y öSLAR e git y Ağümir a İT öt Gene l:ı'âı; meselesi! Yazan: Muhittin Birgen eçen gün, Türkiyede kitap der- dinden bahsetmiştim. Meğer - se, birçok insanın birden derdini dep- retmişim! İki gün içinde birkaç mek- tup aldım; bir iki kitapçı telefon etti ve birkaç ta müellif, matbaada beni zi- yarete gelerek dertlerini döktüler. Herkesin bir türlü derdi var; tabiler, büyük bir buhran geçiriyorlar; eskiden basılmış, eski harfli kitaplar, hem bir yandan modadan düşüyorlar; hem de adetleri kalmıyor. Bunların yerlerine yenilerinin basılması da gittikçe sey- rekleşiyor ve sön zamanlarda pek çok azalmış bulunuyor. <Elimizde, di- yorlar; bu memleketin yetiştirdiği kıy- metli adamlara ait ve ekserisi Garp e- terlerinden tercüme edilmiz bir hayli esere ait tab teklifleri var. Fakat, çu gırada biz bunların hiç birini basma- ya cesaret edemiyoruz. Belki müellife hiç bir şey vermiyerek basmaya teşeb- büs etmek mümkündür; fakat, biz, mül- ellife böyle bir şey nasu teklif edelim?» Fakat, bunların içinde en hazini, ta- rihle uğraşan genç bir müellifin söyle- diği şu sözlerdir: — Her şeyden vaz geçtim; her şeyi bir tarafa bırakıyorum; kâr etmek fik- rini ve senelerce dirsek çürüten insan- ların elde ettikleri şeyden istifade hak- Jarını dahi kafamdan firlatıp atıyorum. Hiç olmazs, öğrendiğimiz şeyleri, her kese söylemek imkânını elde edip, bu- nun mânevi zevkini tatalım! Öğrenip öğrenip te öğrendiğimizi söylemeden, bütün bildiklerimizi kafamızla beraber toprağa gömmeğe mücbur olmak, çok feci bir şeydir! Hakikaten haklı olan bu sözler, bu memleketin irfan hayatı namına çok acıklı bi vaziyeti ne güze! izah ediyor! Oku, çalış, öğren, sonra, bunları söyle- mek, neşretmek Jezzetini tatmadan, hepsini, kafanla beraber, toprağa göm. Bir münevver için bundan daha elim bir talih tasavvur edilemez. * Bir muallim de bana yazdığı mektup ta diyor ki: eBütün öğrendiklerimiz, Darülfünunda tuttuğumuz notlar ve- yahut hocaların takrirleri Ile çıkarılan focmalardır. Fakat, ilim bundan mı iba rettir? Memlekete öğreteceğimiz şey yalnız bunlara mı münhatır kalacak- tır? Bir hoca, bir öğretmök için on öğ- Yenmeğe mecoburdur. Halbuki, elimiz- de okuyacak hiç bir şey yok. Garbin i- Ttm ve irfan hayatını günü gününe, se- hesi senesine takip etmek eöyle dursun, hattâ yirmi beş sene geriden bile ta: kip etmeğe imkân bulamıyoruz. Bu halde bulunan bizlerden memleket ne İstifade eder?» Bir başka muallim de başka bir mev- zua dikkati davet ediyor: «Hatırımda kaldığına göre, Türkiyeyi Milletler ara &ı edebi mülkiyet mtahedesine sokmak | isteyen garp devletleri Üümetimiz #rasında hayli mühim mü şalar ol- muştur. Fikir, san'at ve telif haklarını lanımamak ayıp olmalka berzber, Tür- kiye, kendisinin öğrentreğe ve tercü- Meye çok mühtaç olduğunu hesap ede- rek, bu münakaşada, kendi görüşünü ısrarla müdafaa etmişti. Fakat, bu im- tiyazlı " vaziyetten bizim filen ettiği- miz istifade nedir ? Senede Garpten tercüme edilmiş beş on ilmi ve ciddi eserle gazetelerin arada bir neşrettik- leri birkaç tercüme romandan başka birşey değildir. Bu”kadarcık şey için Mi o kadar ısrar ettik? Hakikaten bu sözler de çok haklıdır. * Kitabı pahalandıran, hersgün lanmakta olan kâğıttır. Önü haftalarda -kâğıt daha paha'an Belki de 937 senesi h kitap tabetmiş olduğu emiyecektir. Memleketteki kitabın çoğalması için | 3:!; lâzamdır. Bu ucuzluğu, temin | te ancak bir ekitap siyaseti» kabildir. Türkiyenin bi:’ y:; ü;.ux:: bir mhaden siyaseti, bir ticaret siyaseti, bir sanayi siyaseli Olduğu gibi Dir de! kitap siyaseti almak zarureti za.| ten öteden beri kendisin; bissettiriyör- du. Bugün, yüzde yüz elli artmış olan kâğıt fiatları artık bu zarureti son had- dine getirmiştir. Meseleyi bir kere da- ha Saffet Arıkanın dikkatine arzetmek. ten kendömi alamadım. Onun eli de bir (Devamı 4 üncü sayfada) paha- üzdeki r. hususi elin SON POSTA B Birinci Napolyon büyük bir meydan muharebesini kazandığı zaman rakibleri bu muzafferiyetin kazamlı sında kumandanın tesirini küçük göstermek maksadile: — Önünde mühim bir fırsat vardı, ondan istifade et - ti, dediler. — Düngyanın en eski Piposuna malik Olan adam Amerikalı zenginlerden — Edvard Conson ayni zamanda meşhur oldu - ğunu söylemekle iftihar eder. Kendisi dünyada o kadar meşhur - dur ki Fransadan Almanyadan adre - sine pipolar gönderirler, bu cümleden olmak üzere bir Alman Bismarkın, bir Fransız Napolyonun - pipolarını kendisine yollamıştır, Harareti gözünüzle görebilir misiniz? Hararet gözle değil nefex darlığile hissedilir.. İnsan terler filân değil mi? Hayır şimdi artık hararet gözle görü- lür bir hale gelmiştir. Artık Reosure, Santigrad, kare ni hayet dereceleri ehemmiyetlerini kay- betmişlerdir. Nasılmı? Büyük çelik fabrikalarmda erimiş çeliğin renginden tecrübeli ameleler hararetini anlıyabilirlerdi. Bir mühen- dis bundan istifade ederek renkli cam- ları havi bir âlet yapmış onun içinden bakıldığı zaman görülen renge göre hareret anlaşılıyormuş. 57 Kilo gelen 10 aylık çocuk Almanyada, Münihte-orta halli bir kadının biraz iri bir çocuğu doğmuş... | Bu iri çocuk gün geçtikçe irileşmiş ve on aylıkken ağırlığı 57 kilo gelmiş, Bu nu yazan bir Fransız gazetesi çocuğun SÖZ ARASINDA N Büyük adam.. $ Birinci Napolyon rakiblerinin bu mütalealarına şu cüm- a- Te ile mukabele etti: $ — Dünyada eline fiırsat geçmiyen hiç bir ferd mevcud değildir. Büyük udam eline geçen fırsatı yakalayıp on - dan istifade etmesini bilen adamdır. Yuyoslavyada garip Bir hapishaneden HER GÜN Bi FAKRA (| Atmalı Kuvvetli bir muharrir olduğunu ken- disinden başka kimsenin iddin etmedi- ği bir genç bir gurup tasviri yazmıştı. Yazıyı Süleyman Nazif merhuma gös- terdi. Üstad yazıyı okuduktan sonra: — Bazı ufak değişiklikler yapılsa! Dedi. Genç muharrir sordu: — Mesclâ nasıl! — Bir kere yazı çok uzun yarısını atmalı. — Peki, sonra?.. —- — Sonra da geriye kalan öbür ya- rısını atmakl! ge e İ Dünyadaki servet Erkeklerden Kadınların Eline geçiyor Dünyadaki servet yavaş yavaş er -! Yugoslavyanın Milvoviça şehrinin keklerin elinden kadınların eline geçi-| hapishanesindeki mahkümlardan Kra- yormuş. Son zamanlarda Amerikada|leç isaminde biri, hapishanenin temeli yapılan bir istatistik bunun böyle ol- | altından bir lâğım kazarak mahkümları duğunu ispat ediyormuş. Meselâ Amne- | kaçırmağı düşünmüştü. Tam bir sene rikada 820 milyar tutan umumi! ser -| diğer mahkümlar ile birlikte uğraştık- Ix Kaçma hâdisesi resmi memurla: lemektedir. vetin 200 milyarı kadınların elinde imiş. Kadınlar lehlerine sigorta — yapılan insanların beşte dördünü teşkil ediyor- muş. Bankalarda para sahibi yüzde yetmişi kadınmış. Erkekler ek- seriya gayrımenkul eşyalarını kadın - ların üzerine yapmakta ve bu suretle işleri bozulduğu lakdirde bir şeyler kurtarabilmekte imişler. Fakat boşandıkları Zaman da bu plânları kendi aleyhlerine netice ve - riyormuş, Şarabın faydaları Cezayirde toplanan bir tıp kongresi şarabın bir çok hastalıklar için en mü- kemmel bir deva olduğuna dair karar vermiştir. Bir litre şarap bedene 750 kalori vermekte, halbuki bir litre sütün ve Lir kilo patatesin verdiği kalori bun- dan çok daha aşağı bulunmakta imiş. sonra şarap Pan Krcas'ın ifrazatını art tırmakta âösabı kuv vetlendirmekte, kan küreyvatını takviye etmekte imiş. Az miktarda şarap, albomin temes- olanların ——— tan sonra böyle bir lâğım hazırlamış, ve arkadaşlarını bu lâğımdan kaçırmış Ur. Kendisi de sonuncu olarak kaçmak üzere lâğıma girmiş, bir müddet iler - ledikten sonra lâğımın içinde fena hal- de sıkışmış ne ileri ne de geri gitmenin çaresini bulamıyarak çok feci bir va- ziyette kalmış, nihayet bağırmıya baş- layınca gardiyan gelip Kraleç'i lâğım- dan çıkarmağa ve kendisini muhakkak bir ölümden kurtarmıya muvaffak ol- müş. | Yapılan tetkikat Kraleç lâğımın plâ- nını yaptığı zaman çok zayif olduğu halde bilâhare hapishanede şişmanla- dığı için lâğıma sığamadığını meyda- na çıkarmıştır. Bir timsah yumurtası bir insanı doyuruyormuş Timsah yumurtası yiyen bazı zen- ciler vardır. Onların iddiasına göre timsah yumurtaları tavuk yumurtasın- dan daha lezzetli imiş. Bir tek timsah yumurtası bir adamı tıka basa doyur- İmağa kâfi geliyormuş. imiş. Şarap kolera, sıtma ve tifo gibi haar- nünde tartıldığını söy sülünü kolaylaştırmakta ve bezi toksin | talıklara karşı fevkalâde iyi geldiği de İlere karşı bedeni muhafaza — etmekte ' söylenmekte imiş. FoA L T İSTER İNAN İSTER İ 1931 tarihli gazetelerde şöyle bir havadis vardı: 1937 — tarihli İktısat Vekâleti balıkcılık hakkındaki tetkikatına de- | yoruz: İktisat Vekâleti vam etmektedir... İNAN İSTER İNANMAL vam ediyor, yakında İstanbulda Boğaziçinde bir balık - İSTER cılık enstitüsü açılacaktır. NANMA! gazetelerde şu — havadisi — oku - balıkcılık hakkındaki tetkiklerine de- || Sözün Kısası Yazı Çok Olduğu için eeei Suriyede Nasyona- listler arasında Mücadeleler (Baştarafı 1 inci sayfada) raplık fikri etrafında gazeteler bu)î_ik neşriyat yaptılar. Burada kaldığı müd” detçe misafire izaz ve ikram edildi V€ Irak ile Suriye arasında hir dostluk V€ iyi komşuluk muahedesi aktedildi. Bü Suriye için hariçle aktedilmiş ilk mur ahede olduğu için, ilk muahedenin bir Arap memleketi ile ak u[ı'ş_l' sı uğurlu bir hâdise olarak telâkki edilt di. Hükümet re! Hariciye Nazırı ve Kont de Martel - o da, refakatinde Kont OÖstrorog olduğu ha'de Irak nazi* rını karşılamak üzere buraya gelmişti * tarafından Bay Asil'e ayrı ayrı eiyafet” Jer verildi. Cemil Bey ile Bay Asil Eme viye camiinde, beraberce cuma namâ” zı kıldılar. Hülâsa, İki Aran memleke- ti arasında yapılan bu ilk temas, gayet tantanalı oldu. Gazeteciler tarafından vaki olan suallere, Bay Asil, Ankaray& muhtelif meseleler hakkında Türkiye ile konuşmak arzusile gittiğini söyle- miş bu meseleler arasında bilhassâ, Şark paktı ile Arap memleketlerini alâ kadar eden birttakım mevzular bulun* duğunu bildirmiştir. Gerek Bağdattan gelen haberlerden ve gerek burada gü“ zetelerin Naci Asil'e gtfettikleri sözlet den anlaşılıyor ki Irak Hariciye Nazı> rı Ankarada, İskenderun meselesile dt meşgül olacaktır. * Umumi aften sonra Suriyede siyasf hayat, yeni biör safhaya giriyor. Kaç se“ nedir hariçte mülteci olarak yaşayıp âf neticesinde Suriyeye davet etmeğe har zırlanan Suriye Nasyonalistlerinin tan tanalı surette karşılanması için hazir- hik yapılıyor, Fakat, anlaşılıyor ki Nas* yonalistlerin en mühim reisi bulunan Dr. Abdurrahman Şehbender Mısırda oturmayı tercih etmektedir. Bu, onun Suriye hükümetine dargın olduğunu göstermekte ve bundan dolayı da, kında Nasonalistiler arasında münakâ- şalar ve hattâ mücadeleler başlamak sından korkulmaktadır. Öte taraftan Dürzüler de, Suriyeliler re karşı olan tavırlarında gayet şiddetli olmakta devam ediyorlar. Sujtan El Atraş'ın Dürzü ve Suriye bırliğine daif kuvvetli beyanatına rağmen her iki tâ- traf ta son hâdise #layısile tuttuklar! mevkil! muhafaza etmek istiyorlar. rdığim gibi, yak saat için Suveyda'va gitmiş olari H, Nesib El Bekri, oraya &İ yerini raha$ karşılanmâa* inde bulunmak üzere onun me kadar orada kalmaya karar ğ bildirmiştir. Halbuki Kon de Martelin tavassutu ile yapılan itilâfa göre, Suriyeli vali orada, yirmi dört saatte kendisine Hasan El Atraşı vekil Htayin edip dönecekti. Dürzüler, teklif- l.—ıiıı misaf.rin bu harekevtlinden dolayi tena halde kızdılar ve müzdeki pa- zartesi gününe kadar Suveydayı terket mediği takdirde, hayatından dolayı mes üliyet kabul etmiyeceklerini kendisine bildirdiler! Meselâ, evvelce bil. nız 24 * Suriye Maliye Veziri Meclise, devle” tin 937 bütçesini tevdi etti. Bu bütçe- |nin mastraf ve varidatı sekiz milyon li- ra ve küsur ile tev: etmektedir. Şu halde Suriyenin bütçesi, bizim pa” ramızla on biz milyon İira kadar bif şey luluyor, demektir. * Şam Nasyonalistleri «Türk tehlike* si» dedikleri vühimeden bir türlü ken” dilerini kurtaramıyorlar. Son zaman” iarnda Surziye hududuna civar olan yef* ierde Türkiye dahiliyesinin yeniden birkaç nahiyeyi kaza yapması ve Türk kumandanlarının hududu teftiş ile bu” nun İyi muhafazası maksacdile hududâ boydan boya askeri posıalar yerleştir” miş bulunması, burada dikkatle takiP edilmektedir. Halepte, çlerinde ©! bir Halep mebusu da dahıil olmak üz€” re bir hayli insan, Türk propagandis! yapmak cürmiyle tevkif edildiler.