1 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

îf- 5 © eui ee 5 - dür Jleri o kadar kat'”i bir kuvvet duygusun- nünde cereyan eden, hakiki bir sahne- Hergün Şenlik içinde Kapanan perde — Yazan: Muhittin Birgen ea (Baştarafı 1 inci sayfada) duğu bir sahnenin ilk perdesi, şenlik ve neşe içinde, sevinç ve ferah sesle- ri alkışlarla örtülerek, kapandı. Aylar- dan beri, uzaktan ve yakından, bütün dünyanın kâh seyircisi, kâh aktörü ol- duğu bu perde, Sancak davasının ilk perdesidir. Esası halledilen bir dava- nın, biraz sonra icra faslı başlıyacak, o zaman onu da, Türk efkârı umumiyesi, gene ayni heyecan ile seyredip netice- de de... - hiç şüphesiz! - perdeyi, gene böyle şenlik ve neşe içinde, alkışlarla kapayacaktır! Olup biteni hep biliyoruz: Genç bir davacı, en uzak dedelerden kalma bir hakkını müdafaa için, o hakkın üzerine oturup keyif sürmek isteyen fuzuli bir sahibe müracaat eder ve hakkını ister. Halbuki bu fuzuli sahip, o hakkı ver- meğe taraftar değildir. Kendi kendisi- ne şöyle düşünmüştür: — Hak demek, kuvvet demektir. Ben de çok küvvetliyim. Bu davacı da kim oluyor? Gelir, gider, söyler, bağırır, bir gün elbet yorulur ve susar! Böyle düşündüğü için de bu genç da- vacıyı, her müracaatında başka bir lâf- la baştan savar. O ne söylese, öteki vur düm duymazlığa gelir, arada bir «evet hakkın var ama, bakalım, sonra, yarın, öbür gün gel de bir görüşürüz.» der; bazan da «üç sene sonra...» diye daha uzağa atar, Fakat, en uzak dedelerden kalma bir hakkın müdafaasını yapan genç davacı, öyle kolaylıkla baştan sa- vulacak mahlüklardan değildir, Hak- kımı ister. İsterken de anlatır ki «hak» — *W çi SÖON ——— Ha'yaf ptbgramı ı B | Çocukta vakit mefhumu yoktur. Oyun, yemek ve uyku bütün zama- nını işga) eder. Bir günü diğerinin ta mamen aynidir. Düşüncesiz, tahsilsiz adam da tıpkı çocuğa benzer. Adeta kurulmuş bir makine gibi günü gününe yaşar. dam bütün hayatı için bir program hazırlamalı ve daima hedefe doğru yürüyerek yaşamalıdır. SÖZ ARASINDA Kadınlar da Dalgıçlık yapmıya Başladılar sade kuvvet olmadığı gibi, kuvvet bah sinde de kendisi o kadar ihmal edilecek | bir şey değildir. | İddia, iddiaya mukabil baştan sav-| l ma cevaplar, bir müddet devam eder.| Fakat, günün birinde genç davacının çehrösi o kadar ciddiyet kesbeder, söz- dan ruh alan o kadar büyük bir azim- kârlıkla dolar ki, nihayet, fuzuli sahip, geçmişi hatırlar ve bu hakkını müda- faa etmesini bilen delikanlı ile dost ol- mayı terciha mecbur olur. — Haydi anlaşalım ve dost olalımi! Der. Anlaşırlar ve dost olarak birbir- lerinin ellerini sıkarlar. İşte, dün bu anlaşmanın ve dostluğun bayramı ya- pıldı. * Bu iş, bu, bütün dünyanın gözü ö- dir ve bütün ruhu şu yukarıdaki hikâ- ye ile hülâsa edilir. O delikanlı davacı bütün Türk milletidir. Onu sahnede temsil eden de, bütün Türklüğün ruhu- nu ve kuvvetini kendinde to o- lan insandır. Vazifesini o kagalînğâzel yaptı; kalbini, temsil ettiği küçük kah- ramanın davasına o kadar iyi bağladı ki, onu şimdi sade biz değil, bütün dün yanın seyircileri de bizimle beraber al- kışlıyorlar. Hattâ fuzuli sahibin gaze- teleri de, beynelmilel siyasi alış veriş- lerde pek nadir tesadüf edilir bir mert- likle, mağlübiyeti itiraf, kahraman ak- törün kuvvetini tasdik ediyorlar. Hat- tâ, Fransada, bu şerefli mağlübiyetten memnun olanlar bile görüyoruz ve bu bize ayrıca bir ferah veriyor: Hakkın, kan dökülmeden müdafaası kabil ol- duğunu gösteren bu kıssa, bütün insan hk için hisselerle doludur! Dün, - kimbilir kaçıncı defa olarak - adı bir kere daha, Türk milletinin du- daklarında, sevgi ve saygı ile, iki keli- meden ibaret büyük ve emsalsiz bir destan halinde terennüm edilen bü- yük ac]an"lı Türkıyeğ,e S_E'I'E'f, insanhğa anlaşma ümidi veren bu güzel sahne- nin yegâne kahramanıdır. Aylardan beri devam eden mücadelede, o, mille- tin bütün şerefini, bütün hakkını, bü- tün varlığını kendisinde hissederek, ge ce ve gündüz, bütün düşüncesini buna hasrederek öyle çalıştı ki bunu bilmi- yen, yahut hissetmiyen aramızda artık kalmamış gibidir. Bunun için, Türkiyeye şerefli bir dip lomasi zZaferi kazandırmakla neticele- nen bu sahnenin perdesi kapanırken, son vazifemiz, bütün heyecanımız ve bütün sevgimizle onu alkışlamak olma- lıdır. Muhittin Birgen Feministlik hareketleri son günler- de mühim bir terakki daha göstermiş- * tir. Resmini gördüğünüz genç kadın ilk defa dalgıçlik san'atine talip ol- muş ve Peştede Tuna nehrindeki dal- gıçlık teşkilâtına girmiştir. < Gazetçler, genç kadının dalgıçlık ta gösterdiği muvaffakiyeti maktadırlar. Bu ilk kadın dalgıcın muvaffakiye- tini gören Peştenin iyi ailelerine men- süp genç kızları da dalgıçlığa heves- lenmişlerdir. Bu alâka, erkeklere elle- rinden, san'atlarının alınacağı korku- sunu vermiş ve kadınların dalgıç ola- mıyacakları hakkında bir protesto top- lantısı yapmışlardır. Yukarıdaki resim genç kadının ne kadar neş'e ile denize dalmakta oldu- gunu göstermektedir. Allahın dostu olan adam Hiç resmi bir sıfatı olmadığı halde, Japonyada çok nâfiz bir insan vardır. Bu adamın ismi Saionji'dir. Saionji 90 yaşındadır. Şimdiki huükümdarın babasının fevkalâde dostu imiş. Sabık Mikado ölünce Japonların dint telâk- kileri mucibince Allahlaşmış. Bu da onun husust dostu olduğu için, Alla- hın dostu imiş. Eğer rivayete — inan- mak İâzımgelirse Hirota'nın istifasın- dan sonra, General Ugaki'nin Başve- kil olmasında bu ihtiyar Allah dostu âmil olmuş. alkışla- »W — Gözlerini evirdi baktı, gözlerini * * HERGÖN BİR FIKRA | — Şehir Tiyatrosunda çocuk temsili vardı. Perde kapanır kapanmaz ço- cuklar, bağırıp çağırmaya; ıslık çal- maya başlamlşlal dı. Tiyatro rejisö- 'rü sahneden bu gürültüleri işitti. Ve perdeyi aralar, aralamaz çocukla rın karşısına çıktı. | çevirdi baktı. Çocuklar aldırış etme diler. Gürültü ayni tarzda devam etti. Rejisör perdeden sahneye gi- rince eski aktörlerden biri: — Nafile.. hı — Neye nafile dedin? — İçlerinde Şehir tiyatrosuna ak- tör olabilecek kabiliyette kimse yııkW — Neden ? — Sen yüzlerine bakar bakmaz, bir tanesi bile ürkmedi. * Yaramazlık rekorunu Kıran çocuk Filadelfiyada intişar eden bir ga-| zete yazıyor: Buranın zengin tüccarlarından F... in bir oğlu dünyaya geliyor. Babası çok akıllı, uslu bir adam olduğu halde çocuk daha bir yaşındayken kendisin- de gayritabit haller görülmeğe başlan- dı, o yaştaki çocukların yapmıyacak- ları yaramazlığı yapıyordu. Meselâ â- det edinmişti: Her defasında dolu o- turağı ters çevirirdi. Annesinin saçını yolardı, dadısının yüzüne tükürürdü. Yaşı büyüyüp te iki seneye basın- ca, bu sefer de mürekkep şişelerini dökmeğe bardakları kırmağa başladı, Babası yavrusundan bizar oldu. Onu yaramazlıklarına ve yaptığı tahribata karşı sigorta ettirmek istedi, fakat si- gorta şirketlerinin — hiç biri yaptıkları 'tetkikat neticesinde çocuğu sigorta et- meğe razı olmadılar. Mektebe girince dili tutuluyormuş İngilterede Wosthing şehrinde ruh doktorlarını alâkadar eden bir hâdise olmuştur. Bu hâdise şudur: Oralı bir aile on yaşındaki çocuk- larını ilk mektebe vermişler fakat ço- cuğun mektep kapısından içeri girer girmez, dili tutulmuş, ve tek bir keli- me söyliyemez olmuş, çocuğu ebevey- Gözü görmeyen Elleri takma Olan bir daktilo Resmini Alan etmiş bir çavuştur. Harpte iki gözünü gördüğünüz Amerikalı Nikol umumit harbe iştirâk ve iki elini kaybetmiştir. Elleri tak- madır. Fakat gözü görmediği ve elleri takma olduğu halde bu ellerle yazı ma- kinesile dakikada yirmi kelime yaz- maktadır. Alan Nikol ayda 200 dolar aylıkla bir bankada çalışmaktadır. ÖOn beş kızla birden nişanlanan açıkgöz Avusturya gazeteleri yazmakta- dır: Tirollü bir delikanlı muhtelif köy- lerden tamam on beş tane genç kızla nişanlanmış ve hepsile de evleneceği- ni söyliyerek onların kendisine karşı gösterdikleri bağlılıktan maddi suret- te istifade eder, kimisine çamaşırları- nı yıkatır, kimisinden borç para alır ö- demez, kimisine çamaşır diktirirmiş. Fakat bir gün mesele meydana çık- mış, bunun üzerine on beş kız bir ara-| ya gelmişler, hiç bir kıskançlık hisset. meden, oturup başlarına gelen bu der- di müzakere etmişler, ve intikam al- mak için karar vermişler, bu intikam çok şiddetli olmuştur: On beş genç ve güzel kız nişanlı- larının evine dinamit — koymuşlar ve tutuşturarak evi yıkmışlardır. Fakat tesadüfen nişanlılarına bir şey olma- mıştır, şimdi nişanlılar mahkemede, yaptıklarının hesabını veriyorlarmış. Ve görmüşler ki çocuğun mektepten ayrılır ayrılmaz dili çözülüyor. Bu tecrübeyi müteaddit defalar tek-| rar etmişler, ve filhakika çocuk ne za- man mektebe girdiyse - dili tutulmuş- tur. Şimdi bu zaman ve mekânla mu- ni mektepten tabit derhal çıkarmışlar, kayyet dil tutulmasının sebebini dok- torlar araştırmakla meşgulmüşler. denilmişti. Muhakeme ve tedbir hakikaten doğruydu, fakat son zamanlarda İstanbul sokaklarında yeni yeni taksi oto - IST_ER İNAN İSTER İNANMA! - İSTER İNAN İSTER İNANMA! Bir müddet önce İstanbul piyasasına yeni taksi oto - mobillerinin çıkarılması yasak edilmişti: - Mevcut otomobiller eskimedikçe yenilerinin çıkarıl - masına müsaade vermek, hem şoförleri yekdiğerile re- kabete düşürerek ziyana sokmak, hem de Türk parası - nm lüzumsuz yere Âvrupaya gitmesine sebep olmaktır, lüzumlu olmaktan mobilleri görülmiye başladı. Demek oluyor ki evvelce vaz'edilmiş olan tekayyütlerfaydasını vermiş ve artık Fakat biz İstanbulda işliyen taksi otomobillerinden, 1âa- kal yarısının işsizlikten muattal durdukları bir zamanda, kısa bir müddet içinde eskimiş ve değiştirilmelerine lü- zum görülecek hale gelmiş olduklarına ruz, fakat ey okuyucu sen: çıkmış telâkki edilerek kaldırılmıştır. pek inanmıyo - |nardağının yüksekliği Sözün Kısası Mahalle kahvesi 'ı l İsmet Hulüs. i'steriz değil mi? I zdivaçlar çoğalsın, aile saadetine kıymet verilsin. Ev erkeği, evinde bi kin evinin erkeği olsun.. Boş vakti ni çoluğu, çocuğiyle bitlikte geçirsin, İsteriz değil mi? Kültür tarafımız kuvvetlensin. Ços cüuk mektepte nasıl okursa, büyük te klüpte, cemiyette kafasını bilgiyle dok dursun.. İsteriz değil mi? Tatil günlerinde çoluğunu, çocuğunu toparlayan gile babasi; hava güzelse ki ra çıksın, hava güzel değilse günün ih! tiyacına uygun; hem vakit geçirten, hem de bir faydası olan tiyatraya, s> nemaya, müsamereye gitsin! İsteriz değil mi? Erkek ve kadın bir arada otursun, bir arada konuşsun, bir arada eğlensin, * Bunları isteriz, fakat istemedikleri» miz de var: İstemeyiz değil mi? Aile saadetini bilemiyen insan'ar ev- lerinden uzakta vakitlerini boş geçir« sinler. İstemeyiz değil mi? Kültür tarafımız zayıf-kalsın, mek» tepte öğrendiğimiz az buçuk bir bilgiy: le iktifa edelim. | İstemeyiz değil mi? Tatil günlerinde çoluğumuz, çocuğu« muz evlerinde hapsedilip kalsınlar. İstemeyiz değil mi? Erkek ayrı, kadın ayrı yaşasın. Er4 kek, kadından uzakta vakit geçirsin, | Kadın erkekten, uzakta otursun. İsteriz ve istemeyiz. Fakat istedikle- rimizin birçoğu olmaz. İstemedikleri « miz olur. Çünkü mahalle kahvesi adlı bir düşman vardır. Bu düşman isteği mize karşı koyar, istemediğimiz şeyler re yol gösterir. Erkeğe kapısını açar| bu dükkân aile saadetinin, sıhhatin, iç« timaf hayatın ve kültür hareketlerinim yolunu kesen bir duvardır. Artık İ_Jt!. duvarın da yıkılmak zamanı ge'miştir; İsmet Hulüsi , ' Biliyor musunuz ? 1 — Japonyanın payitahtı olan 'Tok«s yonun nüfusu ne kadardır? . 2 — Sulh ve harp, Anna Karenin e * serleri kimindir? 3 — İran tarihinde Şapor ismile kağ hükümdar gelmiştir? Bunlardan kaçı.n- cı Şapor Roma imparatoru Julien ild harbetmiştir? (Cevapları Yarın) Ça i Dünkü Suallerin Cevaları: | — Guaranisler Amerikanın yer halkından bir kısmıdır. Ekseriyetle Brezilyada ve Bolivyada görülürler, Di | ğer bir isimleri de Tupistir. 2 — Manzanillo şehri ve adası Küba- dadır. Nüfusu 24676dır, 3 — İtalyadaki meşhur Vezüv ya « 1200 metredir. Napoliden 8 kilametre uzaklıktadır. milâttan 79 yıl evvel patlamış ve Poms pei şehrini tamamile istilâ etmiştir. Lâstik topu havaya atmadan yürüyemeyen adam Nevyork sokaklarında elindeki lâs- tik topu havaya atıp tutarak yürüyeri bir adama rastlanmaktadır. Bu adam bu tarzda gezmeyi âdet edinmiş bir ya«- rı deli değildir. Aklında — zerre kadar noksan yoktur. Yalnız elindeki toput havaya atmadığı takdirde yürüyemes mekte çivilenmiş gibi olduğu — yerda | kalmakta ve ileri doğru adım dehi atas mamaktadır. Muşambalı ameleler Fransız hükümeti 1937 sergisi içiri azami derecede çalışmaktadır. Sergi«s nin muayyen zamanda yetişebilmesi için amelelerin yağmuta Trağmen ça« lıştırılmaları kararlaştırılmış ve. ame« lelere yağmur altında çalışabilmeleri için birer muşamba alınmıştır. Simdi başlarında kukuleteler bulunan amele« D ler, yağmur altında çalışıyorlarmış. ” b bi aB Bi b im Gi a ç eç t

Bu sayıdan diğer sayfalar: