SON POSTA « Son Posta ,, nın tefrikası : 34 Eğer dediğiniz gibi bu akşam buraya gelmekten nasıl kazançlı çıkacağımı bilmeseydim, hiç gelmezdim! — Bunu benim için söylüyorsunuz, darılmayınız ama, pek beceriksizce Ph' iltifat!. Âdet yerini bulsun diye söy- lüyorsunuz, onun da hiç sırası değil?.. Bir kere beni tanımazsınız bile, bu akşam ilk defa görüyorsunuz, nasıl olsa kazançlı çıkabileceğinizi nere- den biliyorsunuz?... — Merak etmeyiniz, ben hayn]â? arkasında dolaşmayı hiç sevmem. Sizi ilk defa bu akşam görüyorum ama pek yakından tanıyorum. Güzelliğinizi, inceliğinizi pek iyi biliyorum. Gö.zlıeıîini zin, saçlarınızın renginden giyinişinize, zevklerinize varıncaya kadar sizi ar- kadan arkaya soruşturdum, o kadar iyı öğrendim ki gözlerimi kapayıp da bü- tün bu bildiklerimi çizecek olsaydım, ortaya çıkacak levha tıpkı size benzer- di!. Dedim ya, bulanık suda avlanması- ni hiç sevmem. Bakınız, avlanmak de- dim de aklıma geldi. Bu da, bilirsiniz ki, fki türlüdür. Biri, deniz kenarına Bidersiniz; oltanızı atarsınız, bir zavallı balık kerkliliğinden gelsin de sersem Bibi yakalansın, diye tevekkülle bekler- sınız!. Ben bundan hiç hoşlanmam!.. Bir de vardır ki tüfeğinizi omuzlarsı- nız, bir pusuya çekilirsiniz, beğendiği- niz kuş hangisi ise onu vurursunuz, iş- te buna bayılırı! — Avcılıkla geçinmek iptidai insan- ların tuttukları yoldu; şimdi 0 devirde değiliz, Bunu unutuyorsunuz, galiba... — O devirden sonra mübadele devri geldi, andan sonra da mübayaa sistemi başladı, diyeceksiniz değil mi?.. İnanı- nız ki şimdiki İktısad? muameleler de avlanmanın bir başka türlüsüdür!. — Yoksa avlanılamıyan şeyle: ile mi satın alınır, diyeceksiniz?.. Paraltün bunlar Süheylânın BÜYÜK AŞK ROMANI başlı, en düzgün kıyafetli varıncaya kadar kadın, erkek, her soy- dan, her renkten büyük bir kalabalık toplanmıştı. Süheylânın en çok gözüne çarpan, bu kalabalığın içinde pek çoklarının Ceyad Rasimi tanıyıp selüâm vermele- ri; hele bir çok süslü, güzel kadınların onu daha uzaktan görür görmez durup bakmaları, gülümsemeleri oldu. Bazı- ları onu yalnız sandılar; - seslendiler, kendi masalarına çağırdılar; bazıları 0- na doğru geldiler, konuştular... Cevad Rasim, Fehametle konuştuk- i|tan sonra buraya telefon etmiş, kendi- leri'için bir masa ayırtırışt:. Gtelin di- rı ta kapıdan karşıladı; rektörü de onla masalarına kaı madı: «Demek ki bu adamın birdenbire — Hayır, ben şimdi bunu söylemek|anlaşılamıyan başka bir değeri var,» istemedim, Fakat madem ki sizin aklı- nıza geldi, haydi bunu da söylemiş 0- layım, yanılır mıyım acaba?.. Ya av- lamakla, yahud da mübayaa suretile diyordu. Arası ön on beş dakika geçmeden, Cevad Rasimi tanıyanlardan üç beş er- kek, bir iki kadın onların oturdukları elde edilemiyecek ne vardır?.. Sevgi| masaya kadar geldiler, Yanında kendi- mi, diyeceksini: bir başka türl « Mübadele de gene O da mübadelenin|lerinin tanımadığı bir erkekle iki kadı- nn olmasına da sanki hiç aldırmıyor- iptidai dediğiniz devirlerin iktısad sis-|Jardı. Hep birden konuşup gülüşmeye temil. Demek ki gönül işlerini de av-|başladılar. Garsonları çağırdılar; Ce- lanma, mübadele, mübayaa çerçevesine sokabiliriz! Süheylâ artık lâkırdıyı değiştirmek istedi: — Demin, akşam yemeğine bir arka- daşınıza davetli olduğunuzu söylüyor- dunuz; onu bırakmış, buraya gelmişsi- niz, ne yazık!.. Kazanç, dediğiniz bu ise aldanmışsınız!.. — Hayalât arkasından koşmayı sevmem, dediniz ama bir ka- zanç hayali için oradaki akşam yeme- ğini bırakmışsınız!.. Acıdım, doğrusu. Hüsameddin, yanlarına doğru geli ken öndeki sandalyelerin birine de Si heylâ geçti, oturdu; arkasındaki iski leyi de Cevad Rasime gösterdi. H! meddin o aralık locadan içeriye girmi: ti. İki erkeğin bakışlarındaki çarpışma, Süheylânın gözünden kaçmadı. Birinci perde başladı, bitti. aparlımanda olup bitenleri unutma- mış, içindeki o acı hâlâ geçmemişti. Fa- kat pek neş'eli görünüyordu. Perde a- rasında Cevad Rasimle konuşuyor; ti- yatro için, piyes için, oynıyanlar için ündüğünü soruyor; sanki kocü- sına nisbet, onun düşüncelerine kıymet veriyormuş gibi, can kulağile dinliyor- du. Bütün bunlar, etraftaki bu kalaba- hk, yanında konuşacak bir yabancı &- damın bulunması onu da az çok avüt- muş, eğlendirmişti. Hüsameddin, birinci perde ile ikinci perde arasında somurtup durdu. İkinci ile üçüncünün arasında sigara içmeğe dışarıya çıktı. Fehamet de iyiden iyiye yatışmıştı. O da tiyatrodakileri, yan lo- calarda oturanları seyrediyor, arada bir Cevad Rasimle gülüşüyor, şakalaşıyor, onun Süheylâ ile bu kadar çabuk dost oluverdiğini görünce için için sevini- yordu. Tiyatro bitince, baloya gitliler. Na- sılsa bir davetiye ile bir gece esvabı bulup içeriye sokulanlardan en ağır|gururu üü ı. |fisi İyan, ancak, hepsinin i !gew elbiseleri, katı beyaz gömlekler- eylâ, |di. vad Rasime de, Hüsameddine de danış- madan içki ısmarladılar. Biraz sonra orası salonun içinde en neş'eli, en gü- rültülü bir köşe oldu. Çoğu viski içiyordu. Kadınlar için de şampanya açıldı. Garson ilk önce yerli şampanya getirmişti. Cevad Rasimin İşöyle bir bakışı onu geriye çevirdi. Ar- kasından Avrupa şampanyaları geldi; tuzlu badem, buzlu meyva ta- bakları dizildi. Bunlatın ortasırda Cevaâ Rasim, es- ki sefahat, saltanat devirlerindeki hü- kümdarları andiriyordu. Öyle zevkine düşkün, her sözünün hemen yerine ge- -« İtirileceğine inanmış bir hali vardı. a0 gdevrin ruhunu bugünün rsengine boyı- arkasındaki siyah, 'Yeni gelenlerin her birisi, ötekileri yok mu, ona da aldırmadan spordan, kumardan, kendi başlarından gelip ge- çenlerden birer hikâye lutturmuş, aonu anlatıyordu. Süheylâ başka zamanda olsaydı bu gürültüden, bu insanlarla bir arada o- turmaktan hiç hoşlanmaz, sıkılır, şa- gşırırdı. Bu gece, nedense o da kendi kendini oyalamak için biraz gürültü a- rıyor gibiydi. Yeni yeni Pîr çok genç- lerin gelip gitmesinden ıdı_:ln ho_şlıın— mış göründü. Onların hepsine Hüsa - mettinin karısı, diye tanıtıldıkça için için gülüyor, böydece kocasından da, Fehametten de intikam alıyormuş Bİ- bi oluyordu. İçkiler geldikten sonra hiç nazlan - raadı; Üstüste bir kaç kadeh şampanya da © içti. Hüsamettinle birlikte yaşadıkları şu on beş yirmi gün içinde sanki kadın)ı_ - gından — uzaklaşmış, sıyrılmış; dişilik ru kırılmış, ortadan yok olmuştu. dinlemeden, kendisini dinliyen var mı| insanlara (Kaç zamandır bu adamın yanında âde- ta düşkün, başı eğik bir sığıntı gibi idi. Şimdi birdenbire etrafını böyle hepsi de şık, hepsi de gösterişli, göz alıcı bir çok gencin sarıvermesi onun başını döndürdü. Bu gençlerin hep birden kı- rıla döküle ona sokulması kadınlık gu- rurunu, dişilik damarlarını yeniden canlandırdı. Kaç zamandır küskün du- ran kalbinde yeniden tatlı bir çarpıntı duydu. Hele bu kadar gencin hep bir- den Fehameti bırakıp ona sokulmaları, onuün yanında öteki kadınların birden- bire sönük kalması daha ziyade hoşuna gitti. (Arkası var) Bir Doktorun Günlük Perşembe Notlarından — () Gıdalarımız : Yumurta Bir tavak yumurtası 50 - vv gram ka- dardır. Yumurta üç kısımdan Jbarettir: Ka - buğu kireçli maddelerden yapılmıştır. Bu kabuktan gazlar ve mikroplar nüfuz ede- bilir. Bayat yumurtanın bozulmasına iş- te bu sebep olur. İkinci kısım yumurta- nın beyazıdır. Bunun — yüzde 13 nisbeti gıda kuvvetinden mahrum değildir. Çok mugaddidir. Sarısına gelince burada la- sitin ve Nurlor gibi yağlı yüzde otuz üç mnisbetinde maddeler vardır. Yumurta garısı içinde fosfat — emlâhı da çoktur. Fosftat emlâhından zenginliği yüzde 17- ye kadar çıkar. Ayrıca da bir miktar de- mir emlâhı vardır. Yumurta barsaklar tarafından hemen tamamen hazmolu - nur. Hele taze yumurta çok çabuk imti- saş ederek kana karışır. Yumurta gerek gabuk imtisas olunması ve gerekse kuvvel gedatyesi İtibarile eldden kıymetli bir gı- dadır. On sekiz yumurtanın bir kilo ete muadil olduğu tesbit edilmiştir. Bilhassa| gçocuklar, gençler ve zayıf ve hasta olan. lar için yümurta emsalsiz bir tedavi yar- dıracısıdır. (* Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapımız. Bıkıntı zamanınızda ba notlar bir doktar gibi imdadınıza yetişebilir. — KEAESALANIESM ASA Si a AFT EESEA SELÂNİK BANKASI Tesis tarihi 1888 & İdare merkeri: İstanbul (Galata) Türkiyedeki şubeleri: İstanbul, (Gajata, Yenicaml); İzmir, Mersin. Adana bürosu Yunanistandaki şubeleri Selânik, Atina, Pire., e Her nevi banka muamelüâtı Tİstanbul ve Galata şubelerinde kiralık kasalar Yazan: A. Tehe:hov Vakit öğleden sonra idi. Saat iki. «Paris modası» tuhafiye mağazasının bir pasajı.. Alış veriş ve pazarlıktan do- ğan homurtu ve muttarit gürültü, muay- yen bir dersi yüksek sesle tekrarlıyan bir sınıfın miriltisini andırıyordu. Ne ka - dınların gevrek kahkahaları, ne camlı büyük kapının sık sık açılıp kapanması, ne gidip gelenler bu yeknesak gürültüyü bozamıyordu. Mağazanın orlasında, büyük bir terzi- hane sahibinin kızı Pölinnka duruyordu. Ufak, tefek, sarışın bir kızdı. Etrafa ba- kıyor ve gözlerile birisini arıyordu. Ya- nma bir tezgâhtar yaklaşarak ciddiyetle sordu. — Bir şey mi arzu ediyorsunuz matma- zel? — Evet, hazı şeyler alacaktım amma Nicolaf Timofeitche bakıyordum, Bu sırada Nicolai denilen, esmer, ya- kışıklı tezgâhtar göründü. Gülümsiyerek genç kıza: — Pilagucla Sergud&&vna arzı hürmet ederim, Derhal emirlerinize âmadeyim, dedi. Pölinnka: — Bonjur! diye cevap verdi. Şerit al- mak istiyordum. — Pekâlâ neye takılacak? — Sade bir garnitüre için.. Nicolai, genç kızın önüne bir yığın şe- rit çıkardı. Pölinnka lâkayt bir tavırla bir çeşit seçerek pazarlığa girişti. O vakit satıcı yüzürden kaybolmıyan tebessümi- le: — Bir ruble pahalı değil, dedi. Bunlar Fransız şeridi. Eğer, istiyorsanız daha u- cuz başka çeşitler de var. Fakat tabii bu maldan değil.. Nasıl dediniz matmazel? — Düğme de alacağım.. (diyerek Pö- WHnnka şeridin üstüne eğildi ve derin de- rin içini çekti). Bu renkte toka var mı? — Bulunur, Genç kız bu sefer ışığa doğru eğilerek yavaşça: — Perşembe günü niye çabuk kaçtı- nız? diye sordu. — Bunun sebebini anlamalıydınız. Siz © üniversiteli ile çok meşguldünüz. Ne tuhaf çabuk gittiğimin sebebini nasıl o- luyor da kestiremediniz? Pölinnka kızararak sustu. Nicolal ise elleri titriferek kuluyu kapadı; ve lüzu- mu yokken diğfer kutuları açmağa başla- dı. Sükütu genç kız bozdu. Gözlerini de- likanlıya dikip: — Dantelüâ da istiyorum, dedi. — Nasıl dantelâ? Şimdi pek moda olan renklilerder mi? — Kaça onlar? — Siyahlar 80 copeks, diğer renkler iki buçuk ruble. (Yavaş bir sesle) artık size hiç gelmiyeceğim.. — Niçin? — Niçin mi? Pek basit. Anlamalı de- 1 misiniz? Niçin izlırap çekeyim. O üni- versiteliyi yanınıza sokulmuş görmek ho- şguma mı gidiyor sanıyorsunuz? Hepsini anlıyorum ben, O, sonbahardanberi size kur yapıyor ve siz de her gün onunla gez- meğe çıkıyorsunuz. Ona siz de âşıksınız. Tercih ettiğiniz yegâne insan odur, Âlâ., Şu halde arsımızda konuşacak bir şey yok rannederim Pölinnka cevap vermedi. Nicolai devam etti; — Vaziyeti bütün açıklığile görüyorum. PÖLİNNKA Çeviren: Faik Berçmen Artık size gelmekte bir sebep var mı? Ben izzeti nefis sahibi bir adamım. Başka bir arzunuz var mı? — Annem bir çok şeyler ısmarladı am- ma unuttum, Şapka tüyü istiyorum. — Nasıl olacak? — Modaya uygun ve güzel olanlardan.. — Helyotrop, şarabi ve sarı renkler çok moda.. Müntehap nümunelerimiz de var, E, bu macerayı daha ne kadar süreceksi- niz? Doğrusu anlamıyorum; bu işi nasıl bitireceksiniz? Nicolaf parmakları arasında yumuşak bir kordelâyı ezerek gene gayet yavaş bir sesle konuşmağa başlatı. — Belki sizinle evleneceğini umuyor- sunuzdur? Bu hayalden vaz geçmenizi tavsiye ederim. Çünkü talebelere evlen- mek yasak. O halde yanınıza niçin geli: yor? Bu iyi bir hareket midir? Zaten on- lar, biz esnaf'ara insan nazarile bakmaz- lar. Onların indinde biz aşağılık mahlük- larız. Evet matmazel! Hangisinden ala- caksınız? Hem ne maksatla kur yapıyor- sunuz? Anlaşılmıyor doğrusu.. Doktor veya avukat olduğu zaman eli- ni şakağına dayıyarak şöyle sizi bir ha« tırlıyacak ve: <«Ah! diyecek, küçük sarı şın bir dostum vardı? Acaba şimdi nere- de, ne oldu?> İhtimal bugün bile, arka- daşlarıma, sizden bahsederek öğünüyor- dun Pölinnka bir sandalyeye oturdu. Dü- şünceli düşünceli kutu yığınına bakarak: — Hayır, diye mırıldandı. Bunlardan almıyacağım. Annem kendisi gelsin be- * ğensin. Ben aldanırım belki. Bana altı ar- gaa kenar veriniz. Bir de iri düğmeler de Jâzım, Delikanl; düğmeleri ve kenarı sardı. Genç kız kızarmış bir halde, onun ko- nuşmasını bekledi. Fakat Nicolai oralı ole miyarak kutuları yerlerine yerleştirmeğe başladı. O zaman genç kız dudakları sole müş bir surette, sükütu bozdu: tım, — Nasıl olsun matmazel? — Alelâde.. — Pekâlâ, matmazel. Bu maviler ve yaldızlı kırmızılar son modadır, Maama- fih müşterilerimizin çoğu Üzerinde par- lak bir hilâl bulunan şu siyahları tercih ediyorlay. Yalnız anlamıyorum; bu gezin- tilere niçin bir son vermiyorsunuz? Pölirnka: — Bilmiyorum, diye mırıldandı. Ben de bunu bilmiyorum Nicolai Timoleitch.. Büu sırada delikanlının arkasından fa « vorili, yaşlı bir tezgühtar geçerek ba » Bardı: — Buraya, ışığa doğru gelmek zahme- ; tinde bulunur musunuz madam, Üç çeşit jerselerimiz var.. Sade, işlemeli ve incili hangisinden istiyorsunuz? Şişman bir madam, genç kızın yanına yaklaştı ve ihtiyar satıcıya: — İşlemelilerinden — istiyorum, dedi. — Yalnız gümrük damgasını göreyim. Av. rupa malı değilse almam. Madamla, yaşlı satıcı uzaklaşınca Ni- colaf genç kıza doğru eğilerek: — Beğendiniz mi? diye yüksek sesle — sordu. Sonra sesini kısarak devam etti, (Devamı 15 inci sahifede) ei t e LA L — Rob döşambr için de düğme alacake — &; «