Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
2 Sayfa Ü : “” < . YONMMDONTA ğ Birincikânun 6 — | Va Gi e . N Z * « bi g !“' .. .. Hergün | Resimli Makale: KA Garp ile Şarkın farkı B Surün Kasası | Harp sanayiini | aN Her tarafta Devlete Maletmek lâzımdır İ eee Yazan: Muhittin Birşen —a ?ı' S on günlerde bir insan öldü ve h; bütün dünyayı kendisinden bir * Gaha bahsettirdi. İstanbulun eski bir İıı" palikaryası, İngilterenin de ihtiyar bir “ asilzadesi olarak ölen bu zatın İngil - — teredeki adı Sör Basil Zaharof'tur. İs - — tanbulda bir Rum palikaryası olduğu — zaman adı acaba nasıldı? İngilteredeki — adını türkçeye tercüme edersek «Şe- O kercilerin Vasil» dememiz icap eder. «Zaharof» rusça bir aile ismidir. Â - — caba Rusyadan gelmiş bir aileye mi — mensuptu? Bu ismi nereden getirdi? Kimdi? Bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz |1 © şeyler şunlardır: İngiltereye fakir bir delikanlı olarak giden bü Rus isimli, — İstanbul doğumlu, Rum delikanlısı, ni- — hayet, dünyanın en büyük zengini, ve — kendisinden en çok bahsedilen bir â- — damı olarak ölmüştür. Ölürken ona ve- — Tilen vasıflar arasında bir de «dünya- nın en'esrarlı adamı» olmak sıfatı da — vardır; * Onun bu büyük serveti nasıl kazan - — miş olduğunu herkes biraz biliyor, fa- — kat, hiç kimse bu hususta kat'i bir şey — söyliyemiyor. Söyliyemediği için de a- — dı «Dünyanın en esrarlı adamı» olu - — yor. Hakikaten o, para kazanmak için — her şey yapmiş, fakat bunu yaparken — de yaptığını kimseye pek te sezdirme- miş. Milyarlara kumanda eden bir hü- — kümdar, bir para diktatörü, bir altın — cihangiri gibi yaşamış ve öyle ölmüş. — En büyük işi silâh ticareti, sonra ban- — kerlik. Meselâ Monte Kârlo kümarha- | nesi uzun zaman onun hesabına çalış- — mış. Meselâ, Fransanın ve İngilterenin - en büyük silâh fabrikaları, uzun za - — Mman, yalnız onun siparişlerile çalış - © mişlar-ve bunların hisse senetleri za - — man zaman bu adamın elinden geçmiş. — İngiltere cenubi Afrikada — Boerlerle | harbederken o Boerlere silâh, top ve — Mmühimmat vermenin yolunu bulmuş. Fakat, bu faaliyeti, onun günün birin - de Sir (Sör) ünvanını da elde etmesi- he mâni olmamıştır. Cihan harbi yer sefalete gölürürken o, sağa sola silâh — vermiş, her sene muayyen zamanlar - — da Kot Dazüre gelmiş, aynı yerde otur- — Müuş, ayni tarzda yaşamış, istirahat et- — miş ve eğlenmiştir. Günün birinde Za- — bharof, Alman hariciye nazırı Streze - — Mmanla da temasa geçmiş, ona - alman- ea bir Praha gazetesinde okuduğum — mMakalenin tabirile - «Şarklılara matı- - sus müdahenekârlıklarla dolu» — bir — mektup yazmış ve «Almanyanın bü - — tün belediyelerine ve devlete ait arazi — ve emlâkin rehni mukabilinde» o za- — mana kadar dünyada görülmemis bir rakam olan, iki milvar dolarlık bir is- — tikraz teklif etmiş! Bir tek adam, ar - — kasında kim bilir nasıl bir bankerler O grupu, bütün resmi toprak alma bi - * hnasını rehin altına almak şartıle böy- O le büyük bir parayı borç vermeği dü - » Şünüyor! Paranın büyüklüğüne — mi, — yoksa bütün Alman topraklarının — rehin olarak istenilmesindeki maliye- - ci küstahlığına mı şaşarsınız? Onu . SİZz tayin ediniz! * O İşte, bu adam, hayatınin yarı kötü - | rüm olarak geçirdiği son senelerinde — dahi hep ayni işlerle mesgul olmakta — devam etmiş olan bu para devi, bu bü- — yük serveti nasıl kazandı? Bu sual her- - kesin zihninde karanlıklara karışarak -— boğulup gidiyor. Fakat, herkes şunu — biliyor ki o parayı harp çıkarmıya ça- - hişarak, harp malzemesi satarak ka - - zanmıştır. Bunu düşünürken Harici - — ye Vekilimizin meşhur silâhsızlanma | konferansları esnasındaki tekliflerim Ş hatırlıyorum: Her tarafta silâh ve harp |- malzemesi sanayiinin bir devlet işi ol- — Ması teklifi. Çok şükür. Türkiyenin bir — hayli kusuru olsa bile bu nevi günahı — yoktur, bizde harp şanayii düne kadar — da olduğu derecesile devletin elinde — İdi, yarın da inkişaf ettiği derecesile | gene Türk devletinin elinde buluna - | caktır. Türkiyede harp çıkarmak ve -— ondan para kazanmak için propagan - : da yapacak kazanç devleri yoktur. Bu- — nun gibi, son Fransız hükümetinin bu yüzünde milyonlarca insanı ölüm2 ve | İ NX Medeni memleketlerde yaşıyan me- mişlerdir, fakat o işi ihtisasla yapar - Medeniyette geri kalan memleke: - yamalak, fenadır. İhtisas asrında, medeni bir yurdaa deni insanlar yekdiğerine aykırı bin lerde her vatandaşın elinden bin bir bulunuyoruz. Biz de Avrupalılar gibi bir çeşid işde vukuf iddiasında bulun- çeşid iş gelir, fakat yaplttıkları işlerin yalnız bir tek işi meslek edinmeli, fa- mazlar, Hayatlarında bir tek iş öğren- hepsi de sakat, eksik, mutlaka yarım kat o işi ihtisas derecesine çıkarmalı, kendimizi aratmalıyız. SÖZ (- AâASIND İ Fakir bir khız Bir prensi severse Ne olur?.. Bu güzel genç — kız delicesine â“ ğ şıktır. — Avustur- | ya - İsviçre hudu- dunda Avrupanın en küçük hükü-! metlerinden biris nin prenslerinden &$ Konstanten Lin- henştayni — sev- mektedir. Prensle, genç? kız, bir sene ev- vel Viyanada bu- luşmuşlar, tam ev * lenecekleri sıra. da, delikanlının a ilesi buna mâni olmuştur. Sebep de pek basit: Se- vimli kız, orta halli bir ailenin ça - cuğudur. Bittabi , hânedandan bi- — risile evlenemez. Genç kız ümitsizlik içinde çırpın- makla beraber, ergeç prensle evlene- ceğine inanmaktadır. Tiyatroda milli marş çalmak âdeti İngilterede bütün tiyatrolarda son perde kapandıktan sonra — milli marş çalınır. b Bu âdet 1745 de başlamıştır. Bir akşam Durey Lane - tiyatrosunda bir kadın artist son perdeden sonra: aKralı Allah korusun» Şarkısını söylemiş, — bu şarkı çok alkışlanmış, Ertesi günden itibaren bü- 'tün tiyatrolar ayni şeyi yapmışlardır. Son perdeden sonra millt marş ça- linması âdeti o zamandan kalmadır. tiği gayretleri takdir etmemek te im - kânsızdır. * Türkiye gibi, bütün küçük milletler her vesileden istifade ederek bu dava- yı müdafaa etmelidirler. Sonra muha - rebeyi hazırlamak husuüusunda en bü - yük mes'uliyet hisseleri her milletten ve her kalibreden bir sürü Zaharoflara aitlir. Dünyada Zaharofların adedi ne kadar azalırsa sulh devirleri de o ka - dar uzanır. Hiç harp olmaz diyeme - yiz, fakat, cemiyetler için, uzun süren bir sulh kadar iyi bir nimet var midn? Muhittin Birgen ( HERGÜN BİR FIKRA Alacaklı Şair bir Hüseyin Kâmi yvardı . Meşrutiyet devrinde, keskin hievi- yelerile İttihatçıları epey rahatsız etmiştji. Buna mukabil kendisinin de çekmediği kalmadı; ve nihayet genç yaşta öldü. Bittabi, parasızlık da onun dert- lerinden biri idi. Ötekine, berikine bir çok takıntıları vardı. Bir gün, alacaklılarından biri, sa- bah karanlığı Hüseyin Kâminin evine damladı ve tabiri mahsus ile balta oldu, bir türlü meram anlamı- yor, misafir odasına yerleşmiş: — Paramı almadan buradan dün- yada çıkmam! diye bağırıyordu. Hüseyin Kâmi: — Vallahi, iki gözüm.., dedi, be- nim bu evde konturatım haftaya bitiyor. Sen ev sahibi ile uyuş, kı - yamete kadar güle güle otur, ister- sen! 10 milyonluk blnâyı Yakan ateş ve Eski Mısır heykelleri *| Niçin “Tilkinin Nihayet geleceği yer Kürkçü diık]zanıdır! Vilma Van, her genç kız gibi has- saşstır. Daima hül- ya içinde yaşar. Aktör bir baba- dan, ve san'atkâr bir anadan doğan Vilma, — bir avu- katın karısıdır. Lâ kin ona göre ha- kikt hayat «yuva- nın sakin muhiti -değil, — sahnenin heyecana — heye- can katan, İnsa- nın varlığında ih- tizazlar doğuran vecitli — havası- dır.» Bundan ö- o türü, son günler- de tiyatro âlemi- K ne atılmıştır. Et- rafında da geniş bir hayranlar halkası toplamıştır. Bu güzel sahne artisti ay- ni zamanda şâirdir. —- 7000 metre yüksekte patenle kayıyorlar Şikagolu bir canbaz mühim bir hü- ner yapmıştır. Canbaz bir büyük tay- yare kiralamış tayyarenin kanatlardan |kuyruğa kadar uzanan kısmının üze- rine sun'i bir buz tabakası koydurmuş ve tayyare bin metre yüksekde iken buz tabakası üzerinde patenlerle kay- mıştır. Kasayı açmak da lâzım Cenubit Amerikadaki Ontaryö şeh- rinin tiyatrosuna bir gece hırsızlar gi- riyorlar ve tiyatronun kasasını götü- rüyorlar. Ayni hırsızlar bir gün sonra gene ayni tiyatroya geliyorlar, bu se- fer de gişede oturan kasadarı tabanca ile tehdit edip kasanın anahtarını isti- yorlar. Bilâhara hırsızların bütün bir gün kasayı açmak için uğraştıkları hal- /— |de açamadıkları anlaşılıyor. Son günlerde Londrada çok büyük | bir yangın oldu. Şehrin en muazzam ve tipik binalarından 10 milyon Türk lirasına yapılmış olan meşhur Kristal palas yandı. Yangın o kadar çabuk yayıldı ki, bir şey çıkarmak mümkün olamadı. Yeni kurulan televizyon dairesi, bütün kimseler canlarını güçlükle kurtarabil- diler. Bu âfetten yalnız, palasın kori- dorlarında bulunan eski Mısır heykel- leri masun kaldı. Onlar kırılıp dökül- mek şöyle dursun, bulundukları yerden kımıldamadılar — bile. Ve bu tesadüf halk arasında heykellere bir takım mevhum kudretler izafesine sebep ol- du. Heykelleri resimde görüyorsunuz. İSTER ı_;sanayn devlet eline almak için sarfet- | eyağırk'ta W L d İNAN Bir antikacı ile bir gazeteci konuşuyorlardı. Antikacı: — Bu antikacılık başka hiç bir san'at ve mesleğe ben- zemez, bunun için insanda (Nuh) ömrü, (Karun) malı, (Eyüp) sabrı lâzım. Fakat Allah bana yalnız Eyüp sabrı | vermiş, ötekiler olmayınca sade bundan da bir şey çık- İSTER İNAN İSTER İSTER İNANMA! miyor, dedi. Gazeteci de şu cevabı verdi: — Eğer sende Karun malı olsaydı, Eyüp sabrına ihti- yacın bulunmazdı, ondan sonra da Nuh ömrü kazanmak için Alaha duadan başka yapacak bir şey kalmazdı. İNANMA! Terbiyeli adam! salonlar, hepsi, hepsi kül oldu. Bir çok | e e Mi 4 t * - n v * (S nn Saz gi ge p.0 -a LA D aT | eli Te ç AŞ yi g ü t H ğ E. Talu eski bir ata sözüdür: «Âğır dur, sana molla desinler» derler. Evvel zaman içinde, bu da bir telâk- | ki imiş. Kurşun ağırlığındaki adama bu asır itibar etmiyor. Terbiye mef - humu bugün bambaşka oldu. Bir vakitler terbiyeli adamı şöyle tarif ederlerdi — Başı yerde, haddini hududunu bi- lir, büyüklerinin yanında ağız açmaz, suale maruz kalmadan söze karışınaz, büyüklerinin dediklerine asla itiraz etmez.. Ve hatırlarım: Hokkabaz Çiçekçioğ- luna, oyunda, ustası terbiyeli olmayı öğretirken, kendisine sıkı sıkıya ten - bih ederdi: — Ustan sana ne söylerse.. Evet, e- fendim!, sırada, hay hay benim efendim! Der - sin. Ve bu süretle terbiyeli bir adam olduğunu gösterirsin. Buü «evet efendim>» ci tiplere içinde yaşadığımız muhitin tahammülü kal - mamıştır. Dinamik insan, muhatabın- dan da biraz hareket bekliyor, müna- kaşa arıyor, muhavereden, fikir mü - davelesinden hâz düyüyor. Bunu kıvıramıyacak adamlara veri- len pâye çok dundur. Hokkabaz verdiği öğüdün tatbikatı- na geçtikte çırağı nasıl gülünç mevkie düşüyorsa, her söze, münasebetli mü- nasebetsiz: — Evet, efendim! — Münasiptir, efendim! Dedikçe, işitenlerin nasil merhamet- le karışık gülümsemelerini mucip olu- yorsa, hâlâ o eski tarzı terbiyeye riayet eden adam da ayni suretle ya mürai ve yâ ki ahmak damgasını kendine vur - durmaktadır. Mükâlemede, muhaverede itiraz, & dep dairesinde serdedilmek ve makul olmak şartile bugünkü zihniyetin hoş görmesi, hüsnü telâkki eylemesi lâ - zım gelen bir şeydir. Esasen, sosyeteyi mahvolmak de - recelere sürükliyen o «evet, efendim» cilik değil midir? SADA Biliyor musiımız r | — «Ger derse ki Fuzuli güzeller- de vefa var, Aldanma ki şair sözü elbette ya - landır» misraları kimindir? 2 — Darlington şehri nerededir? 3 — Meşhur âlim Galile kaç yaşın - da ölmüştür? (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları: | — Meşhur Türk denizcisi Turgut Reis 1540 yılında, meşhur Anderya Dorya ailesinden Conatinonun oğlu Ciovani Dorya tarafından esir edil - miştir. 2 — Turgut Reis tarafından esir edi- lip forsa (kürekçi) olarak yıllarca ça- lıştırılan Malta şövalyesi, Maltada Va- letta şehrini kuran Malta şövalye'eri reisi Lavalettadır. 3 — Bir.yerinde «İzn alıp cuma na- mazına deyu maderden - bir gün u - ğurliyalım çarkı sitem pervernden ı mısraları bulunan şiir Nedimindir. HağEN gğ e ee SE CABA Yeş Doğmadan akıllanan hayvan Civcivler daha yumurtadan çıkma» dan sevkitaibtlerle bazı şeyleri öğrenir- ler. Dışarı çıkabilmek için gagalarile yumurtaya o kadar hesaplı vururlar ki şaşılacak şeydir. Gagalarile soldan sa- ğa doğru bir daire çizecek şekilde sert bir darbe indirir ve ancak kendilerinin çıkabilecekleri kadar dairevi bir delik açarlar. En küçük gazete Dünyanın en küçük gazetesi Avus- tralyada Perşenbe adasında çıkar. Bu gazete 30 santim boyundadır. Bir haf- talık abonesi bizim paramızla yirmi ku- ruş tutar, gazete kâğıdın bir tarafına basılmıştır. Ve günün — havadislerine dair ıçmde hıç bir şey yoktur. WW FE Ti YA L p .—.——.-_.-.ı—.—_——ı—.._ğ B İ İ Münasiptir efendim.. Atada — j