$ 8 Sayfa BEYHUDE TEL Gerginlik artar, fakat Bi ÂŞ harp şimdilik çıkamaz! (Baştarafı 1 inci sayiada) ] ri altındaki İtalyan kuvvetleri (k! bir başkumandanın emri altında üç fırka-| dan ibaret olduğu söyleniyor), bundan on gün kâdar evvel Madridin şimalini de büyük bir taarruza geçmişler ve bir hayli ilerilemişlerdi, Hattâ © günlerde Madridin sukutu bir gün meselesi halini almışlı. Fakat 3 . 4 gün içinde hükümetçi kuvvetler kendilerini topladılar. Şimali şarkiden bir hamlede Madride 30 kilometre yak Taşmış olan İtal kerlerine karşı mukabil taarruza geçtiler ve çok şaşı- Tacak bir cesaret ve fedakârlık ile İtal- n askerlerini geri çekilmeğe, h: zi gazelelere inanmak lâzım gelirse panik halinde kaçırmağa muvaflak ol- dular. İşte Bay Musolininin, Trablus Garp teki resmi küşat seyahalini ansızın bı- rakıp Romaya avdet etmesi, İspanya- daki bu İtalyan kıt'alarının böyle boz- Runa uğramış olmasından tevellüt etti- ği şimdi anlaşılıyor. Bu nf avdet, ayni zamanda birkaç gündür çıkan heyecanlı haberlere de sebep olmuştur. a Çünkü Bay Musolininin, İtalyan as - kerinin bu hezimetine tahammül etmi yeceği ve İspanyaya artık kuvvet gön derilmemesi hakkında verilen kararla. rı dinlemiyerek, yeniden (hem de bu defa kolordularla) kuvvet göndereceği iddia edilmiştir. Bir kere Bay Musolininin, biraz da kendi siyaseti yüzünden, Avrupanın bu kadar karıştığı bir devirde, İtalyan or dusundan öyle kolordulardan mürek . kep kuvvetleri ayıramıyacağına hıç güp he yoktur. Saniyen İtalyan Başvekili, bu mo- s.leyi ne kadar izzeti nefis meselesi yapsa da, nihayet Avrupada yen: ve müthiş bir haile ihdasına kadar davra- namaz, Bunlar, bugün için iki kere iki dört eder gibi hakikatlerdir. Vâkıa, biz gene bu sütunlarda Avru- panın son zamanlardaki siyasi vaziye- tinin 1914 deki siyasi vaziyete pek ben zediğini ve binaenaleyh o zamanki gibı şimdi de ayni âkıbetlerin zuhur etmek ibtimali olduğunu söylemiştik. Bu ihtima| dalma mevcut o.makla be Taber, bugün yeni bir harbe en ziyade teşne gibi görünen Almanya kâfi de. ricede hazır olmadığı gibi İtalyanın da kuvveti - istihzaratı ne kadar mükem. mel olursa olsun - öyle büyük bir har- Edebiyat (Baştarafı 7 inci sayfada| cıvıldatan kuşbazlarla dolup dolup bo- şalan bir sahada bugün için belki bir dereceye kadar hoşa gidebilir. eserler yazılsa bile bunların hakikatten aykır: düşen tarafları yarın değilse öbür gün şimdikinden daha fazla sırıtacağa ben - ziyor. Esasen istikbale kanat açmıyan| eserlerin günün birinde sadece bir ha-| tıra olarak kalması bile insana )uı.u.'nî verir, değil ki büsbütün unutulup git-| meleri... Demek k; her şey yolun çetinliğini düşünün, na pek fazla kulak asmamak ve haya'ı | hiç yorulmadan öz realitesi içinde gör. mek ve öyle göstermek lâzımdır. Bir kaç kıymetli ve bu gayeye tamamile ermiş olan eserle iş bitmez, Mühim bir ekseriyetin eski şairler gibi pencere - lJerini geceleyin boş ufuklara açarak yıl- dızları seyretmesile hiç bir zaman ha- yat anlaşılmış ve binbir tezadı içinde| insanları seçilmiş, temsil edilmiş o! -| maz. Gözün görüşü kadar kalanın -| m ve eleyişi bin ilhlam kuşun Br hmnh_:ımı yaratabilir. Kim bi- odur ki sem'ine n anlarında ıî u İ gelir müdam> demekle şiir yı ' ilir amma roman yazılamaz. Çünkü şwir pek lirik bir a-| am kuşu- damsa yalnız kendi kalbine eğilmekle de büyük eser yaratabilir, romancı ize Ancak bütün cemiyetin kalbini dimle - dikten, derdini araştırdıktan ve bu ha. zırlık devrine çok uzun bir zaman a . yırdıktan sonra romanının bi T hayyel bir küş ilk satır Bi İşte ilham| İREELLE Ispanyada esir döşen İtalyan subaylarından üçü bi göze aldıracak derecede olmaktan çok uzaktır. Bundan başka İngiltere için de bu gün bir harbe girişmeğe imkân yoktur. İngiltere donanmasını ve hava kuvvet lerini takviyeye henüz yeni karar ver- di. Bu takviye işi - İngilterenin sınai ve saitinin fevkalâdeliğine rı * bir bir buçuk seneden evvel tarsam edile. mez. O cihetle İngiltere bugün, Bay 14 solini ne kadar titizlik, ne kadar asa yet gösterirse göslersin teenni ile he- reket eyleyecek, sulhperverlik göstere cek Ve İtalyan Başvekilini idare ede- cektir. 'Yalnız şurası da muhakkaktır ki İtal yanın, siyasi sahada mütemadiyen göz termekte olduğu asabiyetkârane fsaalı. yet, her vakit iddia ettiğimiz gibi, İn- gilterenin Fransa ile teşriki mesaısini büsbütün kuvvetlendirecek, bu teşriki mesal belki bir ittifaka kadar giaecek ve bundan başka İngiltere Şarki Akde- niz devletlerile de, şimdikinden daha fazla ve daha esaslı sürette anlaşma- ğa mecbur olacaktır. İşte kırk sekiz saattir deveran eden harp zuhuru iddialarının mahiyeti bu- dur ve bu lüzumsuz yere heyecanlı ha berlerden şimdilik çıkacak neticeler bundan ibarettir. — Süleyman Sıtkı — Kazaların önüne Geçmek için (Baştarafı 2 inci sayfada) tramvay geçen büyük caddelerde mut- laka hususi polislerle, yaya yürüyenler Için de bir nizam ve inzibat tesis et - mek lâzımdır. Dünyanın he: büyük ve hattğ küçük şehrinde bir vürüme ni - zamı vardır da, Türkiyede niçin yok Büyük caddelerde neden herkes iste diği noktada karşıdan karşıya geçsin? den Avrupa şehirlileri bir nizam İiçinde yürüsünler de bizim - şehirliler Her gün lan insanlara ve istemiyerek kaza ya - panlara yazık değil mi? İs'nb ©n beş yerinde tesis edilecek bir i bu şehir sanlarını yavaş yavaş me nizamı - a alıştıracak ve yavaş yavaş İstanbul şehirlisi de Avrupa sehirlisi gibi, ni - Zam altında yürüyen bir inssn olacak- tır. Bunu temin etmek o kadar müskül bir iş midir ki ihmal ediliyor? —— Muhittin Birgen | Yeni Neşriyat —— acılık ve Spor — Hava Kurumu tara- fandan çıkarıları bu mMecmuanın 137 el sa- yısı dolgün münderecatla çıkmıştır. Ziraat gazetesi — Zirant mektepleri mezun dları, tarafından çıkarılan bu mecmuanin 1 Ancikânun sayısı çıkmıştır. olmaktan çıkar ve san'atkârın başı üs- tünde kanatları hakikat güneşile pa - .ı_zlmrmş bir zafer kartalı gibi döne döne uçar, Yoksa kartal değil, serçe bi- le avlanamaz. Halid Fahri Ozansoy r lme:u __ Kurdu kuşu dinliyen Hazreti Süley- manın zamanında idi. Erkekler top - landılar.. Konuştular: — Bizim bu halimiz ne olacak? de - diler, kadınlar daima bize hâkim. — Süleymana söyliyelim, derdimize bir çare bulsun! Erkekler hep yanına gittiler. Kurdlar kuş onlar da dertlerini anlattılar: — Ya Süleyman, Ki kük < münden biz erkekleri kurtar | Süleyman düşündü: | — Dünyanın kuruluşu böylı — Desene biz hep böyle ka — Evet, fakat Tanrıya dua edey Kadınların da ba: 3 sallat etsin, biz onların hü olalım amma, onlar da başlarına mu - | sallat olan belânin hükmüne Bizim kadırlardan Çektiğimiz, kadırı ların ondan çektiklerinin yanında hiç kalsın! Erkekler — sevindiler. — Süleymanın tahtının saçağını öpüp yanından ayrıl dılar, Süleyman Tanrıya dua etti. ,Tanrı: — Duan bence makbul. Dedi. Fakat bu belâ bir türlü kadın. | ların başlarına musâalial olmadı, birden kadı dü altında sinle Kısası Enbiyada bulunmuyan — bu kıssayı bana benim babam anlatmıştı. O da babasından duvmuştu. Babamın babasının babasına babası anlatmışt Ve nihayet hikâyeyi ilk anlatan $ lJeymana giden erkeklerden biriydi. * | Düşünürken Ziya Paşanın - terkibi bendinden iki mısra aklıma geldi: «Seyretti hava üzre denür tahtı Sü- leyman» «Ol saltanatın yeller eser şimdi ye -| rindev | musallat Dedim. Kadınların başına olacak belâya: — Amin! Diyecektim. Kapı vuruldu: — Buyrun, İki büklüm ihtiyar içeri girdi: — Beni düşünüyordun geldim! - Ben mi sizi düşünüyordum? Hüşâ sererseacan . Bahardan kbahar geldiği zaman geceleri İn- sanın uykusu kaçar, Bunun üç sebebi vardı 1 — Sokakta kediler miyavlar. 2 — Somyada tahtakuruları peydah. lanır. 3 — Komşunun kızı daima hatıra | gelir. * İlkbaharda ağaçlar giyinmiye İnsan- lür soyunmıya başlarlar. * İlkbaharda açmıyan çiçek kabak çi- çeğidir.. Ne mutlu'. | * D Tikbaharda açık renk elbiseni giye - |bilirsin, pardesünü almıyabilirsin. Yak ,|nız şemsiyeni almayı unutma! * Evli bir erkek iMkbaharda en çok ne- den üzülür bilir.misiniz? Karısının ge- ilkbahar modellerini seyret . mekten! * Aşka, ilkbahar adlı kapıdan girilir. Ve aşktan; sorbahar adlı kapıdan çı - kılır. * Kırklık kadınla yirmilik genç kız be. raber yürüyorlardı, görenler söyledi- ler: — İlkbaharla sonbaharı görmek te mümkünmüş. * Bahar yalnız kiraz mevsimi — değil, kiraz dudaklıların da mevsimidir. * Baharlık zücaciye mağazasından beş kuruşa alınır amma, ilkbaharlık ku - bir arada kimdir? Bana “erkekler, kadınların, kadınlar da benim esirim olarak yaşarlar, diyordu. Onlara ne çılgınlıklar yaptırmadım, ve daha neler yaptırmıyacağım,, #izi tanımıyorum. Ben Hazreti Süleymanın duası ü- €e kadınların başına musallat olan yım. — Sen mi, bu hâalde?.. Bir kabrkaha attım. O da bir kah . kaha attı. — Ne v delikanlı beğenmedin mi? — Doğrusu darılma amma ihtiyar, sen bu halinle kadınların başına belâ olacak, onları hükmüne alatak bir şe- ye benzem Görünüşe ne aldanıyorsun. hele hakikati bir öğrel — Öğret ki öğreneyim, — Pekâlâ öyleyse dinle! Süleyman Tanrıya yalvarmıştı. Tan- rı Süleymanın duasını kabul etti. Ve kadınları benim hükmüme verdi. O za. man bu zaman esirim olarak yaşarlar. — Yal, — Niye şaşıyorsun! Benim bir işare- tim üzerine istediğim kadın istediğim şeyi yapar. İstediğim zaman kadınları aç bırakır, iğne ipliğe çeviririm. İste . diğim zaman hepsinin saplarını diple - rinden kazıtırım. İstediğim zaman du- daklarını yeşile, saçlarını toz pembe. ilhamlar 1 Sen Maşçıdan beş bin kuruşa zor alınır. * Ne tuhaf şey.. Karnabahar hiç bir zaman baharda bulunmaz. * Şehir Tiyatrosu bahar temizliğini daha kıştan yaptı. Doğrusu çok aceleci imiş. * «Dam üstünde kediler «Mırnav mırnav dediler, İlkbaharı en güzel tasvir eden şu şiir olsa gerek, * * sine, yüzlerini saman rengine boyatı « rım. — Bunları sen mi yaparsın? — Tabif ben. Tabii benim emri! |Şu pencereden dışarı bak! Baktım. Genç süslü bir kadın kırıla kırıta yürüyordu. — Gördün mü? — Gördüm, süslü bir kadın! — İşte hükmümde olanlardan bir tas nesi. İznim olmadan sokağa çıkamaz; iznim olmadan yürüyemez, İznim olma» dan giyinemez. 1 görüyor musun? yorum. Sarı, uzunca, ve kıv« gün aklıma esti: Kes, dedim.. Kel hiz « metçi kızlara döndü. Sonra tekrar em« rettim, Uzatmış, emrimi yerine gelir « mek için ilâçlar aldı, dualar etti, ni « hayet bu kadar uzadı. O zaman rengi siyahtı: Sarıya boya! dedim, Sarıya bo- yadı. Kıvirt! dedim, kıvirtti. Dün gece çok iziyet verdim. Yüzüne krem sür « mesini ve yüzünü bağlayıp yatmasını söyledim, dediğimi yaptı. Sabahleyin yüzüne pudra sürdüttüm. Üzerine kır- mızılık. Hakikatte ağzı küçüktür; Ağ. zını büyütmesini istedim. Boya ile bü- yülttü. Alacalı, bulacağı bir kumaş al: dırtlım. Büyük annesinin gelinlik en- tarisi biçiminde dikmesini istedim. Öy- le dikti. Ayakları rahatsız olsun diye Ökçeleri on dörder santimlik iskarpine ler giydirttim. Yürüyüşüne de dikkat ettin mi? — Ettim, İki yana kırıtıyor, — Hah işte onu da ben emrettim, Hattâ gözlerindeki boyayı da yaptıran gözlerinin bakış şeklini de tesbit eden benim., Bugün böyle, fakat yarın baş- ka şeyler emredeceğim, onların heps Hİ yapacak. Bu kadın böyle, fakat bu yüzden di- ğer kadınlar da bunun gibi, ben hepsi» nin başında öyle bir belâyım ki, elime den kurtulmalarına imkân yoktur, Al- laha isyan edenleri olur; amma bana en küçük bir itirazda bulunanlarına Tastlanmaz, Bu ihtiyar neydi, deli mi idi acaba?. Hermen hemen korkmıya da başlamış * tım. Bağırmak, birisini imdadıma ça- ğirmak istiyordum. Fakat ya ben ba » ğirirken boynuma atrlırsa! — Düşündüklerini biliyorum, dedi, korkun boşuna, ben deli değilim, fakat Bana inanacaksın, bütün bu dediklerie mi yaparım, Hem de neler yapacağım? Yarın hükmüm altındaki kadınları da“ ha başka şekillere sokacağım. Söyler * sem şimdi bana: — Haydi oradan öyle şey olmaz, Kas dınları maskaraya mi çevireceksin dersin amma, olduğu zaman görecek * sin. İhtiyarın kim olduğunu anlamış Fakat pek geç,.. Siz daha evvel © dınız, değil mi? İMSET