M ÇA $e A CA C M N A A —3 Gi € — Ç © Vw & a U P- * F G A İkincikânun —a — SON POSTÂ SEN KİMSİN? | DA Odacı deyip te geçmeyihiz.. Oda - crdan odacıya fark İi vardır.. Bu benim | bahsettiğim — odaa * Odacıların en mü - himdir, Müdiri umumi « nin odacısı müdri umumi muavini derecesinde pek de Büse de müdiri u - mumi muavininden sonra gelen şahsi - yettir. Müdiri —— umumi ini, müdiri w minin — odasına kapıyı vurur da öye k girer. Şube şefleri ka « pıyı vurürken yü - veklerinin de çarp - tıklarını hisseder - ler. Hele memurlar.. Onlar için büsbü- tün fena.. Müdiri umuminin odasına © rinde giremedikleri gibi kapı - ömi sının önünden geçerken bile selâtı ge- lâm getirirler.. Fakat odacı serbesttir. İstediği zaman müdiri umumfnin ka - pisi kapıyı vurmadan açar ve içeri girer. Müdiri umuminin odasından çı - kınca da etrafına göz gezdiri — Beni görüyor musunuz. Ben ki - mim? Diye bir hali vardır. * Melmeketten geldiği günü hatırlı - yorum amma © hatırlamaz, yahut ta hatırlamak istemez.. Üstübaşı eski idi. Ve ürkekti. Adı meydancı idi. (Mey - dancıyı anlatmak — mecburiyeti hâsıl oldu. Meydancı meydan alıp satan ma- masına değildir. Dadrelerde odacılar odaları süpürür ve temizlerler, mey - dancı da odaların dışını) sonra bir de- rece terfi etti, kalem odasının odaci- &ı oldu. Biraz daha terfi edince mü - diri umumt? odacısı mertebesini aldı. Melmeketten geldiği günü hatırla « Mamakta haklı değil mi?. Adı Ahmett n tir. Fakat ona odacı ar - ’:*'*"“ Bay Ahmet derler. Hattâ hm"'“m kısmı azamı da odacı ar - h:î'ln tarzında Bay Ahmet diye ça- 'ar.. Çünkü müdiri umuminin o - lr, Memur korkar, şef korkar.."- Olur Ya, Müdiri umumİnin odasına sık sık Birip çıkıyordur. Bir aralık bir şey de- ZiVerirse. Atma müdiri umumi bir 6- Nm"“_ Sözünü sem'i itibara alır mı?. iye almasın. Alır ya.. Odacısı mah - temi esrarı sayılır. * ..Müdırt umumİnin odacısı kalem © - 'sına girdiği zaman memurlar topar” h'n""- Gazete okuyan gazetesini daki ar. Esniyen deftere bakar, yanın - iyle konuşan birdenbire susar.. O- ci bu Yaziyetten memnundur. Ka - b metelik vermiyenlerin ken- dinden ürkmelerine sevinir.. İm"““nn bakâlım Bay Necati.. bali bir tarzda hatırını sorduğu ıı:::_ Sıraya geçmiş bir memurdur, kı- — Sen bir odacısı rzda ,mr;: Ht nı;_?hım bu tar 'Ye sormak ister amma, soramaz.. ü müdiri umuminin — odacısıdır. T gülümser: ;.kı;—' kkür ederim, siz nasılsınız? tiloyu ilonun yanından geçerken dak- tib 'n'ö”* baştan aşağı süzer.. Dak- Pürlanır, mütebessim bir hal a- aç acının bakışını ğı yukarı Müdiri umumini aşağı v H Dşage bn geee 'aba müdiri umuminin hoşuna Mütenekkiren sokağa çıkar, ümı fötr şepka, arkasında müdiri ."U?uıı.,., bir yıl evvelki paltosu var- Kendisinş — Nerede çalışırsınız? Diye sorulunca, dairenin adını söy- kler: .—Orıdı iş görüyorsunuz?. — Memurum! Cevabını bastırır ve ilâve eder: — Müdiri umum!nin hususi memu - Tuyum.. ğ Bunu söyler amma; itiyadın tesirini kaybetmemiştir. Vapurda gayri ihtiyari lüks lfun.ı - ranın çarpuk koltuğunu — dü Tramvayda pencereyi cebinden Ç dığı mendille bir temiz siler.. Ve bi almak üzere kondüktöre bir lira ve - rirken lirayı ayağa kalkip imzaya kâ- ğat verir tarzında uzatır. * Bazan dairede bir memurun yanina sokulduğu olur: — Bu akşam sendeyim. — Ne haber? — Sendeyim, dedim anlarsın ya! İyi bir yere içmiye gidelim. Akşama be - raber çıkarız. Memur düşünür: — Acaba? Bu acabada şu vardır. Bir şey mi bi- liyor? Terfi mi ediyorum.. Yoksa fe - na bir yere nakil mi ediliyorum. Her halde odacıyla birlikte gitmek fena olmuyacak. Parası yoktur. Arka - daşlarına baş vurur. Güçbelâ dört yer- den borç aldığı dört papeli yan yana getirebilir. Odacı ile birlikte çıkarlar.. Odacı gene alelüsu) sivil kostümünü giymiş. Boyunbağını takmış ve bo - yunbağın üstüne de bir iğne ilâve et - meyi unutmamıştır. Memur lâf arasında sıkıştırır: — Senin dilinin altında bir şeyler var! Odacı mağrur bir eda ile memurun yüzüne bakar: — Eh biz her şeyi duyarız. — O malüm amma bu duyduğun ne- dir bakalım?. — Söyliyeceğim biraz sabret.. Hani müdirin odası kapısında bile bu kadar beklenilir. Nihayet bir birahaneye girer, kar - şılıklı masaya otururlar. Rakılar gelir, mezeler dizilir.. — Buyur... — Sen buyur. — Canım sen memursun.. — Amma sen.. — Öyle amma gene ne olsa adınız memur. İlk kadehler içilir.. — Hani şu söyliyeceğin.. — Şimdi söyliyebilirim.. Başkası ol- saydı söylemezdim ya. Memur olmuş- lar da sanki bir şey.. Ben anların birini beş paraya almam. Hem müdiri umu - mi de bilmiyor değil ha.. Adamını iyi bilir. Şu kadar senedir hizmetindeyim.. Memur lâfı keser: — Yahu şu benim... — Söyliyeyim ha.. Bu ay maaşına on lira zam var. — Sahi mi söylyorsun? et Biz odacıyız amma çok şeylerden ha - CI — Bu işte eh be- nim de şöyle bir faydam dokunmuş - tur. 1 * — Sahi mi söylü ? — Yalan — söyler miyim? Bana gor * du. — Kim sordu? — Kim soracak, müdiri umumt! — Sana mı sör - du ? na sormaz mı? Val lahi billâhi hani şu Sen ne zannediyor- sun?. Bana emin ol- masa yanında tular mu? Yani ben bir » » --glesem. Dakikasında yerine ge - tirir. Hani geçende Nihat Bey yok mu, muhasebedeki canım,. Ona zam yapacaktı. Lâf aramızda amma.. Ben şöyle bir yüzümü buruşturdum. — Ne o?, Dedi. Anlattım, fenalık etmek — için değil ha. Doğruyu söyledim. Sanki bilmiyor muyum? Hani o daktilb var ya.. Sarışın... Bütün işi ona mektup yazmak. Zammı yapmaktan vaz geçti. Amma sakın kimseye bir şey söyliye - " | yim deme., Lâf aramızda. Şu senin zamda da gene.. — İyi olur. Dedim. Hiç düşünmedi, kâğıdı im - zaladı.. Eh tebrik ederim. * Müdiri umum? ile başlanan «Sen kimsin» yazı serisi müdiri umuminin odacısile bitmiş oluyor. Bay odacı sona kaldığın için üzüle - yim deme, ben senin kim olduğunu, ne mühim bir mevki işgal ettiğini bi - lirim. Hattâ şimdi istesen beni de mü- diri umumine tavsiye eder. Ve bana iyi bir memuriyet verdirirsin.. Amma teşekkür ederim. Şimdilik vaziyetim iyi, fenalaştığı zaman müracaat ede - rim olmaz mı? Şimdilik Allaha ısmarladık. İsmet Hulüsi Kadeki, 'Iruvakar manto Truvakar bir manto modeli.. Bel in- cedir. Kollar bufan. Ve kol kapaktarı — Tabif sahi.. Bak şunü da unutma. | vardır, Yaka kabarıktır. Genç kadın ve genç kızlara çok iyi gider. Sayfa 7 * DÜNYAMIZA BİR BAKIŞ -4-0 Geçen yazımız. da Avrupanın küktürdeki ve si- Burhan Jâh ve politikada- ki hâkimiyetinden M_ Bu- gün «ilim ve teknik» teki hâkın_ııyeı.n den ne arladığımızı söyliyeceğiz: Makine devri başlayıncaya kadar il min istihsal tekniğine tatbikı, aZ çok olsa bile, umumi ve bir sis ğ::ıuinde değildir. Asıl buharın keş finden sonradır ki, insanlık, empirik bilgiden tamamile ayrılarak müsbet i- Himleri bir yandan daha ileri götürme ğe, biı'yınd.ındımaddeveqyıll:— mine tatbik etmeğe başlamıştır. Bu tarihten itibanen, her ilim şubesinin tek başına ve hiç bir metafizik mihve- re bağlı kalmak lüzumunu hisset- meksizin — alabildiğine inkişafımı — ve türlü Ihtisaslaşma kademeleri yarata- rak hem nazariye, hem tatbikat bek- mından mucizeler yarattığını görürüz. — Neye, yani, ba| p buçuk asırlık bir zaman içinde Av a ilmi ile Avrupa endüstrisi nefes amacasına fütuhatını kaydederek ekmek çarpım .. ;):r taraftan küremiz hakkındaki bil tamamlar ve bir taraftan da kü- noktasını muhabere, mu- vasala, alışveriş ve bunların hepsinin bir muhassalası - olmak üğlı!"! politika bakımından biribirine bağlar. ——— Basit demirci ocağı çelik endüstrisi- ne doğru inkişaf ederken kedi de_r.ü e kehlibarın acayip bir hususiyeti sa mıları sır, Avrupayı ışıklara b“ğll'f çarkları işletir, havalarda haber ve sesi taşır ve hiç kimsenin beklemediği bir sür'atle Papin'in tenceresi Çin'i topa tulan gemilenin kazanı olur. Bütün bu müddet zarfında, Avrupa dışında olan memleketler, kendi sko- Hstizmlerinin karanfıklarında, başları na gelecek olan felâketin yolunu bek- lerder. Avrupanım hâkim ilmi ile hâ - kim tekniği, kendilerine geri ve uyku- da milletlerin gövdelerin smar ei- tinecek olan harikulâde cihazı ayni za manda olarak yaratırlar. Bu cihaz, Li- bera) ekonomi ilmi ve Liberal ticaret sistemidir. Avrupa, kilici ancak lüzimgeldikçe kullanarak, ötesini banka çekleri, his- se senetleri, poliçeler ve konçimento- lar ile halleder. Kendi ekonami ilmi ile kendi ticaret usulünü empoze ettikten sonra, artık mensup olduğu ırk ve mül- Tet ne olursa olsun, her tüccar, onun hâ kimiyetinin meşruiyetini nakleden bir «<hüceyrer dir. Ve kalp, Londranın City'si olmak şartiyüe, tışıkı insan gövdesinde oldu- Zu gibi, İki kan deveranı teessüs eder. Küçük deveran, City ile endüstri hare- ketine katılabilmiş olan diğer Avrupa memleketleri arasındadır. Büyük de- veran ise, Avrupa memleketlerinden herhangi birisi e Avrupalı hareketi- nin dişında kalan yahut bırakılan geri memleketler arasındadır. Fakat bu bü yük deveranın da en sön kontrol mer kezi City'dir. Çünkü ber poliçe, sonun gisini Beyşehir Temiz suya Kavuştu Beyşehir bi namına belediyeye ve C. H. P. kıntısı - çekiyordu. kaymakamımız Adnan kısa bir za - manda, bütün mesaisini bu sıkıntı- yı gidermeğe vererek çalıştı, niha - yet şehre 3,5 kilometre mesalede bulunan Çemçem suyunu getirme- ğe ve akıtmağa muvaffak oldu. Hal- buki daha evvelt halk yalnız göl su- yunu içerdi. Bu yüzden de haştalık bir hayli tahribat yapıyordu. Şimdi bu taze ve yeni su ile şehir halkı birdenbire sıhhatlandı. Kıymetli kaymakamımız Beyşe - hire gelecek yıl elektrik getirmek Yazan: okuyucularımızdan rinden bir teşekkür mektubu aldık. Okuyucumuz bütün kasaba halkı ne da City'nin imza- B I sına arzedilme te, her istikraz, € ge en başta, Citynin | tasdikına arzolunmaktadır. Ve bu esnada, bütün milletler için bir rol taksimi vardır, İngiltere, bütün kârları kendine doğru kanalize ede sermaye imal edecek ve sermay ihraç edecektir. Diğer Avrupa memleketleri Avrupalı hareketin dışında kalan, ya hut bırakılan memleketlerden ham madde ithal ederek mamul madde ih- raç edeceklerdir. Avrupalı hareketin dışında kalan geri memdeketlere ge - lince, bunlara, daima daha ucuza çalı- şıp daima hayat standardlarından fe - dakârlıkta bulunmak pahasına, endüs trlel memleketlere ham madde ve gi- da maddeleri göndermek rolü verilmiş tir. Cihan harbi patlak verdiği gün, va- ziyet bu idi. Fakat cihan harbi patlak verinceye kadar, — sömürgelerin pay- laşılmasi hareketi nihayetlenmiş ve bu hususta bazı gecikmiş Avrupa mil> letleri paysız bırakılmış; Avrupa di - şında kalan memleketler Avrupa hâki miyetinin sabası içine alınmış; ve bir yandan Avrupalı memleketler bir i - lim - kültür, ilim - teknik ve nüfus - servet kesafetinin menkezi olurken bir yandan Avrupah bareketinin dışında bırakılan memleketlerde ilmin, kültü rün, tekniğin, ve servetin vakuum'u (hala) hâsıl olmuştur. , 1914 e kadarki tarih * devrelerinde hiç bir din ve hiç bir fatih bütün dün- yayı fethedemediği halde, 1914 başlanr gıcinda, kapitalizm ve onun bir poli- tik mieyyidesinden başka birşey olmi yan emperyalizm, küremizi baştan 4- şağı fethetmiş bulunuyordu. Fakat Avrupanın bu hâkimiyeti ve bu hâkimiyet tamamlanıncaya kadar | bütün ilam ve teknik sahalarında kay- unan inkişaflar, yazımızın başlan - gıcında da söylediğimiz gibi hiç tafizik görüşe bağhı olmaksızın hâsı olmuştu. Yani bu büyük tarihi hâdise nin felsefi ve ahlâki temeli yoktu. Var sa bile tesadüfi ve eklektik idi. Meselâ, bütün bu inkişaf lerçok geri mille ri büsşbülün geriye ve kültür selaleti- nin en korkunç safhalarına atmakla kalmamış bizzat Avrupada da geniş in san yığınlarını gayri memnun bırak- mışlır. Öyle ki «medeniyet yapıyoruz» yahut emedeniyet getiriyoruz» gibi id dialar daha ilk gününden sırılmağa başlamış ve bu meşhur Avrupa mede niyetçiliğine kanşı Avrupanın içinde ve dışında birtakım şiddetli reaksyon ların doğmasına mâni olamamıştır. Bu gün bizler, Avrupa hâkimiyelinin ke- mal günlerini değil, bu reaksyonların gittikçe daha şiddetli hareketler gös - termeleri dolayısile başlayan bir zeval devresini yaşıyoruz. Burhan Belge () Üçüncü yazı geçen Salı günt çıkmıştır. tasavvurundadır. Bu elektrik te şehre 3 kilametre mesafede bulu - nan Afşar değirmeninin suyundan temin edilmiş olacaktır. Bu suretle Beyşehir kısa bir zamanda elektri * ğe de kavuşmuş olacaktır.» * havagazları Kadıiköy iskelesi yük memuru Cevat Güren yazıyor: «— Her sabah ssaat beş buçukta işime giderim. Bittabi sokaklar ka * ranlık.. Benim gibi bir çok kimse « Yer deayni şekikle işine gitmeğe mecbur.. Halbuki Bağlarbaşından Kadıköye kadar olan bütün yollar« da bulunan havagazları yanmıyor. Bastığımız. yeri göremiyoruz. Bit çok yerlere başvurduğumuz — halde bir türlü havagazlarının beş buçuk- tan sonra gün aydınlanana kadat yanmasını temin edemedik. Bu hu « susta alâkadarların yeniden nazari dikkatini celbederiz.r