Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
4 . A7 a Te 14 Sayfa ol Va Son Posta , NIN teirıltası Tt ÇARLIK ÜLKESİNDE ' BıR TÖRK ZABiTi — IKINCI KISIM — Mülâzım — Cemil'in ükbeti ğ OA.R, Rasputin ayni hâdiseyi Jan Müzik holünde de yapmış, bir kadını dışlemıştı Polis müdürü işe müdahale edemiyerek Dahiliye Nezareti Kâtibi Umumisine sormuş, a: “Tevkif ediniz » emrini vermişti. Çar bu | hale kızdı ve adamı azletti. Yerine Rasputinin adamlarından birini tayin etti Bir kaç zabit, Rasputin'in etra - fina toplanmıştı. Koşup gelen otel mü- dürü ile garson şefleri, (Mukaddes pe- der) in önünde diz çökmüşler, onun -ellerini öperek yalvarmaya başlamış- lardı... Cemilin gözlerine ilişen bu el- lerde, canavar ayaklarını andıran tik- sindirici bir iğrençlik vardı. Uzun tır- naklarının uçları, simsiyahtı. Rasputin, delicesine sarhoştu. A- yakta, güç durabiliyor; mütemadiyen ileri geri sallanıyor.. baygın kadını a- hp götüren garsonların — arkasından tehditkâr işaretler — ederek, bir şeyler kamurdanıyordu. Salonda (hâdise) olduğunu haber alan sivil ve resmi zabıta memurları koşup gelmişlerdi. Fakat orada (Mu- kaddes peder) i görür görmez; derhal yıldırımla vurulmuşlar gibi tevakkuf| etmişler.. sonra, adım — adım geri çe- kilmişlerdi. Prens Yusupof, Cemilin koluna gir- miş: — Kaâfil.. Demişti. Otomobile bininceye kadar süküt etmişlerdi. Fakat Prens Yusupof, şo- före: — Avrupa oteline, Emrini verir vermez, Cemil itiraz etmişti: — Çok rica ederim; azizim, Prens.. Hadi, artık gidelim. beni derhal ikametgâhıma bırakmız. Asâbım çok bozuldu. Demişti. Yusupof, acı bir tebessümle cevap vermişti: — Evvelâ.. adımı, unuttunuz... Son ra, âsabınız niçin bozuldu?.. Size ne?. — Nasıl bozulmaz, azizim. Bu reza- lete dünyanın hiç bir yerinde taham- mül edilmez. Yusupof, bir kahkaha bastı: — Anladim, dostum... Sizin sinirle- riniz, hakikaten bozulmuş. Mazursu- nuz. Burada esen hava cereyanlarını bilmiyorsunuz. Diye mıtıldandı. — Cemil, bu sözlerin mânasını anla- madı. Daha hâlâ zaptedemediği bir he- yecanla sormağa başladı: — Şaşıyorum. O kadar kişi.. cemi- | yete karşı yapılan bu hakarete nasıl da- yanabildiler. — Niçin dayanmasınlar, dostum. Bu hayat içinde yaşayanlar, buna ben- zer o'kadar rezaletler görmüşlerdir ki... — — E, Hükümet?.. — Hükümet mi?.. Haaa.. durunuz. Size bunu bir misal ile anlatayım... Geçenlerde, Moskovada da tıpkı buna benzer bir vak'a cereyan etti. Mosko- va gece hayatının en kibar ve en par - lak bir sahnesi olan (Jan) müzik ho - lünde herkes temsiller seyrederken; bu adam gene böyle husust bir evde de, Artistlerden birini fena halde dişle- di. — Eyyy. — Ortalık birbirine girdi. Salonda müthiş bir panik başgösterdi. Raspu - tin, o kadar çıldırmış ve kudurmuştu ki, bir türlü zaptedilemedi. Mesele, istirahat odasında geçirdi.., bah olur olmaz, Çardan şiddetli bir e- müzik hol direktörü tarafından polis müdürüne haber verildi. Fakat polis müdürü, müdahaleye cesaret edeme - di. Valiye müracaat etti. Vali, yapıla - cak muameleyi kestiremedi. Derhal dahiliye nezareti kâtibi umumisi' Con- goöskiye telefon ederek emir istedi. Kâ- tibi umumi, karakter sahibi cesur bir general olduğu için, derhal Rasputi- nin tevkifine emir verdi. — Bravo, kâtibi umumiye... ra?.. — Sonrasını, dinleyiniz.., Raspu - tin, polis müdürü tarafından güya tev- kif edildi. İzzet ve ikram ile polis da- iresine götürülerek geceyi müdürün Fakat sa - Son - mir geldi. — Mutlaka, Rasputin tahliye edil- di. — Yalnız İ' onun uılîywle bitse, bir şey değil... Rasputinin derhal tah- liye edilerek, husust bir vagonla, Pe- tersburga gönderilmesi emredilmişti. FumÖOk, ne âlk; — Durunuz daha bitmedi... Polis di. Ve.. kâtibi umum? de o gün azledi- lerek yerine, Rasputinin adamlarından biri getirildi. — E, azizim.. bu.. olur şey değil. lece olmuştur. — Fakat, efkârı umumiye>?.. — Hah.. işte şimdi, mühim bir nok- taya bastınız. Asıl lâzım olan cihet, bütün bu rezalet hâdiselerini, efkârı umumiye cephesinden tetkik etmek - tir... Moskova skandalı üzerine, Mos « kovalılar, derhal Rasputinden nefret ettiler. (Duma) meclisindeki sosyalist ve liberal âzalar, ağızlarına geleni söy - lediler. Ve bu rezaletin dedikodusunu, günlerce sürüklediler. Ve bu suretle de, kilisenin ve Çarlığın yaldızlı mas - kesi altında halkın ruhunu ve vicda - nını çiğneyenlere karşı, ahali arasında büyük bir nefreı uyanmasını temin et- tiler. —A.,, bu, âlâ... — Şüphesiz, âlâ... Bakın!. Şimdi, bu gördüğünüz rtezaletin neticesi ne olacak?.. Kaba etlerinden kan fışkıran kadım, bir hastaneye sevkolunacak.. mukaddes peder, tipkı şımarık bir ço« cuk gibi, kollarına girilerek otelin en mükellef bir odasma götürülüp yatırı- lacak.. —E.. — Fakat.. bu rezalet yarın, her tara- fa yayılacak.. yeni bir dedikodu başlı- yacak.. buda...... — Anladım.. kâfi, dostum. — İşte.. ikametgâhınızın önüne geldik... Hadi; evvelâ kendinizi bir ko- lanya friksiyonundan geçiriniz. Sinire lerinizi teskin ediniz. Sonra da; Yahat rahat yatağınıza giriniz.. — AÂzizim, Prensl.. Ah.' pardon.. dostum Fili, diyecektim... Evet, dos - tum Filit. Anlıyorum ki siz bana çok canlı dersîer verebileceksiniz. (Arkası var) daha serbestçe bakıyordu. Onun üstü- nü başını toz içinde görünce çekin İ genliği geçmişti. Âdrien'in burnunu büyük, çenesini de fazla çıkık bulmuş- tu. Ârasıra yanındaki. delikanlıya da bakıyor, sonra prense dönüyordu. Büu mukayese prensin aleyhine çıktı. Çiftçi: — Neye karar veriyorsunuz, deli - kanli? dedi. — Bilmem, Mariette'e soralım. Mariette hiç sesini çıkarmadan ba - 4 ” öen ği i PU h ilag' ll â'k İ t , K * bilür D D lllen, şımı eğdi ve masanım altından ayağına kbasan delikanlıya sokuldu. Prens he- men evden çıktı. Bu dünyanın öyle de gişikliklere değmiyeceğini, ne tarafın- dan baksan iyi bir şey olmadığını an - lamıştı. Bazı kimseler onun kendini suya a - tıp boğulduğunu söyler ama, bazıları da gidip babasının ayaklarına kapan- dığını, kendini affettirdiğini ve yekçe- şim prensesi alıp bahtiyar olduğunu müdürü, şiddetli bir tevbihten geçiril-| — Olbur şey değil amma, işte böy -| ni SOH POS'I'A ıSoıPnıhıııııTuithsi&uı 16 80 w Yazan : Celâl Cengü Gudeanın hasta kızı yastığının altınd bir hançer çıkardı ve birden genç cariyenin g ——.-ı::_-ın_.E'ııi-.-..'i. öğsüne saplak' Sama, Elamda Sumerlilerle an- laşma yapıldıktan sonra Sumer kralı- nın hizmetinde kalmayı tercih ederek, Gudea ile birlikte Ur şehrine dönmüş- tü. Sama çok yakışıklı bir erkekti.. yaşı henüz otuzu bulmamıştı. Sama'nın Sumere geldiği günden - gün biraz daha artıyordu. Sama sabahleyin erkenden uyanır, maymunlarla oynardı. Kralın kızı işıktan da - kaçtığı için, penceresi kalın halılarla sımsıkı örtül- müştü. Hasta kız bir sabah nasılsa pencere- sinin kenarındaki halhyı araladı.. bah- çede ceylânlarla oynaşan genç zabiti gördü. Kralın kızı, o sabah ilk defa olarak, 'yanındaki cariye ile konuşuyordu: — Kimdir bu zahit2., — Elâmlı bir esir.. — Esir mi? — Evet. Fakat, şimdi babanızın ma- iyetinde hassa zabitidir. — Âdı ne onun? — Sama.. Çok temiz yürekli genç. — Evli mi? — Hayır. Fakat, bütün kızlar ona âşık. — Ya 02.. bir — Hayır.. bana inanınız! O, şimdiki 'halde hiç bir kadın sevmiyor. Eğer severse, muhakkak beni sever... — Senden hoşlanıyor demek>.. — Evet.. Cariyenin neş'esi ve konuşması çok sürmedi. Kralın kızı yastığının altın- dan hir hançer çıkardı.. ve birden gı:nç kızın göğsüne sapladı. Cariyenin çeneleri sarktı.. kapandı.. derhal yere yuvarlandı. Sumer Kralının kızı tekrar yatağına girdi.. üstünü örterek gözlerini kapar dı. Biraz sonra odaya giren hizmetçi- ler soğukkanlılıkla yaralı cariyeyi sü- rükleyip götürdüler. Hizmetçiler Kralın kızının odasın- di çıkarmağa alışmışlardı. Kralın kızı üç yıldır hasta yatıyordu. Bu müddet sayısı elliyi geçmişti. Bu nasıl bir hastalıktı? Bu ne cana- var yaradılışlı bir kızdı? Onun odasına gitmeye babası bile çekiniyordu. Fa- kat, bereket versin ki, o güne kadar Krahn hasta kızı, cariyelerden başka bir kimse öldürmemişti. Zaten onun öldürdüğünü görenler de yoktu. Kapısını açtıkları zaman, ca- riyeleri yerde göğsünden yaralı olarak bulup çıkarıyorlardı. Bunların hepsini kralın kızı mı öl - dürüyordu? Yaksa esrarengiz bir se - bebden ötürü bu kızlar kendi -kendi - lerini mi hançerleyip öldürüyorlardı? Bunu bilen de yoktu. dan şu sözler işidilmişti: — Beni o vurdu.. bir daha, hayatı - nızı korumak isterseniz, ona sakın, bir | söylerler. g SŞ İKi v beri, kadınlar arasında tutkunları her| — Hiç kimsenin yüzüne bakmıyor. | — O halde onun da bir sevgilisi var. | gözleri | dan göğsünden vurulmuş cariye cese-| içinde odasından çikan ölü cariyelerin | | “Ancak o sabah Sama hakkında söz| söyliyen cariyenin cesedi dışarıya çı-| karıldığı zaman, son nefesinde ağzın- | Kralın kızı çok canavar yaradılışlı idi, üç aydanberi odasından elliye yakııı Bri çıkarılmıştı. Onun gönül hastalığına yakalandığı zannediliyordu M ükl setmeyin | Bu sözden hiç kimse bir şey anlıya- madı. O gün akşam üstü kralın kızına ye- mek götüren bir başka cariyenin biraz sonra, ölmeden geri dönüşü bütün sa- 'ray halkile beraber, Gudeada da derin bir merak ve hayret uyandırmıştı Genç kıza sordular: — Nasıl kurtuldun ? — Bu bir sırdır, anlatamam. Cariyeyi Gudeanın huzuruna çıkar- dılar. Gudea sordu: — Söyle bakalım, kızımla ne ko - nuştun ? — Bana bir erkek tarafından sevilip sevilmediğimi sordu. — Sen ne cevabh verdin? — Kendisine hiç bir erkek tarafın- — Kızım ne dedi? — Gülümsedi: (Sevilmek istemez misin ? )dedi. (Hayır!) dedim. — Yalan söylemişsin! Senin gibi güzel bir kız, bir erkek tarafından se - vilmek istemez mi? — Ona böyle cevah vermeğe mec - burdum.. canımı bu suretle kurtar - dim. TAKVIM 2 inci KÂNUN 2 Resmi senel iYİT | Rumi sene | 1853 1 ci Kânun 20 1360 Kasım 56 CUMARTESİ İMSAK Şevval S T5 19 12 &43 &6 | ag İkindi Yatsı | 9 (47 (14 | 38 25 | 26 | | O,ıe b. 27 18 Akşam- n D | i4 |— 16 | 51 a t 1» 12 | &. ğ d FO A b Te hei HLA ÜN MİLUAMA hait düke LAĞ Aİİİ n A d ü d l ea aÜM Bugünkü Program 2 - İkincikânun - 987 İSTANBUL Öğle neşriyatı : : — 12.30: Plâkla Türk musikisi. 12.50: Hava»- İ dis. 13.05: Plâkla hafif müzik. 13.25: Muhte- Uf plâk neşriyatı. 18,30: Plâkla dans musikisi. 19: Şehir Ti- | Fyat:rosu komedi kısmı tarafından bir temsil. tin ve arkadaşları tarafından Türk musikisi | ve halk şarkıları 21: (Saat ayarı) - örkestra. | 22- Ajans vehormhaberhd.zâjomâmsa—! Hlolar. Yarınki program 3 İkincikâmun 1937 İSTANBUL Öğle neşriyatı: ! 12,30: Plâkla Türk musikisi, 1250: Hava, dis, 13,0$: Plâkla hafif müzik, 13:25: Muh- telif plâk neşriyatı. 18.30: Ambasadörden naklenm varyete mü - ! ziği. 19.30: Konferans: Selim Suriı Tarcan tarafından. 20: Müzeyyen ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve halk şarlıları. 20.30: Belma ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 21: Saat âyarı: Or- | kestra. 22: Ajans ve borsa habeuen. 22.80: 'mu yoksa..? Bu nasıl hastalık bö iren Nâraş bu muammayı bir & ılağına eğildi: “! Kral hayretini gizliyemedi : — Tuhaf şey! Benim kızım. erkeklerin kendisinden başka b DiF | dın sevmelerine tahammül k d Dre İç Sadı Şı hı' adı: #G O sırada telâşla kralın odası kadar çözmüş gibiydi : — Müjde, dedi, kızınız çok J da iyileşecek! Kral birdenbire şaşırdı: aşl — Nerden anladın, Nâraş ? üzi Sumer kartalı odadaki cariyeyi'” M rıya çıkardıktan sonra, Güdeanili " — Kızınız bir gönül hasta ziyor. — Birini mi seviyor? — Muhakkak böyledir. di Fakat, Elamlı zabitle ılâkıdır ) ğgunu sezdim. |/ * — Sama'yı mı seviyor demekği yorsun? (Arkası '*-ff f Bir Doktorun Günlük YELSEİĞ Notlarından (*) y a Arabt sena ! Kulak lıastalıkları Çocuklarda görülen kulak hasti büyük âmil burun ve burunun arkasik ki hastalıklar ve gayritabilliklerdir. ., laklarımndan muztarip olanların i68 -. leri burun vasıtasile — kabildir. BEği; hayret edecek bir şey — yoktur. | orta kulakla burnumuzun arkesli, iştirâk vardır. Derhal buralardaki "te talıklar ve fazla etler dolayısile bi raki temin eden yol tıkanır. Mikii girer ve derhal kulak hastalıkları bf Çocukların burunlarını ve boğa sık sık muayene ettiriniz. Burnu ç€ kan, ağzı açık uyuyan çocukların P y | ve boğazlarında mutlak fazla et mik vardır. Bu et ve kemiklerin V& L ve ameliyat sayesinde ortadan kal#bhi sile büyük İyilikler temin edilir. & te kulak ârızalarmdan kurtulduğu gibi & denbire de gürbüzleşir. v ue RADYO, (*) Bu notları kesip saklayınız, di bir albüme yapıştırıp kolleksiyon ; L Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir gibi imdadınıza yetişebilir. '90: Türk musiki hey'eti. 20,30: Münir Nuret- | | Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şul İstanbul eihetindekiler: 4 Aksarayda : (Etem Pertev). Alemd (Eşref Neşet), Bakırköyünde : (M Beyazıdda : (Belkıs). Eminönünde * Şy, Minasyan). Fenerde : (Emilyadi). — g| rağümrükte : (Suad). Küçükpazaf” (Hasan Hulüsi). Samatya Kocamus” Vpaşada : (Riıdvan), Şehremininde * Beyoğlu cihetindekiler: GCalatada : (Hüseyin Hüsnü). (Barbut). Kasımpasada : Waaın | kez mahiyede : (Della Suda, Şişlide : (Nargileciyan). Takshnde ; monciyan). K Üsküdar - Kadıköy ve Adalardakile” Büyükadada: ). Heybelide: İ suf©h. Kadıköy Pazaryolunda ? “ ç kı n İ İ: x ,F n W. k a ç İz Çiülar” (P " Mubtar). Modada : lpıııgıınıun- çaldeddim). ÜSE FU V, B - in Hai HÇA Af &-