı gibi çalışan er, mana- sına geliyor. — Küşif amca Köşif amca. Arkama döndüm, baktım.. Bir otomo- bil tutmuşlardı: — Haydi siz de gelin! Hep bersber ötomobile bindik. Bizim zamarnımızda İşte bu yoktu. Bizimki ile bir kere-arabaya binecek olmuştuk. Zap- tiyeler görmüşler, demediklerini bırak- mamışlardı. Her ne ise otomobil Beyoğluna çıktı. Büyük bir binanın önünde durdu. İndik, hı;ıdn:ı girdik. Sivah esvaplı siyah kele- bek boyunbağlı bir zat karşıladı. Neza- keten elimi uzattım. Herifteki kabalığa bakın ki ebimi bile sıkmadı; sadece: — Alffedersiniz bal maske değildir. de- di, güldüm. Atfedersiniz, dedim, bonim Arıer Boy adımı duyup beni arıcı mı zan bu- l ! Beni götüren delikanlılardan biri her halde kim olduğumu söylüyordu: — Rütbemi de ilâve edin, dedim: Sani- ye! Balo denilen yer meğer kıraathanenin biraz büyüğü imiş. Masalarda bir alay kadın, bir alay erkek oturmuşlardı... Bir- keklerin hepsi müatemde gibi siyahlar giyinmişlerdi. Kadınlar da hâşâ huzuru- nuzdan evtarilerini çıkarmış, dekolteyle geçmiş oturmuşları. Gerçi havada epey sıkıntı vardı, derecei hararet yüksekti; fakat ne de olsa kadın kısmının bu tarz- | da oturmaları yakışık almıyordu. Ben burları düşünürken arkamdan; çat diye bir ses gelmez mi? Masaların bi- rinden yere sahan mı düştü, diye bakın- ca ne göreyim. Davulcular, kemancılar, ulçular fasla başlıyorlardı. Başladılar. Kulak verdim! Şataraban peşrevini çalıyorlardı. Fakat çalış tarzları bir tuhaftı. Onlar çaladursunlar, siyahlı | erkekler birer birer yerlerinden kalkıp dekolteli kadınların önlerinde yere kadar eğildiler. Ne oluyor, dememe kalmadan, <adınlar ayağa kalktılar. Meğer erkek- lerin maksatları acayipmiş.. Hemen sağ kollarını atıp kadınları bellerinden ya- kalayıverdiler. Sol ellerile de me olur ne olmaz belki kaçarlar diye kadınların sağ bileklerini tuttular. Gözümü dört açmış, işin sanu niye va- racağını seyrediyordum. Kadınlar: — Bırak beni! Diyerek geriye çekildiler Erkekler: — Bırakmayız! Diye kadınları kendilerine yaklaştır - dilar. Erkekler kadınları - sürüklediler. Kadınlar erkekleri sürüklediler.. Bir sü- Tüklemedir gitti. Çalgıcılar da ne tuhaf insanlardı.. Sanki hiç bir şey olmuyor- muş gibi oturmuş çalgılarını çalıyorlardı. Yalnız içlerinden biri biraz idrakli imiş.. Ayağa kalktı. Bilmediğim bir dil- de: | — Vak vuk guk. Diye erkeklere nasihatler verdi. Ne ise erkekler, onun nasihatini dinlediler. Ka- | dınları salıverdiler. Ve yaptıklarına piş- | man olmuşlardı ki kadınların gönülleri- ni almak için karşılarında yerlere kadar tekrar tekrzar eğildiler. Doğrusu dekolteli kadınlar da çok nazikmişler, Hliç serzenş- te bulunmadılar, Tatlı tatlı gülümseyip erlerine oturdular. Yanımdakilerine döndüm: — Çok şükür, dedim, bir rezalet çık- masınâ meydan kalmadan mesele ken- diliğinden halledi!di. Yoksa iş fena idi. — Ne işi? — Eğer etrafa bir nazar atfetmiş olsay-3 dmız siz de farkına varırdınız, Erkekle- leden: İsme M Z .A HSTT | Serdi f Hulüsi mazsa, kırk yıllık saz da caz olmaz. bu saz vahşilerin sazı imiş. Onlar saz de- meyi beceremedikle- rinden caz derlermiş. Hele o erkeklerin ka- dınları yakalamaları, sürüklemeleri — yok Bon de öans denilin- dim. Bu sırada önümüze bir kaç bardak getir- diler. Yarıya kadar konyak gibi bir şeyle doldurdular. Üzerine de gazoz döktüler. — İçi Dediler. Sol elimle başımı kapayıp bar- dağı sonuna kadar boşalttım. Gözlerim — Bu zehir midir, nedir? — Viski! : — Bir daha bir katresini ağzıma koyar- sam bana rla Kâşif amca demesinler, Fakat keyfim de gelmişti. Saz mıdır, caz mıdır... O da yeniden ağır aksak çal- | mıya başladı. — Bu ne çalıyor? — Tango' — Tam bavası, dedim, burada herkes tango. Erkekler gene kalktılar. Sordum: — Ben de dans oynasam olur mu? — Olur ya, niye olmasın! Yanımdaki kıza baktım.. Peck gözüm tutmadı. Hem de bizim mahallenin kı- zıydı. Di düm.. Ne olsa komşu; kurt bile korşusunu yemez. Şöyle etrafa göz ReEzdirdi Karşı tarafta mavi dekolteli, eteği w kaşı ince, saçı saman renginde bir hatun oturuyordu. Amma ne hatun... Allahım özenmiş, bezenmiş te öyle ya- ratmış. 4 — Bunuvla dans oynarım. Dedim. Yerimden kalktım. Biraz sal- Anlattılar; meğer|anlaşılan sevgilisini mahke mu o da dansmış. |? ce bir şey zanneder-| © 7 #ve . giniz erkeğin evli ve hırsız olduğunu anlarsanız ne yaparsınız? İrlandalı zengin bir kadın, dolabını kıran ve evli olduğu meye vererek hapse attırdı, u bâlâ seviyorum,, diyor M fakat gazetecilere “ onı İngiliz mabhkemelerinden biri, 22 yaşlarında Staford isminde bir Kana- dalıyı, Mis Kanigam'dan 20 İngiliz li- vazgeçebilmiştir. Bugün de bayan Staford, dört gözle sına döğmesini beklemekte, Stafordun. metresi bayan Kanigam da, sevdiği er- kekten gördüğü hiyanet karşısında, yepyeni bir hisle, erkeklerden nefret etme hissile, yeni bir hayata başlamak üzeredir. Bayan Staford: «Hapisten çıkar çık- maz, sır£ çocuklarımızın hatırı için, ye- ni baştan yuva kurmayı kararlaştırdık, odamıza giri bu, ona iyi bir ibret dersi oldu,» derken, | parak 20 bayan Kanigam da. hikâyesini şöyle anlatmıştır: — Ben artlık erkeklerden nefret e- diyor, yüzlerini görmek istemiyorum. Madam Kanigam Stafordu dolabımı kı- iliz llrası aşırırken yakala- meyayım mı?.. Fena halde asabileştim. Malımı, mülkümü, yücudümü seve 5e- gt v_erdlğim dşığımın böyle hırsız ruhlu Stafordla sevişirken, hayırlı bir kısmet | 4,, «Ne y:plı.:ommu- :.ı'.ye hıyhrd:ı:ı: ve dengimi bulduğumu sanmış ve ev-İ.Hiç diye cevab verdi. Karıma yirmi leneceğim! ümid etmiştim. Şimdi dün- |? biliz lirası lâzım oldu da.. onu vere- ya bana zindan.. bir manastıra kapan- |cektim!. » tanıştığımızdanberi, ilk defa mak lsîiyqrm olarak karısından bahsediyordu. Halbu- Ben zengim bir kadınım. Irlandalıyım. İki bana kaç kereler bekâr olduğunu Bundan dört sene evvel Londraya gel- söylemiş, hattâ evlenmeyi bile teklif dim ve bir işe girdim. Şehrin acemisi 'eimişti. «Utanmadın mı, karına, çocük- idim, bir gece pansiyonuma dönerken İfarına acımadın mı?.» diye bağırarak, yolumu kaybettim, ve yolda oraya bü-İotelden kâçtım. Staford gene uslanma- raya seğirt İmas, gü İ ' a Sempatik bir yüzü vardı. Benimle o ka- y:?üg;şkîîâ,bsn;:î:înum&nğî dar alâkadar oldu, bana o kadar yardım İne gönlümü yaptı. Sinemaya gittik. O- etti ki, kanım kaynadı delikanlıya... İradan bara girdik. Geceleyin de bir 0- Ahbap olduk., içtiğimiz su ı__vn Bitme-İtelde sabahladık. On beş gün dizimin di- meğe başladı.. bana projelerinden bah- | binden ayrılmadı. Parasızlıktan şikâ- lanıyordum. Tam karşısına geçtim. Yere kada reğildim. Ve öylece kaldım. Mavi dekolteli ayağa kalkâcak oldu. Fakat ben ona çok fazla yakın durmuşum ki kal- karken başı tak diye burnuma çarptı. Bu- run direğim sızım sızım sızladı. Kendi kendime: — Geçmiş olsun! B Deyip, iki kolumu birden onun ince- €ik beline dolayıverdim. —A, a! Dedi.. Tabil aldırış etmedim. Kendime dağru çektim. O geriye çekildi. Ben tek- tar çektim: — Bırak beni! Dedi. Hiç bırakır mıyım. Biraz daha| kuvvetle çoektim. Ve bir adım geri sıçra- dım. Arkamda benim gibi dans oynıyan bir erkek vardı. Ona hızla çarptım. Ye- re yuvarlandı. Ben de üstüne. Amma ka- dmt bıifakmadım. O da benim üstüme yıkıldı. Etraftan sesler yükseldi: — Vahşi adam. — Buraya yabaniler gelmiş, — Atın şunları. Olduğum yerden bağırdım: — Bu no kopazeliktir. Baloya bizim gibi gün görmüş, terbiyeye, müuaşerete #ikıf Insanlar gelir. Yabanilerin ne İşi xar? Atın! Biris! amuzumdan yakaladı: — Eyvah yabant beni yakaladı: Omuzumdan yakalıyan: — Sendetn başka yahani olur mu? Demesin mi? Kafam kızmıştı. Kolumu setti. Eh... param da vardı. Ben de ana 4 kart $ ü yardım edebülrün, diye döşündüm. 'Ne Zenca, ae para Yetişiremediğii bilirdim ki, Staford evlidir, iki çocuğu İsma her hafta 2 İngiliz lirası gönder- olduğunu ruühum bile duymadı. Bazı günler, bulüşmuüyorduk. O işlerinin çok- İyın , di iredim.» luğunu ileri sürerek bir kaç gün kay- ""s.âî’â 'Ğı:k:ı'ıı olmadı.. üstelik be- — boluyor, ve o zaman da mektup yazı-İni dövmeğe kalkıştı. Baktım ki, bu işin yordu, Mektuplarında, Kanadaya gidip İsonunda eli böğründe kalacak benim.. yerleşeceğimizi bile yazmıştı. Bir ke-İve erkek milletinin en iyisi telâkki et resinde müessesesinden izin aldığını, İtiğim bir insan arkamdan kuyumu ka- beraber şöyle küçük bir balayı seyaha- | zıyor, hakkımı aramak için mahkemeye ti yapabileceğimizi müjdeleyince, kalk-|başyurdum. Gördüğünüz Bgibi, Staford tık, bir aylık bir seyahat yaplık, ve bu bir aya mahküm oldu.. Evet erkekler- seyahatte bütün paraları ben harca-|den nefret ediyorum ama.. gene onu de- dım, 600 liram gitti. Bir gün oteldeki 'lice seviyorum.» LARL y *'.6" Darıca mezbahası larında, Pendik tülün tmalâthanolerinde Ve bir okuyucumuz lvu_ıgı okuyucularımızdan Ali Tuna ya- zıyor: — Umum! sağlık kanunu mezbaha gibi âmmenin sıhhatini ihlâl eden müessese- Jeri mahalle içleriğden, köy ve kasaba içinden dışarıya &tar, Fakat Darıendaki zince, «bu olmaz, ya ben, yahud da ka- mezbaha Yenimahalle denilen nahiye ge- — (*t nin nazarı dikkatini cel- tasındadır ve bu mezbaha hiç değlise şim- — Pederiz, dilik bir barakadır. Her sabah yüzlerce Denizlide 19 mayıs bayramı ve hayvanın kanı ve pisliği burada berbad bir koku neşreder. Nahiye halkının sıhha- HLiöRe rin kadınları nasıl yakalayıp sürükle - gerdim. Suratına bir tokat aşkettim. Aş- d';l::îı:ı“m::_ yazık size. — | Xettim amma. Olanlar da oldu. Beni yar layınca kopı dışarı attılar, Meğer ya- — Aman Kâşif amca, biz de bir şey bani dedikleri, vahşi dedikleri benmi - söyliyeceksin zannetmiştik. Burası balo, ş'm.. Sanki ben ne yapmıştım? Onlardan — Balo olduğunu biliyoruz. Burası bı—l*:uşkn türlü mü hareket etmiştim? Tek Jlodur diye her erkek rastgeldiği kadını 'onlara uyayım diye dans bile oynamış- doraguş edecek değil ya? tam. — Canım baloci:. ne şapılır? İ İsmet Hulüsi — Ne bileyim ne yapılır?.. Saz dinle-| aa aN ae nir.. İşte o kadar. Kızılay Haftası bugün başladı — Ona xaz demezler, caz derler. — Yok kırk yı'lık Yani, nazıl Kâni ol- | Kızılaya üye yazılınız üne dehşetli tesir yapar. Bu arada mez- bahanın yanıbaşındaki evler büyük bir hastalık korkusuna düşerler, İki seneden- beri halk tarafından mezbahanın asri bir hale konması, nahiye dışma çıkarılması çin muhtelif müracaatlar yapıldı, fakat hiç bir netlce çıkmadı. Bu hususta alâ- kadarların nazarı dikkatini celbederiz. Haydarpaşa işci trenleri Kartalda Çarşı caddesinde, oturan cku- yucularımızdan İhsan — Gelâlettin yazı - yor: — Her sabah Haydarpaşadan 645 de bir tren kalkar, Bu tren bizim pibi işeller için çok geç sayılır. Maltepe tütün ensti- tüsünde, Kartal gaz ve çimento fabrika- Denizli okuyucularımızdan — Satm Avci bize yazdığı bir mettupta Denizlide 19 Mayıs bayramında liselilerin ldman şen- İklerini tesbit etmek üzere sahaya gire — mek istodiğini, fakat — birakılmadığım, kendisi gibi' Denizlinin maruf fotoğrafei» sının da menedlldiğini yazıyor ve Su mü- maneata karşı alâkadarların dıirkat ma- zarını çekiyor. İm Ereğlide sigara sıkıntısı Kifradeniz Ereğlisi okuyucularımızdan biri bire yardığı bir mektupta kazanın si- gara sıkıntısımdan bahsediliyor. de sigara bulunmadlığını, bu yüzden çok kimselerin sigarasız kaldığını yor ve alâkadarların dikkat nararını kiyor, — / Z