KKŞ İI———-W B İTTİHAT VE TERAKKİNİN SONU Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Yağmur altında orman içinde yolumuza devam ediyorduk ni.ıımızı daha — neler î'—ınenk içimden Mama rağmen, eli ve hayli Üzere de kuvvetli bir şimal rüz - Ti çıkmış ve hafif, toz halınde bi K'ünur serpiyordu. Bizim arkadaşlar, 4 Sralık, bu kadar sabrettikten sonra, * gün daha sabredip bu havada yola y hamayı teklif ettiler. Kaybedilecek, 4 Saatimiz bile olmadığı için, ben hep- e: — Yolcu yolunda gerek! İye:cevab veriyor, bir gün - daha k fikrini tetkika bile vakit bırak: , Yördum. Her ihtimale karşı yanımı- &z yiyecek almayı ihmal etme - ekmeklerimizi ve çantalarımızı bir ,, “ya yüklettim ve ortalık yeni ağa- n yola çıktık. Yolda yağmur art- , bizimkiler de söylenmeğe başla- » Ben, takriben bir buçuk saatlik yüş esnasında hiç bir şey söyleme- h. Bana, bir gün evvelki muzafferi- * hakkında tafsilât almak üzere su- Soranlara, tafsilâtı Erikler köyünde , ğimızı söyliyerek, hiç bir şey bil- Sdiğim cevabını veriyordum. Gerek h evi kuvvetleri bozmamak ve gerek 4 Teketimizi kabil olduğu kadar gizle- har itin Erikler mezarlığına kadar, kikati herkesten gizledim. Mezarlığı arıyoruz Biz Erikler mezarlığını, harita üze- d€ tesbit etmiştik. Elimizdeki Kipert krilalarma göre bu mezarlık bir tepe B dünde ve köyden hayli uzak bir yer- İ Oorman içinde bulunmak lâzım ge- 'ordu. Biz de burasını onun için in- P etmiştik. Bir buçuk saatlik bir Tüyüşten sonra, mezarlığı elimizle 'ida dş gibi bulduk. Bizim müfreze ©- K idi. Herkes yorgun ve aç olmakla Rx;::"’ hiç birinde bir ârıza yoktu. %h in anlattıklarına göre bizim Ay- Yiğitler, aslanlar gibi harbetmiş- ni Attıkları hiç bir kurşunu israf “bşyerek. Anzavurun başıbozukları - 'T adım bile ilerlemek imkânı ver- Wüler, bir dakika bile hallerinden Tn &t etmemişler, cesurca, Türkçe, iki & harbedip gece de uyumamışlar - ş.n*zîmkıler de orada işi öğrendiler %fîkler mezarlığında vakit kaybe! İZin, şimale doğru, armanın ras bir yolunu tulup, balta görmedik kesatete daldık ve ilerledik, 'lımunın altında yolculuk quhm*htımm en acı günlerinden biri İi hdür. Bizim içimizde bu orman üh% Kefken yolunu bilen hiç kimse N . Daha doğrusu orman içinde hiç (olmıdxğı için biz bir yol bulacak - stümüz yağmur, altımız da ça - .. Elimizdeki haritaya ve bir de Nı asıl Kefken yolu hakkındaki %lim güvenerek — ilerleyorduk. Kı ©e gidip gelirken daima gözü - I'Nn ünden ayrılmamış olan bir dağı kqmlçmde de araya araya ve onu ize neyrengi noktası yaparak, İ *Yi akşama kadar sevkettim, Dai- )qu'“hı mailleri takip ederek Kefken Üstündeki bir dereyi bulmaya ça- Nq“'dum. Ekseriya, yolumuzu kapa- %'Ğlçlınn dallarını elimizle açarak ük. Pek çok zaman su içinde yü- %niliklurlmiu kadar ıslanmıştık. çok defa ölümü karşımızda gör- kırk kişilik bu kafilenin bütün Meşs'uliyeti benim omuzlarımda *&ı Bün akşama kadar yolu bulama- h“l:dink, geceyi bu yağmur altr Samur üstünde geçirecek olan in- Ü M kaçının hasta olmadan da - bi Eceği meçhuldu. Akşame doğru, büsbütün ağırlaştı. Henüz yo- bulmuş değildik; henüz dereyi üm. Halbüki' karanlığın çökme Vürü ir İ 'a geleceğini |zamanı dertli'bir a ben de zahiren keyifli — görünüyordum. k kötü bir tahlisizlik eseri Ol -| doğru gö k uzak değlidi. Arada bir, fırmanarak, benim neyrengi irıoklasuu arıyor, onu hıılıı)'o[. istika - metimizi kontrol ediyordum. İstikame!? ünüyor, fakat, yol görünmü - yordu! Ormanda yürümek, ir nevi karanlıkta gitmek demekti. harita ise, kâfi derecede - tafsilâtlı topografik harita olmakla beraber çok yanlışları vardı. Onu: evvelce gelirken bir kaç defa miş olduğumuz için tamamen buna bel bağlamak ta kabil değildi. Hülâsa, gü neşin batmak üzere bulunduğu sıra larda, biz hâlâ, körler gibi, etrafımız! i|sini kay rjalay ediyordu. Arkadaş yaklaya yoklaya ilerlemekte idik ve yo- lu ne zaman bulacağımız belli değildi. Mâneviyatımız yerinde idi Yalnız şunu söyliyebilirm ki, bu ka> file, o dakikada henüz yolculuk neş'e- betmiş değildi. Herkes be r, kendilerini kargadan bir klâvuz arkasından giden talihsiz yolculara benzeterek, gülüyor- lardı. Şaşırmadık, telâş etmedik, ümit- sizliğe düşmedik, Güneş battığı daki - kada bile henüz keyfimiz bozulmamış- ( Arkası var ) KORKU HİKÂYELERİ ( Baştafafı 9 uncu sayfada ) lerin sayısı hakkında korkunç - bir fikir veriyordu. Sırılsıklam bir halde lâboratuvara gel- dim. Pardesümü çıkarıp bir yere astım. Şamdanı yaktım, teşrih masasının yanı- başına koydum ve beklemeğe başladım. Âletlerimin hepsi hazırdı. Faaliyete geç- mek üzere idam edilenlerin başlarını bekliyordum. Çok beklemedim. Gök gürlemeleri a - rasında, gayet iyi tanıdığım bir başka gürültü, cesetleri getiren arabanın çı - kardığı gürültü duyuldu, biraz sonra da kapı açıldı, içeriye, omuzlarında ıslak bi- rer çuval taşıyan iki kişi girdi. Bunlar, eellâtla yamağı idi. Cellât, bana: — Müösyö Ledru, bugünkü mahsul epey |bol. Hem tecrübeleriniz için aceleye de lüzum yok. Hava o kadar berbat ki, bu akşam gömmekten vaz geçtik, bu işi ya- rın yapacağız. Her halde nezle filân ol- mazlar, değil mi? Dedi ve bu korkunç sözlerini iğrenç bir | gülümseyişle bitirdi. Çuvalları bir köşe- ye bıraktılar, kapıyı kapamadan çıktılar, Dışarıda, tektar arabaya bindiklerini- ve hareket ettiklerini duydum. Bir an, ben de onlarla beraber dönmek istedim. Lâ- kin, bu cellâtların refakatinde bulun - mak, bana, biraz evvel katlettikleri kim- selerin yanında bulunmaktan daha müt - hiş göründü, rüzgârdan güm.. güm vu- ran kapıyı arkalarından ittim. Kapıyı henüz kapatmıştım ki, lâbora- tuvar haline konulan bu eski kilisenin bir köşesinden, halif bir sesin beni ça - ğırdığını duydum. Titredim. Bu ses tanı- |dığım, çok iyi tanıdığım bir ses idi. So- lanjın sesi idi. Acaba yanlış mı duydum derken, ses tel beni çağırdı! ( Baştarafı 9 uncu sayfada ) Nihayet bu çareye baş vurdu ve de - rin bir gaflet içinde yağmalık safra imiş gibi devlet hazinesine Üşüşenler ve pa - dişahın etrafını saranlar birden doğrul- dular, Cemiyetin bütün üzası derhal meyda- na çıkarılarak tevkif olundular. Serasker Rıza Paşanın reisliği altında bir mahke - me kuruldu. Ne gariptir ki sonra gene meşrutiyeti kurmak maksadile Abdülü- ziz aleyhinde komplo kuran ve bu işte muvaffak olan Mithat Paşa, bu sırada lunuyordu. Hattâ ilk isticvapları da o za- man meclisi vâlâ ikinci kâtibi sıfatile, henüz paşa olmamış olan Mithat Efendi tarafından yapıldı. Gene ne gariptir ki © sırada Mithat Efendinin muavinliğini yapan Fındıklılı Mehmet Efendi iamin - deki bir zat daha sonra Mithat Paşa Ab- dülâziz meselesinden dolayı Abdülhamit tarafından İzmirde tevkif ettirilerek İs- tanbula getirtildiği zaman İzzeddin vapu- runda istintak edilmiştir. Mahkeme cemiyet âzasını ayrı ayrı iş- tintaktan sonra başlıca yirmi üç kişi ka- darı hakkında idam kararı verdi. Bu ka: rar muhitte dehşet uyandırdı. Usulen pa- dişaha bildirildi ve tasdiki istendi. FPa- kat Sultan Abdülmecit kararı beğenme- serasker Rıza Paşanım kâtipliğinde bu -| I — Alber!.. Hayır. Aldanmıyordum. Etrafıma ba- kındım. Kimseler yoktu. Bu sefer sesin geldiği tarafı tasarlıyarak, ben çağırdım! — Solanj, neredesin? Bir an, hiç bir şey duyulmadı. Sonra, biraz evvel cellâtların bıraklıkları çuval- ların bulunduğu yerden, bir nefes halin- de: —AL.! Diye bir ses duyuldu. Nasıl oldu, bil- miyorum, çuvalın üzerine atıldım, çuu - rumdan ziyade, insiyakımla hareket e - derek, önu boşalttım, içinden bir sürü kelle yere yuvarlandı ve bunların içinde, Solanjın kesik başını gördüm, haykır- dim: — Solanj, Solanj, Solanj! Üçüncü seferinde, gözleri açıldı, iki damla yaş o harikülâde gözlerinden dö- küldü ve sonra, yavaş yavaş kapandı. Kalkıp kaçmak istedim, fakat ayağım bir yere takıldı, düştüm, düşerken masaya çarptım, üzerindeki mum yere yuvarlan- dı, söndü. O zaman, ellerimden bıraktı - ğim Solanjın başının yere sürünür gibi olduğunu hissettim, Sonra, iki dudak, du- daklarıma değdi. Kendimi kaybettim. Ertesi gün, sabahleyin erkenden ce - setleri ve kelleleri gömmek için gelen mezarcılar, beni yerde, kaskatı bulmuş- lar, başımın yanında, bir kadın başı ve etrafımda bir sürü kesik başlar varmış. Kaldırıp hastancye götürmüşler, Bir hafta sonra, hastaneden çıktığım gaman feci hakikati öğrenebildim. So - lanja, babasının İngiltereden gönderdiği ve onu en yakın bir zamanda yanına gel- meğe davet eden mektup ele geçmiş ve yakalanıp idam edilmesine sebep olmuş, TARİHTEN SAYFALAR di: — Meydanda ölen yok. Tasavvurda kalmış. Ben adam öldürmek — istemem. Cezaları kalebentliğe tahvil edilsin! Diyerek affetti. © sıralarda çıkan resmi (Takvimi Va- kayi) gazetesile yarı resmi (Tercilmanı Ahval) gazetelerinde (hicri 1278 senes! 10 rebiülevvel tarihli) yirm: üç mahkü- müun isimleri ve mahkümiyet dereceleri vardır. Reis Hüseyin Daim Paşa ile ileri gelen- lerden Rasim Bey admda birisi Akkâ kalesinde müebbeden kalebentliğa mah- küm edilmiştir. Bunlardan başka Süleyman Paşazade Hüseyin Beyin Rodosta, biraderi Abdül. kadir Beyin Lefkoşada, Mühendishane yüzbaşılarından Ali Beyin Rodosta, Da - gıstanlı Tahir Ağa ile dahâ bir kaç kişi- nin de mühtelif kalelerdeki mahkümi - yetleri ise üç, beş, sekiz seneye indiril - mişti. Hüseyin Dâim Paşanın daha sonra af- fedilerek rütbesinin kendisine iade edil- diğini ve bir çok askeri vazifelerde bu - lunduğunu öğreniyoruz. F miyetine doğru Osmanlı saltanatına kı ilk komploya iştirak hakkında başka malüma İi cağ Çocukluk Arkadaşım Arapçadan Çeviren: Fa | İkimiz de küçüktük.. Bön ondâan - bir yaş büyüktüm, Bvlerimiz deniz kenarın- da ve yanyanaydı. İki fidan gibi beraber yetiştik.. Gündüzleri, kıyıdaki kayaların üs - tünde oynar, küçük balıkları kovalar ve saatlerce suya bakardık. En sevdiğimiz oyun, kayaların üzerindeki birikintiler- de bulunan balıkları hapsetmek ve onla- rı küçücük avuçlarımızla yakalamaktı. Ötede, yüzleri güneşten yanmış ve ba- kırlaşmış balıkçılar kayaların üstünden sıçrıyarak ağlarını denize atarlardı. Ba- zan gizlice torpillerin - çünkü Berut sa - hillerinde torpille balık avlamak yasak - tır - fitillerint tutuştururlar ve ansızın denize fırlatırlardı. Daha suya girip ölen balıkları toplamağa vakit bulmadan mu- hafaza memurları yetişirdi. Zavallı ba - lıkçılar, elleri boş nereye kaçacaklarını bilmezlerdi. O vakit bütün balıkları mu- hafazacılar toplardı. Bu vaziyeti hüzünlü hüzünlü seyreder- dik. Çünkü balıkçılar mahallelimizdi; ve onları tanıyorduk. Hepsi de fakirdiler. Ve muhakkak böyle akşamlarda, boş ta- vanın başında bülün ev halkı aç bekle- şirlerdi. Küçük hassasiyetimizle ve merhameti- mizle, mahallemizin bu fakir balıkçıla - ranı kovalıyan memurlara kızar, kin bağ- lardık. Hattâ muhafazacıların üzerine hücum edip balıkları almağı ve balık - çılara götürmeği bile tasarlardık. İşte çocukluğun temiz, güzel ve geriye gelmiyen günleri.. Geceleri de ya onlar bize gelirler ve yahut biz onlara giderdikk Biz ikimiz pencere kenarına oturur ve ellerinde me- şaleler, uzakta, denizin ortasında nafa - kalarımı çıkarmak için didinen balıkçı- lara bakar ve cefalarına acırdık. * Böylece bir kaç yıl geçti. Çocukluk ha- yatımız ayni ıttıratla aktı. Fatma epey serpilmişti. Artık çarşafa girecekti. Çarşafa gireceği günün akşamı onlara gittik. Bu ikimiz için son akşamdı. Artık bir daha birbirimizi göremiyecektik. Yan yana oturduk ve gene uzun uzun denize baktık, Bir aralık Fatma: — Ahmet, dedi, yarın çarşafa giriyo- rum. Bir daha birbirimizi görebilecek mi- |" yiz? — Kim bilir? diye acıklı bir $ vap verdim. Bundan sonra deniz kena - rına inmiyeceğiz. ve küçük balıkları sı - kışlırıp tutmuyacağız ve balıkçı dostları- mızı uzaktan seyretmiyeceğiz... Sözümü bitiremedim. İkimiz de ağlı - yorduk.. esle ce- Liseyi bitirdiğim sene, çocukluk ar - kadaşım Fatmanın, kendisinden yirmi yaş büyük bit ipek tüccarına nişanlandırı! - diğını düydüm. Simsiyah gözlü, güzel arkadaşıma acı- dım. O taze bir çiçel Fakat kötü bir saksıya dikiliyordu. Bu vak'adan sonra Fatmayı uzun günler düşündüm; ve © - nun için nice giceler gizlice ağladım. O yıl Tıbbiyeye girdim. Yıllardan son- ra elimde kocaman bir şahadetnameyle çıktım. Gece gündüz çalışıyordum. Az bir müddet zarfında muhitimde tanın - dim. * sıvdı. Beni uykudan u - Eski mahallemizde bir has- vordum. Kalktim ve gittim. Kanıdan girince sâzlerim osebınlılla a Bir gece y: yandırdıl. ik Bercmen çıldı. Karşımda Fatma duruyordu. Hasta olan Fatmanın ihtiyar kocasıydı. Arka « daşım, bu ihtiyara öyle sükünet ve fe'« rağatle hizmet ediyordu, ki... Hastayı muayene ettim. Bir kaç günlük ömrü kalmıştı. Kapıdan çıkarken ma - masız bir iki teselli cümlesi mırıldanarak kendimi sokağa zor attım. Yüreğimde mMüthiş bir sıkıntı duyuyordum, nü tim. Fatma dul kalmıştı şimdi. Ko nın ölümü dolayısile gidip onu gördüm ve mümkün mertebe teselliye uğraştım. * Matem müddeti geçince, Fatmanın et rafında bir sürü talip dönmeğe başladı Ziyaretine gittiğim bir akşam, bana bun. lardan bahsetti ve fikrimi sordu. Önce sesimi çıkarmadım.. Gene pencerenin kenarındaydık, U - zakta ellerinde birer moşale, balıkçılaa görünüyordu. Yavaşça: Hatırlıyor musun Ahmet? dedi. — Evet Fatma hatırlıyorum. Yüreğimi bir ateş sarmıştı sanki.. Ya vaşça ona doğru eğildim ve: — Karım olmak ister misin Fatma? de dim. Bu sözüm üzerine sarardı. Sonra şef - katle bana bakarak: T * — Hayır Ahmet, hayır, dedi. Böyle şeylerden bahsetmiyelim —artık. Ben kat'iyyen evlenmiyeceğim. Arkadaş ka - lalım. Bu hepsinden daha temiz. O günden sonra yüreğime taş bastım; ve arkadaşlığımızı. bozmamağa çalıştım. Yarınki nushamızda : | İnsan ve canavar || Yazan: Grent - Veston Rusçadan çeviren: Alaz “Evini soyduğu polisi Öldüren hırsızın Duruşması başladı (Baştarafı 6 ıncı sarfada) — Oğlum Rıdvan da imdada dedi, biraz nefes alan k. lumla birlikte bu suçluyu tuttu lim olmuş göl san Basrinin gırtlağına sapl: merdiven basamaklarını h kaçtı. O aralık peşinden Salimi de sokakta gördüm. Şahit olarak dinlenilen Hasan Bas- rinin üvey kızı Melâhat de, vak'ayı an- pesi gibi anlatarak, eben, etraftan im- dat çağırmağa sokak kapısına döoğrü koşmuştum, ki bu katil, beni iterek ya- nımdan geçti, kapıdan fırladı. O sırada Salim de sokakta bekliyordu.* dedi, Çilingir Remzi, şahitliğinde, pence - renin açılış şekline dair izahat verdi ve Salimin 10 senedir birlikte — yaşadığı metresi Mükezrem, çağırıldı. Mükerrem, şahit yerinde söz söyler- en, evvelce verdiği ifadeyi © inkâr edince, hakkında bildiğ maktan kanuni takibat yapılmak üze- re, müddelumumiliğe müzekkere ya « |zılması karar altına alındı. f Ayni zamanda gelmiyen şahitler dinlenilmek üzere, duruşmanın devamı, |hazirana bırakıldı. inerek, koşunca, bu