14 Sayfa “ Son Posta ,, nın tefrikası : 88 ARLIK ÜLKESİNDE BiR TÜRK ZABiTi Cemil; ağır ağır başını kaldırırken, erguvani renkli koltuğa gömülmüş ©- lan Prenses Emmaya, - iskarpinlerinin focundan, tepesinde azametli bir taç gibi parlıyan saçlarına kadar - göz gez- dirdi. Bu gürbüz ve olgun vücutlu genç kızın haşmeti karşısında bir an titre - tnişti — Ne cevab vereyim, Emma... Sü « kutumun ifade ettiği mana kâfi değil mi?.. Maamafih benim mutlaka bir şey söylememi isterzen, söyleyim. — İstemek değil.. hattâ, rica ede - tim. — Amma, sözlerimle alay etmiye « keksin. — Hayır. Etmem, — O halde söyleyim... Emma!.. Bu gece sen.. o kadar şâhâne bir haşmet gösteriyorsun ki,, karşında şaşırma - mak, sendelememek mümkün değil. — Belki biraz mübalâğa — olabilir. Fakat, bu sözlerin hoşuma gitmedi de- ğgil... Beni böyle görüşün, sakın üç günlük tahassürün neticesi olmasın?, Cemil, cevab vermedi... Prens Yu- Bupof, kapıyı kapadıktan sonra yanla- Kına gelmiş: — Artık bizi hiç kimse rahatsız et- meden, serbestce konuşabiliriz. Demişti... Ve sonra, o da Emmanın gol tarafındaki kanapeye yerleşmişti. Herkesin çehresi, ciddileşmişti. Her- kes susmuş, birbirinin yüzüne göz gez- dirmişti. On, on beş saniye süren-bu süküttan sonra, Grandük Dimitrinin gesi işitilmişti: — Evvelâ, Emma söylesin. Çünkü, onun gösterdiği arzu üzerine içtima et- tik. Emma, vaziyetini değiştirmeden ve hiç bir mukaddemeye lüzum görme - den söze girişmişti. — Evet!.. Bu içtimaı, ben istedim. Bunun da iki sebebini, kısaca izah ede- yim... Birinci sebeb., dün, halk efkârı amumiyesini idareye memur ajanları « mızdan Popofla temasa geldim. Po - pofun verdiği malümat, şudur... Garb cephesindeki son mağlübiyet üzerine, amele ve asker efkârı umumiyesinde hükümete karsı şiddetli bir infial hu - sule gelmiş. Her yerde, kasden cephe- ye asker ve cephane gönderilmediğin- den; nâzırların malümatı dahilinde ya- pılan suiistimallerden bahsediliyormuş. Bilhassa Çarın, Çariçeyi yerine vekil bırakarak umum? karargâhta boşu bo- Şuna oturup durmasına hiç bir mana verilemiyormuş. Herkes birbirinin ku- lağına: «Çariçe ile nazırlar, memleketi Almanlara satıyorlar. Alman boyun - duruğu altına girmemek için, bir şey yapmak lâzım.» diye fısıldıyormuş... Fakat henüz hiç kimse, ne yapacağını bilmiyormuş... muş.. muş.. müş... Prens Yusupof Ermmmanın sözünü kesti: — Volkan, kaynıyor. Poraçkeviç, bir sigara yakarken ilâ-| Çariçeye imzasız bazı tehdid mektup - Ve etti : — Prenses Emmanın aldığı malü-| Mat, çok doğru... — Bir haftadanbe memleketin havası, tamamile değiş -| mektub sahipleri hakkında tahkikat ve Miştir... Lütfen devam eder misinis, | tâkibat icra ettirmek Prenses Emma, — Halk arasındaki vaziyet, böyle...|zerinde (Âyan Diresi Merkezi) yazı - Gelelim, sizi içtimaa davetin ikinci se- | Brını görünce bundan vazgeçmiş. Fa-| bebine... Bu sabah, (Bitner) e rastgel- dim. Grandük Dimitri sordu: — Hangi Bitner?. — Veliahtın dadısı, -— - sonra tekrar yi dı. Dudaklarında — IKINCI KISIM — RR. Cemil, tanımadığı isimler hakkında malümat a'arak, Rusyanın iç yüzünü gösteren bu muhavereyi can kulağı ile dinliyordu —E! — Bilirsiniz ya.. beni, çok sever. — Evet. — Ne var, ne yok diye sordum.. miyor;» dedi. Hangi işler, Bitner, cep- hedeki vaziyet mi, dedim, Elini şiddetle sallıyarak söze girişti: «Hayırl.. Ne|akıtıldığını sanıyor. Cellâdın bahşişini| günden itibaren tam manasile Nâraşın | nanınız, sON POSTA « Son Posta » wn Tarih? Tofrikam : 27 Cüce, Tunçayın gözlerini açacak Nabonun bahçesinde bulamami |Cüce ilâcın çalındığı yerde bir çivi bulmuştu, bu çivinin başı üç köşeli Derin derin içini çekti. «İşler, iyi git-|derhal : “ İlâcı çalan Sama'dır, dedi bu çiviyi Nabo ona uğur olsun diy* Herkes, hattâ Gudea bile senin kanının | na bağışladım!) demekti. Tunçay o|me, fakat ilâç çanağ! SÜMERYILDIZI TUNCAY ben.. ve ne de Çaziçem, cephedeki iş - kimseye sezdirmeden verdim... —Oh, / malı olmuştu. lerden korkmuyoruz. Oradaki işlerin bir gün olup normal bir şekle gireceği- ni biliyoruz. Bizim asıl korkumuz, baş- ka şeyden... Grandük Aleksandr ile kardeşi mütemadiyen Çarı fitliyorlar « mış. Kabineyi değiştirmek istiyorlar - mış... Hattâ; Grandük Serj, Çara bir mektub yazmış.. eğer on beş gün zar - fında, Duma meclisinin karşısında mes'ul bir kabine bulunmazsa, hepi - miz derin bir uçuruma yuvarlanıyoruz; diye tehdide başlamış... Anlamıyoruz, kabineye ve dolayısile hanımıma yapı- lan bu hücumlar niçin?.. Ah, çok ya - zık.. hanımımı, daha hâlâ anlıyamadı- lar. Onu, bir Alman tarafdarı.. kim bi- lir belki de bir Alman casusu sanıyor lar. Fakat emin olmalılardır ki aldanı- yorlar.. Çarlık tacına göz dikenlerin propagandalarına kanıyorlar. Fakat Çariçem, onların karşısında yalçın bir kaya gibi duracak. İcab ederse, onların hepsi ile pençe pençeye gelerek hem Çarı, hem hükümeti bütün entrikalar - dan koruyacak.n diye cevab verdi. Poroçkeviç fena halde sinirlendi: — Vay.. demek ki başı sıkışırsa, mü cadeleye cür'et edecek, haaa... — Durunuz azizim, daha bitmedi... Ben bu havadisi alır almaz derhal sa- | raya gittim. Kızılhaç namına yeni açı- | lacak imalâthanelerin idare heyeti hak- kında malümat almak bahanesile doğ- Tuca Ânia'ya müracaat ettim. Onu, -ki- minle başbaşa bulsam beğenirsiniz?.. — Kiminle),, — Matrona ile, Oradakilerin çehrelerinde bir hayret dalgalandı. Grandük Dimitri, Prens Yusupof Poroçkeviçin sözleri, birbiri- ne karıştı: — Yaaa2.. — Başbaşa, öyle mi?' —— Tubaf gy. Cemil, birdenbire uyanan bu hay- retin sebebini merak ederek Emmaya | sormiya mecbur kaldı: — Ania kim?.. — Çariçenin Dam Dönörü.. Mah - altına koymadı. | fından yıllarca sonra bile olsa, anla - Kalbinin üstüne götürdü ve orada o -| şılmanın, bu anlaşma birleşmelerine nu avuçlarile sıkarak gözlerini kapa-| yaramadığı halde bu kâdar büyük bir ıztıraptan mi, se *|saadet olabileceğini hiç zannetmemiş- wincten mi belli olmıyan garip bir te-| ti ve ona duyduğu gizli aşkın derin - bessüm vardı ve sevdiği adam tara -|liğini şimdi daha iyi anlıyordu. remi esrarı.. ve, Rasputin'in de en şa- dık perestişkârı, — Ya, Matrona?, — Matrona da, Rasputinin kızı. Yusupof, sabırsızlandı; —— Devam et, Emma. — Onları başbaşa görünce, arada bir şeyler döndüğünü anladım... Der- hal ikisini de mâhirane bir şekilde is- tievaba başladım.. ve ağızlarından şu malâmatı aldım... Bu son günlerde, ları gelmiş... Bunlar çok acı ithamları ,|oturuyordu. artık ebediyen benimsin! Ne kral, ne möbud korkusu kaldı artık. Hiç kimse | senin kurtulduğuna, ve senin yerine! başkasının öldüğüne inanmıyacak! Na- sıl, bu fedakârlığımdan memnunsun, değil mi? ğ Tunçay heyecan içinde Nâraşı dinli- yordu. Gözleri açıktı., fakat, bakar kör gibi, hâlâ görmiyordu.. — Beni candan sevdiğine bugün i- nandım, Nâraş! Bütün servetini cellâ- da vererek fakir düşeceğini düşünme - din! Bu fedakârlığını ölünceye kadar unutmiyacağım!| Bundan sonra ne pa- ra, ne kuvvet beni senden ayıramaz! Nâraş bu hareketile mâbudlara karşı geldiğini, onları aldattığını biliyordu. — Ben nasil olsa, suçları çok bir a- damım. Ulu Tanrı beni affetse bile (Enhil) in gazabinden kurtulacağımı ummuyorum. Fakat, ben ona karşı da isyan ettim.. sevgilimin kanını onun uğrunda akıtmadım, Varsın bana ne ceza verirse versin. Diyordu. Nâraş kalın pazuları, iri vücudu ve kuvvetli yumruklarile kendinde kasır- galar, fırtınalarla da boğuşmak kud -| dan uyanmıştım. Senden bir haber ala-|y v g.: retini gören bir kahramandı. Sumerde | onu yenen, sırtını yere getiren bir ferd yoktu. Ondan yalnız Sumerliler değil, Aksl ve Flim pelliranları bile yıkm mışlardı. Bir gün, kral Gudeanın tahtı reva- nını kaldıran dört zenci esir henüz sa- rayın bahçesinden çıkmamıştı. Gudea kapıda bekliyordu. Nâraş Sumer hü - kümdarını bekletmemek için, tahtı re- vanı bir hamlede yerden kaldırarak başının üstünde götürmeğe başlamıştı. 'ahtı revanın içinde Güdea ile oğlu İşte Sumerlilerde ilk defa, kuvvetli insanlara tapmak ihtiyacı bu hâdise - den sonra doğmuştu.. halk arasında Nâraşa: (Kuvvyet Mâbudu) diye ta » panların sayısı gittikce çoğalıyordu. Nâraş harbde cesur bir kahraman ol duğü kadar, şehirde de kuvvetli bir ibebliminde. Bir çok gençleri kendisile güreşe teş- vik ettiği halde onunla hiç kimse gö - Teşmiyordu, 'Tunçay o gün ölümden kurtuluşu- na sevinmişti. Nâraş mâbedde olup bi- tenleri anlatırken, Tunçay iki kere Nâ- raşın dizlerini öpmüştü. Sümerde bir adamın dizini öpmek: (Hayatımı sa- Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar » ihtiva etmekte imiş... Çariçe evvelâ, | dahiliye nazırını saraya — getirterek | istemiş.. fakat, imektub zarflarının posta damgaları ü- kat, bu mektublardan çok derin bir te-| essür hissetmiş. Fena halde sinirlenmiş. Bu scfer, Rasputini getirtmiş. Yapıla- cak muamele hakkında - fikir istemiş. (Arkası var) * der: İstanbul cihetindekiler: | Aksdrayda : (Sarım). Alemdarda : calı || Rıza). Bakırköyünde : (HİMD. Reyand- da: (Cemil). Eminönünde: (Mehmet Kâ- zım), Fenerde ; (Vitel). Karagümrüktea: (M. FPuad), Küçükpazarda : (Yorgi), Ba- || matyada : (Toofilos). Şehremininde : (Nâmım), Şehzadebaşında : (Üniversite). Beyoğlu cihetindekiler: Oalatada : (Hidayet). Hasköyde : (NI- sün Asco). Kasımpaşada ; (Müeyyed). Merkez nahiyede : (Galatasaray, Garih). Şişlide : (Maçka). Taksimde : (Kemal Rebul, Kurtuluş). Üsktüdar - Kadiköy ve Adalardakiler: Büyükadada: (Şinasi). Heybelide: (Ta- naş). Kadıköy eski İskele caddesinde : (Botraki) Kadikây Yeldeğirmeninde (Üç- der). Üsküdar Ahmediyede : (Ahmediye). loldum, Dediğiniz büyük çamı da bu!- |du. Toprağın altı el ile kazılmıştı.. si- 'hirli çanak çalındıktan sonra gene el |ile örtülmüş ve çukur büyük bir itina| Şile kapatılmıştı. Şimdi Tunçayın da Nâraştan dilek- leri vardı: — Bundan sonra, yabancı illerden gelecek pehlivanlarla dövüşmiyecek- sin, Nâraş! Haydi, bana söz ver.. Diyerek boynuna sarılıp yalvarmağa başlamıştı. Nâraş sevgilisini kırmamak için, o gün: — Peki.. isteğin bundan ibaretse, merak etme.. söz veriyorum. Ben de zaten artık dövüşecek halde değilim. Diye cevab verdi, Tunçay bu suretle hem ikinci defa cellâdın elinden kurtulmuş, hem de Nâraş gibi meşhur bir kahramanın eşi olmuştu. ... Sihirli göz ilâcını kim çalmış? Bir sabah Nâraş evinde otururken, iki cüce geldi. Bunlardan birisi (Ming-Çon) un kar rustş öteki de sihirli göz ilâcını getir - mek üzere (Suz) a giden cüce idi. Nâraş cüceleri görünce sevindi: -— Maya! Bu tabah güneş doğma - cağımı umuyordum! Dedi.. cüceler içeriye girdiler. Tunçay bir sedirin kenarında oturu- yordu. Cücelerin geldiğini duyunca heye- canla yerinden kalktı. — Bugün dünyayı görebilecek mi- yim, Maya? İhtiyar cüce kederliydi: — Sizi sevindirecek bir haber geti- remediğime acınıyorum, — dedi, (Suz) a gönderdiğim Çu-Çen bu gece eli boş olarak döndü. Nâraş birdenbire hiddetlendi; — Ben sana bir avuç altın vermiş - tim. Yetmedi mi yoksa..? Neden eli boş geldiniz? Maya yanındaki cüceye: — Anlat gördüklerini..! Diye mırıldandı. Cüce Suz sarayının bahçesine nasıl girdiğini uzun uzadıya anlattıktan sonra: — Bir akşam sular kararınca, sihirli ilâcın gömülü olduğu çam ağacını bul- dum, dedi, fakat o akşama kadar ball- çede ne kadar çam ağacı varsa, hepsi- nin diplerini kazmıştım. — Ben sarta bahçenin ortasındaki büyük çam ağacının dibi kazmayı söylemiştim.. neden bütün çamların dibini kazmağa lüzum gördün? — Kral Nabo sarayın bahçesindeki | |tarhları değiştirmiş. Bahçenin ortasını bulmak çok müşküldü, Bunun için büs tün çamların dbini kazmağa mecbur dum.. fakat çamın dibindeki ilâç çe- nağını çalmışlar. — Nerden anladın çalındığını..? — İlâç çanağının yeri baş duruyor- Nâraş cücenin sözlerine tam mana - sile inanmış değildi.. odanın içinde yumruklarını sıkarak bağırıyordu: — Verdiğim altınlar boşa mı gitti, Maya? Bu ufacık işi de beceremedi - niz..! Suz'dan gelen cüce elini koynuna götürdü: — Kral Nabo'nun sarayına girdiği- Yazan : Celâl! Nâraş! dedi- — Tunçay çok me: — Onu kim çalabilif Diye ıöyleniyo süzerek, koynundan # çivi çıkardı: — Kazdığım çukur buldum, Nâraş! Bu ÇİĞEğ0: düşürmüş olsa gerck; Nâraş çiviyi eline kik etmeğe başladı. | "Tunçay telâşla söze — Bu çivinin başt ©& size ilâcı kimin çaldll rim! , Nâraş çiviye dikkat' — Evet.. üç köşeli Tüunçay başını sallli” — İlâç çanağını Nâraş hiddetini git — Sama mı? j — Evet. Çünkü bt Nabo vermişti. Bu ; dir. Kral, Sama'yı ço Nâraş gözlerini — Sama da seni 4€ Hâcı çalarken, lcu'h_ çiviyi düşürmüş. Ve birden yumru! — Vay alçak vayf' ken ,bu işi becermeyi Cüceler gittikten gilisinin yanmma oturd — Sama ile Suz konuşur muydun? — Ben mi? Kat benim yüzümü kend erkeğe göstermemişti: en kiskanç bir adam! —Doğru söylü; Samaya karşı içinde WEŞ le yok demek..? — Hayır. Bir Dokto! Günlük Notlarındaf Baş ağrıları yücudümüzde baş ağf” muhtelif xebeblere dağÜ talık yoktur. Kansilli ğından yan! başa KAf || kibazdan, kulak rahatf” run ve burunun ari lardan, dimaği ve ve bil'umum ateşli hi hastaların şikâyot Bıdır. Denilebilir ki P dır Ki Baş ağrısı vi Yalnız son haftalaf griplerin netlcesi giddetli baş ağrılari rın sebebi (slayozlt) Ü daki kemiğin boştuğuk? miğinin boşluğunun Bir grip neticesi V€ nezle neticesi burund yafık ifrazat göründü şiddetii olduğu. zamâf şünmek lâzımdır. İle FA önüne geçilebilen bi meliyatı icab eti yet kesboder: Baş ağrılarını bir mevzu bahsetaceftlir. (©) Bu notları bir albüme yapıştırıP | Sıkıntı zamanınızda P ği gibi imdadınıza yi F