Reisin tefhim 'tettiği beraet ğini söylemiye çalışırken mahkeme salonundan çıkarıldı — Esselâmu aleyküm, eyvallah, ey- vallah! Merhaba!.. Bu, mahkeme salonuna beklenilme- dik bir tarzda girişti. Sakalını «Sünneti Şerif» e muvafık bir biçimde kestirmiş olan top sakallı ihtiyar, iriyarı bir a * damdı. Kasketini bir sağa, bir sola; bir bu yana, bir şu yana uzatıp sallı - yarak, müddelumumi — muavinini, bir reisle iki âzadan müteşekkil mahkeme hey'etini, zabıt kâtibini, daktiloyu, mü- başiri, o celsede heyete dahil olmayıp da bir köşede masa başında oturan âza muavinini, birer birer selâmladı; son- ra da beri tarafa dönerek, kendisine hay retle bakan samilere de, toptan selâm verdi! — İsmin Nurnon degı mi? — Baban? — Hasan! — Yaşın? — Tevellüdüm 88 de! — Ne iş yaparsın? — Ahzu itâ! Kendisinin, peynir, zeytin ve ben - zeri şeyler sattığı ve dükkânında dam- gasız gramlar kullandığı iddiası, dav nn mevzuu oğduğu anlaşılarak, sorul- du. İnkâr etti. Müddelumumi muavini, bu ölçüler kanununa muhalefeti za warakasile sabit gördü, kendisi gene «hâşâ, .hâşâ!» dedi ve heyet kısa bir müzakereyi müteakıb, kararını verdi. Şimdi rdis, kararı bildirecek, .fakat, bunu bi ldırmek hayli güç oldu! ben suçlu değilim, ben... — Sus. karar bildiriyorum! — Pekâlâ! — Hasan oğlu... — Hayır, Hasan babam! — Sus, dedim sana — Pekâlâ — Numanın.... — Evet, Numan benim Reis, susmasını işaret edince, gene «Pekâlâ!» diyen top sakallı ihtiyar, «88 doğumlu olduğunu da yaz'» sözü üzeri- ne, dayanamadı, tekrar ağız açtı: — Evet, tevellüdüm 88, yani ben... — Sen, susacak misın? — Hay hay! Reis, kararı yazdırmağa devam etti: — Damgasız olarak kullandığı iddia “CÖNÜL İŞLERİ! Mazi ile istikbal Arasında kalmış Bir erkek Ankaradan H. D. imzası ile bir mek- tup aldım, mübalâğasız söylüyorum, tam bir metre uzunluğunda kesilmiş bir kâğıt, iki tarafı da dolu. Bereket versin kolaylıkla okunacak bir şekil- de yazılmış. Muhteviyatını size aynen pakletmeğe imkân yok. Esaslı hatla - rını anlatayım, diyor kı: — Evlendim, bir kızım oldu. Kendi arzuları üzerine karımın ailesinin « - vinde oturuyordum, geçinemedim. E- vi bırakıp çıktım, senelerce diyar, di- yar dolaştım, serseri bir hayat yaşa - dim. Nihayet döndüm, ve o zaman gördüm ki karım benim bubetim esnasında «feshi nikâh» talebinde bu- lunmuş, fakat bir başkasile evlenme- miş, 12 yaşını bulan kızımızla yaşı - yor. Benimle tekrar nikâh yenilemiye talip. Şimdi ben düşünüyorum. Ne yapayım? Zira mı safhası var: Gene sında babam başka bir memlekete git- miş, İş tutmuş, işi ters gitmiş, diğ taraftan kız kardeşimin hususi haya - t ada halledilecek müskülleri çıkmış, bana muhtaçtırlar. İki şıktan - birini tercik etmek mecburiyetindeyim: Ya tekrar evleneceğim, burada kalacağım, Hâdiseler a Damgasız tartı kullanan 65 lik sofu ihtiyar kararını bile temyiz edece- edilen gramları dükkânında kullandığı hakkında...... İhtiyar, bir türlü sabredemiyı ğil, .dükkânımda de; Reisin bak; elini ağzına götürdü, artık ağzını ka- padığını bu hareketile anlattı. — Kendisi gramları damgalatmak ü- zere âyar memurluğuna götürdüğü za-| man tutulan zabıt varakasından başka | ortada bir delil olmadığından ve. — Evet! — Süs! ve suçlunun damgalatmağa götürdüğü işbu gramları daha evvel, | yani âyar Memurluğuna göt urmr—dpnı dükkânında damgasız olarak kullandı usul dairesinde sebut derecesinde gö- rülemediğinden...... — Hah! — BSus! kendisinin beraatine sözlerin | birliğile karar verilip yüze karşı açık| Olarak... İhliyar, bu sefer yerinden fırladı: — Yoook, açıkta değildi gramlar, ka- pah kutu içerisinde... Reis, iki elini ağzına götürerek, ger sükütü ihtar edip, derhal «bil du.[d. diyerek, tam ihtiyara çezadan kurlul - duğunu izah edeceği sırada, o, «Hâşâ, hâşâl, Kabul etmem; temyiz ederim, bozdururum bu kararı!» diye söylenme- Be başlayınca, reis, mübaşire: — Çabuk, dedi, dışarıya götür de an- lat orada. Daha evvel de buncın sön - rakı davanın taraflarını çağır! Mübaşir, söylenmesine devam eden iriyarı ihtiyarın koluna girerek, «hây- di, gel, baba! Bitti senin devan, ge derken, top sakallı adam, «nasıl olur da biter?» diyordu «asıl bundan sonra başlıyacak!» ve güç ile ceza mahkemesi salonundan dışarıya çıkarıldı! Fakat, beş dakika sonra, «destur, destür!» diye kalabalığı yararak, gene söküneden ihtiyar, - kararla cezadan kurtulduğunu nihayet anlamış olacak, ki - heyete - ve etrafındakilere - doğru kasketini sallıya sallıya, seslendi: — Eyvallah, teşekkür ederim, eyval- lah. Hüüüüüüü! kendi ailem sıkıntıya düşecek, yahut ta kızımı bırâkarak onların yanına gi- deceğim ve çocuğumdan olmuş ola - cağım. Ne yapayım? * Epeyce zaman evvel galiba bir İn- giliz mecmuasına okuyucularına su - nülan bir muadele okuduğumu hatırlı- yorum: — Bir Çinli ailenin çiftliğini se! mış. Aile reisi iki çoruğu ile karısını sırtıma alarak bir ağuca cıkmış, Fakat üç kişiyi birden kurtarmas mümkün değil. Mukavemete devam ederse hep- gi birden boğulacaklar. Mecmua okuyucularına soruyordu: Bu vaziyette kimi feda edersi - niz, çocukları mı, kadınt mı? Gelen yüz binlerce cevap arasında bir jüri heyetinin kararı ile birinciliği şu cevabın sahibi kazandı: — Çocukları feda ederim. Çünkü henüz meyva halindedirler, kemale gelip gelemiyecekleri şüphelidir. Bu- na mukabil anneleri ve babaları ğ oldukça yerine diğerlerini getirme - leri mümkündür. | kervandan & -|cılık eden Nedime SON POS'IA Muvaffak olamazlarsa İspanyada isyan çıkmıştı İsyan çıkar (çıkmaz bütün devletlerin gözleri İspan- yaya çevrildi: — İki taraftan birine yardım mı et- meli? — İki taraf arasında bir anlaşma mı temin etmeli? — İki tarafı da, kendi hallerine mi bı- rakmalı? Devletler böyle düşündüler, Fakat; hiç bir karar veremediler, Günler, haftalar, aylar geçti. Koskoca İspanya bir yangın yerine döndü. İspânyalı ana, &v kaybetti. İspanyalı kadın, kocasını kay- betti. İspanyalı çocuk babasını kaybetti. li | Evlâdını kaybeden ana Gdövüştü, öldü. Kocasını. kaybeden kadın dövüştü, öldü. Babasını kaybeden çocuk dövüştü, öldü. eden bir yandan yardım gördü. İs- 1 yatıştırmak isteyen öbür yandan yardım gördü, Ve böylelikle kanlı kavga hiç durmadı, devam etti. Nihayet son günlerde devletler İspan- ya işine karışmamak kararını verebildi- Ve bunun mürakabesine başladılar. Bir adamın bir uşağı varmış. Adam uşa ' ğinı ateş getirtmeye firind gündermiş Uşak fırına giderken yolda bir kervana rastlamış, Kervana katılıp yürümüş. Me- ğer kervan Mısıra gidiyormuş. Uşak ta yrılmadığı için Mısıra git- ı Bir Mısırda kalmış. Bir gün o- da da bir kervana rastlamış, gene ker- vana katılmış, ve gele gele efendisinin memleketine gelmiş. Efendisinin memle- ketine gelince, gene sokağa çıkmış oldu- anu hatırlamış. Hemen (irina m |Bir kürek ateş almış. Efendisinin evi yolunu tutmuş. Yolda ayağı sürçmi re düşmüş, kömürler dağılmış. Yerdeki | kömürlere bakmış : — İşte acele etmenin zararı! demiş. * Devletler de ademi müdahale kararı- ran tatbikında muvaffak olamazlarsa; bu uşağın dediği gibi : — İşte acele etmenin zararı! mı diyecekler? İMSET Sevdiği delikanlıyı Öldüren kadın Mahkhemede Geçenlerde Valde hanında lokani Mehmet, beraber yaşadığı İrfan isminde bir delikanlıyı bıiçakla — öldürmekten — yakalanmıştı. Kunduracılık eden delikanlının, son zamanlarda, başka bir kadına tutulup, Nedime Mehmedi ihmale başlaması ü- zerine, kadının geçirdiği hk buhranına kurban — gittiği kanaati hasıl olmuştu. Sorgu hâkimliğince tah- kikat tekmillenerek, kadın, ağır tezaya verilmişti. Ağır ceza, dün sabah bu duruşmaya başladı. 7 Kadın, İrfanı vurduğunu inkâr edip, şöyle dedi: Ben, o akşam eve gidince, kapıyı çulmm İçeriden İrfan açtı ve açar aç- yere düştü. Hem sarhoştu, hem dı. Anlaşılan dişarıda içmiş, 5 ve her kimin tarafındansa — yara ve © halde, benden evvel eve gelmiş! Benim hun- da 'hiç bir alâkamt ve suçunı yoktur! Şahit olarak Hüseyin, Mehmet ve Bayram dinlenilmişler, bunlardan Bay ramın ifadesi, mütenakıs görülmüşt Sorgu hâkimliğinde alınan ifadesile a. ğir cezadal adesinin telifi hususun da bir hayli uğraşılmış, fakat, Bayram, | evvelce verdiği suçlunun nlov’ıındekı ifadeyi değiştirme yolunda temayül | yöstererek, bir türlü o ifadesini olduğu i kabule yanı ra da »|ifadesinin suretli ! eraal Bahisleri: l Ağaçlarım çlarımızı tahrip eden bir nebat: Ökse * * * Burç ismi verilen ökse nebatı köklerini, ığ'ç—'" rın kabukları içine sokar ve ağaçları kısa zamanda Yaz kış di raklarile, ye;ıl bir çalı manzarası arze- den ve meyvalı meyvasız bir Çok ağaç- ların dalları arasında görülen burç ne- batını (Visküm Albüm —) tarımcıları- mızın çoğu tanırlar, Bu nebat yurdü- |muzun her köşesinde mevcuttur ve iylüler ondan hep şikâyetçidirler. Bu ehdi nebatlar (*) bulundukları dalın içine saldıkları köklerile ağacın suyu- nu emer Ve çoğalacak olurlarsa ağacı meyvadan alıkoyarak onun kuruması- iNa kadar zarar verebilirler, İlkbahar- da üzerinde görülen ufacık esmer çi - çekleri, sonradan verdikleri meyvalı rını sonbahara kadar yetiştirirler. Bu meyvalar üzüm şeklinde ve tıpkı onun bi bir çekirdeği ihtiva ederler. Çe- kirdeğin etrafındaki üzüm kısmı gayet İyapı şıuı'ı bir madde ile doludur. Bu meyvaya pek düşkün olan Ardıç kuşu, Karatavuk kuşu ve yabani güvercinler bunları yerlerken ağızlarından düşü- rürl: düşen meyvanın çekirdeği ya- pışlığı yerde (gelecek bahata) filizle - nir, F..kn! daha ziyade bu kuşların yedikleri tohumlar midelerinde bozul- madığı için pisliklerile birlikte çıkar - ken 'Jqşl'.u başka ağaçların dallarına dü böylelikle bir mımtakadaki diğer ağaçlara yayılır. Ökse nebalı pek yavaş büyürse dı uJ daha ziyade, üzerinde yaşadığı vvetine bıghdı' Amma gcvı_ dükçe, ağacın Lıhu).,u altın. 1 kökleri de yayılıp gider. Bir İfa burcun bu emici köklerinin ist na uğramış dahlar ise arlık kurtulamaz- lar, günden güne meyvadan, Ve yap- raktan kalir ve nihayet kururlar. Bununla başa çıkmak için: | — Eğer ağacı çok sarmışsa, bulaş- tığı dalları tamamen kesmeli ve yakı hıdır, Kesilen yerlere katran sürmek faydalıdır. 2— Y ağaç üzerinde az miktarda ler bunları tâ diplerinden kesmeli, yerlerini bir burgu ile d ü den temizlemelidir. Çünkü köklerinin İbulunduğu yerden gene canianır. Oyu- lan yere, öon kilo suya bir buçuk kilo zaç yağı (Acide Sulfurigue —) karı: rılarak elde edilen ilâçtan dökmelidir. Bunun yerine on kilo suya bir buçuk kilo göztaşı (Sulfate de Cuivre —) katı- larak elde edilecek su da dökülebi O da bulunmazsa maden kömürü kaı ranı dökmek de olur. 3 — Burç meyvalarını taşıyan kuş- İların ağaçlara konmasını önliyecek ted- birler almalı, yerine göre teneke, veri ne göre korkuluk takmalıdır. 4 — Burcun bir yandan öbür yana () Ehdi demek; kendi başına yaşa- mayıp, daima başkasının sırtından ge- çinen Tufeyli - Parasite demektir. Öz Türkçedir, Bunun üzerine, müddeiumumilik, Bayram aleyhinde bildiğini saklamak- tan takibata girişilmek üzere, her ikı ni istemişlir. Bu is- hek kabul olunmuş, duruşmanın deva- mı. başka şahitlerin de çağırılmasına 31 Mayıs saat 14 de durüş- maya dpuım edilecektir. Müddeiumumtflik, duruşmayı müte- akıp, Bayram aleyhinde hakikatı ket- ınıclmeııen lumbuı VLnı—'ns girişmiştir. »| ma, kestane, cev “, muşmula, efi mahveder lmiyen etli kalın yap-! bulaşması mutlaka meyvalarile VE larla olacağından nebatın tohum ? masına meydan — bırakmamalıdi" sık kesilirse ve iş hep beraber sa bir kaç sene sonra önü alınır. unutmamalıdır ki bu mücadeleyi lardaki tek tük ahlat ağaçlarınt © yapmak, her tarafta onu yok eti .|rektir. Yoksa oralardan gene gel"' f 5 — Burç en gok armut, badeliir , kızıl ağll lıı unür rak _)Ok eıme;ı malısınız. Herhalde burcun ağa©”yi za verdiği zarardan kurtulmak Sifİli linizdedir ve bu söylediklerimle # ğ ca hakkından gelebilirsiniz. ğ Bu arada ziraatte bir çok - İş€ yan öksenin yapılışını da kısacA cağım: 190 A Burç nebatının bilhassa meyvalii dan çok, yapraklarında da az ll'l'lıkı Viscin ve Viscocin adlarında iki kan madde vardır. Burcun mey playıp bir kısım yapraklarliğ ” B şhaş, bezir, veya zey! atarak kaynatmalıdır. Macun na gelince indirilir. Daha iyi ol isteyenler ökse kaynarken içine zar (Kibritit Tütya — Sulfate d€ tozundan bir miktar yedirirler se kıvamını bulunca ateşler saklarlar. K 'l"ırıııl’rw Zirat kombinalari! Kurulacağı gerler Tesbit ediliyor Ankara 3 (Hususi) — Bu yi duün muhtelif yerlerinde kurüu rai kombinaların yerlerini — te$ mek üzere mühendisler, mütehi tetkikler yapmaktadırlar. Kombinalar için harman Mi traktör, pulluk gibi âletlerle ” mübayaasına devam edilmektedi” binaların faaliyeti yalnız — ziri inhisar etmiyecek, khy]umuıü'ığ işleri, hayvan ve sıhhat me—d beden yardımlar vücuda !!J su işleri de bu kambinaların ga /l gali meyanına dahil olacaktır. — e| * Kendi besabıma ben bu cevabı be - ğenmedim: Hep birden ba: tih edenlerdenim. Fakot sizin vaziye- tiniz benim düşünceme tevafuk et - mez. Maziyi değil, istikbali düşünmek mecburiyetindesiniz. TEYZE