29 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

29 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İttihat ve Terakkide on sene 16 inci kısım No. 19 Memleket harlcinde ittihatçılar Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — “-Enver paşanın kafasında başka bir proje var, diyorlardı. Taşkentten cenuba gidip Basmacılarla bir olmak ve bolşevizme karşı b_iıî isyan çıkarmak! ,, RTTETAT I: Oradaki fiatlarla dünya — fiatları arasında büyük farklar vardı. Ve bu — fiatlarla ihracat — yapabil - mek çok güzel ticaret imkânları gös - teriyordu. Baküda, bütün Azerbaycan- da ticaret için çok iyi bir zemin bulun- duğunu görüyordum. Gördüğüm şey - ler kâfi olduğundan on günlük bir mi« saferelten sonra Tiflise döndüm. BATUMDA İITİHATÇILAR Tifliste bir müddet kaldım. Kendi sahamda yapılabilecek ticaret işleri a- rarken Tifliste mevcüt deri fabrikala - rına Türkiyeden palamut ve palamut hülâsası vermek çareleri aramak üzere Batuma gittim. Orada da Moskovada - ki karargâhın küçük bir nümunesi var- dı. Halil Paşa orada oturuyordu. İstan- buldan gizlice gelmiş olan Küçük Ta - Vât ta orada idi, Ben de bu beylik mi - safirhaneye indim. " Halil Paşayı pek az tanırdım. Fakat, küçük Talâtla münasebetimiz eski idi. Onlar benden malümat sordular, ban on lardan malümat sordum; bir hayli ko- nuştuk. Batumda kaldığım bir halfta kadar bir zamanda pek çok şey öğren- dim, Halil Paşayı, Azerbaycan işlerinde oynadığı rolden dolayı pişman, mü - tecssir ve hattâ vicdanen muztarip gör- düm. Bu rolü niçin oynamıştı? Hattâ onu kendi kendisine dahi izah edemi-| yordu. Muayyen prensiplere bağlı ola- rak yapılmıyan bir siyasetin, onu va - panları rastgele bir takım teşebbüslere sevkedebileceği bu suretle bir kere daha sabit olmuş bulunuyordu. Küçük Ta - Tât ta öyle idi. Bu işlerde onun rolü da- ha hafif olmakla beraber o da kendi - — ginden memnun değildi. Enver paşa meselesine gelince, gör- düm ki her ikisi de Enver paşadan mem- nun değildiler. Onu buhran içinde ve yüklü sinirleriniâ ağırlığı altında ne yaptığını bilmiyecek derecede bunal -! miş buluyorlardı. Bunlardan hiç birisi, Halil paşa, küçük Talât, doktor Nazım, hiç biri Enver paşanın Anadoluya geç- mesine taraftar olmamışlardı. Ona dai- ma, aksini söylemişler, kendisini bu fi- kirden vazgeçirmeğe çalışmışlardı. En- ver paşa, Balumda güya bir kongre toplamıştı. Bu koöngre bir takım karar- lar vermişti. Kararlar Enver paşanın teklif ettiği şeylerdi. Onlar da bunları tasvip etmiş oluyorlardı. Tasvip etmiş- ler, fakat, bu kararlardan memnun ol- madıkları gibi, Enver paşanın Anadolu- 'ya geçmek istemesine de mütemadiyen engel olmuşlardı. Enver paşa, kapalı bir kutu gibi, gün- lerce kendi âleminde oturmuş, düşün- müş ve bekli i. Trabzonda bulunan Osman kâhyaya haber göndermiş, onun bir motör gönderip kendisini Batumdan alarak Anadoluya geçirmesini istemişti. Fakat, Osman kâhya bu arzuyu — is'af etmemiş, motörü göndermemiştir. Eğer matör gelmiş olsaydı, belki de arkadaş- ları Enver paşayı zapta muktedir ola- mıyacaklardı. Bunu açıkça söylüyorlar ve Enverin artık ele avuca sığar vazi- yette bulunmadığımı ilâve ediyorlar - dı. Onlara ben de fikrimi söyledim. Mi- safir bulunduğumuz bir memlekette herhangi bir istikamette olursa olsun siyasete karışmamakla mükellef oldu- Yumuz hakkındaki fikrimi, Azerbaycan meselesi münasebetile izah ettiğim sı- — Belâya —bak ki, — Enver paşa bunun bir yenisini yapmak üzeredir! Dediler. Önce anlıyamadım. Sonra izah ettiler. Enver paşa Taşkente, Af - ganistandan gelmekte olan Cemal pa- şayı karşılamak — maksadile gitmişti. Fakat, Halil paşa ile küçük Talâta göre bu, zahiri bir sebebti; «onun kafasında başka bir proje var, diyorlardı; Taş - kentten cenuba gidip Basmacılarla bir olmak ve Türkistanda, bölşevizme ka şı bir isyan çıkarmak!» Bu izahat önce hayretimi mucib 0l- du, Şaka söylüyorlar, yahud, alay edi- | yorlar gibi geldi. Enver paşanın Türkis- hın.ı gidip, basmacılara istinaden bol- şevizm aleyhine bir isyan çıkarmı için ne gibi bir sebeb olabilirdi ve bun- dan ne gibi bir netice elde etmek müm- kün olurdu? Bu suale zihnen bir cevab bulmıya imkân — olmadığı için evvelâ hayret ettim. Ve onların alay ettikle- ri zehabına düştüm. Fakat, onlar ciddi olarak bahsin üzerinde ısrar ettiler. Is- rarlarına rağmen bir müddet inanma- dım, sonra daha fazla srar ile izahat verdikleri zaman inanmıya mecbur ol- dum, Ancak, Enver paşa, Batumda bulun- duğu müddetce arkadaşlarına karşı da- hi o kadar kapalı | de onun hakiki fikirlerini ve projele- avantürü hakkında sarih bir fikir edi- nememişlerdi. O, doktor Nâzımı Mosko- vaya göndermiş, kendisi de kalkıp Taş- kend yolunu tutmuştu. Kat'i bir hük- me karar veremiyorlardı. Avantüre atılacak mı idi, atılmıyacak mı idi? Tam kestiremiyorlardı. Hattâ, onlar bana bu haberi ,araların- da bulunduğum bir kaç gün içinde, un sonra vermişlerdi. Bunun sebebi de bizzat kendilerinin tereddüd içinde bu- lunmaları ve aynı zamanda bu işin e- hemmiyetine çok da dikkat etmemiş olmaları idi. Ben, Azerbaycanda oynan- mıiş olan”rolden dolayı Azerilerin ne dereceye kadar müşteki olduklarını kendilerine izah edip aynı zamanda bir takım muahezelerde de bulunmuş ol- duğum için sözlerim onların üzerinde tesir etmişti. Bilhassa, insanın misafir olarak bulunduğu bir mem!ekette ora- sını alâkadar eden siyasetle meşgul ol- ması ve bilhassa o memleketteki hüküe met aleyhinde bulunması doğru olamı- yacağı hakkındaki sözlerim onların üze- rinde ayrıca bir tesir bırakmıştı. Bunun için, nihayet bu meseleyi bana açmıya karar verdiler. Açarken şöyle söylü- | yorlardı: | — İşin asıl fena tarafı şu ki, şimdi Enver paşa daha fena bir şey yapmak- la meşgüuldür: Galiba, bolşevik hükü- meti aleyhine bir isyan cuktır! Hakikaten, bizim ittihatcılar, hariç- teki siyasi faaliyetlerinde çok talihsiz görünüyorlardı. Bir kısmı bolşevizmi Azerbaycana sokmuş, Azerilerin hayat- larile oynamış ve bu hayatın kırılması- na tavassut etmişti. Şimdi Enver paşa da, Moskovanın misafirperverliği aley- hine bir hareket yapmıya teşebbüs et- dürmüştu ki gemki Halil paşa, gerek Küçük Talât, her ikisi | rini anlamış değillerdi. Onun bu yeni| bayrağı aça- SON POSTA | nın TARİHİ | TEFRİKASI -- uk:,...“o, îw x - -— | l Bu kadının işini baska bir güne bıraksalardı.. ilk —evvel, — yolcuları temizlemek çaresini Aarasalardı, bu felâket başlarına gelmiyecekli. Abdal herif! İşini görecek.. sonra da bunları şahit tutacaktı. İyi şahit oldu. Onlara, kendi elile canını teslim etti. Çırak.. bu adamların arkalarına nasıl düştüklerini de düşündü. Onlar, han - in çıktıkları zaman, bunlar berhalde orlardı ve ke inin handan larını duymuşlardı. Belki de at- çıkl na düşmüşlerdi. — Usta, pek beceriksi etti. Bekle- seydik uyuyacaklardı. Onların işlerini bitirmek kolay olacaktı. Yarın gece.. yahüt başka bir gün bu işi görebilirdik. Diyordu. O, bu boş üncelerden |sonta, şimdiki halini düşündü. İplerin vücudüne battığı yerler ne kada; sızlı- yordu. Sızılardan içine fenalık geli - yordu; fakat oradan alın:p öldürülece- ğini hatırına getirdikçe vücudünün sı- larını unutuyor.. soğuk soğuk ter dö- küyordu. Çırak.. ölümden korkuyordu. Bu an- da, hayat, gözünde çok kıymetli id.. O halde, hiç bir şey yapmadan.. kurtul - mak için elinden geleni yapmıyacak vetine güvenen iriyarı, genç, dinç bir edebilirdi. Ğ Çırak.. bir kaç defa gerindi. Kolları- nı bütün kuvvetile gerdi, Canı çok yan- İdı; fakat ölüm acısını düşünerek, vü - Jeudunun ağrılarını hiçe saydı. Bülün kuvvetini kollarına verdi. Birbiri ar -| kasından kollarını germiye başladı. İp- lerin sıklığı yerler ac: acı yanıyordu. ©, ıztıraba, acıya öyle alıştı, ki artık bir şey duymuyar.. fikrini sapladığı kurtuluş arzusuna tabi olarak, her de- |fasmda, yeni bir kuvvet hamlesiyle kollarını geriyordu. Çat! dedi. Bir şey koptu. Haydut, kol- larının gevşemediğini görerek ipin bir yerinden koptuğunu anlıyamadı; fakat bu ses, ona bir halâs müjdesi gibi gel- di; kuvvetini arttırdı. Gerind:. Her ge- rilişinde iplerinden bir ses çıkmıya başladı. Nihayet.. vücudünün, kolları- nın gevşediğini duydu; fakat ellerini oynatamıyordu. Bu defa, bi ün kuvve- tini bileklerine verdi; kıvrandı. İp, bir çok yerlerinden koptuğu için gevşedi. Elleri, kolları kurtulmuştu, Çırak.. ellerini kurtarınca, vücudü- nü saran ipi çözdü. Ayağa kalklı. Ka - ranlıkta, ne yapacağını, nereden kaça- cağını düşünürken, bir aralıktan ay ışığı girdiğini gördü. Oraya doğru yü- rüdü. Elini duvarın üstünde gezdirdi. Demir çubuklardan ve arkasındaki tahtadan, orasının pencere olduğunu anladı. Sürgüyü buldu. Pencere kapa- ğını, hiç gıcirdatmadan açtı ve kurtul- aldı. Şimdi, sıra demir çubuklara gelmiş- ti Elleri, kolları kuvvetli olduğu için bu işi de kolaylıkla başaracağından &- mindi. Bu parmak kalınlığındaki de - mirlerin bir kaçını, yuvalarından çı - miş bulunuyordu. Normal bir surette|kardı. Yanlardakileri de, iyice iğriletti her hangi bir mantığın kabul etmeme: bir sıçrayışta, pencetrenin kenarına çık- lâzım gelen bu iki hareketin ikisini de|tı. Bacaklarını sarkıttı. Tam atlıyacağı mıya çalışmadan mı ölecekti? Kurtul -! adamdı. Pek güzel, kuvvetini ıec—riıbıı_-ı müş kadar sevinerek geniş bir neles! Dedi ve yavaş yavaş yürüyerek göl- pının halini görünce: — Yaman şeyler! Üzerimize atılmak için kapıyı devirmişler. Ustamın hakkı varmış; bunlar, boyunları kolay bükü- lür adamlar değil, Bana ne? Ben işime bakayım. Derken, üzerinde bir çul bulunan atın sırtına atladı. Kervan yolunu taki- be başladı. Niyeti, uzaklara gitmekti; |fakat han:ın önünden geçerken, atı dur- durup dinlenmekten kendini alamadı. |Hanın kapısını açık görünce, hayrette kaldı. Yolcular, orada değil mi idiler? Yoksa, evden hâlâ dörmmemişler mi idi? |O halde.. onların da atlarını götürebi- lirdi, Hancı çırağı.. attan indi. Yavaş yavaş |kapıya yaklaştı. İçeride ses seda yok- |tu. Kulağını ahıra verdi. Orada hayvan bulunduğuna delâlet edecek bir hal görmedi. Yolcuların, gitmekten bah - İsettiklerini hatırladı. O halde, evde us- tayı temizledikten, beni de bağlayıp o- daya attıktan sonra hana dönmüşler.. atlarını alarak gitmişlerdir. Dedi ve atın yularını kapının yanında bulunan ıbir kazığa bağladı. İçeriye daldı. İlk evvel, ahıra baktı. Atları göremeyince, daha emniyetle odaya doğru yürüdü. mi idi? Şu ipleri bir koparabilse! Kuv-! Merdivenden yukarıya baktı. Yolcula- İrin yattığı odanın kapısı açıktı. Oda karanlıktı. Ocakta, yanmış olan todunlardan kalan bir ateş yığını vardı. |Bir ateş aldı. İdareyi yaktı. Bir çekişte, |dolabın kilidini söktü, Orada bulduğu bir kaç çıkın parayı cebine attı. Hancı« nin yatağını karıştırdı. bir şey bula - madı. Duyarda asılı düran bir kilici al- dı. Kuşağının arasına soktu. Kandili söndürdükten sonra odadan çıkü, Haydut., ata binince, biraz düşündü. | Yolcular da, onun gideceği yoldan gib | 'mişlerdi; çünkü onların gitmek istedifi- leri kaşabaya en kısa yol, bu yol idi.| Halbuki, onun gideceği yerlere de, yal- nız bu yoldan gidilebilirdi. İhtiyatla 'barekete karar verdi ve yola düzildü. | * Hancı çırağı.. ertesi gün, akşama doğ-! ru, geçidin yanındaki köye geldi. İlk tesadüf attiği evin kapısını aralık bul- | duğu ve orada yabâncı kıyafetli adam- lar gördüğü için, orasını han zannetti ve başını uzatarak: — Burası han mı? Hancı! Diye bağırdı. Siyâveş.. avluda dolaşıyordu. Kapı- ya geldi: z — Burası han değil yıvruı.nl Han, daha ötede.. yolun kenarında. | “Dedi. Haydut, bu cevap üzerine, Si- veşin gösterdiği larafa doğru yürü- dü, Siyâveş.. yolcunun arkasından ba- karken, atına dikkat etli. Kendi kendi- ine: Tam istediğim gibi bir at! Dedi ve hiç düşünmeden, yolcuya seslendi; atı kendisine satmasını teklif etti. Hancı çırağı.. bu teklifi işidince dur- du; düşündü. O, zaten atı satmak niye- tinde idi; fakat bu işi, gideceği kasaba- da yapacaktı, O, bu düşüncede iken, ata bakmıya başladı. Atın cins bir A - cem atı olduğunu anlayınca, İranlıya Siyâveş yanına yaklaştı.: Okşıya okşıya|| ,,, gece nübetçi olan tezaneler şutılardır: Hancı çırağı vücudunu bütün kuvvetile gererek kendisini kıskıvrak bağlıyan ipleri kopardı ve ayağa kalktı. Ve içinden: Şimdi, belâyı buldum. geliğe yürüdü. İlk önüne gelen atın | Dedi; çünkü kadının evinde, iki yolcu yularını çözdü ve kapıya doğruldu. Ka-|ile uşağın mükâlemelerini duymuş.. kadının kocasının İran şehzadesi ve Midya hükümdarının damadı olduğunu öğrenmiş idi, Siyâveş.. aklını, atı satın almak çare- lerini aramaya verdiği için, yalcunun ne halde bulunduğunun.. nasıl renkten — renge girerek kıvrandığının farkında — değildi. İ Hancı çırağı.. şehzade ile hizmetçile- — rinin, atın gemine yapışacaklarını ve «bu atı nereden aldın, Bizimdir. diye- ceklerini ve kendisini, hırsız diye ya- kalıyacaklarını., hele bu istikamette ge- — len baba ile oğul da burada ise işinin duman olduğunu düşündükçe korku « sundan titreyordu. Atı bırakıp kaçsa, arkasından koşatrlar diye cesaret ede- miyordu. P l Siyüveş.. atı iyice tetkik ettikten son- ra, güler bir yüzle: X — Söyle bakalım, delikanlı! Bu atı bana kaça satacaksın? Deyince, ” haydat Hayretinden dona- kaldı. Olur şey değil! Bu adamlar, kendi. atlarını tanıyamamışslardı. Hele şehzade — nin neş'eli bulunması, onun, evinde ce- — reyan eden hâdiselerden haberi olmadı- ğını gösteriyordu. O halde, o iki hıl.lli_ yolcu da burada değildi. Geniş bir ne- fes aldı. Sonra yapma bir ciddiyetle: — Atımı satmak niyetinde Dedi. : z (Arkas var) Ddi ae ——— —a Yovnl.llni.—ıulıvılılıı_ıl ——— tan, Çatalçeşme İSTANBUL Nöbetçi Eczaneler İstanbul ojhetindekiler: Aksarayda: (Sürtum). Alemdarda; (Rsat). benzemiyen delikanlıya talihsizliğe atfetmek, zihnen derdi tah-|zamanda köpeği hatırladı. ralarda, onlar benim sözlerime hak|fif için bulunabilecek bir teselli idi! Tuhaf şey! Köpek, nasıl olmuştu da bir hayduda benzediğine dikkat ede - rek şüphelendi. Kendi kendine: baktı. Onun,|| Beyazıtta: (Cemil), Samatyada: (Brofi - werdikten sonra bana: Ev kadınının şeker kuponu': Ev kadını, taze yemiş mevsimi geçmeden kilerin! reçel ve şurupla doldur. Bu kuponları 30 gün neşredeceğiz. Onları hergün — kesiniz, bir derenlere numara vereceğiz. Sonra ulusal kilo şeker verilecektir. (Arkası var) SA bALA DÜM AĞRERİLRO ĞAL VAilişiL? Ka ŞiOdi.. bacaklarını, saklayınız. 90 tanesini bir seri haliade biriktirip idaremize getirenlere ve gön- ekönomi ve — arttırma kuru- munun İstanbul şubesi tarafından tayin olunacak bir günde bu numaralar ara- gında kut'a çekllecektir. İlk 25 numaraya yirmişer kilo, müteakıp 26 numara- ya onar kilo, bundan şonraki 50 Dumaraya beşer kilo, 230 numaraya da ikişer pencerede Uuğraştığını görmemiş ve — Muhakkak, bunu, İran derehay. böyle uzatmışken, neden saldırmıyor-|lerinin birinin ahırından çalıp getir - du? Yoksa, yediği etin mianeti ile mi Miştir. Aranıp ta bulunmıyacak bir at!| ses çıkarmıyordu? Dedi, Bu sırada, iki hizmetçi de ora- Haydut bir an tereddüt ettikten son-| ya gelmişler.. ata bakmıya başlamışlar- ra, pencereden çıkardığı demir çubuk-|dı. lardan birini eline aldı. Yere atladı ve| Hancı çırağı.. karşısındaki adamın orada biraz durdu. Köpek görünmedi. | kendisini tetkik ettiğini görünce, ona Bu sırada, atların, ayaklarını vere vur- | ve onun yanında pek Hürmetkâr duran malarından çıkan sesleri duydu. İçin-| hizmetçilere baktı. Beyninde, birden- den: — Sahi be! Burada at var! Birini çe-|yup öldürmek istedikleri kadının koca- ma içterliğim vene kararım «t nnn anlarıı. — bire, bir şimşek çaktı. Bu adamın, so-|| Büyükadada: (Şinasi Şehremininde: (Nâzım). Şehzadebaşında: (Üniversite). Karagümrükte: (Fukt), Kü- çükparzarda: (Necatl Ahmet). Bakırköyü: de: tİstepan). Beyoğlu cihetindekiler: İıullll-uw: (Dellâsuda). Galata- da: (Hüseyin Hüsnü), Taksimde: (4 - monciyan). Pangaltıda: — (Nargileciyan. | — Beşiktaşta: (Nall Halid), € Boğaziçi, Kadıköy ve Adalar cihelinde - kiler: : a Üsküdarda: (Ahmedife). Barıyerde: (A- | saf), Kadıköyünde: da: (Haik).

Bu sayıdan diğer sayfalar: