KUT Ş ÇU T Ç T A Z S Birincikânun SON POSTA İttihad ve Terakkide on sene Üçüncü kasım No. 2 HARBİ NASIL İDARE ETTİK ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Vasıtalar arasında en küçük bir müsavat bile yoktu Düşman tararından fennin bütün incelikleri ile mücehhez olan fabrikaların sadece süngüsüne dayanıyordu gülleleri çalışırken Türk *> —3 MB Blira, Anafartalarda Suvla körfezinde itilâf kuvvetlerinin Trük mevzilerine bir hücumu Bununla beraber bizim tatlı su|Türkler için ber şey bir «hiç» le ifade| faa hailesi o kadar heybetli idi ki onun kahramanları kafilesi sakindir. Çünkü (ediliyordu. En kızgın muharebede gör- |bu mehabeti karşısında âdeta herkesin bütün etrafımız sakindir, herkes ken-|düğü en korkunç dakikayı o, hep buldili tutuldu. Çok bir şey yazabilen ol- di vazifesini görüyor. Kafile kafile|«hiç!'» le ifade etti. Ölmedikçe cevabı | madı. hakliye kolları, İstanbul sokaklarında |daima buydu. Ölünce de zaten bizzat a hiç bir zaman görülmemiş bir yol ni - | bir «hiç!» oluyordu. B ıuğd::ınm ıç safhası ğ Zamı ile gdi liyor. Ne: u müdafaanın üç safhası vardıtv lı'l::.ıh:ı 'yı:îu;ı::l.sîiıı:îöe w'!";l:î 0 mufıah.yı "erlmmmr - Asker ihracından Alman tahtelba- Tideki korkunç boğuşmanın — ruhlara| © Müdafaada Türkün bir Türk ola-|hirlerinin müdahalesine kadar. 2 - rak ve yaşamak istiyen bir millet ola- 'Tahtelbahirlerin müdahalesinden Sıs- Vermesi iCap eden füturdan, yeisten ve a a hattâ yorgunluktan eter görülmüyor. rak yarattığı harikayı - anlamak - için | bistanın istilâsına ve Balkan yollarının Böndimizi bep vekor karaketi ;ç;na.xğ"_“:““ Ş görmek 'âmî'- lî-""- açılmasına kadar. 3 - Balkan yolu açı- törmesek, hakikaten gezmeğe gidi -|Pi Ğuâı:.?::ı::,:m" a -i.yna.:.“" dıktan sonra. Yoruz, zannedeceğim. ESİKAĞS KU GÜY < Pirinciki bir balaedir göç, İklr ” Kü B manla karşı karşıya iki ordu mevki al-| | * ğ D on' a gia Akşama doğru Elmalıya geldik. Fa>- b yi cisi de başka bir bakımdan müşküldü. ? |dıktan sonra orada, hiç bir kahraman-| (* ©€ ! K kat, karargâha varmazdan evvel bir HOAYT İN dş 'öldüğü ni Üçüncüde zaten biz davayı kazanmış tayyareden tahaffuz manevrasi yâp * Kayı herköse . tanıtmak — husüruna bulunuyorduk. Mıya da mecbur olduk. ,B" _l"mhz v ehemmiyet vermişti. Evvelâ, Hüseyin İti ::ı_ d'Oh':' dou,'“iıîlu Ülai:a"n * |Cahit Beyi oraya götürüp cephede| v ı Çankü iuhu:: ve Terakki tefrika- ğ “d:ı e cl—:"kk“ bomheye. K, yon. | Bezdirdiler, o da dönüp orada gördü- Mmizin resim altında bir yanlışlık olmuştur. :İııkun AD ıB'c :: .nu' M'İ ğü şeyleri Tanine yazdı. Fakat son - Bu resnin yazısı «Osmanlı Hârbiye “Masırı çekilip l'“'-ı ğ î ;’;î"m f;ı_':r_ ra da, oraya muharrirlerden, edipler -|gnver Paşa ve Selânikte 1916 da bir vazi . Üldi 'Eîx';;'uı"küçîk 'lııirı ko-|dm. şağrlerden, ressamlardan ve mu -İyet» olacak iken <«Harbiye Nazırı Enver Pa- lonidir. SÜ gülen ” yapılmış, şinaslardan mürekkep bu kafile -lıı. Belânikte, 1916 da> şeklinde İntişar et - bir koloni, hep ağaçların altında sak- ):,wuadıı“' FU CURNAAĞE ç GiDA A CA h. Biz hepimiz bir çadırda yatıyoruz. Bu çadır koğuşun yanında bir de in Var. «Tayyare; bombardıman, — filân İşttiniz mi, hemen bu ine girinizl» di- Ve bize talimat veriliyor. Filhakika, sa- hlıkyîn böyle bir bombardıman ve tayyare gürültülerile uyandık. Bizim kafilede kısmen telâş büyük. Hele, Hürlerinde hep kahramanlıktan bahse - den bir şairin, top sesini duyar duy - Maz, don, gömlek, kendisini inin tâ dibine bir atışı var ki gülmemek ka - bil değili Bo DİÇ Büyük gök gürültülerini andıran bu hman bir müddet devam edi- Yor, Fakat, çok değil, ben kalkıp gi- B ma, ninciye kadar-. göçmişkir. Sonra dışarı çıkıyorum. Bir zabit, kar- Bsında bir nefer konuşuyor: — Ne oldu, Mehmet? — Hiç, beyim. Mermi düşünce ben de yıkılıverdim. Sonra gene kalktım! Mermi dediği şey, şu mahut 38 lik- n. Mehmet orada nöbet bekliyor- Muş. Nöbet inde beklenmez. Olduğu Yerde durması lâzım. Durmuş. Mermi yanıbaşına düşmüş ve patla - Mamış. Amma açtığı — çukurun | dahmesini yemiş ve rüzgârile de l'vüılü oturmuş. Sonra kalkmış, gene Bikcr taklemie. N oldü2» diye so - Tan zabitine, «Hiç!» diyor. Filhakika hiç bir şey olmamış amma «her şey» n olması da kabildi. Ben de bu su - Tetle anlıyorum ki muharebe meyda- Tinda her mermi bir insana tesadüf *iseydi şimgdiye kadar dünyada insan halmazdı. Harp demek, tevekkül de - Mektir. O zaman orada d7 * sin ev -*lunu, (Arkası var) HASAN PUDRALARI 'nee, harsıs, kadınların ön büyük zevkleridir. Boyaz, Raşel 1 - 2, pembe 1-2, Okr 1-2 renkleri vardır. Türkiverdde pudra ve ıtriyatta en ziyade mu- vaffak olan ve beğenilen HASAN PUDRALARININ £ küdlerinden sakınınız ve HASAN MARKASINA dikkat ediniz. Kutusu 30, büyük SO kuruştur, HASAN TIRAŞ PUDRASI traş zevkini ilmam eder. 20 - 30 kuruş. HASAN ÇOCUK PUDRASI kutu 20, paket 10 kuruştur. HASAN TALK PUDRASI Yarm kiloluk kutu 40 kuruş. HASAN Dep“u' Ankara, Eskişehir, Beşiktaş, Beyoğlu ve İstanbul merkezi. Ce Onu çoktan tanırdım. Kulaklarına kadar kesik siyah parlak saçları, boya- sız, beyaz yüzü ile belki hiç de güzel değildi. Pakat bu yüzde öyle çocukça bir mânası vardı ki, insanı çok başka türlü içten bir muhabbetle ona doğru çekiyordu. Bakışları bulutsuz bir sems gibi insana açıktı. Boyasız dudakların- da gülümsedikce biraz hayrete, biraz korkuya ve bir çok sevgiye şefkata an- dıran tatlı kıvrıntılar belirirdi. Bu hali ile öyle güzeldi ki.. Zaten onun her şe- yi bana herkesten çok başka görünür- dü. Bir çok hanımların dudak kıvırdı- Ö giynişi bile.. Elbiseleri dalma süsten pek uzak sade, zarif şeylerdi. Başına siyah parlak saçlarının bir kaç tutam kenarında yaldızlandığı küçük bereler giyerdi. Ona tenkitkâr gözlerle baka - rak, hiç olmazsa vücudüne garip bir diklik veren şu topuksuz iskarpinler - den artık vazgeçmesini söylemişlerdi. O zaman kaşlarını çatmış, «yol yürü - yemem.» demişti. Bu biraz da doğru idi. Çok yol yürürdü. Bol bol kırlara çıkar, koltuğunda ismini söylerken kı- zardığı masum aşk hikâyeleri, seyahat notları taşırdı. En sevdiği şey seyahat, uzak memleketlere doğru heyecanlı yolculuklar yapmaktı. Bir gün bana bir hariciye memuru ile evlenmek istedi- ğini söylemiş ve aynanın karşısında şöyle bir döndükten sonra başını esefle sallıyarak: « Benim gibi dümdüz, eği- Hp, bükülmesini bilmeyen erkek gibi kızı ne yapsın hariciyeci?» demişti. O Aaradan la oturduğumuz şehirden bir müddet için ayrılmaya mecbur oldum. Dön - düğüm zaman bana onun evlendiğini haber verdiler, Bu adamı uzaktan ta - nırdım. Hoş, kibar bir gösterişi vardı. Onların güzel bir çift olduklarımı dü - şünerek sevindim, sonra aklıma onun: «Beni beğenirler mi?» diye, sahici bir esefle aynanın karşısında dudaklarını Yazan: Peride Celâl miyordum. Herkesin dönüp dönüp baktığı bu dudakları gözleri, hattâ be- yaza yakın saçları boyadan isyan dın şimdi tamamile bana bir yuban- c İdi. Bir aralık gözlerim ayaklarına Hişti. Beyaz etini iştihalı gözlere n « çan incecik çoraplarına, uzun topuk süslü iski Birdenbire gözlerimde süsten uzak, basit ve rahat iskarpinleri içinde ser- best adımlarla ilerliyen bir çifi vcüzel ayak canlandı ve sonra bu ayaklarız vücudu şekillendi, canlanıverc miz yüzü, yumuşak hatlı dudakları ile gülümsiyen güzel bir çehre hatırlsdım. Ve kolumdaki eli vaşça çekip, dö- nerek ona baktım. İçim ezilir gihi ol « du, gözlerim yaşlandı. Hissettim ki bö- yaların delâleti il0 kaybettiği eski vare ığına rağmen ©o tahminim kadar de « ğgişmemiştir. Artık deminki kadar banâ yabancı, soğuk görünmüyor ona karşı yavaş yavaş içimde gene eski sevgia alâkam uyanıyordu. Bu sefer ben © « nun koluna girdim. Kulağına eğilip ya- vaşça: «Niçin bunu yaptın?.. dedi değişiki boyalar büsbütün yüzünü du. Dudaklarının kenarına, aşağı doğ- ru keskin hatlar uzamıştı. Gözlerini benden kaçırmıya çalışarak, acı acı gül. du. Ve: «Kocam istedi, dedi. Senim ta- nıdığın o eski, dümdüz genç kız ilk gün ler geçtikten sonra onun sinirlerine do- kunmıya başlamıştı..» Sonra yüzünü çevirdi: *«Hakkı da yok mu ya.. dedi. Neydö © halim!.» eski hali ile alay etmek ister -| gibi dudaklarını kıvırıp gülmek iste « di. Fakat gözlerinde parlıyan yaşlar « dan eski zamanlara nasıl hasret çek « tiğini hemen anlayıverdim. Başka hig bi y konuşmadık. Yalnız, bir yol ba- şında ayrılırken çantasından küçük, zarif bir mendil çıkardı. Gözlerinin ke- narında biriken yaşları itina ile alarak: «Bir şey değil, rimeller gözlerimi ya« kacak..» diye, yüzü birdenbire, taktığı büküşü geldi, İ - boya —maskesine çimde — sebebini j . yaraşan — şeytanf bilmediğim — bir Yarınki nushamızdı : bir mana s.arak, hüzün duydum. O I ince, kı ka « kelimeyi ne ma - R E S M dınca bir kahka- sum bir inanışla söylemişti. Sonra büu hüznü pek bu- dalaca — buldum. Muhakkak kocası onun — dudaklarının kenarında tuhaf bir ürparişle kıvrıları kırık çocuk manalarına, gözlerinde bi- raz korkuya, biraz hayrete ve pek çok şefkate, sevgiye benzeyen mânalara ü- şik olmuştu. Muhakkak yarattığı sadelik içindeki inceliğin farkma varmıştı. Onu çok gör- mek istiyordum. Kim bilir genç ka - dınlık ona ne yaraşmıştı. İncecik, za - rif, gözlerinde biraz olgunlaşan ayni mânalar ve dudaklarında gene ©o ço - cukça tebessümle kimbilir ne kadar güzeldi! Devamlı bir hastalık derhal onu ara- mama mâni oldu. Bir kaç ay sonra idi. Artık sokağa çıkmağa başlamıştım. Bir gün Beyoğlunda, tam Tokatliyanın önünde ona tesadüf ettim. Benzettiği- mi tahmin ederek, o olduğuna ihtimal vermeden yürüyüp geçiyordum. Fakat o gülümseyerek bana doğru ilerledi ve ben kaldırımda hayretten donmuş gibi kaldım. Yaklaştı. Şaşkın bir hareketle uzatmayı bile unuttuğum elimi avuç - larına aklı. Dudaklarındaki — tebessüm genişleyerek gözlerimin içine baklı . Ben bu gülümseyişte dudaklarının bol boyasından güçlükle kurtulan bir kaç yumuşak hattan, kirpiklerindeki — bol, koyu mavi rircelin sıçrayamadığı göz bebeklerinin derinlerinde saklanan, ex- ki, onu hatırlatan mânalardan ancak bir kaçını zor yakalayabildim. Allahım bu eski temiz beyez yüzlü, parlak saçları beresinden bir tutam ateş parçası gibi fışkıran, dümdüz fakat bu sadelik için- de insanın bir çiçek gibi uzanıp kokla- mak isteyeceği kız değildi!. Nasıl bu - kadar kolay değişebilmişti? Hem Je böyle çirkinden ziyade maskara ola - bilmek için!. Kimbilir. yüzüne nası) bakıyordum.. Sert fırça gibi uzun k biklerini indirerek: «Haydi biraz yü: yelim.. diye koluma gibdi. Yavaş y vaş nereye gittiğini bilmeyen serseri şaşkın adımlarla ilerlemeye başlad: k.: İçimi garip bir sıkıntı bürümüştü. Sa ki kolumdaci kadını çekidenberi tanı Yazan: Pierre Bret Çeviren: ha attı. O zaman demin içim sızlı « yarak — baktığım halde bu kshka « ha ile beraber onun gene bana yabanet uzak bir kadın oluverdiğini havretle hissettim. İçimdeki sızının yerimi ya- vaş yavaş hafif bir nefret doldurdu... Aradan bir kaç ay geçti. Bir gün bir çayda ona tesadüf ettim ve görmemek için başrmı çevirdim. Yabancı bir er- kekle dansediyordu. Fakat adama öy- le yaslanmış ve erkek onun kuağına öyle mahrem bir tavırla eğilm ki, aralarında nasıl bir muhavere ge ni anlamamak kabil değildi. Da: ği zaman belki yanıma gelir di londan kaçıyordum, kapının Nurullah Alaç önünde karşı kadrşıya geldik. «Ah yoruldum.e diye, çıplak omuztarın? kizil parnlak latı ile avuçlıyarak güldü, bu sümdeki çapkın kıvrıma, demin < tiği adamın şimdi arkasından, avını ka. çırmış bir hayvan gibi aç gözlerle bak- masına büsbütün içerliyerek ona biraz yaklaştım. Kulağına doğru eğilerek a- laycı, kindar bir sesle: «Bu hale düş « meni de kocan mı istedi?,» dedim. Bir- denbire dudaklarındaki kıvrak tebes « süm silindi. Gözleri öyle acı bir mana aldı ki, âdeta bunu yaptığıma pişman oldum. Yüzü bir anda karma karışık olmuş, yanaklarının ucunda küçük kı- zıl pıriltilar uçuşmıya başlamıştı. Söy- lediğim ascı şeyleri tamir edecek bir şey ararken o birdenbire silkinir bibi bir hareket yaparak başını yükarı kal- dirdi. Gözlerindeki donuk mana beni kor « kuttu. Artık yanından kaçmak ve bir daha onu hiç görmemek istiyordum. Birdenbire uzanıp kolumu sıkı sıkı tu- tarak başını yüzüme yaklaştırdı. Ne - fesi bir sam yeli gibi yüzümü ya « hyarak: — Ne sandın ya.. dedi. Bunu da kan- cam istedi. Ne sandın ya.. Ve kelimeler dudaklarından birer kurşun gib! fır « hyarak devam etti: — Bir gün, âriik dillerde iğrenç de- dikodular halinde dolaşan mace: arın. (Lütfen sahifeyi çeviriniz) NZC0 y Zeti ee DG e g ndli ü » öti ti Brtali AA »