L İŞ TARBİN Onuncu kısım No. İKTISADİ 8ON POSTA İttihad ve Terakkide öon sene VAZİYETİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen adeni para meydandan kalkınca ?:ıya birde sarraflık meselesi çıktı &aj "“e_evve' müflis sa;ı;l;;ı bir devlete dokuz sene sonra, halkın, bu Yet göstermesi ve istikrazı bir vatan müdafaası telâkki etmesi Beraber AŞ Uzakı .hd" yalnız| berabet altın yerine piyasaya kâğıt çı- ti —Üzerinden | karılmıya başlayınca her şey;değişti. yibnan gümrük | Kağıda- Türkler - itimad - gösterdiler, “Mparatorluğun- | Türklerle meskün olmıyan uzak mem- bir güm -| leketlerde maden istediler. Maliye orar 'da çok müte- | laraşaltın gönderebildiği müddetce ge- ne paranın kıymeti oynamadı. Fakat, piyasada kâğıt çoğaldıkca ve maliye « nin elinde de gönderilecek altın veya gümüş suyunu çektikce, o zaman, mey dana bir de harb sarraflığı meselesi çık- tı ve sarraflar piyasadan parayı topla- yıp toplayıp öteye beriye naklettiler. Maliyenin altın faizli istikrazı Bu suretle madenf para ile kâğıt para arasında tedrici surette bir fark vücu- da gelmeğe başladı. Hattâ yalnız kâ * ğat para ile madeni arasında değil, dev- | letin banknotile Osmanlı Bankasının | banknotu arasında da bir fark hâsıl ol du. Osmanlı Bankasının ancak üçte bi- rinin mukabili altın ile garantili olan banknotları tamamı altınla garantili o- lan devletin parasına nisbetle daha M Dara ihtiyaç - müteber sayılıyordu. İstanbul ve Ana- Ususunda zorluk İOlUNUN İstanbula yakın yerlerinde bir ğ Aıd'iım.z bmç!_ı,.r'““dd“ için kıymetini muhalaza et « iMmanyada Düyunu | ©4 olan kâğıt para da, bu suretle mey- 'h.—,:_:' olarak mukce, |dana gelen harb sarrallığı neticesinde ati Mmukabilinde |”Yaş yavaş kıymetten düşmüştü. ton Yeklinde Yapıyor - e iplniş l rb mas- Ödü, olarak alı- l.;:.ı_ğlıfk belki'de —_’ bir Ka ardik. Hiç ol - b Si yapıkdar para alabi Sluğunga' ” YYi bir ane Yüpma nn Artık bütün "4 dd...:.buîy"i hâsıl B ç aj y amtr | küdreti büyük ol-| K Maliyenin altın fâizli sitikrazı piya- Saya çıkarılırken muayyen bir mik - dar tesbit edilmemişti. Bu istikrazın pi- yasaya atılırken geniş bir propaganda« etihde tekrar ma- Olan Cavid bey, pek fevkalâde bir şey idi. itat ve ma -|Almanyadan altın olarak gelen para -|tarafına gidilmemesini istiyorduk. Da- yardımdan !larla bizde de işler yolunda gitmekle ,ha dokuz sene evvel müflis sayılan bir devlete, doküz sene sönta, - bin bir kusuruna rağmen, halkın bu kadar em- niyet göstermesi - veyahüd emniyet | gösterse bile istikraza iştirâki bir vatan müdafaası vazifesini bilmesi pek fev - kalâde bir şeydi. İlk defa olmak üzere bizim aramız- da bir camia duygusu yerleşmiş bulu- nuyordu. O zamana “kadar devletin para meselesinde türlü türlü sahte - kârlığını görmüş ve bakır veya kâğıd para denildiği vakit üç günlük — yola kaçmiış olan halkın bu alâkası, niha - yet Türkiyede de müşterek bir fera. gat ve tesanüd duygusunun yayılmış ve Türkün de milli bir varlık - haline gelmiş olduğunu göstermek bakımın- dan hakikaten fevkalâde - büyük bir kâdise idi. Otuz senedenberi memle- ketin geçirdiği vukuat, bizi terbiye et- miş — demekti. «Gemisini kurtaran kaptandır», «iş becerenin kılıc kuşa- nanın!» gibi darbimesellerle 0 zama- na kadar yalnız ferdiyetçi bir ruh i - çinde yaşamış olan bir halkın simdi böyle bir camia duygusile birbirine sa- rTılarak meydana çıkışı o tarihte İtti - had ve Terakkiyi nekadar sevindir - mişti! Her tarafta dcılar bu hâ diseden bahsediyorlardı. Halkın gös - tereceği alâkaya pek itimad etmiyen, dâha doğrusu, onü hesablarına üzum boylu ithal etmemiş bulunan Maliye Nazirı hayret ediyordu. Tecrübeye, is- tikrazın 5 - 6 milyonluk bir mahaul l | ı“t.q " ilk defa olarak S _uı.ı.ı.înî., ç istedi ve bunu ya mühtaç olması üzerine maliye neza- Ze İyetinde teşkil edilen bir heyete ben ri- .l:':"lbilmck yaset ettim. Maliye nezareti ve bizim k ödemeği | propaganda hey'eti, istikraz tahville- Bayalınla kâ İrinin — bilâhara — düşmemesi — için Vaç Yoktu. Al-|tahvillerin — piyasaya çıkarılması acaristanda esnasında fazla tazyik — yapılmasını W"'_' çıkar- | istemiyorlar ve bunu her ta- Muhtelif &i içinde |rafa muhtelif — vasıtalarla anlatmıya alip istikrazlar | çalışıyorlardı. Bir taraftan bankalar, ö- Gene halka da -|te taraftan altın fâizle gözleri kamaşan hiç değişmlakları için|para sahibleri ve hattâ memleketin ma- %ı— emiş, yani |(ft müdafaasına seve seve iştirâk etme- l::.ıu'" rağ-| ği isteyen küçük halk, istikraz tahville- pti hiç bir em İrine karşı büyük bir alâka göstermişti. İ l'_hrbuki biz-|Biz bu alâkanın her gün nabzını din- ıld.__h itibaren al-|ler mevkide olduğumuz için çok sevi- * Bir aralıkniyor ve bununla iktifa edilerek tazyik , Mütii: d F Ti (Baştarafı 8 inci sayfada) 650 3676 7 £ Z f 650 223,36 sıra f 150 13 98,59 25,88 25 30 40,95 30,03 28,31 46,42 Vukat Alki vyadis, Avukat Nuruflah lurluğunda n: 50 13 98,59 25,88 25 30 40,95 30,03 28,32 46,42 T V? ğ Pi K 7 î i!ğğ z vereceğini zannederek girmiş olan Maliye, on milyonu bulup daha da i- leri geçtiği zaman, neticenin büyük olduğuna kanaat getiriyordu. Gayretkeşler türedi İşte, biz de bundan dolayı tahville - rin satışında zora müracaat edilme - mesini istiyorduk. Fakat, bürokratlar, marifet göstererek göze girmek, bece- riklilik satmak istiyenler hiç boş du - rurlar mı? Bir taraftan valiler birbir- lerile yarışa çıktılar; bir taraftan satış memurları kendilerini göstermek he « vesine düştüler ve bu müsabaka için- de, paralı gördükleri insanlardan bir istiyene üç vermek üzere tazyik yap- tılar. (Arkası var) s Oskar Cilacyana ait sıra detfteridir. 6 Ayrıca düşünülmek üzere Kesbi kat'iyet etmemiş o- lan kısım hakkında şimdi- Jik karar ittihazına muhal olmadığı. 00 5 6 Tediye, P A ait sıra defteri iflâs İdaresl tarafından lanzim ve daireye tevdi edilmiştir. Kaydi talep len veya reddolunan alacaklar miktariyle bunlara ait tıra defterinde alacakları tamamen veya kısmen Ti ve #lâs kanununun 235 inci barşı itir Arına 'AZ etmek isteyen alacaklılar icra Bün zarfında iflâs kararını veren konkurdato teklif etmiştir. İstanbul İkinci Koblanması 20/2/937 Cumartesi günü saat 11 de tayin edilmiş : kabul edilmiş olan alacaklıların hazır bulunmaları sıraları dahi mühtevi olan ve eddedilmiş olan alacaklılarla ka mâaddesine - tevfikan Ticaret mahkemesinde itirazen dava mezkür içtimada Tüzumu ilân olunur, (23576) O.. ra'Naşit geniş bir nefes alarak sandal-| gunluk v yesinin arkasına dayandı, yorgunluk- tan ağirlaşan başını iki tarafa sallıya- rak bulutlu gözlerile önündeki sayfala- ra baktı. Bu bakiş, görmek için bakmı yan ve gözleri önündeki eşyaya dalar- ken, şuuru başka bir şey gören dalgın bir bakıştı. Başının durgunlaşan bir köşesi, telâş | Sayfx' 5 . Sen misin? Yazan: Muazzez Tahsin Berkand andan gelen dür rahatlık , bütün günün çalışm günlüklarından od Gece yor sonra yalnız na girip kapısını kapar k: le olan a S kan ve bi nın etrafı bir defne dalı ile çevr gençlik resmile başbaş, etmeden ağır ağır düşündü: «Bittil» ve | yor eli, mâkine gdamın eli gibi, gayri şuuru bir hareketle tekrar kalemini - alarak son noktaya koyduğu satırın biraz aşa- ğıkına, Şayfanın ortasına gelen beyaz bir dört köşe yere, iri harflerle «bittir kelimesini yazdı. Senelerdenberi yavaş yavaş ve çok dikkatle hazırladığı şiirlerle edebiyat dünyasına girmeye çalışan Naşit, uzun çalışmalardan sanra - «eserim» di şür kitabına içinin ve-başmın —bütün ateşini damla damla akıtmış, onu, ken- di fikrince, iyi bir eser olarak hazırla- mışti. Muüvaffakiyeüinden emindi şim- di... Başını iskemlehin - tâhtasına dayıy: rak gözlerini tavana dikti Ve-düşündi « Bir'ay sonra kitabım sâfışa çıkın- «ca edebiyat âlemimizde bir velveledir «kopacak... Herkes bu âteşli şiirlerden «bahsedecek.. gazetelerde, mecmualar- «da, sayfalar dolusu tenkit yazıları Çı- «kacak.. ötedenberi alışılmış kafiyeler- «den büsbütün başka bir ahenkte olan «mısralarım ağızdan ağıza dolaşacak.> Gözleri yavaş yavaş kıpımrken. kir- piklerinin ârasından duvardaki kendi resmini gördü. Başınin üstünde defne dalından bir eklil verdi. * Naşit şilr kitabının büyük fedakâr - lıklarla bastırdı ve bekledi... İlk gün- leri gazeteleri ve mecmuaları sıtmalı ellerle ve gözlerle araştırıyordu, fakat haftalar, &ylar geçince, onun ateşi de yavaş yavaş küllenmiye başladı ve bu küllerin altından, ağzına bir zehir acılı- ğ ,getiren, işyana, Ümitsizliğe ve bık- kınlığa benziyen islmsiz bir duygu ye- şerdi. 'Tam bir sene bekledikten sonra, bir gün, yeni çıkmıya başlıyan bir edebi metmua onun şiirlerinden beğenerek mirtlti gibi gelen bir içinde uğuldayordu. evvel, bir gün ken c ve zehirli sesti: senelerce i hırpalayan a - — Bu manasız yayılara eşiire demek için insanın onu yazan kimseden daha abdal ve cahil olması lâzım gelir. Demek onun içinden taşan bu nteş, manasız ve anlaşılmaz kelimelerin bir- birine eklenmesinden başka bir şey değildi ha!, * Bir tatil günü Naşit odasında kilap- darı ile başbaşa otururken, kapı 'aş Yavaş açılmış, içeriye bir talebe girmiş- t — Ne istliyorsun Mustafa? Naşidin sesi sert ve haşindi. Her ne sebeble olursa olsun, talebenin kendi evine girmelerini menettiği halde bu çocuk ne istiyondu? Zavallı Mustafa, müşkül bir hesap meselesini-sormak için geldiği bu oda- da, her vakitki tatlı sesli hocası yerine bu sert bakışlı adamı bulunca şaşırmış ve kızarmıştı. Ettafına korku ile bakı- yordu. Fakat birdenbire çocuğun gözleri du-- pvardaki resme takıldı ve bir heykelin yapma gözleri gibi hareketsiz ka aşit küçüğün bakışını görmüştü; Z evvelki sertliğinden utanarak ya- vaş yavaş ona yaklaştı. — Bu resmi çok mu beğendin Muzs - tafa, — Evet hocafendi. — Tanıdın mı onu? Çocuğun gözlerinde zeki bir ışık yanmıştı. — Tanıdım ya! — Kim miş o bakayım? — Kim olacak? Gazetedeki adam... Naşit gülerek Müstafanın çenesini okşadı. bahseden bir yazı neşretti fakat bu mecmuaya rakip olan bir başkasının, ertesi hafta, mem- lekette en selâ - hiyetli ve tanım -« mış bir münekki- din kalemile, bu yazıya — verdiği sert ve acı kar - şılık — matbuatta öyle çirkin — bir Yarınki nushamızda : Türk yasası!.. Yazan: Kadircan Kaflı — Bilemedin işte... O benim. — O.. Sen misin? Alay etme hoca * fendi. Ben v a « damı — gazetede gördüm. Dur sa- na göstereyim. Ve cevap bek- lemeden bir rüz- gâr — çabukluğile dışarı fırladı. İki dakika sonra, e « münakaşaya sebep oldu ki o günden|linde buruşmuş bir gazete ile içeriye sonra Naşit, yalnız isminin ve şiirlerinin | girmişti. değil, edebi varlığının da bir paçavraya çevrildiğini görmekten mütevellit yeis- le İstanbulda kalmanın bile kendisi için artık kabil olamıyacağını anlıyarak hocalık ettiği meketebi bıraktı, bir köy öğretmenliğile Anadoluya gitti. * Yıllar rüzgâr gibi geçmişti... Naşit vakit vakit içinde kıvılcımlanan ateşi, yalnız kendinin göreceği ve okuyacağı küçük bir cep defterine akıtmaktan kendini menedemiyordu fakat bunları yeniden kitap halinde ortaya atmak fik- ri tüylerin! ürpertecek kadar onu kür- kutuyordu. Hayatına büsbütün başka bir çığır vermişti. İstanbuldan ve Avrupadan getirttiği kitaplarda köy hocalığına da- ir derin ve uzün tetkikler yapmış ve mektebi büsbütün yeni bir şekle sok- muştu. Anadolunun bu uzak köşesinde, İstanbulda bile bulunmıyan modern bir Köy mektebi yükselmiş ve bu mektebin şöhreti yavaş yavaş yayılmıya buşla - mişti. Fakat bütün bu başka sahâdaki çok verimli muvaffakiyetler, Naşidin Tu - hunda boş kalan yeri dolduramamıştı. Bu boşluğu hiç bir kuvvet dolduramaz- dı: Ne köy çocuklarının kendisine se- verek bakan gözleri, he memlekele faydalı bir müessese kurmak sevinci, — Nah.. Bak işte.. Altında büyük harflerle ekiymetli şaâjrimiz Naşit» ya- zıh. Naşit gazeteyi çocuğun elinden kap- tı ve birdenbire yüzünü ellerile örte - rek cansız bir vücut gibi sanda'yesine düştü. Bu, iki ay evvelki bir gazete idi. Genç bir şair, bir kaç sütunluk yazı - sında, Naşidin yirmi sene evvel çıkan kitabından büyük bir bararetle bahse- diyor ve onun şiirlerini birer birer tah: ll ediyordu, Bu yazının sonunda şüU cümle vardı: «Kendi nesli tarafından anlaşılmamış ölan bu büyük ve «duy- gulu şairin bir gençlik resmini neşre - diyoruz. Bugün o sağ mdir? Nerede - dir? Bilmiyoruz. Belki de ölmüştür; fa- kat bugünkü gençliğe düşen — vazife, kendilerine yeni ve zengin bir yol gös- teren üstatlarını, sağ ise, bulup ona lâ- yık alduğu mevkii vermek, ölmüşse, o- nun hatırasını canlandırmaktır.» Naşit bu buruşuk gazeteyi gözü önünden ayırmadı. Kend olan yazıları yüzlerce defa okudu.. o » kudu... Kulaklarında küçük Mustafa- nm çocuk sesi: O... Sen misin? diye çınlürken, içinden taşan ve bütün mevcudiyetini zev le titreten başka bir ses: — Evet... O.. Benim işte... Cevabını veriyordu.