-7 n KA Belgrad, İsmet İnönünü Karşılamıya hazırlanırken Yazan: Muhittin Birgen Belgrad, 11 Nisan B elgrad, İsmet İnönünü karşıla- maya hazırlanıyor. Bu sabah, şehrin bütün sokakları donaıımş_tır. Her tarafta elektrik tesisatı direkleqne milli renkler asılmış, ara yere Türk renkleri, Türk alâmetleri de karıştırıl- mıaştır. Türk ve Yugoslav dostlüutunu temsil eden bu renkler, Yugoslavyanın büyük bir misafir olarak karşılamak istediği büyük Türk devlet adamına karşı Belgrad şehrinin ve Yugoslavya- nın hürmet ve mühabbetini ifade eder. Bu akşamdan itibaren Yugoslav- ya hükümeti, İsmet İnönü ile meşgul olacaktır. Ona hürmet ve muha—bğet gösterecek, onu kendi evinde imiş, Tür- kiyede imiş gibi kabul edeceîk ve Yu-| goslavyanın kalbindeki en gizli ve en samimi köşeleri bile ona açacak, göste- recek ve bu maksatla, kendisini Yu- oslavyanın muhtelif ve mühim nok- tgaları?da gezdirecektir. İsmet İnönü - nün buraya gelişi bu Kadar mühim bir hâdise oluyor. Doktor Arastan bahsedildiği zaman, iş o kadar mühim görünmüyor : . — Tevfik Rüştü Aras? O, artık bi- zim aile efradından sayılır. Biz ona bir Yugoslav vatandaşı göziyle bile baka- biliriz. O, bizim her şeyimizi bilir, her işimizden haberdardır, kendisine ve Türkiyeye karşı olan hislerimizi ona göstermeğe bile artık lüzum kalmamış- tır; o, buraya gelegide, bizimle konuşa, konuşa, bizim aramızda dolaşa dolaşa herşeyi öğrenmiştir. Şimdi iş, Yugos - lavyayı, bütün kuvvetiyle ve bütün dostluğu ile İsmet İnönüne göstermek- tedir! diyorlar. * Hakikaten de böyle midir? Evet, hakikaten de öyledir. Balkan- ların en küvvetle ilerliyen ve en kuv- vetli devletl olan Türkiyeye karşı bu- rarla Yialz sidAk hi Torhahhal we .lâka şekkülünde, başta Atatürk olduğu hal- de, Türk devlet adamlarının dürüstlük lerine ve samimiliklerine karşı bura- da, birçok tecrübelerle, edinilmiş olan fikir ve kanaatlerin tesiri büyüktür. «Bizim devlet adamlarımızın kanaatle- ri şudur ki bugünkü Türkiyeyi idare eden adamların kuvvetleri, yüksek gö- rüş, derin anlayış ve samimi konuşuş- LN İ LNT Yi GA L AT A AU “SON POSTA metleri, mevkileri vardır. SÖZ Boyları iki buçuk Metreye yaklaşan İki kadın larındadır. Onlar en güzel gören ve en| | dürüst yürüyen insanlardır. İşte bizde size karşı emniyet ve muhabbet hisle- ri veren âmiller buradadır.» diyorlar. Yugoslavyalıların bu görüşlerinde ne kadar isabetli olduklarını söylemek bi- ze düşmez ama, aldanmadıklarını bu- rTaya kaydetmemek te kabil değildir. Bu akşamdan itibaren, Avala rad- Yosu, İsmet İnönü hakkında muhte- lif dillerle birer konferans neşretme- ğe başlıyacak. Gazeteler bugünden iti- baren hep onunla meşgul oluyorlar. Bütün bunlar, İsmet İnönüne ve onun şahsında Türkiyeye karşı bu memle - kette mevcut olan kuvvetli takdir ve bağlılık hislerinin ifadesidir. «Tecrü- beli adam, diyorlar; İsmet İnönü, Bal- kanların en tecrübeli devlet adamıdır; bizim ondan öğrene- cek çok şeylerimiz vardır; Bu bakım- dan o, yalnız sizin bir büyüğünüz de- | ğil, bizim de bir büyüğümüzdür.» di- yorlar, | İşte, Türkiye Başvekili kendisini bu fikirler ve bu duygularla karşılayacak olan bir memlekete geliyor. * Buraya gelmezden evvel, Küçük “Antant toplantısı münasebetile yazmış olduğum son bir makalede Yugoslav- yanın harici siyaseti hakkındaki fikir- lerim; izah ediyordum. Busün o maka- ledeki fikirlere ilâve edeceğim yeni bir şey varsa, o da, oradaki fikirleri daha “ kuvvetli bir surette teyit etmekten iba |( — rettir. Buraya geldiğim günden beri yaptığım fikir teatileri arasında şunu gördüm ki Yugoslavya, Sırbistanın hayata yeniden doğduğu günden bu dakikaya kadar ilk defa olarak, kendi- si için milli bir harici siyaset yapma | imkânlarını görmüş ve yapmaya giriş- miştir. Bu fikirleri, burada herkesin ağ zında, kendi elimle koymuş gibi, bulu- yorum. Onlar ilâve ediyorlar: «— Yuğoslavya böyle bir siyaset ta- (Devamı 8 inci sayfada) ve en başaricıi | Bu kadınlar kardeştirler. Bir cam - bazhanede çalışmaktadırlar. Biri 2 metre 32 santim boyundadır. Öteki kar deşinden küçük olduğu için mütees - sirdir, boyu ancak 2 metre 12 santi - metre gelmektedir. Ağırlığı da karde- şinden azdır. 191 kilo tutmaktadır. Çingene kime derler? Macar dahiliye nezareti bütün çin- geneleri müteessir eden bir karar al- mıştır. Bu karar mucibince çingeneler, nüfus kütüğüne kaydedilecekler ve bir yerden diğer yere nakli mekân edemi- yeceklerdir. Bu karar üzerine çingene- ler Krallarının reisliği altında toplan- mışlar ve kararı protesto ederek: «Dahiliye nezaretinin istediği şey çingeneliği yer yüzünden kaldırmak- tır. Bir yerde mukim nüfus kaydında mukayyet çingene dünyada yoktur. Nüfusa kaydedilen mazisi belli, istik- bali müayyen olan bir adam zaten çin- gene olamaz» demişlerdir. Aradaki mücadele devam edip gi- diyormuş. İnsanlar çalışma bahsinde iki sınifa ayrılırlar. Bir kısmı dimağları ile çalışırlar. Diğer kısmı ise el, kol veya ayak küuvveti ile çalışırlar. Her iki sınıfa mensup olan - ların da hayatta kendilerine mahsus ehemmiyetleri, kıy- Dimağ ile çalışanlar hayatı idare edenler, medeniyeti kuranlardır. El, kol, ayak kuvveti ile çalışanlar ise ha- yatı ve medeniyeti filen tatbik edenlerdir. Her iki sını- fa mensup olanların da yekdiğerini hakir görmiye hak- ları yoktur, biri olmayınca öbürü de olamazdı. X HER GÜN BİR FIKRA Öyle ise Baron Roçild yazı odasında meş- — Sizi bir Dük görmek istiyor. Dük geldi. Roçild bakmadı: — Bir sandalya alıp oturunuz, Dük hiddetlendi: — Beni tanımadınız galiba, beni| Düküm. — Öyleyse iki sandalye alıp otu- runuz! * A ı—n-;bgd_q' ta-gâhkhtlan Kızlar niçin Hep kızıl saçlı Nevyorkta bir mağaza sahibi gaze - telere şöyle bir ilân vermiş: * «Tezgâhtarlık için bir genç kız ara- nıyor. Tezgâhtarın kızıl saçlı olması şarttır.») Mağaza sahibine niçin kızıl saçlı a- — Kızıl saçlılar daima güler yüzlü- dürler. Çok çalışırlar. Satış kabiliyet- leri fazladır. Bunu öğrenen diğer mağaza sahibh- leri de mağazalarına kizil saçlı tezgâh- tarlar aramıya başlamışlar. Az zaman- da haber bütün şehre yayiılmış. İşin garibi nerededir, biliyor musu- nuz? Her mağaza kendisine lâzım gel- diği kadar kızıl saçlı -tezgâhtar bul - muş ve sarışın yahud esmer satıcılar ri saçlı ve esmer satıcı- kizlar derhal berberlere koşup saçlarını kızıla o - yatmışlar. Ve bir mağazadan sarı saçlı oldukları için çıkarıldıkları gün başka bir mağazaya kizı| saçlı olarak girmek imkânını bulmuşlardır. Bu işde en kâr- h çıkanlar berberler olmüşlal'dl’f- Tavuk kursağı ile kaçakçılık Ecnebi eshamının İtalyaya girmesi şiddetle menedilmiştir. Fakat kaçak - icılar bütün koöntrollere Tağmen gene İtalyaya esham sokmak yolunu bul - muşlardır. Polis bunu geçende bir te- sadüfle öğrenmiştir. Bir otelci bir gün kestiği bir tavuğun kursağından iki radığını sormuşlar, şu cevabı vermiş: | bundan şikâyet etmemişler. Çünkü sa- PRRASINDA Dünyanın en uzun Bıyıklı adamı Bir Fransızdır Uzun sakallıların bir cemiyet kur - dukları ve en uzun sakallının cemiye- te reis seçildiği bu devirde bir bıyıklılar cemiyeti de kurulursa oraya reis ol - mıya namzed muhakkak bu adamdır. Bıyıkları yarım metreyi geçen bu adam bir Fransızdır. Halâskâr rüya Peştede kocası işsiz bir kadın sokak süpürücülüğü yapıyormuş. Kadının günün birinde bir çocuğu olmuş. Ka- dın evvelâ sevinmiş, sonra da bu ço- cuğ- nasıl bakacağını düşünerek canı sıkılmış. Gece uyumuş. Bir rüya gör- müş. Rüyasında, yakışıklı bir genç ço- cüğun beşiğine sokuluyor. ve; benden sana fayda gelecek diyormuş. Kadın ertesi gün bir gazetede Kont Ciyano'- nun resmini görmüş. Ve onun bir ak- şam evvel rüyasında gördüğü adam ol- duğunu anlamış. Hemen Kont Ciya- noya bir mektup yazıp tüyasını anlat- mış. Bir kaç gün sonra kadını sefaret- haneye çağırmışlar. Kendisine harçlık vermişler, ve çocuğu için bankaya ay- rıca para bırakılmış olduğu müjdesini bildirmeyi de unutmamışlar. tane esham çıkarınca şaşırmış, vazi - yeti polise haber vermiştir. Tahkikat neticesinde kaçakcıların bir çok esha- mı tavuk kursaklarında İtalyaya sok - tukları anlaşılmıştır. Fakat şimdiden sonra ne olacağı belli değildir. İtalyaya tavuk sokulmıyacak mi?.. Yoksa her tavuğun kursağını aramak imkânını keşifle mi uğraşacaklar. «sonra köyün kahvesine gitmişti, İSTER İNAN İSTER İNANMA! «Bir köy öğretmeni akşam üzeri mektep tatilinden köylülerle- hasbıhal «edecekti, dezken nahiye müdürü içeri girdi, köylüler «ayağa kolktılar, Fakat öğretmen oturduğu yerden se- «lâm vermekle iktifa etti. Nahiye müdürünün canı sı- | «kılmıştı, öğretmen ile aralarında şiddetli bir münakaşa «geçti. Şimd. her ikisi de müddei ve müddeaaleyh vazi- İSTER İNAN İSTER İNANMA! «yetinde hâkım huzurundadırlar.» Bu hikâyeyi bize garbi Anadolunun bir şehrinde otu- ran bir arkadaşımız anlattı. Kendisi mübalâğadan kaçar, haberi iyi iştir ve iyi yazar, bununla beraber biz bu me- selede bir yanlışlık olacağına hükmettik ve inanmadık, Fakat ey okuvucu sen: 3 -. / d Sözün Kısası ——— Haâmidin arkasından — E. Talu E da gitti. Lâyemutluğuna IM getirdiğimiz şiir peygambeâ edep dâhisi Abdülhak Hâmid de oldü*' Ben onun, doğduğum günden beri a | şinasiydim. Kulaklarımda çınlayan F ad onunki oldu. Babamın dilinden dü? z meyen, muhitinde sevgi ile;-saygı W" yâdedilen bu ad, kendi kendimi meğe başladığım andan itibaren MW kaddesatım sırasına girdi. : Hâmid yabancı illerdeydi; biz İstalf bulda bulunuyorduk. Ondan bize hef gelen mektüp, aile meclisinde bir P& yamı mukaddes gibi huşu ile okunur | du. i Babamın çalışma odasında, yazı mâ” | Basının üzerinde, Namık Kemalinki V'w Sezaininki ile yanyana duran onun bik — resmi vardı: Tek gözlüklü, açık reni '1L elbiseli, başı açık, ufak sivri sakallı mütebessim fakat vakur, yarım bir T€” | sim.. Bombayda çekilmiş ve: «Karde' |P şim Ekrem'e» ithafiyesile tevşih edil ' |mişti. Bu resmin karşısına geçer, tenif | sil ettiği zarafet ve nezaketten hissf | almak için saatlerce temaşasına dalaf” dim, Meşrutiyette Anayurda dönen ve af tık yerleşen Hâmidi yakından tanıdın'ı | Hakiki asaleti tecessüm ettiren sevimli | simasına baktıkça ruhum ısınır ve heyâ | canlanırdı. Ve gerek babamın, gö L. ' rek rahmetli büyük dostum ve üstâf dım: Süleyman Nazifin, ona karşı sev" gi ve hayranlıklarını o zaman izah & derdim. «Ahbdülhak Hâmid öldü!» dedilem inanmadım. Sanırdım ki, sahiplerini d | ğer insanların fevkine çıkaran bu tü | lü dehalar, ölümden de korur. Ve ağzımdan, gayri ihtiyari, Bâki* nin meşhur mersiyesinin şu mısralart «Olsun gamında bencileyin zârü bi kara — Âfakı gezsin ağlayarak, ebri nevbahar, | Tütsun cihan nâlei mürgan suphudem — Güller yolunsun, âhü figan öylesin hezarı ıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı Deryalar etse âlemi çeşmi güherfeşami Gelmez vücuda onculeyin dürrü şâhvat Evet, Abdülhak Hâmid için mersiyd söylemek, ancak Bâki gibi bir dâhi set — lefin harcıdır. Makber şairi, nihayet bizzat makbe* re intikal etti. O yattıkça onu yetiştit ren Türk milleti payedar olsun, S Biliyor musunuz ? 1 — İlk defa olarak Viyana hangi Ost manlı hükümdarı tarafından, kaç yıl evvel muhasara edilmiştir? Ku /2 — Türkiyede beynelmilel takvim ve saat hanigi tarihte kabul edilmiştir? 3 — Büyük Türk hükümdarı CengiZ hangi yılda Hâkan olmuş ve hangi yılı da «Hâkanlar Hâkanı» mânasına gelefl Cengiz ismini almıştır ve hangi yılda ölmüştür?. “(Ceyapları yarın) (Dünkü suallerin cevapları) | — Viktor Hügo 83 yaşında ölmüş" 2 — Tarihte Dilen Buldak Moğgolis- tanıda Selenga ırmağı kenarında bir mevkidir ki, Cengiz Han burada doğ# — müuştur. | 3 — Cengiz Hanin babasının adi — Yesuga Bahadur, anasının adı Ulum* İgadın Çi î ' 'ı * - Beş defa ikiz doğuran kadın — Kravero adında bir İtalyan kadın yirmi yaşında evlenmiş ve otuz yaşında on ço * cuk sahibi olmuştur. Bu kadın her doğu « ruşta iki çocuk birden doğurmaktadır. İkisi kız, sekizi erkek olan çocukların hepsi sağdır. Ve analarına babalarına hakmakta« |dırlar. Bu söz tuhaf gelecek ama doğrudur — | (Çünkü belediye on çocuk doğuran kadına A ve orun kocasına iyi bir maaş bağlamış *