14 Sayfa 'Son Posto ,, nın tefrikası: 79 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan : A.R. SON POSTA “ Son Posta ,, nın büyük deniz romanı :11 Korsan Peşinde Gemi batmadan evvel Asaf imam Aliyi bulmuş, “Hocam Yazan : Celâl Cengiz Allah rızası için Suat ile benim nikâhımı kıy demişti.,, Japon kâtib, heceliye heceliye bu| — Evlâdım!.. Kendine gel. Allahın kelimeleri tekrar ediyor.. ve tekrar e-|lütfundan ümit kesilmez. Hadi, gü - derken, plâğın üzerine bir takım şe -İ verteye çık. Sıkı sıkı bir demire yapış. Barbaros Cezairi Türk killer çiziyordu. Plâk'ın biri bitmişti. İmam Ali e - fendi, o plâk'ı alarak boş plâk'ı kâtibe ver İ... Sesi, şimdi daha ziyade tit- riye y devam etmişti: — Yüz.. elli.. bir.. nu.. ma.. ra.. h... Meç.. hul —Japon kâtibi, ne olduğunu bilmediği halde, son kelimeyi bir daha tekrar et- ti: — Şe.. hid. — Yes.. şehid... (İ51 numaralı meçhul şehid) yazılı olan plâk, boş mezarın başına dikil - mişti. Ve, aradan tam yarım asırlık bir zaman geçtiği halde, o levhayı taşıyan mezarın sırrını, İmam Ali efendi ile nefer İnebolulu Hayriden başka hiç kimse bilmemiş, ve öğrenememişti. şehid. Fakat biz, karilerimizi merakta bı - takmamak için küçük bir ifşaatta bu- lunacağız; İmam Ali efendinin, bu es- rarengzi hâdiseye nasıl karışmış oldu- ğunu kısaca anlatacağız. Ertuğrulun, kayalara çarparak par- gçalanmasından, takriben bir saat ev - veldi. Zavallı gemi, o korkunç dalga- lar arasında yuvarlanarak son saatlik hayatını yaşarken; mülâzim Asaf, İmam Ali efendinin kamarasına gir - Miş: — Hocaml.. Bence, artık ümid kal- madı. Batacağız. Demişti. Biraz evvel, kumanda köş- künden aşağı inerek, © müthiş dalga- Jar arasında abdest tazeliyen İmam Ali efendi, mahzun ve mütevekkil bir ta- yırla başını göğsüne eğerek: — Ne yapalım!.. Hayattaki kısme- timiz bu kadarmış.. hemen Cenabıhak, Ssân bir ölümle, cümlemize iman selâ- meti varsin. Demişti... Asaf, birdenbire Ali e - Kırk bir kere salavatı şerife getir. Bi- yaz açılirin. — Hocaml!.. Aldanıyorsun. Çok şü- kür, aklıma tamamile malikinm. Tam akıllı bir adam olduğum halde senden bu ricada bulunuyorum. Bu nikâhı kıyacak mısın, kıyamıyacak - misin?. Onu söyle. Çünkü vakit yok. Ha, battık. Ha batacağız. — Allah, Allah... Oğlum, bu nikâh kime kıyılacak? y — Bana. — Haspinallah... Sana mı?, — Evet, — Nerede kıyılacak.. ne zaman kı- yılacak?.. — Sindirtmedir. — E oğlum!. Buna akıllı lâkırdısı mı derler?.. Burada, denizin o1tasın -| da balıklara mı nikâh kıydıracaksın? — Hayır.. deniz kızına, — Hangi deniz kızına?.. — Canım.. hani şu.. Singapura ge- Ilirken senin gözüne görünen deniz kır | zına. — Aman.. deme... bir hayal değil, hakikatti. — Evet, Ve o hakikat, şu anda da |gemide yaşıyor. — Ah, tevekkeli değil.. ben o za - man yırım yırım yırtındım da, kimse- yi inandıramadım... Hay Allah hayir versin.. demek ki, deniz kızı o zaman” danberi gemide, ha?. — Evet. — İyi amma oğlum.. ona kıyılacak nikâh, sahih olmaz. — Niçin? Demek ki o, ! Barbarosun bir dileği var: Ce - zayiri baştan başa Türk hâkimiyeti altında yaşatmak istiyor. Onun bu yük- sek dileğinin tahakkukuna hepimiz canla başla çalışacağız. Ve o gece sahile çıkan Türk deniz- e aKT İ e) Te ü Bezı Bileme . b k.ıbıl,c'“““' kimseye sezdirmeden kalenin mahlükatı ecinni taifesinden addetmiş- | lerdir. dibine kadar yaklaşarak, yüksek burç-; lara tırmanmağa başlamışlardı. Halkulvad kalesinde uzun menzilli ı i Salih reis gibi eaki bir deniz kurdu bile cesaret gösteremiyordu. Manasız ve boş yere telefat vermer e de sebep ve mecburiyet yoktu. Bir aralık kaleden atılan toplar ke- silmişti.. Salih reis gemisile Barbarosun ge- misine yanaştı. — Düşman bu kalede bu kadar kuv vetli toplara malik olduğunu bilmiyor" — Hocam. Lâkırdıyı uzatacak za-/ büyük toplar vardı. Bu topları vaktile| dum, dedi. Kaleyi uzun zaman, muhar İmtida değiliz.. fendinin ellerine sarılmış; hafif bir yok... Senin gördüğün o kız da, senin |ye yeleştirmişti. Zaten kalede bin İs - sesle konuşmaya başlamıştı: — Hocam!.. Allah rizası için senden bir ricam var. — Estağfurullah, oğlum... AHah Tızası için dedikten sonra, artık rica olur mu? Söyle bakalım, ne istiyor Bun. — Şimdi, bir nikâh kıyacaksın. H Anlünüdm »e layniağnat! — Nikâh, — Ne nikâhı?. — Canım.. bayağı nikâh. — Vah zavallı delikanlı.. can korku- sundan, aklına cinnet gelmiş. Demişti. Ve sonra, kaşlarını çatarak sözlerine devam etmişti.: Bir Doktorun Günlük Notlarından Çocuk Bakımına dair Çocuğun odası sakin bir yerde olmalı ve uyku saatleri muntazam olmalıdır. Uy- ku esnasında vücuttaki zehirler — dışarı çıkar, gündüzün sarfedilen kuvvet yeni- den kazanılır, Memedeki çocuklar 16-20 saat uyumalı. Büyükler de en a7 sekiz saat uyumalıdırlar. Çocuğu beşiklen ili- bazen bazıyoya alıştırmak Vizvudar. Bu süretle sinirler rahatlanır, nefes aüp ver- me ve hazim işleri kolaylasır. Çocuk yaşında barsak kurtlarma dik- kat etmek, havale — ballerinde — dikkatli xmnu» döktorun fikrini atmak lâzam- ar. Baş üzerine düşmemesine bUhdasıa göz kulak olmak icap eder. Çocukların top- lu hayat geçirmelerine ehenimiyet ver- melidir. Çocuk yalnızlıztan hoşlanmaz. İyi arkadaşlarla toplu oyunlur çocuk rubunda diğerkâmlık cemiyet sevgisi Perşembe <©) (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı !İmum Ali efendi, şimdi büsbütün şa> benim gibi beni ademdir. İnanmazsan, işte,.. Asaf; bunu söyler söylemez, kama- ranın kapısını açmış.. orada bekleyen ü Luzanıp kıvrılan sahillerine gemilerini | | yaklaştırmıştı. | Suadın elinden tutup içeri almıştı... şırmıştı. — Ay.. şu bizim.. sübyan.. adı ne idi, bunun?.. — Suat... — Evet.. Suat.. tâ, kendisi... Lâkin, bu çocuk kız mı? — Evet, hocam.. kız... Nasılsa ak- hna uymuş.. dünyayı gezip görmek için bir kolayını bularak gemiye so - İkulmuş... Şimdi biz, bununla sevişi - lyıı,ııı. Bu sevgimiz, o kadar büyük ki; ahrete bile, el ele tutuşarak beraber İgitmek istiyoruz. Kuzum hocam, bu iyiliği bizden esirgeme. Sana da sevabı|ğa mecbur oldular.. zaylat v İvar... Eğer sağ kalırsak; inşallah İstan- bula çıkar çıkmaz, nikâhımızı gene sana tazeletiriz. Yok eğer, ölür gider- İsek.. dünyada birbirimizden müradı - mizi alamadık. hiç olmazsa cennette birleşiriz. Ali efendi, zeki bir adamdı. Vazi - yeti, derhal kavramıştı. Bu temiz arzu karşısında, kendisinin de yapacak bir vazifesi olduğunu anlamıştı. Derhal, gözlerini yumarak - cllerini kaldırmış.. avuçlarını semaya — doğru İaçmış.. kalbinden kopup gelen bir (euzu-besmele) çektikten sonra; — Elhamdü Hillezi.. kale £ kitabihi.. venkihu... Nikâhen.. helâlen ve, tay- yiben... Diye nikâh duasını okumaya başla- mış.. duayı bitirdikten sonra da; A - safla Suadın arkasını sıvayarak: — Cenabıihak; dünya - ve ahirette birbirinizden ayırmasın. Diye mırıldanmıştı. kası var) |Bütün İspanyolların |toplar ve kaledeki topçulardı. | panyol askerinden başka kimse yokku.“ güvendiği bu' Barbaros kale surlarının iki boydan | İspanyollar Türk gemilerinin buraya geldiğini ancak sabaha karşı haber al- dilar.. Top ateşi bütün şiddetile başla- dı. Fakat atılan gülleler boşa gidiyordu. | meydanda hiç bir Türk gemisi görün- | müyordu. Kalenin yanındaki boğazda da İspanyol donanması — yatıyordu. | Barbarosun moksadı bu donanmayı harçkete getirip körfezden denize çı -| karmaktı. Güneş doğuyordu | Bürçlere yaklaşan Türk muharip -| leri güneş doğunca tekrar yerc atiama- emek için geriye çekildiler. | Barbarosun çok güvendiği genç denizçilerden Hamza kaptan; Barba- | rosa ısrarla anlatıyordu — Ben Himanı geçen gün - iskandil ettirdim.. limanda kuvvetli donanma yoktur. Düşman dişarıya çıkacak hab- de değildir. Bana inanınız.. İspanyol gemilerini eğer istersen, ele geçirebi -| İiriz. Barbaros bu iddiayı çocukça bul -| muştu: — Limandaki düşman donanması ne kadar zayif olursa olsun, kalenin himayesine sığınmış bir hakdedir. Ow ları - oradan dişarıya — çıkarmadıkça elde edemeyiz... Diyordu. Salih reis, kumanda Barbarosta ol duğundan söze karışmıyordu. amma. Hamzaya da için için kızıyord ya! Barbaros gibi bilhassa bu denizler- de akınlarile tanınmış olan bir deniz- giye akıl öğretmek ne demekti? Buna * İşin içinde cin, peri|İspanyol generallerinden biri bu kale-|sara etmek için hazırlıklı değiliz. Ben- ce bu kadar tehditle işin içinden boz- gunsuz çıkıp gitmek daha hayırlı olur. Barbaros, Salih reisin sözlerini dik- katle dinledikten sonra, içine bir şüpr he girdi: — Acaba Salih korktu mu? Bütün gemiciler muhaverenin de - vamında ısrar gösterirken, Salih reisin : — Cerbeye dönelim.. Demesi Barbarosu hayretten hay - vete düşürmüştü. O gün Hamza kaptanla Salih reis arasında başlayan bu fikir ve görüş ayrılığı uzun zaman sürmüş ve bu yüz> den aralarında bir geçimsizlik başla - mışti. Salih reis çok makul düşünüyordu. Bu iş, Hamzanın tecrübesiz kafasile ek ve halledilecek bir mesele de Salih reis, duğydu: — O çocuktur daha, Emekleyen bir çocukla uğraşmak bana yaraşmaz. Dedi.. o, Hamzayı daima haş görür, kendisine iltifat eder, candan ve babar ca öğütler verirdi. Hamza çok ateşli, atılgan bir genç- u. Halkulvad kalesi önünde: — Birakın bizi, kaleyi baştanbaşa zaptedelim.; lmianda bir fare. sürüşü gibi sinen İspanyol donanmasını yaka- layıp çıkaralım. Diye bağrıyordu. Salih reis, Barba- rostan çekinmese: — Haydi.oğal,«diyecekti. 'ne dorur Hamzanın itirazlarını -İyorsun? İşte meydan.. atil ileriye! Fakat, o, Hamza gibi çocuk rulilu bir adam değikli.. dönizlerde bin türlü tecrübeler geçirmiş, ağır başlı bir kapr tandı. Salih Reis Barbarosa: — Bu işler biraz da soğukkanlılık- la yürür.. deli başlılık ber zaman işe yaramaz. Top ateşi kesildi diye limana BARBAROSİ İ D LA hâkimiyeti atılacak olursak, silkelenen — ağast dökülen armutlar gibi, bir top al hepimiz denize dökülür, perişan © ruz. Bu vaziyet karşısında cesari yeri yoktur. Akıl ve idrakimiz bi için en büyük rehberdir. Hakikati le görüyoruz. " Demişti. Bu söz üzerine diğer K& tanlar da birer birer Salih reisin ni kabul ederek: — Ateşe atılıp boşuna ışîef olu mâna yok. Cerbeye dönelim.. ve cephane alalım.. buraya bınfe gelelim. Kale kaçmıyor ya...Onu zaman muhasara etmek bizim eli dedir. Demeğe başlamışlardı. ” Barbaros o gün, geç vakit mıî'd, deki kaptanlara hareket emrini Sağ ve sol'cenah filoları sahile 4| ru dümen kırarak birleştiler, Toplu bir halde kale önüne döndü ler.. Cerbe yolunu tuttular. Güneş batıyordu. Deniz sakin ve dalgasızdı. Rüzgâr dinmişti. Yelkenler porsumuş su balonl. bi sağa sola çarpıyordu. Gemileri kürekçiler göıüıüvmd':" Barbarosun gemisi ile Salih gemisi yanyana gidiyorlardı. ! İki reis güvertede karşıdan kaf konuşuyorlardı: — Geceyi denizde mi gcçirwdj Barbaros cevap verdi: (Arkası var) Nöbetçi Eczaneler Bu akşamı aöbelçi olun öcraneler S dır: İstanbul cibetindekiler: | Aksarayda: (Ziya Nuri!. Boyasıtlaf Ü4 sador). Penerde: (Vitalı, Şehret 5 de: (Hamdi), Karagümrükte- m,::ı' matyada: (Erofilos). Şohsadı Mı (. Halil). Byüpte: (Arif Beşir). i nünde: (Salih Necatl; Küçül " (Hulüsi). Alemdarda: (Sırrı Asım) kırköyünde: (Merkez! Beyoğlu cihetindekiler: ça 2 İstiklâl caddesinde: (Kanzuk). GAİİZ ) da: (Hidayet)i., Taksimde: ( 2j din), Kurtuluşta: (Necdet). YıI e y de: (Parunakyan). BostanbaşındA” müat). Begiktasta: (Nail Halit). lart ' : (Büyük), (Üçler! (Şinasi Rıxar, HE