SON POSTA W y Onuncu kısım —e No. 7 g d Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — mail Hakkı Paşa basit g © Orüş lü, günü ilhamlarına uyan bir insandı. mleketin bütün iktısadi faaliyetini bir | hamlede askeri idarenin eline aldı ve onu tedricen sıka sıka bütün suyunu çıkarıp posasını bıraktı lî"'_ idare hakkındaki meselelere akkı y cir €vvel emirde bizzat Üt kWF meselesini halletmek b d.;l olur. Bunun için ikinci n ır'a nakledeceğim, gid'_'ıenlî_:::;:vvd bir gün P b usu olan N im, evvelce İs- 'an Nesim Mazelyah İ_îendııf ile hasbihal ettiği- enbire bir meseleyi ha- ha: İ Am k ": dedi, sana da söyliyeyim, ; M'e]munırı oldum. Le- l Hakkı pa; K Hi şanın mü - gtindaki işleri hakkında bir Meğe , Yarıyacak — bir ki Kamhi onun l dostu idi. Onum- lı? Yapardı. Ben de Kamhinin amhi öldükten ma tasfiye ederken gör- ai “Uulpıııının onda es- ü, dahi Yüz bin Kralık kadar bir Oğrusu emaneti var - z Paşanın bu kadar : :]ı:""—' imkân yoktu. Av- B lu..ıııuddeı hayli para sarf- duğu Tn parasını da işde ba- DA göre bu hali dikkate 'düm, Bi , Pa d:&ığ' halde aylıkla bi- hiş h'hhiyem Mak üzere iyi sonra m. Bir tarih ha - bunu sana da söyli- telyal ,’,:::_:*nı bunları söylediği üz A'm"'em İsmail Hakkı e hark, 'Pada idi. Ben de bil- İhi Ma, Pundaki Abranosyan Yaha anlattım. #Yin Cahidi; İ Cahidin Ismail Hakkı Bi Indaki kanaati 8 da Iı".düf ile bu eserin Geçen İ Hakkı paşa se - Tazet, yfı Montröye gider- eci arkadaşlarn konu paşa bahsini adam hakkı z bu littik, sakkında pek çok .,_::ğî“h geçenlerde Yedi tadan bah, bay Cahid — İsmail İyi bir sederken bunun be- albuki l:.da"' olduğunu yazı « 'Z onu belki becerikli, Bi n yamdan fazla becerikli bi- he dersin) Sordu, r. Nereden, nasıl | İttihat ve Terakkinin eski kâtibi umu- misi Mithat Şükrünün o zaman çekilmiş bir resmi derken ne demiş olduğunu iyi hatırla- hinde şahadet etmiş olamıyacağını sö: lüyordu: — Belki, dedi, ölüp gitmiş bir adam hakkında fena bir şey yazmaktan çe - kindiğim için yazdığım yazıdan o ma -| nayı çıkarmışlardır. Yoksa benim için onu methetmeğe hiç bir sebeb yok - tur. O zaman ben kendisine Abranosyan meselesini hatırlatmak istedim; vakti- le kendisi bu işle pek az meşgul olmuş bulunduğu için hatırlamadı. Fakat, bu: nun yerine o bana yukarda bahsettiğim Kamhi hikâyesini anlattı. Meğerse Ni- sim Mazelyah hikâyeyi ona da anlat - miş, «— Senin anlattığın nihayet te'vil götürebilir veyahud aleyhde bir tefsir için teenniye istilzam eder bir hikâye - dir. Fakat, bu, bir maddedir, diyordu; İsmail Hakkı paşanın yalnız Kamhide | üç yüz bin lirası bulunmamak lâzım gelirdi.» Bununla mesele tamamen aydınlan- mış oluyordu. Halbuki sonradan bu meselelere dair kendilerile konuştuğum sırada, iki dostum daha bu Nisim Ma- h hikâyesini tekrar ettiler, Bunun birisi Yunus Nâdi, diğeri de Mitat Şük-| rüdür. Hattâ Nâdi Nisim Mazel- yahtan da işitmiş değil, kendisine vâ-| zelya bulunan diğer bir _'Uulini celbetmiş N görmemiştim. Hay- u. Ben bay Cahid'in olacağını zannet- 'ale ; “Sranosyan işini ba- ir Kaşiğti. Bunun için ken- #Mücib Gigi ı."!"le Çünkü Abr ki bir müracaat üzerine Nisim Mazel-| yaha bu işi bir araştırmasını — bizzat söylemişti. | ..» Bu bikâyeyi burada tamamlıyo -| rüm. Onu uzun uzadıya anlatışımın <bebi Cihan Harbinde Türkiyede baş-| kumandandan sonra en mühim rolü kik,,ı: d'f' sordum: h. Inı: böyle mi yazılmıştır? da teyid ettiler. O ya- ıy,.:'.’" de okumuşlardı ve intibar almışlardı. Ben Yret n tttim ve hndiîer%ne de- lra .d. Abranosyan Ye ettim. Ekrem Uşak- !Iq.yıî bundan başka daha eşvik ledikten sonra, beni ttti Ben de ona söz :.. döndüllen sonra Bay Ca: n ü ; bu Meseleden bahset - Ki Paşadan bahse - oynamış ve isminin etrafında bi bir dedikodu cereyan etmiş olan bir a- 'damın hakiki vaziyetini tarihe tanıtmı- ya yardım içindir. Zikrettiğim madde - ler bir insamı tamamen ve kat'i surette mahküm etmek için kâfi değildir. Fakat bir hüküm vermek için onun mü dafaasını da dinlemek lâzımdı. Bugün buna imkân yoktur. Abranosyanı, her hangi bir şekilde suiistimal fikrinden büsbütün başka sebeblerle himaye et mek istemiş olabileceği gibi harb so - nunda gerek Avrupadaki parası; gerek Kamhideki emaneti de vazife itibarile alâkadar olduğu işlerden büsbütün başka yollardan, meselâ, alelâde tica- ret yollarından dahi — gelmiş olabilir. Ben hikâyeleri nakil ile iktifa ettim ve hükmü okuyuculara bırakmayı mürec- cah gördüm. İsmail Hakkı Paşanın asıl kabahati Fakat, İsmail Hakkı paşanın asıl ka- bahati, ne Abranosyanı böyle sebebi akıllara sığmıyacak bir şekilde himaye etmesi, ne de levazım idaresinden pa- ralı bir adam olarak ayrılması ve harb esnasında oynadığı rolü tamamen gayri | * siyasi, sırf iktısadi bir rol olduğu halde siyasi insanlarla birlikte kaçıp Avru - paya gittikten sonra orada ticaret işle- rine devam etmesidir. Bence onun asıl kabahati harbin iktısadi idaresinde iş- lemiş olduğu günahlardır. Ben İsmail Hakkı paşa ile hayli ko- nuştum. İşler üzerinde hayli münaka- şalar da yaptım. Onun iktısadi kudret- leri hakkında edindiğim fikir şudur : Basit zekâlı, basit görüşlü olan bu a - dam, muayyen bir saba içindeki basit işlerini iyi idare eden Anadolulu tüc- l - mıyordu. Fakat, onun çok fazla le - carlara benzer. Nasıl, bu tüccarlar, he-| kardeşinin oğluydu. Üv sabsız, plânsız işin ilerisini görmek ve düşünmekte zayıf, yalnız akli selimle- rinin günlük ilhamlarına tâbi olarak iş lerlerse o da öyle işlemiştir. Senelerce devam etmesi mümkün ve muhtemel bir harbin iktısad? idaresi için bir plân, bir uzak görüş, bir derin hesab ediş lâ- zımdı ki İsmail Hakkı paşada bunilar - dan eser yoktu, Memleketin bütün ik- tısadi faaliyetini bir hamlede askeri £ darenin eline aldı ve onu tedricen sıka sıka bütün suyunu çıkarıp posasını bı- raktı. Halbuki Türkiyenin istihsal kuv- vetlerine göre hiç olmazsa aç kalmama- sı İâzımdı. (Arkası yarın) Allahın yarattığı tabii ve saf çocuk g Pirinç, yulaf, mercimek, buğ- day, irmik, patates, misır, arpa, çavdar, türlü, badem. —— HASAN Özlü Unlarile çocuklarınızı besleyiniz ve büyü- tünüz. Vitamini ve kalorisi bol o- lan bu özlü unlardan istedikle. rini ve sevdiklerini bıktırmıya- rak değiştire değiştire — yediriniz. İÇabuk büyürler, çabuk diş çıkarır- lar, Hasan markasına dikkat. Başka marka verirlerse almayınız ve al- danmayınız. Bütün eczanelerde ve bakkallarda bulunur. Hasan deposu, İstanbul, Ankara, Beyoğ- lu, Beşiktaş, Eskişehir, Odada tatlı bir sıcaklık vardı. Mavi bir ışık tabloları, havaf bulutlarla nak: şedilmiş duvarları kucaklıyor ve otu ranların yüzlerini solgun bir renkle gölgeliyerek onları sanki bir ri a imiş gibi garip bir hisle ürpertiyordu. Hepsi susuyorlardı. Yalnız daha o gün Anadoludan misafir gelen muallim A n konuşuyor, gezdiği yerler üklerinden bahsediyor onun yumuşak hükim sesine pencere- lere vuran bir kaç yağmur damlasının l yordu. Muallim geniş bir ştı. Karşısında yı Genç kadın duran kocasının koltuğa ğ elini tutarak, kumral kaşlarını hafif kaldırmış, büyük mav; gö k Arif Orhanı din r koltukta da bi ve gülümsiy tlı tatlı konuşan grupun di. O koltuğunu epey ge , güminenin yanına doğru çekmiş, anlara yarı kta ı alevleri sey . Onlara başının hi liyerek böyle bir şında ağrı yerine ya K rip bir sersemlik vardı. Bu akşam üz4 elen Arif Orhanı birdenbire kar - şısında bulunca, senelerden sonm_uıın «hoöş geldin. derken, genç muallimin yumuşak sesi kulaklarını dolduruyor, bir yığın «unuttum» sandığı hatıra ka- fasında canlanıyor, mazi sanki geri ge- liyordu. ğ Arif Orhan onun üvey annesinin v annesinin €- line pek küçük gelmiş, birkaç sene sön İra da kardeşi Perizat doğmuştu. O za- manlar kendisinden beş alti yaş büyük Jolan Arif Orhan sık sık evlerine ge - İlirdi ve küçük kiz kardeşi | nıy u eğlendirmeye bayılır - dı. / a onlardan k, eğer |ya yaklaşırsa «bu da kim olu yör» diye, istihfafla kendisine bakına- larından korkarak bir yabancı gibi ür- kek dururdu. Sonra seneler geç 1 V Arit Orhan mektebini bitirmiş, Avr |paya gitmişti. Perizat, şu biraz ötede | ki-genç kumral kadın o zaman on beş, on altı yaşlarında bahar gibi bir genç kızdı. Ayşe yirmisine yeni girmişti, Arif Orhanın giderken Perizattan ne kuvvetli bir 1z - ltır.ıpıaı ayrıldı « L anlıyacak kadar hisleri ol - gunlaşmıştı. Hak |buki kız kardeşi hiç bir şeyin far- kında değildi. En küçük bir tees- | süre bile uğramamıştı. Ayşe Arif Or - hanın gittiği günü dün gibi hatırlıyor- du. Ne içten üzülmüştü. Aradan bir kaç yıl geçti, Arif Or « kuzunu bulan Perizatla evlenmek is - tedi. Ayşe kız kardeşinin bu teklifi reddettiğini duyduğu zaman ne kadar , yola getirmesini söylemişlerdi. çalıştı. Arif Orhanın bütün iyi, güzel taraflarından kız katdeşine bahsetti. Fakat Perizat: «Yapamam abla, ona Vancak bir ağabey gibi bakabilirim, bir koca diye, değil.. Hem onun öyle ga - rip fikirleri var ki..» demiş ve son ka- İrarını söylemişti. Arif Orhanla evlen- mesi imkânsızdı. Ayşe Arif Orhanın bu garip fikirlerini çok iyi biliyor ve tak- dir ediyordu. Genç adam evlenir ev - lenmez Anadoluya gitmek, orada ka - İranlık köşelere ilim sokarak aydınlat- mak, uyuşuk fikirleri hakikate çıkar - mak, uyandırmak istiyordu. Perizadın izdivaç talebini reddettiğini işittiği za- man epey sarsılmakla beraber bu ka - rarından vaz geçmedi ve hemen Ana doluya hareket etti. Ayşe sonradan Arif Orhana kendi - sini teklif ettiklerini, onun: «<Biz Ay- şe ile birbirimizi sevmiyoruz ki» diye, bunu reddettiğini duydu. Hiç sesini çı- karmadı. Aradan bir yı| geçti. Perizat sevdiği bir âvukatla evlendi. Ayşe de hayatının muhakkak bir değişik'iğe muhtaç olduğunu düşünerek kendisi - ne talip olan Ahmet Müniri reddetme- di. İşte üç yıldanberi evliydi. Koçcası da | mek ist , | sildiğini, genç muallimin Perizatla | za Yarınki nushamızda : Ahmedin kanı Yazan: han Avrupadan döndü ve artık on do-| şaşırdı. Ona kız kardeşini kandırma -| E- | treni ile gidiyor, biraz evvel telefonla linden geldiği kadar büunu yapmıya | Yazan: Peride Celül Ahmet Münir iyi huylu, sakin | damdı ve Ayşe bir müddettenbe disini mes'ut zannediyordu. Be gi de bedbaht değildi. Fakat muhak |ki ş pek muztaripti. B |benliğini yakıp, yıkan bir düşünce |mahvoluyordu: Acaba Arif Orha |nelerden sonra hasrete dayanam «İrak sırf Perizadı görmek için mi bu - Iraya gelmişti? Ya bu karşılaşma Peri - zadın yuvasını sarsar, kardı jsından uzaklaştırırsa!, |hanın kar ı hi cek kada, Ş r, fakat gene de içinde rin bir azap ve şüphe duyarak ürpe * | Biraz sonra seslerin yavaş yavü Büsi duydu Yanıbaşında bir ayak sesi hissetti. N aşça kaldırdı ve birden- bire yüzü pembeleşti. Bu gelen Arif Orhandı.. Genç adam: *Baş ağrın geç- ti mi?» diye, o tavla oyr seninle çene ça- uryar Ben de biraz |larım..» ded Perizat bunu duymuş, öteden güle - rek bağırıyordu; «Haydi bakalım biraz da ablama anlat, zavallının zaten k ağrıyor, Birebir gelir..» n Arif yavaşça Ayşeye doğru eğilerek: «Öyle mi?» dedi. Ayşe dudaklarında garip bir tebes. süm dolaşarak: «Hayır.. diye, c verdi. Her zaman sizi dinlemesini verim.» Genç adam belli etmeden Per erinde asabiyetle d şça ona doğru eğilerek an boğuk bir se «Bu ne demek, dedi. Siz yoksa buraye Pe rizadin kurulmuş yuyasını sarsmıya, hâdiseler çıkarmıya mı geldiniz?» A « Orhan birdenbire başını kaldır « yşenin piril piril gözlerini, mavi altında büsbütün sarı görümen y ü görünce hayretle irkildi. O * nun başını bu kadar muhteşem ve göze lerini bu kadar güzel, canlı hiç . mgiiğin. sanıyordu. Bir şeyler s mek istedi. kat ona vakit bi- rakmadan — genç kadın koltuktan fırladı. Kocası - na doğru dönüpt «Fazla başım ağ- rıyor, odama kıyorum» - diy rek yürüdü, salondah çıktı. Ertesi gün akşama doğru idi. Peri « zat ablasının odasına koştu. Ayşe kır « gınlığı olduğu için daha yatakta Genç kadın onun ayak ucuna otü: arak | bir kaç kahkaha arasında: «Â., abla, de- İ|di, bu bizim yeğen ne tuhaf adam Al- Fa - F. Bercmen veda etti.. Ayşenin şaşırmadığına dik- kat etmi k hayretle kaşlarını kab |dırıp devam etti: «Halbuki daha yakşam bir kaç ay aramızda kalacağını | söylüyordu..» Daha bir müddet konuşup Perizat odadan çıktığı zaman Ayşe yavaşça e lini yastığın altına sokarak bir mek » tup çıkardı. Bu bir kaç satırlık bir mektuptu ve sabah Arif Orhandan gel mişti. Genç kadın dalğın gözlerle onu tekrar okudu: ' «Beni affet, dün gece her şeyi ar dım. Fakat pek geç. Şimdi artık a nızda bulunmakla Perizadın deği kat senin hayatını mahvedeci iyi biliyorum. Çünkü beni seviy zavallı yavrum.. Bunu böyle bu kadar geç anladığım için çok bedbahtım. Çünkü bu sevginin bana ne büyük saadetler verebileceğini şimdi daha yi anlamaktayım. Suçlu benim detimin nerede olduğuna dikkat et * medim. Seni bedbaht etmemek için gidiyorum, hem de bir daha dönme - mek üzere, Allaha ısmarladık.» Ayşe mektubu okuyüp - bitirdikten (Lütfen sahileyi çeviriniz)