İttihad ve Terakkide on sene On birinci kısım No. 5 SÜİ0 Ve TERAKKİ DEVRİNDE FİKİR HAREKETLERİ .zîy_a Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Gökalp ortaya yeni yeni ariyeler çıkarıyor ve fikirlerini e 8a L a çç DN daki inkılâb Yık, trakki, tanzimalı Mi yıkış o kadar e tanzimat de- Z ikirleri d iretkirin bunden Hü © Sürültüye gidi- Hlî';?"_" fikri yc.-inle u, B::ı Yerine vazife n içi, x —.:..%'—ıın 'îîıı «Ah N b gaü —x——. N:——._ Ü 1 H, fikirlerini ekse m S n ” * Hi h Vazifesini 4 şelâbın «Hakkım!n ©| 'Bu ferdin ta - A"q:ı.h”_“ Inuhaliâ - 4 lş"wı.u_ İ"F“lk memle- a. tler mu- * Semiyet büyü- Yeri ine vazife - €zmiştir. | İmi yapı- h ak, va- a Büyük İn-| iça ferdiyetci ve "e inzibatı &l | içtimaf akide, OYanın — her| | ol da Tdin hâk; Yacısı kuvvet aç lik gç S sofu dilile| Veha, » Pahlüku bir- İYa, 4 _"iıni de cemi- Menge' görlece, İttihat | Sit ”Mq,'&l_r'lm;ni dahi| K %._i'ı;adı. Hâlik tü ki evel- © Ve «gökn € . Lonu «ge- b *ki hayata bağı İNDmta &e a lti Fnin inkee ğ '% Vermek yo- im kın ZİYSnın ittihatçılar beğeniyorlardı riya manzum bir tarzda ifade ediyor, içtimat sahalarda BK Ziya Gökalpın tesis ettiği Yeni Meoc- muada çalışanlardan Fuad Köprülü «Köy» ünü de görmek lâzımdır: Ey Türk, senin köyün hür bir yavadır. Çiftlik değil, yoktur beyi, ağası... Her köylünün var bir çifti, tarlası, Üz evinde e hem bey, hem ağadır... Lâkin, ey Türk, bu mes'ud köy bitiyor! Mültezimin, faizcinin, tüccarın Pençesinde... Diyar: ni kurtarım'» Bu üç İşi senden çabuk İstiyor: *Kaldır âşâr usulünü, aç banka, Yap her semtte bir ziral sendika'» Toprak kanunları Bugünlerde hazırlandığından bahse- dilen toprak kanunu, şimdiye kadar bu sahada yapılmış olan şeyleri ta - Allahın yarattığı tabil ve saf k, patates, badem, HASAN Özlü Unlarile çocuklarınızı besleyiniz ve büyü- tünüz. Vitamini ve kalorisi bol o- lan bu özlü unlarından istedikle - rini ve sevdiklerini bıktırmıya- rak değiştire değiştire yediriniz. Çabuk büyürler, çabuk diş çıkarır- lar. Hasan markasına dikkat, Başka marka verirlerse almayınız ve al- danmayınız. Bütün — eczaneler we bakkallarda bulunur. Hasan deposu, İstanbul, Ankara, Beyoğ- lu, Beşiktaş, Eskişğehir. mısır, arpa, slelerindeki düşüncelerini hep bu basit manzumelerile anlatıyordu mamlıyarak Ziyanın ruhunu şâd ede - cektir. Ziyanın köy için istediği zirat sendika, Fransada mevcud olan bir ne- vi köy kooperatifidir. Cumhuriyet dev- rinde bu sahada yapılmış olan şeyler henüz tecrübe devresindedir. Zaten bunları çabuk yapmak ne kolay, ne de mümkündür. Esasen Ziyanın iktısat fi- kirleri umumi fikirler mâhiyetinde kal- mıştır. Teşkilâtta zirai sendika tipine olan meyli Dürkaym'ın tesirinden ileri gelir. Dürkaym ise bu sahada kuvvetli değildir. Ziya, İttihat ve Terakkiye verdiği kültür sistemi fikirlerinde, dil mese - lesinde de şöyle düşündü: Güzel dil türkoe bize, Başka dil gece İstanbal ı..-.ıı—.m En sâf, en ince bize, * Uydurma söz yapmayız, Yapma yola sapmayız, Türkeeleşmiş türkeedir, Eski köke sapmayız. * Açık sözle kalmalı, Fikre ışik salmalı, Müteradif sörlerden, Türkcesini almalı. Dil inkılâbının bu ilk fikirleri ondan sonra bir hayli işlendi, yeni yeni un - surlarla bu hareket kuvvetlendirildi. Nitekim mevzu bugün de ehemmiyet- le işlenmektedir. Ziya o zaman yalnız bir istikamet ve bir takım prensipler göstermişti. Ziyaya göre cemiyette kadının rolü Kadın bahsinde Ziya, ilk defa ola - rak — sarih ve —müsbet fikirler söyledi. ı (Arkası var) | | Bugünkü Program 31 - İkincikânun - 937 ISTANBUL Öğle neşriyatıt: | 1230: Piâkla Türk Müsikisi, 1250 Hava- diz. 13.05: Muhtelif plâk neşriyatı, | — Akşam meşriyatı: 1830: Ambasadörden nakil: Variyete mü- ziği. 1930: Konferans: Belim Surı Tarcan. |20; Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk T musikisi ve halk şarkıları. 2030: Bay Ömer | Rıza tarafıhdın Arapça hayadis. 2045: Bel- | ma ve arkadaşları tarafından Türk musiki- &l ve halk Şarkıları, Saat Ayarı, 21,15: Orkes- | tra, 92,10: Ajans ve borsa haberleri, 2230 Plâkla sololar, opera Ve öperet parçaları. yarınkl Program 1 Şabat 1081 İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12:30: Plâkla Türk müsikisi. 1250: Hava- dis. 1306 Mubhtelif plâk neşriyatı. Akşam meşriyatı: 18.30: Plâkla dans müsiklai, 19 80: Çocuk- Jara masal: İ. Galib Arcan. 20: Rıfat ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20.30: Bay Ömer Rıza tarafından A - rapça havadis. 2045: Safiye ve urkadaşları 'tarafından Türk müsikisi ve hak şarkıları. sast âyarı. 21.15: Şehir Tiyatrosu dram kıs- İym tarafından bir temsll. 22.10: Ajans ve boz- sa haberleri. 22.30: Plâkla sololar, Üpera ve ,öneret parçaları. RADYO. | | HFikâye e Kırk — yaşlarında, solgun benizli, kendi halinde bir kadındı. Daima sade giyinir, yüzüne bir damla boya sür * mezdi. Onun fazla konuştuğunu, neş"- elendiğini hiç görmemiştim. Halbuki bence mes'ud olmaması için bir sebeb yoktu. Sıkıntı çekmeden yaşıyacak ka- dar parası olduğunu ve senelerdenberi yalnız başına, her türlü gürültüden u - zak, akrabası, yakınları da pek az ol - duğu için ölüm, hastalık gibi hiç bir felâketle sarsılmadan yaşadığını bi.i yordum. Fakat onun yüzünde her za - man için öyle mağmum bir ifade ve bakışlarında hayata karşı lâkayd, acı öyle bir mana vardı kil. Çok zaman i - çimde garip bir şüphe uyanarak kendi kendime sormuştum: «Acaba nesi var! Bir gün dayanamadım. Bunu kendi- gine de sordum. Dudaklarından belir - siz bir tebessüm geldi geçti. Evvelâ hiç de benim zannettiğim gibi hayatında onu böyle mağmum edecek gizli bir şey olmadığını tahmin etmek istedi. Fakst israrım karşısında nihayet inad etmek- ten vazgeçerek yüzüme uzun uzun bak tı: «Bir gün gel de anlatayım,» dedi. Gittim. Perdeleri yarım inik, loş bir odada karşılıkl oturduk. Heyecanlı olduğu belli idi. Görleri zaman zaman dalıyor, durmadan dudaklarını ısıra - rak oturduğu koltuğun yanlarını sı - kıyordu. 4 Tam karşımda onun arkasına düşen yağlı boya, büyük bir tabio vardı. Be yaz dekolte bir elbise giymiş ve ğ(l'?“—' Zana bir yığın çiçek almış genç bir ka: dını gösteriyordu. Resme tanımak is - ter gibi baktığımı görünce yavaşca içi- ni çekerek: Şimdi anlatmıya başlıyacağım şeyleri o resme bakarak dinlersen da- ha iyi etmiş olur- sun, dedi. Çün - kü ©o zaman işte övle genç bir ka- dımdim, Gülme - sini, sevinmesini ve sevmesini bi - len genç bir ka - dındim., Ondan ilk defa böyle sözler işitli - ğim için hayretle yüzüne baktım. Son- ra bakışlarımı resme çevirdim Tablo- daki kadın pembe dudaklarında hul - yalı bir çocuk tebessümü ile gülümsi- yordu. Resimdeki beyaz yüzde parlı- yan büyük siyah bebekli gözlerin şim- di karşımda duran, yaştan ziyade iç - ten içe devam eden bir ıztırabın ince çizgilerle sardığı solgun yüze aid ol - duğunu anlamak epey müşküldü. O da bu hayretimi farketmiş gibi du - daklarından aşağı doğru inen iki çiz- giyi daha derinleştiren bir tebessümle güldü Ve anlatmıya başla! — Şimdi © resme baktığım zaman ben de aynen senin gibi hayret içinde kendi kendime soruyorum: «Acaba bu ben miydim?» Geçen seneler a beyaz Yazan: yüzü öyle solgun bir renge boyadı, gönle damla damla sinen ıztırablar 0- rasını öyle bir matemle kararttı ki!. Bunlar geçmiş şeyler çocuğum, geç- miş ve unutulmuş şeyler.. fakat ma - demki o kadar istedin, jsrar ettin sana anlatacağım. Zararsız sanılan küçük bir hatanın bazan bir insan hayatını nasıl yakıp, yıktığını anlıyacaksın. ](.ur'şmd:ıki resimden daha çok evvel zamanlarda, tam on yedi yaşında iken beni evlendirdiler. Kocam sert bakışlı, pek az konuşan, insana hürmet ve say- gıdan başka bir şey ilham etmeyen çok durgun bir adamdı, İlk gece beni kolla- rına aldığı zaman yüzüme gülümsemi- |ye çalışarak bakan keskin bakışlı göz- lerinden korktuğumu, titrediğimi çok ilirim. O geceden sonra bu korkı raz hafiflemekle beraber tamam geçmedi. Ondan bir çocuk gibi çekin dim, Karşısımda küçük bir kusuru - mun çıkmasından — heyecanlar içinde ürpererek korkacak kadar kendisine hürmetim vardı. Onu seviyor muy * dum? Bunu hiç düşünmem! im, O be- ni seviyor muydu? Sevdiğini bir has- talığım esnasında anladım, Baş İıcum- da yüzü sapsarı, gözleri gözlerimden ayrılmadan iyi olmamı beklemiş ve hic bir yere Kımıldamamıştı. Yıllar gectl On yedi yaşındaki ür - kek, gördüsüz genç kız dah: serpildi olgunlassı ve su resimde sördüs kadın meydana seldi. Yirmi beç şında idim, İçimde havst, neş'e ve vermediğim, arada sırada yürı Sahipsiz mektuplar.. Yazan: Peride Celâl zen garib heyecanlar kaynaşıyordu. Gizli bir mateme uğramış gibi sessiz, tenha evimde sıkılıyordum. le konuşmasını bilmiyen ko Ü küyordum. Zannediyordum ki etra » fımda elle tutulacak kadar belli ve ya- kın demir bir çember var ve bu çem * ber beni içine almış insafsızca bir laz- yikle sıkıyor, sıkıyor.. işte bugünlerin birinde aklıma çocukca bir şey geldi: Mektublar yazmak.. bunlar tanımadır ğim, yüzünü hiç görmediğim meçhul bir insana, bir erkeğe hitab ediyordu. Fakat ben sanki o hayatta, hem de be- nim çok yakınımda imiş gibi harekel ediyordum. Kocamdan — işitmedi leri, görmediğim coşkun hareketle- ri hep ondan görmüş oluyordum ve bana mevcudiyeti ile gizli bir korku, çekingenlikten bauşka bir şey iZham tiyen kocama söyliyemediğim şey « leri bu mektublarda 0 meçhul erkeğa söylüyor, içimi bütün taze, kapalı kalı mış sevgisi ve iştiyakı ile ona açıyör dum. Bu hiç kimseye gönderilmiyerek ikce biriken mektublar bazan beni, okurken ağlatacak kadar hazin, gönlü sevgiye, okşanmıya mühtaç geng bir kadının feryadları ile inliyor, ba * zan karşısındaki meçhul erkeğe en ih- ce, en güzel kelimelerle içini dökereki, ona olan derin, yüksek sevgi latıyordu. Günler uzundu. İşim yoktu ve Bu mektublar benim için iyi bir eğlence oluyordu. Geceleri yaânımda yatan ko- cam uyuduğu zaman zannediyordum ki onun vücudundan ikinci bir insait doğuyor. Fakat bu erkek ona çok ben« zemekle beraber gülüp söylemesini, sevmesini, heyecan| or « | Yarınki nushamızdı : Gülsümün tecellisi ılanmasını biliy dü. İşte bu ikinci hayaldir ki gece ya rılarına kadar be« ni meşgul eder, hayalen onunla u- zun aşk - saatleri geçirirdim, gün « düz kendi kendi« me kaldığım za- man bu meçhul sevgilime — uzun mektuplar yazardım. Öyle mektuplar ki içinde bir yığın hayal ve yalandan başka bir şey yok. Fakat bunları oku « yacak bir yabaner muhakkak ki ha * kiki birer aşk mektupları oldukların « dan şüphe etmiyecekti. Çünkü bu mek ında © kadar içten ge- canla yazılmışlardı. Yal « F. Bercmen tuplar aynı z ve temiz kalmışttrm, Daima haj canlanan erkek bir sisin arkasına sak lanmakla beraber gene de onda koca- ma benzer bir çok taraflar bulmal€ mümkündü. Yalnız dediğim gibi o kö- nuüşmasını, gülmesini ve genç, ateşli bir kadını seymesini biliyordu. Sustu, Benim gözlerim karşımdaki tabloda gülümsiyen kucağı çiçekli geng kadına takılmıştı. Sonra birdenbire dal gınlıktan kurtularak ona döndüm, yük li daha sarı görünüyor, gözleri ağ kmış gibi sulanıyordu, devamı etmesini istemeklen âdeta çekindim. Fakat o gizli bir şey söyliyecekmiş gir bi başını bana doğru uzatarak: — Bir gün kocamı odasında ölü bul dular, dedi, şakağında bir kurşun ya« yerimde doğrulduğumu gö- sesi titriyerek devam etti: Kimse onun neden öldüğünü an« mamıştı, ortada ne bir emare, nse y liyordum. #Çünk erek yumulmuş avucımda bir deste mektubu kendi elimle almıştı. Bu, mektuplar benim moçhul bir kimseye , yazdığım o uzun aşk mektupları idi. | Fakat kocam onların sa! rında gize li bir sürü yalanı, s: duklarını ve eğer isterse ke! hitablara sahip çıkabileceğini lyamamış, kendisin! öldürmü: O sözünü bitirince odada deri: küş oldu, Şimdi bana pencerelerden zülen ziya daha sönük, etraf daha loğ görünüyor ve duvardakli tabloda be e yaz elhiseli, dakları mes'u genç kadın gülüm n yanaklarına