E 6 — Sayfa Niçin uyuyamayız, nasılHyrmal_ı? Maruf bir İngı'lı';z ıîuîiyatçısının şayanı dikkat fikir ve mütaleaları Maruf bir İngiliz ruhiyatcısı İn - giliz gazetelerinde uyumanın çarele - rini şöyle anlatıyor: Bundan bir kaç ay evvel, tânınmış milyonerlerden biri, uyku uyuyamadı- ğından şikâyete başlamış. Baş vurma- dığı doktor, ruhiyatcı kalmamış. Bu- na rağmen yine geceleri gözüne bir damla 1 girmemiş. Bunun üzerine Bazetelere, bir ilân vererek, beni uyu- tana 15 bin lira mükâfat var, demiş.. ... Para ker kilidi açar, derler ama.. Pek de doğru değil. İşte değer biçile - miyecek kadar kıymetli olan üykü, kiymeti sabın alamıyor. ... Bir çöcuklarımız sekiz saatlik uyku- Mmuzu alamayınca ertesi sabah bu mih- net dünyasına yorguün, argın her şey- den bezgin bir halde gözlerimizi açı - yoruz. Halbuki, bu yandan Edisyonun gecede dört saat uyuduğunu ve bu ka- dar uykunun o muazzam işlerini bü - tün enerjisi ve dirayetiyle yaşamasına lim ki uyuyorsunuz, ama bu uykunuz deliksiz değil. öyle ise ne yapmalı?.. Gürültü: Derler ki, geceleyin yatağa girdi - niz mi, birden ona kadar sayınız, ve yahut tamdığınız şair ve - ediplerin #imlerini hatırlayımız, daha olmazsa zihninizden eski şiirlerden eğer bilmi- | yorsanız bir mana ifade etmiyen be - yitlerden mısralar geçiriniz.. DerBal üyursünüz. Usul yabana atılamaz, Ancak bir ku- Buru vardır. zihin böylelikle kuru bir mevzudan tahrik edici, binaenaleyh ” işletici bir meseleye takılır, ki uyuma- yı bir az daha güçleştirir. Bazıları, yatak - odalarında - olması Mmuhtemel — gürültüye karşı tedbirler alırlar. Bu da iyi değildir. Çünkü bu süretle uykusuzluğu tevlid Yatakta kat'iyyen kitab okumamalısınız! gece geçirirler ve yataklarında döner |dururlar. Bu gibi vak'alarda sebep ,gayet aşikândır. Haddinden aşırı yo - #ulmuşsunuzdur da onun için, uyuya- Mazsınız. Yorulmuş bir cümlei asabiye didir- gin bir cümlei asabiyedir. Binaenaleyh rahat bir uyku uyuyabilmek için, cüm- Jei asabiye yorgunluğunu izale etmek |lâzımdır. Bunun için de, heyecan, ve | düşünceyi ortadan kaldırmalıyız. Bu ise, bu elemli dünyada asla mümkün olmıyan bir şeydir. ... Farzediniz ki bu gece deliksiz bir uyku çekmek niyetindesiniz. Ne yap- malısınız?, Günlerden de pazardır. Bi- naenaleyh evdesiniz. Eğer öğle yeme- ginden sonra şöyle bir şekerleme yap- mak ihtiyacmı duyuyorsanız, hiç çe- #inmeyiniz, hemen uyuyunuz. Bir çok- larının sandığı gibi öğle uykusunun, gece uykusunu bozacağını düşünmek edecek | kadar yanlış bir şey olamaz. Bilâkis, bir bahane icad etmiş oğdırsunuz. Şu- i öğleleri yatabilirsiniz. uyumıya id - rası muhakkaktır ki, şimdiye kadar gürültü, bu ana değil, uykuya manl olan bir âmil şeklinde tecelli etmiş de- ğildir. Bir insan şamatası kulakları yırtan bir dökümhanede deliksiz uyuyabilir de, gayet sessiz bir odada yeni “alınan - bir saatin tıkırdısından rahatsız olur ve uyanır, Bazıları da kâfi derecede eksersiz şapmıyor, yorulmuyoruz da onun için uyuyamıyoruz, derler. Ve uzun bir yürüyüşten veya her hanği yorucu bir spordan sonra, yorgun argın kendile- Tini yatağa attıkları zaman, aksin? her seferinkinden daha rahatsız bir —— —— —— ea —— ——— ŞLERİ! bakikatte o erkeğin ruhunu okşama- ONUL | “Bu erkeği kendimle Nasıl alâkadar edebilirim ,, Adanadan F. A, imzasile bir mek- tup aldım. Yazan genç kız... diyor ki «— Bir delikanlı ile tanıştım. Dz- ha ilk görüşte kalbime yatmıştı. Ne- zih çocuk, öyle mültefit, Öyle temiz ki.. Tavrı, sıcak ifadeleri ve yakıcı ba- kışları, bütün ruh incelikleri kalbi- —me saplanmış birer ok gibi Onu ken- dime öyle yakın buldum ki, Elimde değil, kalbim hep anun a - dınıi heceliyor. Bu ateşli çocuğu her nerede görsem yalnız hafif bir te - bessüm ile karşılaşıyorum. Halbuki ben onunla başbaşa verip dertleş - mek ihtiyacını duyuyorum. Kendi - | $ini çıldırasıya seviyorum, Onun benimle yakından alâkadar Olması için ne yapmalıyım?. Muhatabı üzerinde derhal bir a- lâka uyandıramamış olan genç kız 18 yaşında bir” manlı olmıya başladınız demektir. Ak- şam yemeğiniz, muhakkak surette ha- fif olmalıdır. Ve yatağa gitmeden açık havada şöyle on, onbeş dakikalık bir gezinti faydalıdır. Yatak odanıza çıktınız. mı, elbisele- rinizi değiştiriniz. pijamanızı ve ya - hud entarinizi giyiniz, ondan sonra can sıkıcı bir kitabı elinize alarak bir koltuğa gömülünüz ve yarım saat kat dar okuyunuz. Usandığınız zaman da hemen kalkınız ve kitabı da orada bı- rakınız. Zinhar, yatakta kitab okuma- yınız. Bilirim, pek tatlıdır. Hoşa gider y&ama.. siz nihayet, yatağa uyumak için ( Devamı ti inci sayfada ) mış demektir. Bazı güzellikler var- dır ki gizli dururlar; baktıkça za - manla meydana çıkarlar, alâkayı bilâhara yavaş yavaş uyandırmaları mümkündür, fakat bu da kendili - ğinden vücut bulan bir kuvvettir. Onu tahrik etmek, uyandırmak için yapılacak her teşebbüs aksi netice verir, çünkü zonakidir, yapmacıktır. Bu genç kiza tavsiyem Uyanmıyan hissi kendi haline bırakmaktır, ... Bartında (S. S.) e: Kendi halinde bir aileyi manasız bir taleble tedirgin etmek. haksız değildir. Aşk yakan bir ateştir ka - bul ederim, fakat hak ve kanun ta- nimadığını birakinız Karmen söy - lesin. ... Müreftede (B. C.) e: Mektubunuzu aynen dercetmek çok mahzurludur. Hem sizi de mu - tazarrır eder, Fakat mevzuunu en - teresan buldum, Bir gün objektif o- larak bir makale mevzüu yapaca - ğim. TEYZE SON POSTA Birincikânun 6 — Harbin önüne nasıl geçmeli? New York Times “ Sulhün yegâne şartı gümrük dıvarları ile Y çevrilmemiş dünya ticaretidir,, diyor Pi Harb ilâhı ticarete karşı kaleler yapıy or!.. Son zamanlarda —Amerika, Fransa ve İngiltere arasında yapılan istikrar anlaşması ile, geçenlerde İtalya, İsviç- re ve Fransanın idhalâtı tahdid husu- sunda göslerdikleri gevşeklik, harbden kaçınılmak isteniyorsa, dün- ya için yeni bir iktısadi istikrarın te- min edilmesi lüzumunu bir kere daha meydana çıkarmış bulunuyor, Bir bakıma, son yirmi beş sene zar- fında tarihin en garib ve en şâyânı dik. kat vak'alarını yaşamış bulunuyoruz. 1918 de, insanlığın en kanlı, en esefli harblerinden birinden çıktık. O za - man insanlar sulha kavuşmak için hiç bir devirde görülmemiş derecede kuv- vetli bir arzu, istek göstermişlerdi. Ga- lib, mağlüb herkes devamlı bir sulh istiyordu, Onun için de iktısadi kal - kınma ve harbe karşı dünya garantisi- ni elde etmek emelile çalışmıya koyul- duü. * Milletler — harbe — hazırlanıyorlar. 1914 de aldıklarından kat kat fazla silâh alıyor, etek dolusu para harcı - yorlar, Hiç bir milletin harb isteme - mesine, ve herkesin daima bir sulh ve iktsadi istikrar arzusunda bulunma- sına rağmen mukadderatın karşı du - rulamıyacak eliyle, felâket uçurumu- na itiliyoruz. Neden? Bu mesele yalnız eski dünyayı alâ- kadar etmekle kalmıyor. Amerikada, yeni bir harb patlayınca, mukaddera - tın değişeceğini ve harbin iktısadi, si- yasi ve ilâh.. neticelerinden kaçına - mıyacağını pek iyi bilmektedir.. Son üç nesil zarfında hayat tamami- le değişmiş, mühim inkılâblar Beçiz - Miştir. 19 uncu asrın dünyası, daha zi- yade bir ziraat dünyası idi. her şey el- le yapılıyordu. Organize ticaret pek azdı. Milletler hakikatte, kendi ken - dilerine yetişen iktısadi varlıklardı. Bittabi, makine inkılâbı ile muazzam değişiklikler vücuda geldi. İstihsal art- tı. Trenin, vapurun icad edilişiyle, nakliye masrafları ucuzladı. Korpo - rasyon teşekkülleri, büyük mikdarda sermayenin yatırılmasına, dolayısile, geniş mikyasta iş döndürü!mesine ya- radı. Makine, ve büyük mikdarda iş - tihsal sayesinde masnu malların ma - liyet fiatları azaldı. Ve netice itiba - rile, yeni bir hayat, yeni bir iş, yeni ve daba yüksek bir yaşama seviyesi, ve N bütün bunları şâmil yeni bir dünya vücuda geldi. , * Bu sınaf inkılâbdan, ihtisas dere - eğer | cesi doğdu. Her şey bu ihtisas mehen- gine vurularak yapıldı. Servetin ve ücretlerin âzâmi derecede — artmasile, müstahsil halk da arttı. 1800 yılında Avrupanın nüfusu 180 milyon iken, bugün 450 milyondur, Sanayileşmiş bir ülkenin halkı ziraf kuvvetini aşacak derecede çoğalırsa, harici ticaretinin kat'i, içtimai ve iktısadi hayatı için bir felâket yaratır. Yani haricf ticaretin lâğvi, milletin yaşama seviyesini alçaltmak, hattâ derece derece halkı bilflil açlığa sev- ketmek demektir. 20 nci asır, dünya değişikliğinin sür'atini arttıran en mühim âmiller - den biridir . Meselâ, bugün İngiltere, yiyecek maddelerini idhalden birdenbire men edilecek olursa, halkı bir kaç ay için- de açlık, kıtlıkla karşılaşacaktır. Ve meselâ İtalya âni olarak, ülkesine kö- mür ve yağ sokamıyacak olursa İtal - yan endüstrisi de durmıya, akamete mahküm olacaktır. Ve eğer bugün Al- manya, bütün yiyecek maddelerile, fabrikaları için ham maddelerini te - min edemiyecek olursa, Alman halkı, gittikce artan bir hayat bahalılığı ile karşılaşacak, ve yaşama seviyesi alça- lacktır. . Bir milletin gündelik bir ihtiyacı, diğer devletlerden gelen maddelerle temin edildiğine göre bir hüküm çıka- rarâk diyebiliriz ki: İktısadi tecrid neticesi aşağı yaşama seviyesi bugün ÂAvrupa için, tam manâ- sile «Açlık» ile karşilaşmak demek - tir. Amerikada ise, bu hal, derin ıztı- rablar, ve içtimat karışıklıklar vücu- da getirir. Ve şu da inkâr edilemez bir hakikat- tir ki, sınal inkılâb neticesi iktısad ba- kımımdan milli istiklâlin manası, mev- eudiyeti kalmamıştır. Bir millet, güm- geçen 17 sene zarfında, noden iktısadi kalkınmayı temin edemedik, veya sulb için müstekar bir esas kuramadık.. Se- bebi gayet basittir. Bugünkü yaşayı- şımızı anlamak istemiyor, ve program- larımızı yüz sene evvelki vükıalara göre tanzim ediyoruz. Bir milletlerin birbirlerine bağlı ol- dukları realitesini görür görmez ve ka- bul eder elmez, müstekar bir sulhu te- min edecek esasların mâhiyeti kendi- liğinden anlaşılmış olur İptidaf maddeleri, yiyecek maddeleri tahdid eden milli sedler yıkılmadıkca, ve ecnebi piyasalarına serbestce ayak atılmadıkca bir millet için ister ziraf, ister sınaf emniyet mevzuu bahsola « maz. Bugünkü gibi aşırı derecede is « tihsal çağında, hem alıcı, hem satıcf kendi mallarını satmak mecburiyetin- dedir. Hulâsa her hangi bir milletin encebi piyasasına ulaşabilmesi, sulkk meselesinin temel taşıdır. * Ecnebi piyasalarına ulaşabilmek de A — Ya askeri fetihlerle, B — Ve yahud da, mantıksız ve a. şırı derecede sedlerle önü kapatılmı « yan yeni bir harici ticaret sistemile o « lur. Büyük Harb, yukarıda saydığımıt bu iki şekilden kısmen ilkinin bir tec rübesi, teşebbüsü şeklinde tecelli et « ti. 20 nci asrın başlamasile her millet yeni yeni iptidat madde kaynakları, ecnebi piyasaları aramıya koyuldu. Ti« cari rekabetler arttı ve keskinleşti. Büs n& bir de siyasi rekabet katıldı ve eme peryalizmin şaha kalktığı görüldü, Ne-< tice ne oldu? 1914-18 Cihan Harbi züu« hur etti. l * Bugün ise, yabancı piyasa mesele * sini harb vasıtasile halletmek intihar“ dan başka bir şey değildir. Fetih, istis lâ haddizâtında hal vasıtası değil, fe- lâket yoludur. Harb ecnebi piyasasıni kökünden mahveder, Son söz şudut: Her düşünen ,aklı başında olan İn- rük tarifelerini yüksellir, yahud buna ! san, beşeriyetin terakki ve yükselme* mümasil hareketlere kalkışırsa dün yanın öbür tarafındaki halkı tehdid etmiş olur. Bugünkü iktısadi ihtiyaç- lar bakımından milli istiklâl artık müstehâse olmuştur. * Burada bir sual hatıra geliyor: Şu sini temin için, müstekar bir sulhuf elzem olduğuna inanmaktır. Bu da a" cak sınaf inkılâb neticesi olarak, aşıl! derecede seöler ve tahdidlerle bağlan” mamış bir dünya ticareti ile kabil * dir. (New « York Times) h