ı.î'h karyolanın ü UCüna oturdu. _işî“ kızım, Al- dna... Yüreği- ."hacpk!_ üreği- ln,î““*" kendini $Mt Onu yatış - Tüya K Çalıştı: » - Dünyada li ::;elî;nden baş- kl_ €k yok de - varmaz - hç LN de sokakta açi GK değilim, el - hıY;lr— U adamı iste- “m, ondan s0- vf Sonunda gel- :î 'ğimle anlar, Vaz Beçer... Vi yiyi€ kız, sözü - Ünegz EMedi. Ka - Üanişy .ğ—y?ğıu evlenme dairesinde büyük Si “abalık toplanmıştı. hı.h'u ile beraber bankada çalı - —“bh $ kızlar, bu kalabalığı süslüyor, k"ll.ğ; canlandırıyordu. — Nikâhm !ı"ı ! saat hemn hemen yaklaş - Nn:ı“""m“ çoktan gelmiş, ba- şş beraber bir köşede oturuyordu, Belini beklerken o kendi ken « a & z“_'ıuı SüBeylâ, diye düşünüyor- Öhüa € İyi yürekli : kızmışi.. — Doğrusu %"':ııeuu kibarlığı, büyüklüğü 5_*. %mryıcağrm. Onun yerinde M—SX Oisaydı neler söyler, ne gürül- Sikarırdı; kimbilir, belki de gel- der, sonra inadına gene ge- bayşe Halbuki Süheylâ, hiç kimseye Pa Mez; verdiği sözü mutlaka tutar. ıqı__,;"*_î_u).uuısaydı, onunla evlenmek '&h. iÇih pek büyük bir saadet ola - a karşı yaptığım fenalıktan &dq K utanıyorum!. Gelmez, de- ü?., Bak, gelmedi işte... Onun ît.::f kadar geç kalması, şimdilik N,. İN gözüne çarpmıyor ama biraz !—,mk*yımeı kopacak!: Öyfe ya, ki İM a gelir ki bir genç kız, son da- he , €Vlenmekten vazgeçsin de, dü y'iğlmısın?.. A... Kim 0?.. Halası!. !.**k' fün halası!, Neye geldi 0?, De K hiç bir şeyden haberi yok! ; î:"â da anlatacağım, de N h(';’- belki de anlatmıştır.. *ı.nış İhtağız hasta göbi... Mutla ni bbhmk.. Süheylânın gel B,,,Jı! *iliyor da onun için iy m;'l_;duğı_ı daha iyi... Süh hç Tmüş... halası ile haber gön - Tüm © kendisi gelmiyeceki. Biliyo « h&.yle:*meı', İşte artık iş biraz daha a 'i Saat ona beş var.. herkeste ;qe nğik Öyle ya, gelin bu saate ka- #kaş Çöde kaldı?.. Gelmiyecek i !&ı,. belli etmemeliyim. H "Jıı,,h“yi_llndan sinirlenmiş gibi gö « lımi Yim, Gelin olacak kız bu kadar 'Oyı.ııı' Büveyi öfkelenmez mi?.. Gi- h*n—n h'ılmı sorayım; nerede kaldı, "e k.;:"dın birisi otomobile atlasın, tç kala, Bitsin, Süheylânın neden "Uu diğinı anlasın, diye bir kaç süz a.!;;.“y:“— Belki de kadıncağız: «Hiç diy Tülmayınız, Süheylâ vazgeç- "&'w! €Cektir. O zaman herkesin ö - i*:.yım'h“ biraz sıkılacağım ama ne )hı üzün“c'-mdî ölüm yok ya... Çekti- ü hîkım' bu kadarla kalacak.. banâ | le “h(. gülenler, acıyanlar olsa :"'îik €8 biraz sonra dağılmiya baş- K 'z.ı de doğru Fehamete ko- ti he ı:: © da burada... Zaval'ının hk_ı] hfr dar uçuk!. O da kimbilir İziym ongATPintı içindedir!.. Bugünlük %î“ma beraber buradan çıkıp ? olmaz. Görenler belki ui Oracığa yığılmış, k"ld'm'knıkuş»kuıımr. Buradan çıkınca, üstümü «|buldu. İşte 6 zaman kendine gelir gibi »oldu. Başını çevirdi. Süheylâya baktı. » Genç kız gözlerin! hiç kırpmadan bom- SON POSTA B çe AŞK ÜYÜK ı i | Z ne ıöylgdiklcrini bilmeden, düşünme- den kesik kesik cevap veriyorlardı. Hüsamettin artik ne olursa olsun yerinden fırlamak istedi: başımı değiştiririm, doğru onların evinel — Ne yapıyorsunuz?, Ne büyük gü- giderim. Artık bizi birbirimizden hiç kimse ayıramaz!.. Birdenbire kalabalığın arasında bir kımıldanma oldu. Her ağızdan bir fı * sıltı duyuldu: — İşte geliyor!... Hüsamettin rüya görüyormuş - gibi hiç kımıldamadan bakıyordu. Süheylâ beyaz gelinlik elbisesi arkasında, kala- balığım arasından ağır ağır geçerken © gözlerine inanamıyor: — Sahiden Süheylâ!. diyordu; nasıl olur? Haniya gelmiyecekti?.. Haniya söz vermişti? Ben de sersem gibi ona inandım; Demek ki gelmiyeceğim de - mesi bana bür tuzakmış, öyle mi?.: Yerinden fırlamak, bağırmak istedi; herkesin önünde: — Neye' geldin?.. Haniya -- gelmiye- cektin?, Diye haykırmak için ağzını açtı. Dili düğümlenmiş gibiydi. Hiç sesi çıkmadı, Bir kaç dak!ka sonra da iş işten geçmiş olacak, evlenme memurunun deftetine onların adı da birer mahküm gibi ge nah işlediğinizi biliyor musunuz?.. Ben bu kızla evlenemem, biz beraber yaşayamayız... Diye çırpmacak idi. Bu kalabalık san- ki onu büyülemiş gibiydi; sustu, haf se- si çıkmadı. Onun gibi buradan kimbilir kimler gelip geçmişti. Bu defterde kim- bilir böyle kaç zavallının adı vardı?.. Kimbilir kimler, burada kendi sev- diklerinden ayrılmışlar, istemiye isle- miye bir başkasına bağlanmışlar; kim- bilir ne kadar genç kız, ruhu Tuhuna uzak, eti, derisi kendine yabancı bir erkekle ölünceye kadar bir yastıkta yaşamak felâketine gene 'burada mah - küm olmuştu!,. * Bunları düşüne düşüne gözleri ka - tardı; bundan sonrası artlık ona da san- ki bir rüya gibi geldi. Etrafındaki ses- ler, pek uzaktan geliyormuş — gibiydi; bu uğultunun hiç birini işilmiyor, hiç birini anlamıyordu. ' Merdivenlere doğru yürürken bir « denbire duraladı; Fehametle göz gö geldiler... İşte o zaman ne olduğunu anladı. O kadar sevdiği bu güzel kadın, şimdi onun için büsbütün yabancı olu: vermişti. Evlenme memurunun defte. rine geçen o iki satır y onları büs - bütün birbirinden ayırmıştı, Fehamet, koridorun loşça bir köşe - sine çek $ yüzündeki acılığı kim- seye göstermeden, belli etmeden öfke ile, hınçla onlara bakıyordu, Buraya çecekti. Etraftan herkes ona bakıyor- muş gibi geldi. Bu yabancı gözler onu büsbütün şaşırtt. Sanki gözlerinden başka her yerine inme inmişti. Ne sesi çıkıyor, ne de yerinden kımıldayabili- yordu. Yüreğinde korkunç bir çar; kulaklarında acı bir uğultu vardı. Biraz sonra kendini, Süheylâ ile yan- da ntı, yana, evlenme memurunun ka boş bir bakışla uzaklara dalmıştı. Ağ - ,|lamamak, feryat etmemek için o da|Ne ümitle gelmişti!.. SÜhe_ A sözünde hiç durmadan dudaklarını ısırıyordu. | Yürmüş olsaydı, Bu ümitlerin hepsi bu- k evleniyorlardı işte, evlenme| Sün buracıkta canlanıverecekti. memüuru bir şeyler sorüyor; onlar da (Arkası var) ' —a nhisariar U. Müdürlüğünden I — -4150- kilo Piridin, 450 kilo Aseton, 2100 kilo Metik Alkol pazarlıkla satın alınacaktır. II — Pazarlık, 10/VI/937 tarihine rastlıyan perşembe günü saat 14 de Kaba - taşta Levazım ve Mübayaat şubesindeki Alım komisyonunda yapılacak- tır. I — Şartnameler parasız olarak her gün sözü geçen şubeden alınabilir. IV — İsteklilerin pazarlık için tayin edilen gün ve saatte ©6 7,5 güvenme pa- ralarile birlikte adı geçen komisyona gelmeleri ilân olunur, — 3104 Şirketi Hayriyeden: DİKKAT Fevkalâde Tenzilâtlı 2 ve 1 Aylık Kartlarımızın ikinci tertibi de 11 Hazirandan itibaren mer'iyyete ecektir. İstifade etmek istiyenlerin Galatada Fermenecilerdeki H:n Merkezine veya Köprü İstanbul ciheti enspektörlük dairesine müracaat etmeleri ilân olunur. Sıyrh 13 — «.Son Posta.nın Hikâyeleri " Hozatlı Kadın.. Yazan: Peride Celâl Şimdi kim bilir nerededir? Onu gör - miyeli uzun yıllar var öyle sanıyorum ki çok ihtiyarladı. Beli iylce büküldü. Yüzü buruş buruş oldu. Küçük siyah gözleri- nin feri azaldı. Zaman onun üzerinde de lâzım gelen tahribatını yapmıştır. Yal - nız bana o ince dudaklarının kenarındaki acı tebessümü hiç bir şey silemez gibi ge- liyor. Hozathı kadın.. Acaba asıl ismi ne idi? Bunu önceleri hiç merak etmemiştim. Dudaklarındaki acı tebessümün neden hiç inmediğini sormak aklıma gelmediği gibi bunu sormak ta gelmemişti. Bir gün kasabada bir memur hanımı anneme ondan bahsederken: «Böyle küs- kün, durgun haline bakmayın anun de- mişti, Gençliğinde pek karışık geçmiş ha- yatı. Onu kövünden taniyan biri Halil dayı içm altısa kocası mı nedir, dedi..» Bu sözlere çok şaşmış; bir türlü de ina- namamıştım. Ve ondan sonra Hozatlı ka- danın hayatı bana merak olmuştu. Ona sık sık giderdim. Siyah gözlerin - deki yumuşak meyus ifade mi, yoksa du- daklarından hiç silinmiyen o atı tebes - süm mü bilmiyorum. Onda beni çeken bir şey vardı. Memur hanımımın onun hakkında alaylı bir tebessümle söylediği işlttikten sonra.idi. Gene bir gece evine gittim. Hasırlarla döşeli, duvarla - rına gilâhlar, tavanına kışlık kavunlar, kuürütulmuş sebzeler asılı odasına misa- fir oldum. Halil dayı kahveye çıkmıştı. İkimiz iki kalın kütüğün yavaş yavaş yandığı, kenarına kırmızı biberler asılı ocağın karşısma oturduk. Hozatlı kadın |dizindeki yayvan teneke kutudan ken- | disine sigara sararken başına örttüğü be- yaz örtünün ucundaki oyalar sallanıyor, solgun yüzüne okşar gibi değiyordu. Du- daklarında o her zamanki acı tebessüm, gözlerinde gene gizli bir ıztırabın göl - geleri vardı. Dayanamıyarak Hozatlı ka- dın dedim, Sen neden asıl ismini değil de memleketinin İsmini taşıyorsun?» Başını kaldırarak yüzüme garip garip baktı. — Ne bilem ben hatunum, dedi. Öyle dediler, öyle galdı işte.. Başını gene tütün kutusuna eğerken onun yavaşça içini çektiğini gördüm. — Peki, neden köyünden çıktın, de - dim. Geçende orada bir oğlun olduğu - nu, şimdi belki de evlendiğini, torunla - rının döğdüğunü söylüyordun? Birdenbire parmaklarının arasındaki sigara kâğıdı çözüldü, tütünler yere dö- küldü, eğildi, onları minderden taplar- ken mırıldandı: — Uy gürban.. kişi olan gönül rızası ile köyünü, damını bırakır da gürbet yo- luna düşer mi? ©O gece ona çok yalvardım. Nihayet ba- na hayatını anlatmıya razı oldu. Yıllar- danberi içine birikmiş hicranları, dışarı boşaltmıya onun da muhakkak ki ihti - yacı vardı. Ellerini, dizlerinin üzerine bırakıp, boynunu hafif yana doğru çar - pıtarak anlatmıya başladı. Sesi gayet ya- vaş çıkıyor ve sık sık boğazına bir şey takılıyormuş gibi öksürüyordu: Söze şöy- le başlamıştı: — İçim öyle dertle doludur ki benim, hatunum.. Halime ay durur, bulut ağlar, (*) Hozat Dersimin eski ismi. Gara günlerim daha on yaşımdan başlar, O yaşta bubamı” toprağa verdik, galdım anamla. Anam illetli garı idi. Ancak üç yıl tarlaya, dama bakabildi. Üç yıl sonra döşeğe düşüverdi. Ben şuncuk çocuk ne idem? Anamın hali de günden güne kötü- ye giderdi. Bir gün beni döşeğinin ya - macına çekti. «Gizim, dedi. Seni Akgo -« yunların Aliye isterler. Everiverecem. Benden sana hayır galmadı. Ölüverisem pek dalsız, budaksız galırsın.» Anamın sözü gerçekti. Sonram Akgoyunların Ali pek yumuşak huylu, iyi delikanlı diye, köyde nam salmıştı. Ses etmedim. Bir a- ya galmadan beni Akgoyunların Aliye vediler. Birbirimizden hoşnut olduk. İki- miz de yumuşak huylu insandik. Gavga, gürültü etmeden geçinip gidiyorduk. Bir yıl sonra bir de oğlan ettim ve gızanım bir yaşına bastı. Aliyi eskere çağırdılar. O gitti, bir ay demeden anam da ölüvedi. Galdım hom â&nasız, hem gocasız. Alinin anası, ablaları da gayri bana göz açtır » mâaz oldular, amma ne ideceksin?.. Ses etmez, gaderime gatlanırdım, aradan gün- ler geçti. Bir akşamüstü idi. Çeşmeden su doldurmuş dönerdim. Biri arkadan tuttu ellerimi, bakraçlarım düştü. Ken- dimi bir at sırtında buluvedim. Görku « dan bayılmışım. Dağ başında kendime geldim. Garşımda upuzun boylu, siyah bıyıklı bir herif dikilmiş dururdu. Onu gaşının Üzerindeki siyah büyük benden tanıverince yüreğim hop etti. Bu köyün belâhlarından Gara Yusuftu. Düştüm a- yağına. Benim çocuğum eskerde gocam var, dedim., Yalvardım, yakardım, para etmedi. Tam bir yıl herifin peşinde dağ- larda, yabancı köylerde sürüklendim. Bir yıl sonram Gara Yusuf gecam Alinin mu- harebede şehit düştüğünü haber almış. Köye döndük. Yusuf nikâh etti beni ken- dine, Sevinmedim desem yâlan gızanım. Alnımdaki gara silinmişti. Biraz böyle - likle. Zati Yusufun gorkusundan kimse- ler bir şey diyemedi bize, Yalnız arkam - dan duydum. Benim için garı kudur! dağlara çıktı, elin haydudu ile.» € söz etmişler. Dağa çıkıp herifin elinden beni gur - tarmıya davranacaklarına hepsi meğer« sgem düşman olmuşlar bana.. Alinin ana- sından gızanımı istettim. «Orospuya» ve- mem demiş. Amma Yusuf gitti. İsteyince, görkudan ses etmediler oğlanı vediler. Ben de Yusuftan pek ürkerdim. Öyle bir gonuşması, insana ganlı gözlerini devi- ve devire öyle bir bakması vardı ki hatu- num!.. Saz gibi titrerdim garşısında, Ne olacak, gaç can yakmiş gatilin, soysuzun biri. Sonram ilk gocam Alinin acısı bü » yüktü yüreğimde. İlk gozumu açmış, onu görmüştüm. Ne iyi adamdı sonra, ne iyi adamdı zavallıcık.... Gızanım iki yaşını sürüyordu. O günlerde idi. Yusuf gahve- de bir akranı ile çatışmış, vuruşmuşlar. Dama ölüsünü getirdiler, Gurtuldum e- Hin eşkiyasından diye, biraz sevinecek olduydum anıma, asıl felâket geldi çattı. Dedim ya.. Bütün köy sankim Yusufla dağa gönül isteğile gitmişim gibi bana düşman olmuştu. Kime gitti isem yüzü- nü döndürdü. Emmimin gızına baş vur- dum. «Gocamı elimden alır, dağlara çık- maş garıyı damima sokarmım?» diye, be- ni govdu. (Arkası var)