Yazan: Pazartesinin def - İZI © Vakit gelsem Saları uykuda bulu ma Bir türlü uyan Şak, Yataklarından SA: k istemezler. 'Üğîıfiğl%'e doğru ar. Ağızla - tad, ceplerin - Jee:_ ?Bugün ne yiye — Onu da, ben 'âf%üneceğim. Be €sasen hiç işta- 5, — Para bırakma- AA Me gidiyorsun? -6;" Para kaldı mı blrakayım l tlhasıl tuhaf şeyler.. Hiç hoşlanmı-| Boğaziçi gezmesini tercih Orüm, * s.llmn defterinden: mçB“.insan]ar ne tuhaf mahlüklar.. bir iş yaptıklarını görmedim.. Hep ! V.ın]ah'nakla, dedikodu ile vaitle vakit Beçirirler. — Geçen pazar neler yaptıktı bil - ten? Bur, Ptgün canzm çalışmak istemiyor. Ütün bu işler yarına kalsın. Bğeîe dankm pazar mıdır, nedir... ondan bahsediyorlar Amma: — Güzel eğlendik! ü Derken coşuyorlar. Bir dedikodu - Ur başlıyor. oldâîjienin şapkasının modası Uğunu, Fatmanın robunun fena ter- f elinden çıktığını, Naciyenin konuşur- Bîn çirkinleştiğini, Aliyenin saçlarının leyandlğml' daha buna benzemez ne - ? neler öğreniyorum. * Çarşambanın defterinden: _Heı— gelişimde insanları çalışır gö - ı.ül"-'#l'um Erkekler erkenden işlerine i rlar. Memurlar masalarının ba - M işlerinden baş kaldırmadan çalı- NYorlar. Serbest meslekte olanlar da mleı doktorlar hastalarını dikkatle “tayene ediyorlar. Avukatlar müşte- z ini kemali ehemmiyetle dinliyor- Tei Mimarlar yaptıkları binaların iyi hh:nsına azami gayretlerini sarfediyor , : hiîadmhr evlerini temizliyorlar, el - yol_ıî:î'l'îui ütülüyorlar. Yemek pişiri - Tr. Velhasıl bütün i - ?Urlar_ € ütün insanlar çalışı i * Perşemhenin defterinden: ı!-ıı?»aııl:ıu- eğlence düşünmekten, eğ - | , gezinti tertip etmekten başka bir — S€Y bilmiyorlar. Karı koca evde konuşuyorlar: — Pazara nereye gideceğiz. —— Nereye istersen, hava iyi olursa Adaya. — Fena olursa. ) — Sinemaya.. : Zi evlerde münakaşalar -oluyor, akat bütün bu münakaşalar hep gez - Ek, eslenmek mevzuu üzerinde.. Ücük bay: — Sinemaya gidelim! “iyor.. Küçük bayan: — Balo var, oraya gitmek isterim! ; f?—__ iyor. Büyük bayla büyük bayan bir — Günlerin hatıra _defterinden yapraklar İMSET ediyorlar. Bayan adayı tavsiye ediyor. Bay:_ İ — Suadiyeden başka bir yere gidil - mez! diye tutturuyor. Ve neticede ya | ayrı aytı gitlmiye karar veriyorlar, ya- hut ta bir tanesinde uzlaşıyorlar. Hep beraber bir yere gitmiye uzlaştıkları zamâan pek memnun ölmüyorlar. Fa — kat ayrı ayrı gitmiye karar verirlerse hepsinin sevinçten ağızları kulakları - na varıyor. * Cumanın defterinden: İnsanların yaşayışlarında bir garit lik sezerim. Hepsi binbirinden borç pa- ra alırlar. — Aman dostum bana on İira borç para ver, karım hasta! Yahut: — Kaynanam öldü, cenazesini kal - dıracak param yok.. Bana otuz lira bu- luver. Paralar bulunuyor. Paralar bulun - duktan sonra biraz evvel karısının has- |ta olduğundan bahseden; içinden: — Âlâ, diyor bu para ile bu hafta güzelce eğleniriz. Kaynanasının cenazesini kaldırmak için otuz Hira bulan: — Nihayet parayı bulduk. Şimdi ka- rimın elbisesini terziden almak kaldı. Diye sevincinden zıp zıp zıplar. * Cumartesinin defterinden: İnsanları hep hazırlık yaparken gö - rürüm. Kadınlar saçlarını yaptırırlar. Er - kekler yeni gömlek, kravat alır.. Yahut Balıkpazarından yiyecek, meyva te - darik ederler. Genç erkekler, sevgilile- rini arar, bulur, bir gün sonra buluş - mak için söz alırlar. Bütün günü hep böyle geçirirler. . * Pazarın defterinden: İ İnsanlar kadar, zevkine düşkün, ne- şeli mahlüklar dünya yüzünde yok. Bütün- hayatları zevkü safa, eğlence içinde geçiyor. İnsanların hepsi de pa- ralı. Eğlenceleri için hiç acımadan bol para sarfediyorlar. Eğlence yerleri a- 'dam almıyor. İçki su gibi sarfediliyor. Ve içki içenlerin içtikçe neşeleri artı- yor. Ayrılmamak, hep bu insanların ara- sında yaşamak isterim amma ne yapa- | yım ki ancak haftada bir gelmek hak- kını haizim. Yoksa böyle neşeli mah - lüklar arasından hiç ayrılmam. Aşık — Bir nevi hastalıktır. Tedavisi gâayri kabil diyenler olduğu gibi zü - ğürtlük aşısile tedavi edildiğini iddia edenler de mevcuttur. Bu hastalığın en bariz ârâzı hastalır ğa tutulanın âlemi kör, etrafını dört duvar sanmasındadır. Âşık — Aşk hastalığına tutulanlara denir. Hastalığa tutuldukları ilk anda «ah>» diye bağırırlar, «Hastalığın de - vam ettiği müddetçe «of» derler. Ve hastalık geçerse «oh» çekerler. Maşuka — Aşk hastalığının mikro- bunun adıdır. Bu mikrop cihazı ayniye vasıtasile insanın kalbine nüfuz eder. Mikropların nevileri vardır. Bunlara; sarışın, esmer, kumral, cana yakın, ci - velek, güzel, güzelce isimleri verilmiş> tir. İlânıaşk — Kalbin dili olan gözlerle söylenileni anlamıyanlara, ağızla anlat- mak güclüğüne girmek. Muaşaka — «Bir nevi oyundur» her devre göre değişir. Evvelce esrardan addedilirken bi'âhare bir sır olmaktan çıkmış, her tarafta icrasma müsaade e- dilm ştir. K Aşkın ateşi — Bir nevi yangındır, su ile sönmez; içki ile bazan söner, bazan daha çok alevlenir, * * Gazetelerimizden tefrika örnekleri LK GÜN Yezın: Kesat Mamut Canavar Tefrika numara: 6 Genç zabit kumandayı verdi: — Süngü tak! 'Takıldı süngüler. — Nişan! : Bir onbaşı atıjdı. — Süngüyle n şan mı alacağız? — Dur. Bunu söyliyen bir genç kızdı. Bahar gecelerinin ipek bulutları bir an ara - lanmıştı. — Dur. Durdu herkes. Bir bakışta bütün ren bu genç kız kimdi? Avrupa çölle - rin'n sonsuz boşluklarında esrarengiz hamlelerle savlet eden tankların ho - murtuları, tankların homurtuları dur- muştu, — Benim size Söyliyeceklerim var, Bethofenin saz Se_f_naismden bestele- diği parçayı terennüm eder gibi söze Ş başladı. — Bir Arap atinın kalın dizgini gibi yollarda koştum. Söyleyin mantomu ne yaptınız. ; — Bayan. Bayan derken, gözleri gözlerine dal- mişti. Ah bu kızın gözleri bir hindis - tan cevizinin kabuğu içine saklanmış süt kadar berrak; halı üzerine dökül - müş bir mürekkep lekesi kadar siyah.. Ve alev almış bir havagazı musluğu ka- dar ateşli idi. Eridiler, gerilediler, durdular. Kız bütün bunlardan sanki bihaber- di. Kızgin bir bahar akşamının eflâtun rüzgârı bu çölün ortasındaki çam a- ğaçlarını birer birer yelpazelerken o, bir ipek kümesini andıran saçlarla süs- lü başını koyacak bir yer arıyordu, Acaba bu baş nereye konacaktı? — Başını omuzuma koy çöllerin, şe - hirlerin, ovaların, ormanların, Kadı - köyün, Modanın, Kalamışın, Cadde - bostanının güzel kızı. Bu ses te nereden geliyordu. Bu ses hangi kahramanın sesi idi? Gözler göz oyuklarından dışarı fırladılar.. Kanat- landılar, sesin sahibini aramıya çıktı- lar.. — Kimdir 0? — AÂç kapıyı ben geldim! ' » Sonu yok Petrol meselesi : 2 1936 istihsalâtı 1935 den . * -h 5 ei f LĞi v n Dünyanın bir senelik petrol istihsalâtı yirmi milyon ton fazladır, bu miktarın 1937 de artmıya devam etmesi bekleniyor Bir kaç gün evvel; bu sütunlarda Irak petrollarının kıymetine ve geçen 1936 senesi esnasındaki alınan hâsı - lata dair yazdığımız bir yazıda bu pet- rol madenlerinin zenginliği hakkında -malümat vermiştik. |. Bu münasebetle gene geçen 1936 se- 'nesi esnasında bütün dünyada istihsal edilmiş olan petrolun umumi miktarı hakkında bu defa neşredilen rakamları !okuyucularunıza bildireceğiz. ! 1936 senesinde bütün dünya petrol istihsalâtı (245) milyon tonayı bul - muş olup 1935 senesinden yirmi mil- yon ton kadar fazladır, çünkü 1935 de- |ki hasılat (227) milyon tondan ibaret- ti. Bir sene zarfındaki bu fazlalık pek tabitdir. Çünkü her sene memlekette o- tomobil ve kamyon gibi vesaiti nakliye arttığı gibi, bilhassa tayyare miktar ve uçuşları da sür'atle tezayüt etmekte- dir. Hattâ bu sene bütün devletler tay- yare kuvvetlerini bir misli arttırmağa karar verdiklerine göre gelecek sene- ki petrol istihsalâtının (300) milyon | tonayı bile bulması muhtemeldir. 1936 senesi umumi istihsalâtında petrol çıkaran memleketlere isabet e - den hisseye gelince yainız Âmerikanın hissesi 149 milyon tondur. Yani Ame- rika, yalnız başına dünya hâsılatı u - mumiyesinin yüzde (6Ü) nı vermek- nu ve Âmerikalılara nasıl tükenmez dünya erkeklerini önünde diz çöktü -| tedir. Bu rakamlar, Amerika petrol madenlerinin ne kadar zengin olduğu- bir servet membat teşkil ettiğini gös - termeğe kifayet eder. Amerikadan sonra en çok petrol is - tihsal eden memleket Rusvadır, ki © memleketin 1936 senesi hasılatı 27 mil- yon tondur, yani umumi istihsalâtın takriben onda biri ve Âmerika istih - salâtının ancak beşte biridir. Rusyadan Sonra (Venezuelâ) 22 | milyon ton ile gelir. (Venezuelâ! da, petrol madenleri |keşfedileli çok olmadı, fakat dünyanın en zengin madenlerinden biri de bu memlekettedir ve bu madenler saye - sinde (Venezuelâ) günden güne, um- ettiğini ve binaenaleyh ne kadar zeng in ve bereketli olduğunu gösterir resim Venezuelâdan Bonra en çok petrol çıkaran memleket Romanyadır, ki 1936 da istihsalâtı 8 milyon tonayı geçmek- tedir. Romanyadan sonra kısmen İngiliz - lerin elinde olan İran ve Irak petrol - ları geliyor. Irak petrol kuyularının ne kadar zengin olduğunu ve bu kuyulardan tam hasılat alınacak olursa dünya petrol fiatları üzerinde büyük tesir edeceğini, bundan evvelki yazımızda söylemiştik. Irakın petrol hasılatı geçen 1936 da 4 miliyon tonayı bulmuştur. Bu mik - tar, dünya hasılatına nisbetle tabii çok bir şey değildir. Fakat İngilizler bu ku- yuları ellerinde bir nevi ihtiyat hazi- nesi olarak tutmaktadırlar. Bir harp zuhuru halinde Irak petrolları, İngi - lizlerin muhtaç oldukları petrolun kıs- mi âzamını temin edebilir ve o zaman İngiliz hükümeti, şimdi İIrak petrolla- rından Fransızlara vermekte olduğu beşte bir hisseyi de keserek kendine hasretmekten çekinmez. İngilizler bu petrol madenlerinden do- layı (Filistin) deki (Hayfa) limanına da fevkalâde ehemmiyet vermektedir- ler. Hattâ İtalyan - Habeş harbi esna - sında İtalyanların Akdenizde İngiliz - lere karşı savurdukları tehditler İngi- lizleri hem az çok korkutmuş, hem de ikaz eylemiş olduğundan İngiltere hü- kümetinin İIrak petrollarının yegâne mahreci olan Hayfa limanında fevka- lâde tahkimat yaptığı malümdur.. Bu tahkimat sayesinde İngilizler hem Hin- distan deniz yollarının, hem de JIrak petrollarının mukadderatını teminat altına almış oluyorlar. Esasen İngilizler, petrolun bundan sonra miketler için ne kadar hayati bir mesele olduğunu pek iyi takdir ettik- leri için, Irak, İran ve hattâ ,Venezue- lâ) petrol madenlerindeki — hisse - lerine rağmen, gene bir gün petrolsuz kalmak korkusile, doğrudan doğruya (Devamı 9 uncu sayfada) Kültür işlerinde || Göze çarpan B Bir kaç noklta Maarif müdürlüğünden mütekait e - mektar bir maarifçiyim. Buna — rağmen maarif İşlerimizde gözüme çarpan üç nok- taya bir türlü akıl erdiremiyorum. 1 — Orta tedrisat — öğrelmenlerinin yüksek mektep mezunu olmaları şarttır. Fakat bu öğretmenlerin terlilerinde mü- dürlerinde bu şart bazan mcîcut değil- gir. kâyet edilir. Hakikatte ben böyle bir buhran olduğunu sanmıyorum. O kadar çok üniversite mezunu tanırım ki öğret- menliğe hahişkerdirler. Fakat 40-45 lira gibi bir para ile ücretli şekilâe tayin edi- leceklerini gördükleri için tereddüt geçi- rirler. Halbuki 1702 numaralı kanun sa - rihtir. İlk tayin stajyerlik devridir ki 25 lira asli maaşla başlar. Ki a B” a oli D gel Ö FM i #” l 'a ı 3 — Güazi enstitüsü, üniversite mezunu az olduğfu için, orta mektepler ile ilk ted- risata müfettiş yetiştirmek gayesile açıl- miştır. Fakat bu enslitü mezaunlarının son zamanlarda, muallim mektebi ve orta mektep olan yerlerde de imnaâarif müdürü him bir rol oynıyacak olan meklep mü - n 2 — İkide bir müâllim buhzanından şi- * olarak tayin edilmekte oldukları görül- mektedir. Halbuki az evvel de söyledi - ğim gibl bu mektep öğretimenleri üniyer- site mezunudurlar. - Gördüğümü yazıyor ve hâöâdisenin İn « celenmesini alâkadarlarına bırakıyorum. Eski Masrif direktörü Refet * Apçaga köyü öğretmen istiyor Kemaliyenin Apçağa köyü 300 evlidir Bu köyde eskiden bir mektep vardı. Fa - kat öğretmeni olmadığı için dürt yıldan- beri kapalıdır. Civar köylerde de mektep olmadığı için çocuklarımız okuyamıyor- lar. Kültür Bakanlığımızdan bize bir öğ- retmen yollamasını rica ederiz. Gedikpaşa, 79.—H;üseyin n ade YA 4 Bik a ! a U