6 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

6 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Üç 'HARB İttihad ve Terakkide on sene üncü kısım No. İ NASIL İDARE ETTİK? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — 4 Türkün Avrupada hürmet görmesi Çanakkale müdafaasile başlar Bugün İstanbul hastanelerinin boşalıp l;)şalıp J&lduğuaevirde koca şehirde ne boğulmuş bir şikâyet, ne de küçük bir tereddüt hissedildi. Herkes kendisine düşen ıztırap hissesini kabul etmişti. İşte Çanakkaleyi Türk böyle mü - etti, Dönüş Dönüşte Şimal cephesine gitmiş olan arkadaşlarla buluştuk. Onlar Mustafa cephesini görmüşler, bu büyük ndanın orada — yaratmış — oldu- u ruha hayran kalmışlardı. Celâl Sa- ür, gördüklerini anlata anlata bitire- Miyordu. Ben bizim taraftaki kuman- danda, Vehip Paşada hiç bir fevkalâ- İ yörmerlşün. ! Ferkalklitir sakex de idi. Sanki, onların kulaklarma giz- l fakat, onlarca fevkalâde kudet olan ses cöleceksiniz, fakat, gerilemi - Yeceksiniz!» demiş, onlar da bu emri etmişlerdi. Bizim fikir ve san'at adamları kafi- !qi- dönerlerken Çanakkalenin - zaptı tkânsız olduğu kanaatini edinmişler- di. Onlardaki bu kanaat, Türkteki bu Müdafaa inadını, bu ayran kabarışını derin derin hitsetmekten ileri geliyor- 0.Yoksa, ne cephede Türkün tırnak- hrile kazdığı siperlerin, ne de elindeki '€r çeşidi başka bir tasarruf hesabile ullanılan harp malzemesinin ve bil - hiç yok olan top mühimmatı - hin bu müdafaada büyük bir tesiri yok- ta, Hepimiz şunu anlamıştık ki dün - Yada müdafaa edecek Türk ve bunun “tlinde de bir sürgü veya kasatura büs| kıd“kîl bu cephe düşmiyecektiri. — | Sanakkale bu süretle kurtuldu. Müdafaanın tesirleri Cihan harbinin bir kaç büyük eseri| Varsa bunun biri de Çanakkale müda- r. Şu fark ile ki o harbin bütün büyük askeri eserleri hep' ya tekniğin, t da sevk ve idarenin, teşkilâtın tseridir. Halbuki Türkün Çanakkalesi, Yaşamak istiyen bir milletin en can a - hacak bir noktasında mağlüp olmamıya karar vermesinin eseridir. Bu ba- kımdan hiç bir hareket Çanakkaleye Memcr_ Harp esnasında pek bü- Yük kahramanlıklar ve - fedakârlıklar lü. Alman tahtelbahircilerinin, h&İh tayyarecilerin büyük sergüzeşt- ?i vardı, Fakat, bunun hiç birinde itlevi bir kahramanlık ve feragat gö- Tilmüş değildir. Bunun içindir ki Çanakkalede dün - Yanın iki büyük ordusu ile iki büyük donanması mağlübiyeti kabul ederek E:İîbolu sahillerini terke karar verdik- zaman İngilterenin centilmen ku- nları ve devlet adamları Türk faasının methüsenasını yapmak- Hin çekinmediler. Ben bü cihan har - t:lnufhnlınnı günü gününe, hattâ Çanakkale müdafileri sipe fikirlgrinin kefaretini vermek isteyen bir adamın titreyen sesini hissediyor- dum. — İtiraf etmeliyiz ki, diyordu, biz Avrupalılar sizi lâyik olduğunuz dere- cede ehemmiyetle tanımamışız. Hiç değilse, ben kendi hesabıma bu fikir- deyim. Varlığını kurtarmak için silâh- sız harbeden ve muzaffer olan bir mil- let ruhunu bugünkü Avrupa, hiç bir yerde gösteremez. Ve bu üslüpta devam etti. Bu söz - lerin bir kısmı, elbet diplomat sözü idi. Fakat, hiç olmazsa bir kısmı da samimft idi. Fakat, bu müdafaanın tesiri yalnız manevi olmaktan ibaret değildi. O - nun asıl ehemmiyeti askerlik ve sev - külceyş bakımındandı. — Boğazların harp sonuna kadar kapalı kalışı Çar - liğın yıkılmasını mucip oldu ve onun yıkılışı da bilâhare Türkiyenin kur - tuluşunu temin etti. - Josef Vesinin dediği doğru olup ta biz Panslâvizm ile harbediyorduksa kendimizi mu- harebeden galip çıkmış farzedebi- Hriz. Zaten Almanlarla, Avusturya - Macarlara nisbet edildiği zaman bi - zim, hiç olmazsa ikinci safhasında, muzaffer çıktığımız muhakkaktır. Müdafaanın dahildeki tesirleri Çanakkale müdafaasının bütün ha - rTeketlerini nasıl büyük bir heyecan için- de takip etmiş olacağını tahmin et- mek kolay olan İstanbulun o müdafaa ayları içindeki halini hatırladıkça hâlâ dakikası dakikasına tâkip etmiş, Ohun içindeki bütün hareketleri derece | ."UCG yakından görmüş ve tetkik ey- kf'ii biri safatile kat'i olarak şuna ka- him ki Türkiyenin ve Türkün Avru- Pada hürmete mazhar olması işte bu ç—ıkhle müdafaası ile başlar. O za- Mana kadar Türke pek o kadar da alı- 5 Bözile bakmıyan, onu Avrupa tar - bir heyecan duyarım. Bütün İstanbul hastanelerinin boşalıp boşalıp doldu- ğu o devirde koca şehirde ne boğul - muş bir şikâyet, ne de küçük bir te - reddüt hissedilmedi. Geniş bir tevek - külle herkes kendisine düşen ıztırap hissesini kabul etti. Kimse korkmadı, telâş etmedi; her ev, her ocuk Ça « nakkaleye varlığından bir şey verdi. ıîdı milli şuurdan mahrum Asyai bir Vna olarak görmiye alışmış olan Al- Pahlar, bu müdafasdan sonra bize buka gözle baktılar. Hattâ Türkiyenin ::ltnük sıfatile Almanya için ağır! ı—.!.ül_nen başka bir şey — olmıyacağı M tile, evvelce bizim ittifak teklifi- C hasır altı etmiş olan Alman sefiri 'on Vangenhaym bana bir gün sefa- ede Çanakkale müdafaasından *—deıkcn © kadar yüksek ve hür - Her İstanbul çocuğu Çanakkaleye bir kaç kere gidip geldi ve her defa - sında bir yara getirdi. Bunların pek çoğu benim akrabam, arkadaşım, mektep arkadaşım, tanıdığım insanlar- dı. Hiç kimsenin ağzından tek bir şi- kâyet, her hangi bir ümitsizlik, bir yorgunluk, bir yeis kelimesi işitme - dim. Çanakkale müdafaası ayni zaman- rde düşmanı kolluyorlar le Fransızların büyük ve yenilmez bir kuvvet oldukları hakkında memleket içinde harbin ve İtilâf ittifakı * tarafın- dan yapılmakta olan bir propagandayı [fi'len tekzip etmiş olan bu müdafaa, | memlekete milli bir benlik hissi verdi. | O müdafaadan itibarendir ki Türk harbe, nefsine karşı daha büyük bir itimatla devam etti. Hindenburg., mu- |zafleriyetten bahsederken daima «bu harp bir sinir harbidir; kimin siniri fazla mukavemet ederse harbi o ka- :uıı:ıcahııîu derdi. Bu sinir mücadele- |sinde bir taraftaki milletler hep birer |birer düştüler ve Türk te son kuvveti tükeninciye kadar düşmana karşı da- yandıysa bunun başlıca âmili gene o müdafaadır. Çanakkale Türkün sini - rini kuvvetlendirdi. Bize harbi kay - bettiren sinir bozgunluğu bizden çık- madı, ötekilerden geldi. Nitekim ayni sinir kuvveti Türkü yeniden bir mü - cadeleye attığı zaman, ötekiler birbir- lerine düşmüşlerdi... (Arkası var) varereeremer eee a eammdeka ka eee RADYO | Bugünkü Program 6 Birincikânun 936 İSTANBUL Öğle neşriyalı ; 1230: Plâkla Türk musikisi. 12.50: Hayva- dia. 1306: Plâkla hafif müzik. 13.25: Muhte- üf plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı : 1830: Plâkla dans muslkisi. 1930: Konfe- rans: Buat Derviş tarafından. 20: Belma ve arkadaşları tarafından Türk — musikisi ve İsalk şarkıları, 20,30: Sadi ve arkadaşları ta- “slından Türk musikisi ve halk şarkıları. 21: “Orkestra. 22: Ajans ve borsa haberleri, Yarınki Prokram 7 Birinelkânun 936 İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk Müsikisi, 1250: Hava, İdis, 13,06: Plükla Hafif Müzik. 19825: Muh- telif plâk neşriyati, Aksşam neşriyatı: 1830: Plükla dans müsikisi, 1930: Ço - cuklara reasal: İ. Galip tarafından, 20: Ri, fat ve arkadaşları tarafından 'Türk musl- kisi ve halk şarkıları, 20,30: Saliye ve ar - kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 21; Şebir tiyatrosü drum kısmı tas rafından bir temsil, 22: Ajuns ve borsa ha - bir lisanla takdirkârlıklarda bu-|da bütün memleketin manevi kuvve-| berleri, 2230: Plâkla sololar, ertesi günün S he% hd!ı ki © gün onun o sözlerinde eşki tini aritıran bir vak'a oldu. İngiliılu—;woırmı. * ©O da herkes gibi, yani her gün so -| kakta, sinemada, ahbaplarımızda rast- ladığımız, ne çirkin denecek kadar çir- kin, ne de yüzüne baktığımız zaman «ne güzel!» diye gözlerimizi kendisin- den ayıramıyacağımız kadar güzel bir kızdı. Vücudunda göze batan bir bi - çimsizlik, yüzünde insana baş çevirte- | cek bir kusur yoktu; hattâ vakit vakit | gözlerinin bakışlarında, dudaklarının gülümseyişinde, karşısındakinin tâ içi-| ne kadar işliyen bir tatlılık olurdu. Böyle iken Nermin kendisini dün - yanın en çirkin, en sevimsiz bir kadını | zannederdi. Nerimin kendini beğenme di, beğenmediği için de karşısındak. karşı sevimli görünmek için kuvv sarfedemezd Bunün için Nı mini göre! , “ilk bakışla, ona yı laşamazlar, ancak çekingenliği &* rek genç kızla teklifsiz ve samimi ol - duktan sonra onu çok sevimli ve ca - na yakın bulurlardı. Nerminin kendisini sevmemesi beğenmemesi yalancı tevazudan çok u- zak, hakiki ve içli bir duygu idi.| Bunun için ayna ile fazla arka-| daşlığı yoktu. Sırf samimi zevki için iç çamaşırına, gündelik elbiselerine çok itina ettiği halde, sokak için yaptır - dığı esvap, manto ve şapkaları dalma Jüzumundan fazla sade ve vücudunun hatlarile yüzünün ve gözlerinin manası nı göstermiyecek bir model de geçerdi. «Çirkinim» düşüncesi onda bir ka naat haline girmişti. Bunu çok tabii v üstünde durulmasına lüzum olmıyan bir hakikat olarak gördüğü için bütün diğer genç kızlar gibi yüzünü ve göz- lerini boyamak, karşısındakilere hoş görünmek sadile gö he içinin tatlı duygusunu aksettirmek külfetine atlanmazdı, Ona sokakta rastlıyanlar, etrafına bakmadan ve hiç kimseyi görmeden dalgin gözlerle uzaklara baktığını — ve kendisini göstermemek için küçülmek isterken geniş omuzlarını arladığı- nı ve daralttığını anlıyamazi a Yakın dost ve akrabalarının Nermi- ni bu sabit fikrinden ayırmak için sar- fettikleri bütün gayretler boşa çıkmış | ve| Dbir arkadaşn Yazan: Muazzez Tahsin Berkand madı? Niçin tam o sırada bir tarafıan ötekine geçti? * n Bir çeyrek saat sonra, kendisini düm yanın en çirkin kadını tasavvur eder ve bunun için herkesten kaçan Ner min, bir ameliyat masası üstünde çıp: lak yatıyordu. İhtiyar doktor, yara tulan klorform — mi düzettir « ken yanındaki arkad işillir * mekten çekiniyormuş gibi alçak seslâ mırıldandı. — Mermer bir heykele benziyen bu güzel vücudun sakat kalması bir cina liniın yüzüne tu ın, bir doktora, bit n, vücudu yer yer çürümüş, omuz fırlamış, dızi « nin yükarısı kanlar içinde kalmiış olam genç kıza, korku ve heyecanla titriye « rek bakıyordu: —O kurtulsun Allahım! Bu güze; vü. cutta bir sakatlık kâlmasın! Dünyade yorum şimdi. görmeğe p genç ı da beraber getirmişti — Nermin, sana arkadaşım Suadı ta. nıtmak için müsaadeni istiyeceğim. Yatağında henüz bir parça doğru « labilecek kuvveti köndinde bulan hası ta bu vakitsiz ziyaretçiyi gördüğü zak man kıpkırmızı olmuştu. Cevat bunu şörünce gülümsedi: — İyiyken bile yeni bir yüz tanı « maktan hoşlanmadığını bildiğim halde Suadı hastaneye kadar getirmeğe ce 4 saret edişimin bi var yavrum. Se- ni bu hale sokan hain adam işte o! Nermin hayretle bağırmaktan ken ? Otomobil demek sizindi... üne bakıyondu; fakat o ka « dar zavallı bir hali vardı ki, genç kız ası| acınacak o imiş gibi elini uzatir. iniz; sonu iyi biten kazdı Nermin nekahat günlerini amcası nın Yakacıktaki evinde geçirirken Sua- ve seneler böylece arka arkaya geçip , din her gün onu görmesi ve bir ikf gitmişti. saat yanında kalması tabil bir şev gibi Bir haziran sa- görülüyordu ar« bahı Nermin er - | Yarınki nushamızdı : Si kenden Yakacık Genç kiz ken « ta oturan amca - disini tatlı — bit sının evine git - Yaşayan adamooı hülyanın kanat» mek üzere yola larına — bırakmış düzülmüştü. Yazan: Kadircan Kaflı | uçuyordu. Sua « — Bu saatte dın her gün biras beni gören ol - " daha artan ya « maz; ankama mavi margizet entarimi, ayağıma alçak ökçeli beyaz iskarpın - lerimi, başıma da geniş kenarlı pana -| mamı giyer ve rahatça yürürüm. Bir| saat sonra amcamdayım.. J Genç kız evden çıkarken arkasın - dan bakan ablası kendi kendisine dü- şünüyordu: — Aptal kız, benim onunki gibi ince ve biçimli vücudum olsa, bu güzelliği- mi dünyaya teşhir etmek için daracık elbiseler giyerdim. Yol tenha idi... Başımı sabahın haff serinliğine bırakmak için Nermin şap- kasını elinde sallıyarak spor adımla - rile yürüyordu. Birdenbire nasıl ol - duğunu ve nereden çıktığını anlıya - madığı bir otomobili tâ yanında gör - dü ve haykırdı. * Ameliyat salonunun kapısında, genç operatör Suat hocasına yalvarıyordu: — Kuzum hocam, yamnınıza asistan olarak beni alınız. Ameliyatın nası! bir netice vereceğini anlamak için bir sa - niye bile fazla bekliyemem. Yaşlı doktor Suadın amuzunu okşa- dı: — Üzülme oğlum, sana söz veriyo - rTum ki bu genç kızın dizinde hiç bir sa- katlık kalmıyacak ve bir kaç gün son- ra kendi ayağile evine dönecektir. Fa- kat çok çok istiyorsan, bir operatör sı- fatile sen de ameliyatta seyirci olarak bulunabilirsin. Hocasımın verdiği teminata rağmen, genç doktor, durulmıyan ve bitmiyen bir titreme ile sinirlerinin - sıkıştığını — Ya otomabilimin altında can ver- seydi! Zavallı genç kız! Fakat neden ku kadar dalgın yürüyordu? Arkasın- dan korna çaldığım halde niçin duy - kınlığı onda, o güne kadar yaşıyan ü « mitsiz düşünceleri yavaş yavaş öldüm meğe başlamıştı. Fakat bazı günler sokakta, eskiden olduğu gibi, şapkasını gözlerine ka « dar indirerek omuzlarını göğsüne doğ- ru kısarak yürürken birdenbire Sua « di hatırlıyordu: — Ne kadar sevimsiz bir kızım; aca- ba Suaât beni böyle görürse ne der? Ancak, Suat Nerminin en samimi duygularını anlamiıştı. artık... Onun kendini çirkin bulduğunu ve bu acı duyguya kapılarak etrafına karşı böyle kayıtsız bulunduğunu biliyordu — ve bununla mücadele etmeğe azmetmişti., — Nermin bir aydanberi sana yal « varıyorum, benimle evlenmeğe razı öle miyacak mısın? — Sana kaç defa söyledim Sua:, sen yakışıklı bir adamsın, bense çirk'n bit kızım; seninle evlenemem. Suadın gözlerinde bir ateş tutüş e muştuü. Genç kızın elini elleri içine al- di: — Nerminciğim, madem ki ben seni olduğun gibi seviyorum, mademki er « kek gözlerim seni çok sevimli bulu « yor, o halde beni böyle manasız bi vehim uğruna bedbaht etmekte se « bep var mı? Genç kız elile yüzünü örttü.. Par « makları arasından yaşlar sızıyordu. * Suat karısının seçeceği elbise ve şap- kalar için seferber hale girmişti. Her gün onumla birlikte çarşıları dolaşı « yordu. — Bu açık renk kumaş daha güzel değil mi? — Elbisenin arkası çok bol gihı ge- (Lütfen sahifeyi çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: