No, 20 Memleket haricinde ittihatçılar Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? — Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İsON POSTA | i nın TARİHİ TEFRİKASI > .. elin Nihayet korkulan şey tahakkuk etmişti: Enver paşanın, Taşkentten, bazı Türklerle birlikte atlara binip ava gittiği ve bir daha dönmediği, kendisinin Basmacılarla bir- leştiği resmen haber verildi ii) 1. 4 Fiy — Zi Siyâveş karanlıkta kılıcını çekerek ancak seçebildiği gölgeye doğru bağırdı: “ Öyle ise davran arkadaşi, Diyerek koştu, gitti. Zâl de, ne olur ne olmaz, fikriyle kalıcını kuşandı; han- İİ Her iki hâdiseyi, siyasi mihmanper- verliğe karşı gösterilen bu siyasi kü: Tan, zannedersem, İttihat ve Terakki W Tihinin kaydedeceği yegâne iki manevi İaciadır. Bunların ne birincisi ikinci. ği bir itilâf mucibin- il bir saraya yeri in, çalışmakla meşgul olmak | miş olan Enver paşanın ire bizzat Sovyet hükü- bayrağını açması buna ne diyeceklerdi? Geride a karşı ne muamele yapacak- rer mesele idi. Küçük Talât, bu va; tin fenalığını gördüğü için İstanbula gidip “bir köşeye çekil- mekte istical ediyordu. Halil paşa, bol- şeviklerle yapmış olduğu dostluğa gü- veniyordu. Ben de kaç sydanberi beni! takib etmiş olduklarını gördüğüm siya» si memurların benim ticaretten gayri bir şeyle meşgul olmadığımı gördükle- rine bel bağlıyabilirdim. Müşkül mev- kide olan Moskovadaki dokior Nâzim- dı. Hariçteki İttihat ve Terakki başların- dan son Kalan insanların siyasi şöhret- Teri böyle feci bir talihsizlik içinde e- riyip giderken İnsanın bu hallerden pefret elmemes! ve bu tarzda siyasete karşı istikrah duymaması mümkün de- idi. Batumda ancak bir h: kâdar kal- mıştım. Kendilerile muhabere çarele- rini aramakla meşgul olduğum arka- daşlarım Batuma gelmiş oldukları için onlarla beraber Tiflise döndüm. Bu sı- rada Küçük Talât da İstanbula gitmiş, Batumda Halil paşa yalnız kalmıştı. nim Tiflise geldiğim sıralarda da En. ver paşanın, Taşkend'den, bazı Türk- lerle birlikte atlara binip ava gittikleri ve bir daha avdet etmedikleri haberle- ri gelmiş, bu gidişin Rusyaya karşı ya- pılacak bir isyan hareketi ile alâkadar olduğu hakkında şayialar dolaşıyor. du! Tiflise döndüğümden iki gün sonra idi; o zaman, “Ankaradaki sefirlikten Tiflis hükümetinin reisliğine gelmiş bu- lanan B, Mdvani benimle görüşmek is» tediğine dair bana bir haber gönderdi. Ankarada matbuat müdürü umumiliği yaptığım sırada oraya sefir olarak gel- miş bulunan bu zat ile şahsi dostluk yapmıştık. Kendisi iyi bir insandı ve benim Türkiye-Sovyetler dostluğunun samimi tarafdarı olduğuma kanidi. Bu- nun için, Enver paşa meselesini duy- “muş, merak etmiş, bu hususta benim malümat veya mütaleamı öğrenmek is- temişti. Gittim. Şayiaların kaydettiği gibi, Enver paşanın ava gitmek üzere allara binip Taşkendi terkettiğini ve bir daha avdet etmediğini ve kendisi- /i nin Basmacılarla birleşmiş olduğu hak-| kında da bir rivayet dolaştığını haber verdi. Bunlar şayialar değil, Moskova» dan aldığı resmi malümat idi. Demek, korkulan şey tahakkuk etmiş, Enver paşa, hayatının yeni bir hatasını daha yapmıştı! İyi yürekli bir inkılâb adamı olan Müövani bu haberlere pek inanmıyor ve j sebetsiz bir şey olanbu hareke» nasız, diğer bakımlardanda müna - te teşebbüs etmeği Enver paşa gibi bir adamdan beklemediği için aldığı ma- lümattan hayrete düşmüş ve benimle konuşmak arzusuna düşmüştü, Ben, maşlesef, onun istediği şeyleri söyliy& | medim. Batumda bulunduğum sırada| rkadaşlarının da böyle bir şüpheye! düşmüş bulunduklarını izah ettiğim! zaman adamcağız çok müteessir Halbuki, o, benim böyle bir şeyin mev- zuu bahsolamıyacağı ve Enver paşanın, meselâ, yolunu kaybetmiş bulunacağı tarzında kendisine teminat verecei mi tahmin ve hattâ ümid ediyormuş! Ben bunun muhtemel olduğunu söyle- yince, şaşırmış kalmıştı. Ankaraya, Londra konferansı gürül. #üleri atasında gelmiş ve henüz küvvet- lenmiyen Türkiye-Sovyetler münase- betlerinin bir fitret devresine tesadüf etmiş olan Medvani, karşısında, Harici- ye Vekilinden evvel beni görmüş, Ha- riciye Vekil! Muhtar bey Kendi ka- bul edinceye kadar on gün müddet, res- mi adam olarak yalnız, benimle müns- sebette bulunması iktiza etmişti. İki memleket münasebatının çok nâzik bir devresini teşkil eden bu devirde onunla dost olmuştuk. Türkiyede inkılâbe: ilk kuvvet olarak tasavvur ettiği ittihate- Tara karşı Mdvani'de bir dostluk ve hattâ sevgi temayülü vardı. Bunun için Enver paşanın bu hareketine bir türlü ihtimal veremiyor, muttasıl bana, Ba- tumdakilerin aldanmış olabileceklerini söylüyordu! ENVER PAŞA ve BASMACILAR. Maalesef, hakikat, Mâvsni'nin ümid etmek istediği tarzda değildi. Enver pa- şa, o dakikada Basmacılar tarafına geç- miş, dünkü dostları olan Moskova inkis Tâbcıları aleyhine isyan bayrağı açmış- tı. Bu haber müteakib iki veya üç gün içinde resmen de teyid edildi, Onun bundan sonraki hareketlerini ancak bir takım hikâyeler ve rivayet- lerle takib edebildim. Erver paşanın bu hareketi, Sarıkamış muharebesinden daha delicesine bir te- şebbüs idi. Yalnız bir isme güvenerek ve içinde bulunduğu şartları hiç hesaba katmıyarak, böyle bir işe atılması için, ortada Sergüzeşt ihtiyacından başka hiç çerini beline taktı. Acele etmeden yü- rüdü. Aşağıya inerek kapının önünde bekledi. Rüstem... gili adım kadar koştuktan üç atlının kendisine doğru iler- i görerek durdu. Uzakta, Zâlin atı kişniyordu. O, susurica, gelenlerden öndekinin atı kişnemiye başladı. Rüştem.. atının derdine o kadar dal- mıştı, ki.. bu süvarilerin, eve doğru yü- rüdüklerine dikkat bile etmedi, İlk sü- vari önünden geçerken baktı; karanlık fazla olduğu için atım tanıyamadı. Yal- mz «Rahş's der demez at durdu. Süva- ri, anu mahmuzladi; fakat yürüteme- di. Rüstem, bunu görünce: — Arkadaş! dedi. Altındaki at, benim jstım! Otru, nereden aldin? Dedi, Atın karnını, bütün kuvveti ile mahmuzlâyan süvari, atı yürütmeye muvaffak olduktan sonra; — At, benim! Sana hesab vermeye raecbur değilim. Diye cevab verdi. Rüstem. bir daha «Rahş'e deyince, at tekrar durdu, Süvari, kızgınlıkla, a- tın karnına, öyle bir şiddetle mahmüuz- larmı sapladı, ki at; yürüyeceği yerde, bir anda şâhe kalktı ve ön ayaklarını şısında müvazenesini medi; bir takla atarak, yere yuvarlandı. At, serbest kaldığını hissedince, Rüs- teme doğru ilerledi. Rüstem, alının ge- minden tutarak, yüzünü okşamıya baş- Jadı. ü tarlasındaki kamışla- ştüğü için, vurulmamıştı. Yerinden kalkar kalkmaz. kılıcını çekti ve Rüstemin karşısma dikildi: — Bu at benim! Onu, bana fade'et! Dedi. Bu sırada diğer süvariler de, atlarından indiler, Kılıçların çekerek Rüsteme doğru ilerleriiler. Rüstem, bi- raz geriledi. Bir tasrruza karşı vaziyet aldıktan sonra cevab verdi; — Vermem. Çalınmış olan atımı ne diye-sana vereyim? «Rahş» deyince; se- ni yere vurarak yanıma gelmesi, onun benim twalım olduğunu göster miyor mu? — Arkadaş Ben onu satın aldim. Ar- tık benim malımdır. — Satın aldığına inanırım. Yüzünü bir âmil yoktu. Hiç bir sebeb, hiç bir) görmüyorum, am halinden; bir at hır- yardımcı kuvvet, hiç bir siyesi veyalsızı olmadığını anlıyorum; fükat atın Içtimaf şart, onu böyle karar vermeğe) sahibi olarak karşında bulunuyorum. teşvik etmiş olamazdı: Bu isyanda, o tarihe kadar yapılmış olan bu kabil tecrübelere galebe çalmış olan bolşeviklere karşı muvaffak olmak için kime, hangi kuvvete istinad ede- cekti? Hangi taraftan bakılsa, meydanda kendi kuvvetinden başka bir şey yok- ta. Para ve silâh kuvvetinden başka dayanmasına mühtaç olduğu bir Kütle lâzımdı ki işin en mühimi ge bu nokta i. Türkistanın milli bir fikirle Kare ket etmesi, istiklâl davasile ayaklana- bilmesi için lâzım gelen şartların hiç biri ortada yoktu, Orada kesif bir Türk kütlesi bulunmakla beraber, bu kütle orta tarih derebeyliği devrinin Bütün bağlarını kaybetmiş, yeni zamanlara mahsus milli fikir ise henüz doğma: mıştı, Buhara ve Tüşkend.de pek zayıf olan bir milf gençlik hareketinden benim de aynı mütaleada bulunacağımı tahmin ediyordu. Ameli bakımdan mâ- EN kadınının sek Ev kadını, taze yemiş mevsimi geçme: doldur. Bu kuponları 30 gün neşredeceğiz. Onları hergün || suklayınız. 30 tanesini bir seri halinde ' detenlere - bir o numara vereceğiz. Soni aaasazesene bahsedilmekle beraber bunun kuvveti yoktu. (Aram var) .. er kuponu: den kilerini reçel ve şurupiz kesiniz, pi biriktirip idaremize getirenlere ve gön- ( ra ulusal (Oökonomi ve Oarttırma kuru- Fi munun İstanbul şubesi tarafından tayin olunacak bir günde bu numaralar ara- sında kur'a çekilecektir. İlk 25 muma Kaya yirmişer kilo, müteakıp 25 numara- Ne yapalım. hırsızdan at satın alan, Zararına katlanır. Siyâveş.. bu haklı cevabın karşısında; sarsıldı. Ne söyliyeceğini bilemedi; çünkü, daba satın aldığı zaman, atın çalınmış olduğundan şüphelenmişti. Atı, asıl sahibinden zorla almıya kal- kışması büyük bir haksızlıktır. İşi tat liya bağlamak istedi: — O halde.. seninle anlaşalım. Be- nim, bu ata ihtiyacım var. Onu, bana isat! Sana, elli altın vereyim. Deyince, Rüstem; karşısındaki ada mın Kibar bir zat olduğumu amladi ve daha mülâyim bir sesler — Ben.. at tüccarı değilim.. dedi. E- ğer, sizden fazla ona mühtaç olmasay- dım, onu size bağışlardım. — Yüz altın vw İ — Satmam, Söyle.. ver , — Ne kadir istersen o kadar vere yim. — At tüccarı olmadığımı söyledim. Çalınan atımı, sende buldum; aldım, sara, verdiğin parayı öderim, Bir de tes ip rim. O kadari — Öyle ise.. davran arkadaş! Diye bağırdı. Bu ânda., Zâl de, onun arkasından evdeki uşak ta yetişmişli. Hepsi, kılıç- larını uzatmışlar, yekdiğerinin üzeri- ne atılmıya hazırlanmışlardır. Uşak; birdenbire: — Durunuz! Durunuz! diye bağırdı. indirir imdirmek başını aşağı doğru iğe- | Karşımızdakinin sesi, şehzadenin sesi- rek şiddetli bir çifte attı. Boş bulunan!ne benziyor. Hal Ha! Ötekiler de'arka- süvari, atın bu kurnazca hareketi kar.) daşlarım.. seslerinden anladım. muhafaza ede-|şehzade ile uşakları... Durunuz! Duru- Evet.. nuz! Uşağın feryadı.. iki tarafın birbirine meydan. okuyan nâralarını susturdu. havada sallanan kılıçlar hareketten dur- du. Bir an, karanlıkta, derin bir süküt uzandı. Sonra, bu sükütu Siyâveşin he- yecanlı sesi yırttı: — Aspag! Sen misin? Bu yanındaki- ler kim? — Evet şehzadem, benim! Bu iki zat, Zabulistan derebeyi Zâl ile oğlu Rüs- temdir, Siyâveş.. önde duran gölgelere ileri- ledi; birer birer kucakladı, Karanlıkta, ancak sakalından Zâli tefrik edince ö- bürüne de Rüstem diye sarıldı. Uşak- Jar da birbirleri ile kucaklaşıyorlardı. Karanlıkta. mısır tarlası içindeki yolda, biraz evvel bir çarpışma istidadı Hösteren hâdise, böyle heyecanli ku- caklaşmalarla neticelenince, oradakile- rin hepsi de, bu tesadüfün garabetine hayret ediyorlar.. uşağın zeki dıkkati sayesinde, korkunç bir facianın önüne geçildiğine seviniyorlardı. Siyâveş: — Üstadım Rüstem! Hayret ediyo- rüm; bir kaç defa «Rahş» dediğin hal- de, nasıl oldu da senin atını hatırlıya- madım, Satın aldığım duru ati tanıma- makta haklıyım. Bu genç at.. her hal- de, evvelki atın dölüdür. Eski atın ol- saydı, tanırdım; fakat «Rahş» diye, onu; çağrışına.. onun da, beni yere çalarak, senin yanına sokulmasına dikkat etsey-| dim, iş alevlenmezdi. Dedi. Sonra, uşağının orada bulun- masına ve onun dikkati ve anlayışı ile büyük bir felâketin bertaraf edildiğine şükretti. En önde, Zâl, onun. arkasında, Rüs- temle Siyâveş yürüdüler. Hizmetciler de, atları çekerek, onları takib ettiler. İki tarafın gürültüsü arasında Kişnemes sini kesmiş olan Rahş.. eve yaklaştığını görünce yeniden kişnemiye başladı. Si. yâveş, bunu işitince: — Ne zeki, cevherli hayvan! Kervan- dan ayrıldığım zaman, yüzünü eve dön- dürdü; bir daha, o İstikâmetlen ayrni- madi. Ben.. uzakta, Kara bir yığın gibi rütüyorum zannediyordum. Şimdi a: yorum, ki o, istediği gibi beni götürü- âveş. .Karşısındaki adamın bu kas|Y lik etmesine sinirlendi, İleri a- k, atın geminden: yakaladı: İ ikle vermezsen zorla" , Rüstemin pek merak et- ü meseleyi, Rahşr.masıl sa- aldiğıni anlattı. Rüstem., dinledik ağım. Hem, senin bir yolkesici.. bir|ten sonra, geniş bir nefes aldi: aydut olduğunu ne bileyim? sında Rüstes | iyâveşi, kılıcını ituttuğu sağ yumruğu ile-itti ve: İ — Habisin aldıği para helâl olsun! Ya sana tesadüf etmeseydi.. atı başka bir verde., başka bir kimseye satsaydı., Balim ne olurdu? Şehizadem, verdiğin parayı sende helâl ei! Deyince, Siyâveş, acı acı güldü: — Helâl olsun, ama bu at yüzünden, mel'un bize, birbirimizi de kırdıracak- tı. Dedi. * —:5— Vezir Harpağm selâmı var Zâl, Rüstem, Siyâveş.. Frengisin 6 - dasında, birbirlerine Kavuşmalarının sevinci İçinde, saatlerce konuştular, Rüstem.. sekiz sene muallimlik ettiği çok sevdiği şehzadeye,, Siyâveş, kendi- sine kahramanlık sergüzeşileri anlata anlata ata binmesini, kılıç ve Kalkan kullanmasını, ok atmasını öğreten üsla- dina uzun ayrılık sene erinin hasret - lerini sayıp döktüler, Frengis, kocasına kavuştuğu için me- sertet içinde idi. Zâl ile Rüstem, Rah- şın bulunması ve Siyâveşin gelmesi gi- bi pek mühim iki bâdisenin tecellisi önünde sevinç heyecanları geçiriyor - lardı. Siyâveş,. bütün ıztıraplarını, en- dişelerini hiçe sâyacak kadar sevini- yordu. Bahtiyarlıklarının zevkine o kadar dalmışlardı, ki vaktin nasıl geç- tiğini anlıyamadılar. (Arkası var) TAKVİM Rest sen, 1437 PERŞEMBE R. ülâhar İMSAK .Ju 22 | sj2 i 2 (132 Akşam gib 12) 1vl4 Tikindi 16118 Nöbetçi Eczaneler Buzeceki nöbetçi olan eczaneler şun- lardır: İstanbul eihetindekiler: Aksarayda: ( Ziya Nuri ), Alemdarda;| (Eşref Neşet), Beyazitte: (Haydar), Sg” malyada: (Rıdvan), Eminönünde: (Ami- nasyan), Eyfpte: (Arif Beşir), Fenerde: (Emilyadi), Şehremininde; ( Nazım ), Şehzadebaşında! (İ. Hall), Karagöm - rükte: (Arif), Küçükpazarda: (Hulüsp, Bakırköyünde: (Merker). Beyoğlu cihetindekiler: İstikli caddesinde: (Kanrık), Galata- da: (İsmet), Taksimde; (Nizamettin), Kurtuluşta: (Necdet), Yenişehirde: (Par- makyan), Bostanbaşında:; (İtimat), Be- giktaşta: (Süleyman Recep). Boğaziçi, Adalar ve Kadıköy eihetin - dekiler: Üsküdarda: ( Selimiye ), Sarıyerde: (Nuri) , Kadıköyünde: (Moda), (Merkez) Büyükadada: (Şinasi Rıza), Heybelide: (alk).