27 - Mart (| Matbuat Hatıraları — | Kazancını kasasına sığdırmak imkânı olmıyan gazete Beni, milli ordunun İstanbula giri- gine tekaddüm eden sıralarda «İk - dame a girmişim. İşsizdim. Bir gün Cağaloğ - lunda ödevrin meşhur - «İkbals kı. raathanesi önünden geçerken şair Al met Haşime rastladım. O zamanlar, ve daha evvelleri orası genç ş: edib- lerin toplantı ve uğrak yer: beni görünce pencereden uzanarak ça - El sıkıştıktan sonra b imiz kar- şılıklı oturduk. Kendisile ötöden beri - den konuşmağa başladık. Şahsi râz ve ıztırablarımı, en yakın- Jarıma bile itiraf etmek bana çok za - manlar zor değil, hattâ gayri kabil ge- lirken - bilmem nasıl - Haşime karşı çok derin bir saygım ve sevgim vardı. Hattâ bu saygı ve sevgi, o gün hiç iste- mediğim halde ona şahsi râz ve ızlarab- larımı açmağa kadar beni ileri sevket - m Bununla beraber bana bir iş bül- masını istemek şöyle dur$un bi şeyi imada bile bulunmamıştrı Kendisile karşılıklı hasbihal ken zeki bir adam olan Haşimin gözleri birden parladı: dedi.. ben senin için im: Bizim Yakub bi- kdam» dadır. Ora- nin için biy m gale olur. Hissettim ki, bu fazilet arkadaş bu sözünü, benini izzeti etmekten vikaye ve «meşgale olur» nefsimi rencide siyanet için ihtiyar ve iltizam ederek kullanmıştı. Bu müuhavereden üç gün geçmiş geç- memişti ki Haşimden bir mektub al - dım. Bu mektubda, o, kibarlığından ve faziletinden hiç bir şey kaybetmiye - rek sadece «Yakub seni görmek isti - yor.» diyordu. Ertesi gün «İkdam» da kendisini gör düğüm Yakub, derhal beni başmuhar- rir Tahir Lütfü beyin - şimdiki İran sefiri - yanma götürerek tan Fevkalâde halük ve nezih bir zât o - lan Tahir Lütfü bey ezile büzüle ve el. lerini oğuştura oğuştura halen «İk - dam» müsahhihliğinin munhal olduğu- nu ve kabul edersem derha! bazifeye başlıyabileceğimi söyledi. Daha evelleri muharrirlik ve hattâ heyeti tahririye müdürlüğü halde müsahhihlik yapmamı: Hele günlük bir gazetede müsahhihliğin ne çetin ve yorucu bir iş olduğunu çok iyi bilirdim. «İkdam» m en parlak devrin- de ve sonra sansürün de mevcuâ ve hâkim olduğu bir zamanda onun mü- sahhihliğini ifa etmek hayli mühim ve nâzik de bir işdi. Tahir Lütfü beyin teklifi önünde evvelâ durakiamakla be. raber onu red etmeği izzeti nefsime karşı ağır buldum, Ve onun için bu teklifi kabul ederek - esasen vakit de mesal zamanı olduğu cihetle - doğruca gukarıya çıktım. Masanın üstü bir sü- vü ve yarı ıslak tashih provalarile dolu olduğunu görünce evvelâ tereddüdle ve fakat sonra der'uhde ettiği işi başa! raağa karar vermiş bir adamın azm masanın başına geçtim. Ve elime ge- len ilk provayı okumağa başladım Yukarıda süylediğim gibi o vakitler «İkdam» ın başmuharrirliğini Tahir Lüâtfü bey ifa ediyordu. Yakub Kadri meşhur «Fıkra» larını yazıyor, tahrir müdürlüğünü de İlhami Safa yapıyor- du. Ahmet Cevdet o sıralarda bermütad İsviçrede bulunuyordu. Gazetenin i - dare kısmı ve makanizması ise - şi diki Cumburiyet gazelesi idare m rü olan - Mahmudun elinde |di. Büyük zafere tekaddüm eden bu günlerde ga- zete kapış kapış satılıyordu. Hattâ ba- zan geç vakit gelen satış hâasılıtı tomar tomar banknotları «İkdam> n kasa - sına sığdırabilmekte Mahmudun hayli müşkülât çektiğini görürdüm. Mahmu- N -& 8 Haşimin tavsiyesi - Yakup Kadri ile Tahir Lütfinin idare ettikleri İkdamda - Elinde bereket olan bir idare müdürü - İstanbulda çıkan gazete İsviçreden idare edilir mi ? - Günde bir kaç defa vazifesine nihayet verilen tahrir müdürü ptığım | YY7 xxN“' N /////; —a dun elinde, ayağında hayır ve bereket vardı. Sonra onun iyi bir taralı cimri olmaması idi. Kaz gelecek yerden ta - vuk esirgenemiyeceği gibi, o da para kazanmak için evvelâ para sarletme - nin icab eylediği kanaatine malikti. İk- dam, Mahmudun idaresi zamanında en 4 ve kuvvetli kalemleri «İkdame say- falarında yazı yazıyorlardı. O, bunla - ra iyi ve bol para vermi kinmi yordu. Ve bunun pek tal larak verd arayı da bir kaç mislile çıkarmakta idi. Mahmud yalnız «İkdam» 1 muntaza- man çıkartmakla ve yaşatmakla kalmı- yor, her ay Cevdete de yüzlerce lira para gönderiyordu. İsviçrede olan Ah- met Cevdet, o zamanlarda İstanbulda gazetelerin ne gayri müsaid şerait al - tında çıkmakta olduklarının farkında değildi. Onun için oradan Mahmudu kızdıracak bazı mektublar gönderir, 0- nun mesal şevkini kırardı. Ben o ka - naatte idim ki eğer Ahmet Cevdet, bu- raya gelmeyip Avrupada kalaydı, bu- gün İkdam uzun bir tarihe dayanan batmış bir gazete değil, hâlâ çıkmakta devam eden bir gazete olarak buluna - caktı, 'Ta Avrupadan buradaki gazete işle - rine müdahale eden Cevdetin, buraya geldikten sonra, bu müdahalesini art- tıracağı pek tabii idi. Ve nitekim de öyle oldu. Gazeteyi teşkil eden çokları Cevdet beyi şahsen tatımuyor - lardı. Yalnış ağızlarda dolaşan, Cevdet beyin huşuneti tab'ı idi. - Bu itibarla Cevdetin gelişine tekaddüm eden gün lerde matbaada nâhoş bir hava esiyor- du, hepimiz endişe içinde bulunuyor - dük. Nibayet bir gün Ahmet Cevdet Av - tupadan çıka geldi. Ben, © güne kadar onun resmini bile görmediğim için ilk Hiatibam, onun kafamdaki karşımdaki Cevdetin birbirlerine hiç benzemedikleri idi. Cevdet geldikten tahrir müdürlüğü Bonra «İkdam» m » o sıralarda Lo - le İkdam mu- “habirliğini büyük bir Hyakatle ya - pan - Mecdi Sadreddin gelmişti. Mecdi ile karabetim vardı. Onun - gazetenin başına gelmesine memnun olmuştum. İyi bir muhabir olan Mecdi, tahrir müdürlüğüne geçtikten sonra bu işi yadırgamak şöyle-dursun emsalı gaze- teler arasında «İkdam» a bambaşka bir renk ve hız vermek suretile bu işde de liyakatini göstermişti. Çok cesurdu, a- tılgandı. İnce eleyip sık dokumaz, ya- zıya serlevhayı koymasile mürettibha- neye vermesi bir olurdu. Bu yüzden Cevdetle aralarında sık sık münakaşa- Jar vuku bulurdu. Hattâ bu münakaşa- lar bazan Mecdinin İzzetten ayrılması- n İcap ettirecek kaday — şid - detlenirdi. O zaman Merdi — ma- sa üstündeki stilosunu a- larak #şağı kata Mahmudun odasına i- arlak devrini bulmuştu. Piyasanın en! adamların bir| çizgilerile | — SON POSTA Nevyorkta dizilen ve Şikagoda basılan gazete Bütün gazetenin Nevyork- tan Şikagoya nakli yalnız 8 saniye sürüyor Amerikada yeni yeni gazete ve mec muaların piyasaya çıkması, iktısadi va ziyetin düzeltmiş olduğuna delil olarak ileri sürülmektedir. Meselâ haftalık Life mecmuası, di- rektörü Henri Luce'ün mesaisi sayesin de, dünyanın en büyük neşir vasıtala- rından biri olmuş, ve Luce ayni mües- sesede «Time» «Fortune» «Architectu- re Forum» igminde üç mecmua daha çı karmağa başlamıştır. Gazetede aklı ve zihni r yoktur. Mecmua ba: getli nlerden ibarettir. Bü- azılar on dakikada okunur. Kari ünmek zahmetine hiç bir r landırılmamaktadır. Bir de dünyada hususiyeti itibarile bundan başka bir eşi Londrada mevcut bir mecmua vardır. Bu mecmua erkek yar, fevkalâde arğbet gör müştür. İçinde hemen hemen yazı yok gibi- dir. 200 sayfanın 90 ında resim var- dır. Bu resimler renklidir. Bu mecmua tamam 480 bin nüsha satmaktadır. Fenni yazıları havi olan Science Di. zeste gâzetesi jki milyon satılmaktadır. Bu mecmua ayda bir çıkmaktadır. O- nun gördüğü rağbeti istismar eden ra- kipleri de çoğalmıştır. iz kadınlar için çıkan ve ismi de «Dedikodu» olan bir aylık mecmuanın bir milyon sürümü vardır. | — Halk femni yazılara bilh: hemmiyet vermektedir, Çok eskiden beri intişar eden Lite - ray Digest intişar şeklini değiştirmiş. r. | Bu mecmua, Neryorkta yazılmakta ve Şikagoda basılmakta idi, Şimdi Nev york ile Şikago arasındaki rabıta çok | kuvvetli bir şekilde tesis edilmiştir Yazılar gene Nevyorkta yazılmakta, | dizilmekte ve televizyonlu fotoğraf ©- lan Pselinogram- vasıtasile derhal Şi: kagoya sevkedilmekle ve bu iş azami sekiz saniyede olup bitmektedir. Bu ke şiften sonra, gazeteler arasındak! Bei- nogram servisi sayesinde her ga- zete, her vilâyette kendi gazetesini ay- ni saatte neşretmek imkânına malik o- lacaktır. ssa fazla &. | |ner, yarım saat kadar orada oturur ve sonra tekrar yukarı çıkar, işine devam ederdi. Mecdinin ik noktasından iyi tarafı deryadi! bir genç olup kız -' maması idi. Cevdet de bu gibi vaziyet- lerde hi şkin bir adamdı Ondan dolayı idi ki yarım saat sonra karşı kar- şıya gelen bu iki insan, sanki yarım sa- at evvel birbirlerile şiddetli mü: şalarda bulunan iki muârız değil, birlerini yeni görmüş iki ahbap olur lardı. Sanki yarım saat evvel birbir - lerine en ağır sözleri söyliyen bunlar değildi. Mecdi, gazeteyi hâkimi mutlak şek- linde idare etmek isterdi. Onun için Ahmet Cevdete pek aldırış etmez, onur. ihtar ve tavsiyelerine pek kulak as - mazdı. Aralarındaki bütün dava ve münakaşa da işte bundan çıkardı. Şu noktayı tasrih etmek isterim: Ga- zetesi çok eski bir tarihe dayanmasına rağmen, Cevdetin bugünkü telâkkiye göre gazetecilik tarafı pek iptidai idi Onun noktal nazarına göre gazetecilik, gazetenin baş sütunlarını doldurmak « tan ibaretti. Hattâ o, muharrirsiz, sek- retersiz, muhabirsiz ve muhi başına <İkdam» 1 çıkarabileceğine ka- .nidi. O zamanki dört sayfalık «İkdamx belki muharrirsiz, sekreter: İri içinde mimari önemi olan bir |rak 400 senelik ömr iz birf “|cemaat mahalline karşılıklı iki birsiz Ve muhbirsiz çıkabilirdi; bu, ne olurdu, yahud nasıl biy şey o - hurdu?.. Bunu tâyin edemiyorum. —San'a;i bahisleri: Türk mimarisinin getirdiği rında da Türk varlığının bir * « » Yalnız Trakya topraklarında değil, Bulgar ve Yugoslav toprakla- Rumelide ilk eserler çok müşahitlerini bulmaktayız. Yazan: Mimar Kemal Altan Kırklareli vilâyetinde Hıdır Bey camii Marmaradan Karadeniz İstrancaları na kadar zaptedilen Trakya şehirleri içinde Edirneden sonra Kırklareli alm dığı zaman — Hizirbey adındaki cesur bir Türk kumandanı, « Bizanslıların, gçok müstahkem kalelerinden olup Lâ- tin istilâsından sonra «fetholunmaz ka le» diye şöhret alan - Vize, Pınarhisar şehirlerini zaptetmişti. : İşte o «fetholunmaz kaleleri..» kah ramanane savletlerile teslim , bu sebeple kendisine ri mert. ünva- nile kale muhafızlığı verilen o zaman- ki Türk ordusu gazanferlerinden «bin bir oklu Ahmet» in bugün Pınarhısa ryında mimari değer taşıyan (8 köşe plânda) bir türbesini bulurüz. — Gene ilk sıra, eserlerden Vize şehrin- de Birinci Muradın imaretile beraber Hasanbey camiü, bir de Bizanslılardan Kalma en eski cerlerden Ayasofya ca- mii mevcuttur. Kırklareli ve havalisini zapteden Hızırbeyin de Kırklareli şeh camıi göri . Bu cami (hicri 785) tarihin- de yapılmış olup üzetrinde temiz bir te sir vardır. Yüz duvarları, muntazam sert taşlardan işlenerek yapılmıştır. Ö- nünde kapabı şekilde bir son ce « maat — mahfeli olup — mabet kıs- mı murabbardır. Dış şeklinde, saçak se- limesinden yukarı içteki köşe kürevi « leri üzerine tesadüf eden ikincı bir €k kısım duvarla beraber kubbe etrafı 12 köşe yapılmıştır. Beden duvariarı üze- rinde bulunan alt pencereler, üstü tah- #if kemerli, etrafi da silme pervazlı ©- larak muntazam bir kitabe içerisinde- dir. Trakya içinde mevcut olan bir çok mimari eserlerimiz, eski büyük Türk kumandanlarının adlarını taşıya rak hâtıralarını canlandırır. Uzunköprü kazasının köyünde mezarı olan Mora fatihi meş- hur Turhan Beyle oğlu Yenişehir fa. tihi Gazi Ömer Beyin Malkara şehrin- de güzel bir camii ile medrese binası Ö camli; dört du üzerine sağır kubbelidir. Fiye kut- ru 180 metre, içten kubbeye kadar o- lan yüksekliği 14 ve minaresinin boyu da 25 metredir. Gene Malkarâda Tamışvar - fatih rahim Beyin çok zarif minareli bi mii olup o güzel minarenin şerefeden İ yukarı kısmı yıkık bir halde kalmıştır. Malkaranın Çarşı caddesindekı Gazi Mshmutbey cami! de büsbütün y ne nihaye; veri! mik Edirne şehri içinde, Kosva muharip- lerinden Sarıca Paşanın, Gaz: Mihal Beyin, Şah Melek Paşanın, Fatih devri ricalinden Zağnos Mehmet Paşa, Mah mut Paşa, Hadım Şahabettin Paşanın teihi kıymeti haiz eserleri mevcuttur. (Şah Melek camii il nde €n eski, en kıymetli Türk çir görülür. Mabedin üstü kutru 18 metre bir kub. be ile örtülmü Son cemaat mahallini cami kısmile beraber ayni saha boşluğu için de dört köşe kalın bir âayak olup, san n ile ayıran (*) İlk yazı 18 Mart tarihli sayı- mızdadır. «Kırkkavak» | girilir. Rumelide engin fütuhat devrelerini açan (İlk zamanların, eski ülkemize da. hil olan topraklar üzerindeki Türk san- |at eserlerinden: 'Türklerin, Şimali — Bulgaristandan Avru; ilk geçtikleri zamana ait za- fer ralarını gözönünde canlandıran Aydos şehrinde - bir «Yıldırım eseri» şahlanmaktadır. İleri yürüyüşlerimiz esnasında rüyüş Yaba> adındaki bir Türk akı sının (Flibe) şehrinde yaptırmış oldu- ğu camti, elyevm Bulgarların kapan bir ettikleri bir zahire borsası olm tur. Flibede İsfendiyar oğullarından İs mail Bey camli ile Kazasker camir, ay. Hanı, yol açılması vesilesile yıktırı! « mıştır. Flibeden geçen Meriç suyu üze rinde, hâlâ Türk san'atinin damgasını aşıyan bir köprü ile beraber - Edirne- İdeki üç şerefeli c resi gibi gövde sathını araları şerefe altının baş lık kısmına kadar tuğla rengi tabii sert taşlardan tirajlar üzerine . hende: |kilde bir minaresi olan (Cuma camil) denmekle maruf Muradiye cami, var- dır. Hadım Şahabettin Paşanın da Fli- bede (845 hicri tarihli) bir camii bu- istanın her köşesinde nın bir çok şehitlerin? bul (Eski Razgrad) da - Geliboluda adı na bir sahil izafe edilen . Hamzebey camii olup Edirnede ilk inşa edilen es- (ki camiden 3 sene önce yapılmışlır. Hat eski cami gibi: mabet eaddit kubbe teşkil etmiştir. | Hamza Beyin, Bursa şehrı içinde de mimari kıymette bir camili vardır. | — (Karlıva) da Karlı oğlu Ali Beye ait bir cami olup hattâ şehrin sdı bu Karlı oğlundan galattır. (Hasköy) kasabasının da ilk temeli. ni kuran Fatihin veziri Mahmu: Paşa dır. 3 Daha Bulgaristanın «Razgırat sçuk, Köstendi!» Tur- Daha uzaklara boylanırsak, Yı lavyaya tâbi Üsküp şehrinin Vard yu üzerinde II inci Murat devrine 12 gözlü çok san'atlı bir sil berabör Saat Bayı feami meycut İ dire kum be esâsında), ğer taşıyan bi zunköprü kasabasının engin suyu) üzeri #unda 175 kemer gözlü ayrıca tah gözlerile ,selkıran istinatları hav hu unköprü) de bu devirde yapıl- | mu | ÜUzünköprü inşaatına memur edilen Gazi Fazıl torunlarından Mafl yin kasabaya gi rünün başını cuttur. Kasaba içinde TI inci Murat devrin- den kalma bir cami bulünmaktacır.