| İ İ ÖÜ eee San'atkârla musiki esnafını ayırmak İâzım Musikişinaslarımızın dertleri Alaturka musiki yavaş yavaş bir meyhane mezesi haline getiriliyor. Bunun önüne de geçmek icap eder Yeni Rus muharrirlerinin en orjinal ve canlı olanlarındnabiri, Öjoı Zamyatindir. Bu muharrir Pariste birdenbire ölüverdi. Elli üç yaşında idi, Öjen Zamyatin bahriye inşaatı tahsilini yapmıştı. âsi bir rı.ıİıa saİuplı Bu sebepten Çarlık Rusyası zamanında hapsedildi. Hapisten çıkınca İngitereye gitti ve l:utu_blar için imâl edilen buzkıran gemileri inşaatında çalıştı. Bu /zn_ adamı 1911 serıîsmde_ bir hikâye neşretti ve derhal büyük bir şöhret kazandı, ı'İaımîı' kitabını da neşretti. İ.sm_ı “Dünyanın bir ucunda,, olan bu eser, Rusyada Çar sansörü tarafaından yasak edildi. İhtilâl olunca, Zamyatin büyük bir edebi faaliyet gösterdi ve 1933 senesine kağw çalıştı. Bu tarihte, Fransaya geldi. İngiliz ve Fransız kültürlerini tamamile benim- semiş, fakat Ruslara mahsus hislerini hiç kaybetmemiş olan bu şayanı dikkat muharririn ölümü, muhakkak ki dünya edebiyatı için bir kayıptır. Onun en son yazmış olduğu hikâyeyi elde ettik. Arkadaşımız Fikret Âdil tarafından tercüme edılîn bu hikâye, Rus köylüsü ruhunu fevkalâda güzel ve saf bir şekilde tahlil etmektedir. TAHRİREN Ölen Rus muharriri Zamyatinin en son hikâyesi Bir alaturka musiki takımı Dün öğrendiğime göre, musiki san'atkâr- | ratacak bir cemiyet lâzımdır! ları cemiyetinin âzaları arasında ihtilâf çık- Daryanın babası, Volgada öldü. Her kesten fazla suyus dibinde kalacağına dair müjiklerle id - c'"uyıı tutuşmuştu. Daldı, iddiasını ka:- zandı, Yakat canını verdi. O günden son ra, Darya, erkeksiz bir evde, annesile tek başına yaşadı. Daryanın annesi uzun müddet sabrel 'a bir gün de- — Eh, artık Ere - meey ile evlensene, haniye şu kulaksız. remeyin — karısı ölmüştü. Öte, beri işler yapardı. Fakat hiç şansı yoktu. Ya- n:k ve kıllı yüzü ile bir cüceciğe benzi- yordu. Daryaya baklığı zaman, kız bir köşeye büzülürdü. Bir kulağı yoktu. Bir gün uyurken, arkadaşları şaka ol - Bun diye kesivermişlerdi. Zavallı Dar- ya ne yapsın? Annesine nasıl karşı gelsin? Ağladı, ağladı, fakat evlendi. Ertesi sabah, kocasının evinde, Dar- ya, uzun örgülü saçlarını, ük defa ola- k evli kadınlara mahsus yemeninin içine koyuyordu. Buğday rengi, uzun saçları kolay kolay yemeninin altma Ermiyor, hoş ,elleri de onları yerleş - tirmek istemiyordu. Hem o azap için: de geçen geceden sonra!... Darya, da - yanamadı, yatağının üzerine kapandı ve ulumağa başladı. Eremey oturmuş, akşamdan kalan şarabı bitiriyordu. Masaya bir yum - rum vurdu: — Daha ilk günden ulumağa mıi baş- ladın? Kimin için ağlıyorsun, söyle bakayım. Sus! Hemen gül! Haydı, gül bakayım! Hüngür hüngür ağlarken nasıl gü - Künür? — Gül diyorum sana; isçemiyor mu- sun? z Ve saçlarından tüttuğu gibi, zorla gü lene kadar, ölümün sırıtışına bcnıe.r bir gülüş ile gülene kadar kızcağız: sü- rükledi, patakladı. Daryanın işkencesi işte hö: dı. Eskiden girgin, işgüzar olan Darya, artık; Eremeyin kurt gözleri ve r_iemu- ellerinden uzaklara kaçıyordu. Köşele re sığınan bir fareye dönmüştü. Darya, ahcak, kocası işe gittiği zamanlar rahat üzü görüyordu. Ermey giderken onu rdu ama, bunun ehemmiyet! , hiç olmazsa istediği gibi uyuya r, genç kızken söylediği şarkıları biliyor ve mırıldanıyordu. Bı.r ün geçiyor, kocası görünmü- e başla- gün, yordu. Dorya: diyordu, Allah vere de mel- ikura düşmüş olsal. başı parça parça, yara, iden daha korkunç E , ü bere içinde, eskis bir halde geliyord — Ne o, beni gürdüğüne memnun ol muyor musun? Ne-diye hemen ağlır_ni ğa 'bzşîı_vorsun? Hele dur bir gocuğu- mu çıkarayım da görürsün.. 1 l Çeviren: Fikret Âdil Panayır olduğu zamanıar, Eremeyin başlıca iş yaptığı kimseler, da kırmızı mendiller bağlı çingeneler- di Bir sabah, Darya, kovalarla avluya çıktığı vakit, ahırda güzel bir at gör- dü. Bu at nereden gelmişti? Darya, âk şam at, mat görmemişti. Faka! kocası geldi : — Ne o, dedi, yabancı ağria düşmüş koyun gübi gözlerini ne açıyorsun? Dür satın aldım.. — Dün gece mi? — Gece olsa ne olur sanki? Sana ne! Bir iki gün gonta Morşansk'dan ihti- yar bir ortodoks olan Kapiton geldi. Keçi sakalını titrete titrete pazarlık et ti. Tilki külâbını masaya vurdu. Sonra, gece olunca atı alıp gitti. Meryem ana yortusunda, kulaksızın talihi gene güldü. Bir gece, sürü e at getirdi. Hem ne atlar ? İhtiyar Ka- piton gene geldi, onunla beraber kırmı zi mendilli çingeneler de gelmişti, se- vinçlerinden bütün gece içtiler. Hem ne İçtiler! İhtiyar Ortodoks bulut gibi olmuş, herkese saldırıyor: — Sivrisinekler, diyordu, hepit sivrisinekten başka birşey değilsiniz. Topunuzu, hem pıliniz, pirtiniz. avrat- larınızla beraber salın alırım. Daşka gel buraya.. Gel diyorum. Daryonun eteğinden tutup çekti, dız lerine oturttu. Daryonun ayakıatı tu- tulmuştu, kıpırdanamadı, bağırsmadı; Ereemeyin gözlerini gördü, çivilenmiş gibi olduğu yerde kaldı, Eremey, döküm - gibi yavaş yavaş kalktı, hiddetinden sanki ağırlaşmıştı, duvardan kantarı aldı. Güm, ihtiyar or todoksun beynine! Eremey, kendi ve Darya hesabına, usta bir oduncu gibi güm, güm vuruyordu. Dary' izbede yalnızdı. İhtiyar orto- doksu meezara sürümüşlerdi, Ere mahpushanede idi. Bütlün başında bir örtü, lâmbayı lürmem ti, o kadar dehşet içinde ve korku- yordü. Ertesi sabah, pene iaçtı. K ağacı çiçek açmı zerinde, tızdan kağmış bir rahip namzetliği gib. sanki beyaz bir ürtü vardı ve bununla seviniyordu. Serçeler cıvıldıyorlardı. Bir varsandan kurtulmuş gibi, Dar- Bal  mış. Ve bu ihtilâf neticesinde, cemiyet ve- isi Seyfettin Asaf istila etmiş! ya, birdenbire yal -| Ben, musiki san'aikârlarının da bir ce- nız ve hür olduğu-| miyetleri olduğunu bilmiyor değildim. Fa- nü anladı. kat bundan bir müddet evvel, — «Rabbül — Meryem ana, Üt sıfatına hak kazanan yüksek san'at - dedi, beni bu men- ; kâr Nevresin, Cerrahpaşa hastancsinde ök- hus kulaksızdan kut | süz kalan cenazesini sade lâyik olduğu tardığın için Allah|değil muhtaç olduğu alâkaya kavuştura- senden razı olsun ! Ve hemen, başın- dan, evli kadınların yemenisini - fırlatıp örgülerini döktü. — Evvelâ, gidip|atkârları cemiyetidir. Bizim — «techiza ve kuyudan su çekmi- | "tokfinu işlerile alâkamız yoktur! yeceğim, ormana gi etmiştim, hatap bana: ler, kuşlar, ağaçlar a facianın ismi gibi geliyordu. sasında kaldı. Her - kes şarkı söylüyor - du, o da şarkı söyle Ben bu sözlere, © andaki haleti ruhiye deceğim. içinde verdiğim ağır cevahı, buraya geçir- Ve koşa koşa or -|mek lüzumunu duymuyorum. Fakat o gün- mana gitti. Öğleye|denberidir ki emusiki san'atkârları cemi- kadar orada çiçek -jyeti» kulağıma, bir cemiyetin değil. bir yazdığım havadisi öğrenince. in mahiyetile, yani iç yüzü ile bir | san'atkârlarının en tanınmışlarından biri- parça daha yakından alâkadar olmak ar-| * Konservatuvarın değerli müdüru Bay Vusuf Ziyaz — Bu cemiyet, daha ziyade — alaturka musiki san'atkârlarını alâkadar eder, diyor. Ve izah adiyor: — Bugün, kiymetlerini ispat etmiş bu- bunan bütün alafranga musiki san'atkârları, konservatuvyar çatısı altına toplanmış bu- lunuyorlar. Ve hiç birisinin bir cemiyetle bilmek ümidile, bu cemiyete de müracaat | alâkaları yoktur. Bunlar haricinde kalan- lara ise, « musiki san'atkârları » değil Telefonda karşıma çıkan meçhul mu-| «Musiki esnaflarır demek icap eder. Alafranga musiki — esnaflarının ekserisi — Bayım, demişti, burası musiki san'-| de, ya Musevi, ya Ermeni, yebut da Rum- durlar. Bu vaziyet karşısında, yani orta - lıkta, alafranga musiki san'atkârı bulun - madığına, ve bu cemiyetin. de adından anlaşıldığı gibi esan'atkâreları bir araya getirmek maksadın; güttüğüne — nazaran, mevrzubahs edilenler alaturka musiki san'« atkârları olacaklardır!. * Bu cevaptan sonra, alaturka musikisi i. değerli Kemani Cevdeti buluyorum. |Cevdet de : di. Ânnesı : zusünü yenemedim. — Darya, diyordu, gidip kocanı mah| Ba maksatla da. bu cemiyete measıp | pushanede görsen iyi edersin! olan ve almayan musiki san'atkârlarından Fakat o sinirleniyordu: — Ne*!., Değer mi? Haydut gena be- ni dövmeğe kalkar. Eremeyin muhakemesi sonbaharda yapıldı. Jüri reisi, pembe gömlekli, genç Sebastiyen bükmü tebliğ etti Eremey küreğe mahküm edild.. O dakikadan itibaren, Daryanın omuzla- rından yük tamamen kalkmış oluyor- du. Daha evvel, kocasının birdenbire hapisten kaçmasından veya serbesi br rakılmasından korkuyordu. Artık şim- di, korkacak birşey kalmamıştı. Ere - meyi aklından çıkardı. İnsan ağır ve nebali bir hayat geçi- vir. Beş sene geçti sanar, halbuk, haki- katte bir sene geçmişlir. Hersşey; ve her tarafı otlar kaplamıştı, Sabastıyeni, Daryanın evinde görmüşlerdi ve dedi kodu başlamıştı. Fakat, Meryem anaya vahyolunduğu ve sakaların kafeslerinden aza! edildi- ği gün, beklenilmeyen hâdise kendi gösterdi. Postacı Daryaya bir mekti getirdi. Daryanın okuma, yazması yoktu ve hayatında mektup atmamışı:. Okutmak için Sebastiyenin gelmesini bekledi. Ge lince, ona okultu: «Aziz karıcığım Darya Nikişna, mü- barek toprak namına ve hâkipayinize yüz sürerek sizi selâmlarım. Ve ayni zamanda tahriren sizden bütün haya- fanız için afv dilerim, çizmelerini tama men parçalandı, topraklar üzerinde ya im ayak çalışıyoruz. Ben mahvoldum, zira beni kalbinize yakım tutarak ısıt- Mmadınız ve tahriren durmadan ağlıyo- rum ve sizi halırİryorum ...» Sonunu Darya dinleyemedi, bu mex tup onu alt Üsç; etmişti. Sebastiyen, ne- şeli neşeli konuşuyor ve alay ediyor- du. Darya : — Allah aşkına, dedi, mem İlâzun. Ve sen... Bütün bir gece, bütün bir hafta dü- şündü vee birşey bulamadı «Çizmelerim tamamen parçalandı... gil, düşün » | Hâkipayinize yürz sürerek... Tahriren 243 -| durmüadan ağlıyorum...» Darya kendi kendine söylen'yordu: — Aptal, ne aptalsın! Yetişmedi mi çektikilerin! (Devamı 14 üncü sayfada) KA ĞMİ ah dze — Bence, diyor, benüz, bir musiki san'- Plengin bir mesefe vardır. atkârları cemiyeti yoktur, Mevzubaha bir- liğe olsa olsa, musiki esnafları adı verile- bilir. Hem, o ismin bu şekilde tashihi, hakikl- san'atkârların haysiyetleri namına elzem- bazılarını dinledim. Görüştüklerim arasında, konservatuva - rın genç muallimi, değerli kompozitör Mu- hittin Sadık da vardı. Muhittin Sadık: dir. — Bence, diyor, bizim, bir musiki san'-| — Bunun haricinde, bu cemiyetin harekâtı- #tkârları cemiyetinden evvel, — bir musiki|nı da, sıkı bir mürakabeye tabi tutmak (â- san'atkârlarını ayıklama birliğine ihiya -|zumdır. cımız var, Bugün, eğer ciddi bir cemiyeti -| — Cemiyetin ismi «Musiki san'atkârları... miz bulunsaydı, benim — mevcudiyetinden Fakat azaları içinde, musikile, uzaktan ya- haberim olurdu. Daha doğrusu, bugün e- İkından hiç bir ilişikleri olmayan kimseler #er vazilelerini bilen bir «musiki san'at - de var. kârları cemiyetir bulunsaydı, usan'atkâra | — Camiyete müracaat eden her kadıtı, her sıfatı, sizin Babıâlideki — süstade erkek bir «san'atkâre veya « hanende » kadar iptizale uğramazdı. ehliyernamesi alabiliyor. Bugün. sokakta keman çalarak dilenen| — Alaturka musikiyi, yavaş yavaş bir fukara emusikişinase sayılıyor. meyhane mezesi haline getirmeye sürükle- Üçüncü sınıf meyhanede ut tagırtarak |yen, ve iptizale uğramak tehlikesine ma - müşteri ürküten işsiz esan'atkâre geçiniyor. | raz bırakan da bu kolaylıklardır. , Ve kahve kahve dolaşan defli, zurmalı| — Nizamnameleri bilmeyen bir şolöre eh- (seyyar çalgıcılar, musiki san'atkârı sayılı- | üyetaame verilmiyor. — Ustura — tatmakta yorlar, Halbuki, san'atkâr sıffatına hak ka-| mahirleşmiyen berber, çalışmak müsaadesi zanmış bir musikişinasla, bunlar arasında | alamıyor. ;Hı ediple bir müvezzi arasındaki kadar| — Fakat kırk falso yapmadan — tek şarkı okuyamayanlar, hanende kesiliyorlar, (Devamı 13 üncü sayfada) aavanı Ve bize, bu mesafeyi yıkacak değil, ya- A HAĞ vede güya bir şarklılaşma yapılmak ivte- Okuyucularımızın T SAA vin AAA Suallerine hömen bepsi asri cereyanın birer osari - N dir. Ne garb, ne şark mimarisi sadece mi- Cevaplarımız marın gevki selimi ve karihasıdır.. $ —- Louls Kenz veya Renaissance Pran- sa tarihinin muayyen devirlerinde moda olmuş mobilya veya mimari şekilleri « gir. Ayvalıkta mobilyacı Bay (Ketol) at 1 — İstanbul camilerinde arab mimari Çarzının tesiri hemen hiç yok gibidir, ma- bedlerimizde Bizans mimarisini andıran noktaları daha çok bulabilirir. Yeni ya- pulanlarda muayyen bir stil aramayı - Dız. Hedef sadelik, kolaylık, urusluktur. Güzelliği veya çirkinliği mimarının ka- biliyeti ile ölçülür. 2 — Kübik denilen mimari şeklinde Türklüğün doğrudan doğruya veya dola- yasile tesiri yoklur. Fakat İşi İnce eler - sek bütün dünya milletlerinin oymacılı - ğa irişmedikleri devirlerde yaptıkları bi- mari eserlerile aralarında birer benye - yiş noktusı bulunmaz değildir. 3 — Taksim anıtı esasta garb nzitları « nın bir örneğidir, fakat kaldede ve çerçe- * Kexkinde Bay Yusufa: — Mevzuu bahsettiğiniz mesele bir Ü- garet işldir. Kâr ve zarar bittabi düşü - nülerek hareket edilmiş ve mal piyasa- ya sürülmüştür. Bunda bir Tedakârlık görmediğimiz için neşredilmesinde israr etmezsiniz sanırız, * Lükeburgazda beş arkadaş mamına mek tup gönderen M M O ya: — Mektübunuz aynen Kültür Bukan - lığına gönderilmiştir. «