ta Oyununun son Yattığı hastanede mülâkat A'in “ li , Y __”_"“' Sadullah Or Fettığı ha ladı. Kavaklu N: (ic hayli Zamandan * Gür, edil, 'b; hastahane- dünkü * Balkı Ralz “ın gözüne o Pa. z '"'*d;lğ:;'—'-" Efendiyi ele YAK Börme CI gibi ge- L '€ dayana - T Yalnız bi - |* VlÂt gibi ge- ârd Unda karşıma . Ve beni böz- cevabın | Ptatalona kadar çıkarmış. Ve nihayet | * « * Yazan : Naci Sadullah SÖON 'POSTA M "hxı;l:: hğlîle. tekrar unutulmanın acısı Kavukh_x_ Alinin gözlerini * Elimi hazin bir minnetle sıkarken acı acı güldü ve “Biz halkı güldürdük... Halk bizi ağlatıyor ,, dedi! Kavuklu Ali Naşitle karşı karşıya gide döne, işi on on pantalon ısmarlayıp gitmiş. | Beş gün sonra terziden ısmarladığı pantalonları istemiş. Terzi onun önü- ne ufak bir paket uzatmış, ve kemali ciddiy — Buyurun! demiş. Beriki paketi açınca bir de ne gör - gün? Hakikaten on tane pantalon var. Fakat hepsi de, oyuncak bebeklere bi- Je dar gelecek kadar ufak! Bu vaziyet karşısında bittabi: — Bunlar ne? diye feryadı ayyuka çıkarmış. Terzi kemali sükünla cevap vermiş: — Bir metre kumaştan ön tane pan - talon böyle çıkar. Sen, «patıtalohları bana göre dikeceksin!» deseydin. iş değişirdi. Bize de (35) lira verip, ortaoyunu z iz de 4 kişi « Tabif hid -|» — Yahu, diyorlar, dört kişiyle orta- | £ gyunu oynanır mı? Biz de cevap veriyoruz: — 35 kâğıda o1 pynanır. «Siz Bu gidişle bittabi, tez günde ortao - »yunu da ortadan büsbütün kalkacak! On beş senedir, ilk defa, geçen fez tivalde tam takımla ortaoyunu oyna mak kısmet oldu. Çünkü, Allah bere ket versin, tam 250 liralarını aldık. Böyle olunca, işin içine idi de gir- di, Fahrisi de, Dümbüllüsü de.. — — Naşit te ortaoyuncusu mudur? — Elbette ya... O da ortaoyunculu - ğundan yetişmedir. Fakat Naşide hak- mayın siz. San'atkâr çocuktur. Her şey Oynar o!, Güldü — Her şey oynar mı? — Tabii! — Meselâ futbolu da becerebilir mi rsin? pan- AM — Vallahi bilmem amma, eğer bir merak ederse, evel Allah onun — bile hakkından gelir! B Sünu 9 ,hm. N 35 yNa ğ taksim, kâğıdı Ba, Tsiniz? hikâyesi !“lr ,,_ğlı alon Müuhatabımdan, en unutamadığı ha- tırasını dinlemek istedim. Hiç ün- gün... — İsmet İr n çocuğu sünnet e- dilecekti. Bizi de Ankaraya götürdü - ler. Atatürkün huzurlarında, eski mek- teplerle, yeni mekteplerin mukayese- bir terziye Sormuş; ç: sini yaptım. Oyunun bir yerinde pişe - kâr bana: — Sen cahilsin! diyordu. Ona veri ğim cevap sayesinde, Atalürkün bü - yük iltifatlarına mazhar oldum. Pişekâra: — Tabit cahilim! Sen, eski mektep- lerin, ikide birde kafalarımızda kırılan sırıkları altından cal mızi kurta, - rabilişimize, bı , ve bu kadar yetişmemize ş dedim, Kayuklu Aliye, yorgandan çıkardığı sağ kolunun üstündeki koca döğ gösterdim: — Bu da ne Ali Baba? Sen de oniki- lerden miydin yoksa? Kavuklu Ali, suçu meydana çıkarıl - mış mahçup bir maznun gibi kızardı: — Suş,., Onu ne sen sor, ne de ben söyliyeyim! Ben ısrar edince, mecburen anlalı - yor: — Ben bu döğme sayesinde belki 40 defa hayatımı kurtardım. Bizim gençlik devrimizde, ortalığın i malüm. Serde Aksaraylılık tasvar Adım başına ön tane kabadayı di Ben, ne birine yapamadım. Ne li, ne de kaça Kolu u koci B ğ kaç defa ezilmekten kurtuldum! — Ortaoyununda hiç lâkırdı altında kaldığın oldu mu Ali Baba? - H ü Demek hiç bozmadılar seni, — Hay Ç bozamadılar! dedi, Sende de pi: | Biraz dâha ü açlıracaksın ağzımı! Bu cevaba ben de gülüyorum, ve nöt defterimdeki sırasızlığına - bakmadan not defterimdeki suallerden birini âa- ha soruyorum: $ — Kaç türlü taklit yapabiliyorsun Ali Baba? — Yedi.,. Acem, Ermeni, yahudi, A- rapkirli, dışarlı Kayserili, ve Ru - melili... Bunları öğreninciye kadar ne- ler, çektim. Ermeni lokantalarına mı dadanmadım. Tahtakalede, — eşekçiler kahvesinde bedava çıraklık mı etme- dim! Acem kahvelerinde mi dolaşma - dım. Taklitte muvâffak olmak için, çok dinlemek, ve çok konuşmak Jâzım. Fakat bence, taklit yapmasını öğ - renmek, taklit yapmasını unutmaktan çok daha kolay. İ Ben ağzımı öyle fena alıştırmışım ki, simdi bir mecliste, dilim kayacak diye ödüm patlıyor. Biraz dalgınlığıma ge- Jince, taklitli konuşmıya baş]_z,-ıv yorum. Ve bu yüzden de, mütemadi yen çam deviriyorum! " Son sualimi de soruyorum: — Ya aşk meselesi Ali Baba? Onun- la aran nasıldı? . e — Gözünü seveyim. Kirli çamaşır - Jarı karıştırma!.. — Aşk, kirli çamaşır mıdır? — Tabif ya Eğer aşk kirli çamaşır olmasaydı;, herkes Onu sir gibi sakiar »di? mı)dh(l)ınrıını 18 inci sayfada) üstadı ile .İlik var. Sayfa 7 Yer altında 45 sene (a7 | Maden oca ğında fena fikirler besleyip || kalbini bozmıya gelmez e. 8 Serde gençlik vardı. Sevgilime daha çabuk ulaşmak için nefesliğe u- zanan kör bir yolu tutmuştum. Birden bire direklerden biri korkunç bir gürültü ile kırıldı. Kendimi tavandan akan taş kömür ve direk yığınlarının altında buldum. Yazan : A. Naim da kalbini bozmağa gelmez arkadaş Ben bir kere ocak içinde fena niyet kurdum, başıma belâ geldi. Etem Çavuşu bu- gün gene hayli coş- kun dinliyeceksi - niz. Üzerinde Çoş - kun — Zamanlarının hali var. Gene sağ el, sağ yanağı za - man zaman tokatlı- yor, Çünkü bizzat başından geçen kor kunç bir kazanın hi kâyesini — anlatıyor, j ocak kurdu. Muharririm! — Seferberlikte Almanlarla beraber çalışıyoruz. Ben o sıra, şimdi Gelik o - caklarından ve maden başçavuşu olan oğlum Mubarrem gibi zağlı ve tavlı bir delikanlıyım. Gençlik bu ya, bir Rum dilberile bir gönül hikâyemiz var, İşi kolayına bağlayıp dışarı n sak nıyorum. Baş - tan söyledik, ayıp değil bu, serde genç- rıta bağladım ve ocağın ana lime daha ça- görmediğinden güç . Her adım la yüreği kabartan gürültüler Elimde lâmba, kafamda vuşacağım sahnenin ha- 3 im ilerliyorum. Direklerden biri korkunç bir gürül- e oluyor? diye lâmbamı a bi aak oldum. Göz a- acak kadar kısa bir zaman idan akan Gdurdurmuş ve bayılmışım. Gözümü, kazma sesleri, bağrışmalar arasında açtım. Benim bulunduğum nefeslik yolunun arasını kapıyan- gö- çük yığınlarının ötebaşında yırtılırca - sma, geberircesine bir çalışma var. Te- iz Etem nıdıkların seslerini birer birer farke - diyorum: Dedim ya, bir yığın kazada bulun - dum. Kendim bir çok tehlikeli kazalar savuşturdum. Bu, içinde bulundi vaziyet onların hiç birine benzemi - yor. İnsanın gözünün önüne evi, ka - rısı, anası, uşakları, sevdikleri sıra ile diziliyorlar. Ölüm! Korkunç bir $ Hele bir maden girdi yer, ins: ölüm gelip çatınca daha çok bir şey oluyor. Gür kçe bana yaklaşıyor Anlıyorum ki beni kurtarmağa çalı - şanlı rine takarak mo- loz yığınlarına saldırmışlar; Adım a - dün ilerliyo: Beni ezilmekten koruyan ağaç di * reklerini düşürmekten korktuğum için binbir ihti, a bir kımıldama hare ti yaptım. Böylelikle başımı biraz kur- tarabilmiştim. Beni kurtarmağa uğ : rüşan arkadaşlara: — Ölmedim, buradayım! Diye seslendim. ! Sağol Etem Çavuş! n Öbür tarafında rdan geliyordu. Türk ve Al « i sağ olduğümu anla - yınca hep birden sevinçle haykırmış - lardı. Benden ses kça göçüğün ö - bür tarafındakilerin - çalışma şevki (Devamı 15 inci sayfada) Soyadı işlerinde İhtilâflı bir nokta Kırıkkalede tornacı Hayri Güner- candan bir mektup aldım, soy adı muamelesinde güçlük gördüğünden oy adı kanunu çıktığı zaman ben askerdeydim, annemle babamdan ve kardeşimden mürekkep olan âi - leme yazdım, Derbal müracaat etti- Fakat nüfus memurluğu benim rada orada bulunmamam dola - yısile adımı listeden çıkarmış. Mua- melemin askerden dönünce âyrıca Jyapılabileceğini söylemiş. Çaresiz terhis oluncrya kadar bekledim. Fa- kat terhis edildikten sonra da yani 21-11-936 tarihinde müracaat ettim. Vakti geçti, dediler, bir de cezadan , bahsetlijer, fakat mesele sadece bundan ibaret değil, öğrendim ki benim muamelem şöyle dursun, ai» leminki dahi henüz ikma| edilmiş değildir. Vâkıâ bir soy adı taşıyo - ruz, fakat bu kâğıt üzerinde Gdeğil, dillerdedir. Şimdi sizden benim cezaya dü - çar edilmekliğimin doğru olup ol - madığını soruyorum, ne dersiniz? * Biz bu muamelede bir yanlış'ık olacağını — sanıyoruz: Okuyucumuz kendisi de dahil olmak üzere tekmil allesi için müamele bitmemiş - olsa bile, madem ki müracaat — vâkidir, Mmüamele başlamış sayılır, ceza yok- tur, kanünu müteakip verilmiş olan izahatın çerçevesine da yettir. Bunu nüfus anlatması lâzımdır il bir vazi- memurluğuna