T aa a Ve ST N SON-POSTA İttihad ve Terakkide ön ıen: —— On üçüncü kısım ——— No. i MÜTAREKE GÜNLERİNDE İTTİHAD VE TERAKKİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Vahcettin Mondrosa damat Feridin İhtiyar Beylerbeyiv!... Yazan: Kadircan Kaflı 1 muhakkak İzzet paşanın siyaset sahnesine çık” tığı günlerde Damad Ferid, hemen her vakit onu ziyaret ediyor ve üç defa da gerek evinde ve gerek Sercle d'Ori - ent - Serkl Doryan - da kendisine zi - yafet veriyor. Bu davetlerde daima, siyasete aid bahisler ve hattâ müzake- reler vardır. Bazan bu müznkereleı:ı herkesin önünde yapmıya kadar gitti" Bi için İzzet paşa bu hal karşısında mütehayyirdir. Nihayet bir gün, İzzet paşanın harbiye — nezaretinde ıne:ız_u! olduğu bir sabah, Ferid paşa kendisini orada ziyarete geliyor ve kapıdan gi - Ger girmez; — Saraydan geliyorum, Şevketme- âb, mütareke ve müsaleha hususların” da ne yapıldığını anlamak arzu bü - yurdular. Diyor. Sadrâzam paşa, bu, damdan düşercesine vaki müracaat karşısında, cevaben, mümkün olan her tedbire başvurulduğunu, fakat, netice hakkın- göndermek istediği Damat Ferit hâini da henüz hiç bir malümat gelmemiş | muvafakat etmiş, fakat, bilâhare ken: olduğu için bir şey söyliyemiyeceğini |disi ile konuştuğu sıralarda «garip fi- bildiriyor. Bunun üzerine, Damad Fe-|kirler» de bulunduğuna dikkat ederek | mıştır! rid; — Vakit pek dardır, hemen Edir » neye adamlar gönderip ilk rastgeline- cek mülâzime dehâlet etmek icap e -| der! Diye bir tavsiyede bulunarak çıkıp gidiyor ! Ben Ferit Faşayı göndereceğim Fakat, İzzet paşanın başına musal- lat olan bu belâ, bununla bitmiyor, © gün, ükfâm üzeri general Tavnshend ve amiral Galtrop'tan gelen telgraflar mütareke için Mondrosa murahhaslar gönderilmesini — bildirince padişaha haber vermek üzere saraya gidiyor. Vahdettin, murahhas olarak kimlerin gönderileceğini soruyor;” sad- razam paşa da, kendisince münasip gördüğü isimleri sayınca, bunların as- ker olduklarını görerek: — Daha düne kadar - birbirlerinin kanlarını döken insanlar karşı karşıya Beçip nasıl mütareke yaparlar? Ben, Ferit paşayı göndermek niyetindeyim! Diyor. Halbuki mes'ul sadrazam, bu fikirde değildir. O, Feridin, Balkan mu- harebesi sırasındn, sulh müzakereleri- | ne memur heyete tayin edilmek ve Londraya gitmek istediğini biliyor. O zaman sultan Reşat, sadrazam Kâmil paşaya bunu tavsiye, o da bu tayine ererekeremmerenereceenasereEdeeeeLenesAREDERAAELEARErERENA Son Posta —a eçi Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25. İSTANBUL “ Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin bütün hakları mahfuz veggazetemize aittir. bundan vazgeçmiş ve bu hikâyeyi de İzzet paşaya anlatarak: — Meğerse bu adam deli imiş!. Demiş. Bütün bunları ve sotı hafta- lardaki halleri bilen İzzet paşa Vah - dettinin tavsiyesine de, niyetine de akdırmıyor. Kaçamaklı bir yol arıyor: — Fakat, şevketmeâb, İstanbuldan Tahrana ( Baştarafı 8 inci sayfada ) keyfiyeti|lır. Ve bu caddede her dilden konuşu- lur. Gandinin-akrabaları, yorgan sa - kallı, tipik sarıklk Hindliler burada &h- baplarını bulurlar. Akşama doğru da Lâlezar işleririden çıkan delikanlıların, genç, ihtiyar ho * vardaların, keyif sürmek en eh dillerin piyasa yerldir. Yaya kaldırım- Jarından gezenlerin seli akar, 'Tahranlılar ve yahut daha- umumi bir ifade ile İranlılar çok tütün içiyor lar,, Onun için de adım başında bir tü tüncü Gdükkânma rastlarsmız. Lâkin buralarda İngiliz sigaralarıı ve yahut, meselâ Yenice, Baframaden, Sipahi ©- cağı bulamazsınız. Hepsi de yerli tü - tündür. Püroya — varıncıya: kadar... Tahranda eczacılık kârlı bir meslek olmalı ki, gene bu Lâlezar hiyabunm- da yanılmıyorsam ona yakın — eczane var.. Hattâ bunlardan biri, bundan kırk beş sene evvel «Darül'ulümülhikemi - | yei şahanei İstanbul» dan mezun oldu ğüunu iftiharla etiketlerine basan Bey- Jnğlulu Papazyandır. ö | Su solda gördüğünüz cicili, bicili bi- na şehrin meşhur «İran» sinemasıdır. Sahibi de gene uzun müddet İstanbul da, Modada sinemacılık etmiş olan Si- roçkin Yoldaştır. Bakınız şimdi yol ağzında ve Lâlezarm başındayız. Ne karşımızdaki hiyabana gideceğiz. Ferid paşa ! sızdır. bir üç| ni istiyordu çoktanberidir. hiç bir tesmi hizmette bulunmadı. Diyor ve Kâmil paşadan duydukla - rımı aynen anlatıyor. Hünkâr ise mut- laka onu istiyor: — Biz idare ederiz! Siz yarın sabah onu çağırıp kendisile konuşunuz! Diyor. Zavallı sadrazam paşa, ©o müşkül günlerde böyle şeylerle de uğ: raşacak. Ertesi sabah, Damad Feridi Ayan dairesinde yor, konuşuyor. Bir gün evvel, kenı e, ilk tesadüf edilecek, mülâzıma dehaleti tavsiye e- den Damad paşa, bugün değişmiştir. İzzet Paşaya diyor ki: — Devletin tamamisi esaslarına is- tinad*eden şartlarımı Amiral Galtrop'a bildireceğim. Kabul ederse eder, et - mezse bir kruvazöre atlayıp doğru Londraya gideceğim ve hemen krala #«bir baba dostun geldi!» —diye haber göndereceğim, İşleri orada kralia hal- ledip hâin ittihatcıların inkıraza sü * Tükledikleri memleketi kurtaracağım! Diye yüksekten atıp tutmıya başla- Sadrazam paşanın, bu sözler |karşısında nasıl hayrete düşmüş oldu- ğunu farketmek kolaydır. Buna rağ - men, sörüyor: — Ne vakit hareket edebilirsiniz? — Sandıklarımı yerleştirmek mec- buriyetinde olduğum için yarından ev- vel hareket etmek maddeten imkân - kası var) | San'atkârla musiki Esnafını ayırmak Yıllardanberi Avusturyalılarla harp| ağa iken Zikette tanımıştı. Derviş A. - vardı. İranlıların da hududu geçtikleri | ğanın Yeniçerileri: söyleniyordu. Hasta, düşkün bir halde olan Lâla Mehmet Paşaya padişah şöy- | dahi almayız! *« Maaş verilmedikçe elimize silâh | h le ferman buyurmuştu: Diyerek baş kaldırmışlar, orduda ;l Elbet serdar olup Acem Üstüne| bozgun çıkaracak olmuşlardı. İ gilmen gerektir. Sadrâzam İbrahim Paşa kabahati — Padişahım, önce Nemçe üzerine| Derviş Ağada bulmuş, cellâda vermek varıp bu yandan barış işin bitirsek da- | islemişti. Fakat Süleyman Paşanın yal- ha iyi olur. Dedi. Fakat dinletemedi. Üstelik kendisine çok güvendiği ve vayması üzerine bu defalık bağışlamış. tı. Süleyman Paşa yedi yıl önce Sivas - doğru bir adam olan kapıcıbaşı Mus .| ta beylerbeyi iken her yıl olduğu ı_gıbı tafa Ağayı da yanından alarak Kasta -| vergileri toplamış, İstanbula gönder- monu sancak beyliğine göndermişler - di. Bunun önüne geçmek için yalvardı. Lâkin birinci Ahmet onun yazdığı kü- ltna şu bir tek satır: karalamiş- tı: «İhsan ettiğimiz sancağı beğenmez mi?» Üsküdara geçli ve çadıriım kurdu. — Lâzım ( Baştarafı 7 inci sayfada ) Acaba bunlarin verebilecekleri zararlar, acemi şoförlerin çıkarabilecekleri kazalar- |dun daha âz tehlikeli mi sayiliyor? b | Geçenlerde bir gazinoda, bol reklâmla Eyüp düdüğü gibi şişirilmiş bir kadın, no- *|taların kaşlarını gözlerini yata yara şarkı Vakuyördu. Kadının iki metreye yakın ba- yu, yarım metreye - yalân da eni — vardı. | Sahnede çiftetelli oynar gibi kıntıyor, ve | harekâtının cilvelerile ört bas etmiye çabahyordu. Kafayı tütsü-| leyen müşterilerden birisi bir aralık, boyu jo kadından daha alçak, fakat sesi ve san'a- ti mukayese edilemiyecek —kudar yüksek | bir san'atkârımızın adını s#öyledi, ve ba- Bdi : — Sen onun dokuz tanesine bedelşin! Bu söz yalan değildi. Hakikaten, sahne- deki kadın, ismi geçen diğer san'atkârdan dokuz defa daha Triydi. Hattâ “arkasında kalan sazendeler halkı göremez olmuşlardı. Fakat o'anda güldüğümüz- bu acayip mukayesenin muhakkak ki ağlanacak bir tarah vardır. Ve eğer hakiki bir musiki san'atkârları cemiyeti kurulup da hakiki — şan'atkârla, kalp san'atkârı ayırdetmezse, halkı, sah - neye çıkanlara udinleyiciv gözile değil, salıcır gözile bakmaktan kurtaramayız! . S Hrereerencende sersemenenenn eee ee ee sesesErELEnEYRAnE Sazsanae y |bil sesinin — hatalarını Fakat o kadar üzülmüştü ki bir haf-| ta geçmeden felce uğradı. Üç gün sonra öldü. Lâla Mehmet Paşayı pad';:ahın_yı * nında kötüliyen Derviş Paşa sadrâzam oldu. aşa, bostancı likta bu - enç padişah birinci Ahmede kendisini sevdirmişti. Böylelikle Derya kaptanı ve vezir de olmuştu. Katılıktan ağcı çeken 1 iyordu. Fakat kimse ses'mi çıkara . miyordu, Derviş Paşa çok cimri, kendini be . ğenmiş, insafsız bir adamdı. Sadra - zamlığa geçtikten sonra büsbütün sert olmıya, kendi emirlerine uymıyanları hemen öldürmiye, böylelikle ortalığı düzeltmiye karar vermişti. * Bu sırada Üsküdarda beş altı odalı| YüSlarla kapıcıbaşının renk renk elbi. tahtadan bir evde bir tek karısı Ve üç| Seleri her zamandan daha çok göze çar- 4 ile eski bir vezir oturuyordu. eymâan Paşa beyaz sakallı, aydmi- hk yüzlü, uslu ve her şeyden önce doğ- ruluğu ve iyiliği seven bir adamdı. Cari; mişti. Fakat paralar yolda haydutlar eline geçmiş, İstanbuldan da şu garip emir gelmişti: — Akçeler buraya varmadıkça, top- lanmış sayılmaz. Süleyman Paşa yalvarmış j İ i ; — Halkın bir dahi akçe ödemiye gü. cü yoktur, bağışlıyasız! Ay geçmeden yeni beylerbeyi ge! . miş ve ona azlolunduğunu, İstanbula çağırıldığını bildirmişti. Son günlerde sıkıntısı çok arttığı, borçlandığı halde gene bir şev istiye» cek değildi. — Helo tebrik için gideyim. Görünce hatırlar ve insaf ederse iyı olur, * Şalvarını, kaftanını, kavuğunu daha düzgün bir hale soktu. Mest ve pa larını yağladı. Üsküdar iskelesine indi ; — ve üç akçeye kıyarak bir sandala bin - |— di. Eminönüne çıktı. Efe yürüyüşlü Sipahiler, mağrur Ye. niçeriler sokakları doldurmuştu. Â « — İ j ; » « raslar, karakollukçular her yanda do -© — laşıyorlar, kargaşalık olmamasına dik- kat ediyorlardı. Sadrâzamın konağının önü kalaba » —« lıktı. Girenin çıkanın hesabı yoktu. Ça - piyordu. Neden sonra anu da içeri aldılar. — Derviş Paşa kocaman ve sir ritli kavukla daha uzün baylu görünü- j J | İ Senelerdenberi pek düzensiz bir su -| YO!du. Kürklü cübbe, ipek enlari, sarı — rette verilen küçük bir maaşla pek <-| Ptbuçlar da ona heybet vermişt. -San kıntılk bir hağat Sürüyordu. Fakat ki kendisi gökte, etrafında bulunan . bundan şikâyet Setmiyordu. Çünkü lar da kara topraktılar, memleketin acıklı halini görüyordu. Her vezir devrildikçe arkasından - Derviş Paşa o kadar mağrurdu. Çâatık kaşlarının altındaki iri kar? Ne de sağ tarafa kıvrılacağız. Döroş-|rada portakalı tane ile veriyorlar da, keçinin kırkacile seyrüsefer memuru -| mandalina, lâhna, kavun karpuzu ki- na verdiği işaretten anladığımız gibi. loya vuruyorlar... - İstanbul fıyatlarile sola döneceğiz. Burası İstarıb! hiya* | de mükayese ederseniz, herhalde ücuz ABONE FİATLARI sürü paşalar, beyler ve ağalar da yıkı-| SöZlerinden alev saçılıyordu. Her an bamdır ve bütün ecnebilerin, boğazına düşkün yerlilerin yiyecek'erini temin eden yer burasıdır. Sola bakınız, şu adamın elinde uzün ve kahverengimsi şeyler sengek denilen pide ekmeğidir. Fırında, gözü önünde pişirtmiş ve evi- ne götürmektedir. Tavuk altından he- nüz çıkma yumurtamı, canlı piliç, taze havyar mı istiyorsunuz?.. İşte şu «Kâ- 1â - erzak koöoperatifinin mağazalarına girmelisiniz. Meyve mi alacaksınız? İs- ter seyyar esnaftan, isterseniz mağaza- lardan alınız. Yalnız, pazarlığınızı ih - mal etmeyiniz.. Esnaf bütün takyitlere rağmen ihtikâra sapmaktan kendini a- lamıyor. Ne denir ki, eloğlu bu, ağız onun değil mi, istediği gibi söyler.. Bu luğun biraz da İstanbul lehine olaca. ğainı itiraf etmeliyim... Burada bol bol taze hâvyar yiyebilirsiniz. Kilosu da 4 tümen (320 kuruş) , Yalnız o da bir çok şeyler gibi inhisara tâbi olduğun- dan, günde 400 gramdan fazla alamaz- sınız. Şu gördüğünüz duvarlar, eski Türki ye sefaretinin duvarlarıdır. Ve yeni sefaret binasının temelleri de butadı atılmaktadır. Esasen bu caddeye Hiya- bant İstanbul denmesi de buradan ile- ri geliyor. Tahran içindeki gezinlimize bundan sonraki mektubumda devam edeceğim, İbratim We * - (Arkası var rr?yer hyordu. Sonra bunların yerlerine - yı sâdrâzamın adamları getiriliyordu. Bir çokları gibi saray kadınlarına bohça, padişaha cariye, vezire arma < Banlar verip te yeniden bir beylerbey- lik istemiyordu. İşte aç kalmıyorlardı; kenarda kalmış paraların da yaşaıma . larına çok yardırm oluyordu. Fakat kenardaki para bitti. Alâiye sancak beyi olan oğlu Mus . tafa Beyden de bir haber ve hayır yok- tu, hattâ ona kızıyordu, çünkü ortalığı kasıp kavurduğu halka fenalıklar etti- ği duyuluyardu. Derviş Paşanın sadrâzam olduğunu duyduğu zaman yüzünde biraz ümit bul parladı: — Acap beni hatırlar mı? Diye kendi kendine sordu. On bir yıl önce, Derviş Paşa henüz ağzından bir idam emri çıkacak sanı İlyordu. Süleyman Pâşa onun dahi birinc gün kurulan divanda: — Beni geçmiş sadrâzamlar gibi bil mesinler. Her kim ki bugünkü işi ya rına bırakır, başın keserim! Dediğini duymuştu. Ti Buna sevinmiş, kendi işinin de çabuk * bitirileceğini ummuştu. Kendisini ta nıttı ve gtek öptü. Derviş Paşa hiç ses çıkarmıyordu. Detnek ki tanımamış, yahu; aldır mamıştı. Girdiği gibi çiktı. t Bu sırada Derviş Paşanın - yanında — AT Alâiye sancak beyi Mustafanın babasıdır. Evvelki gün andan şikâyet (Lütfen sayfayı çeviriniz)