25 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K aa B a a İ e HD , GT —— —— T — — G — - 1 W"JBE a| Ş Te LiŞEr Si KA FT a AD SLEEE KA TTTT p M — aa a ea Bllni zmeili Bi » Bdi B e — 8 » _Say fa Tarihten yapraklar: Oğlu tahta çıkarken boğdurulan baba xK *« * Cellât Kara Ali Sadrazamın ayaklarına kapandı. “Beni öldürün, lâkin Sultan İbrahim efendimizi öldürtmeyin! ,, diye yalvardı. Bu ricaya bir yumruk mukabele etti. “ Bire sersem, katline fetva verildi, bunu yerine getirmek borçtur., kelimeleri ortalıkta çınladı 1648 yılı ağustosunun onuncu gü- nüydü. İstanbul halkı sayısız, cübbe, kavuk, külâh, şalvar yığını halinde E- yüp Sultan camiine giden yollara dö« külmüştlü. Yeni padişahın kılmç kuşanma me- rasimi olacaktı. İstanbul halkı bu gibi merasimlerin süs ve ihtişamını seyretmekten asırlar- ca usanmamış, hattâ gittikçe artan bir iştah duymuştu. Bunun için Topkapı sarayından E - yüp Sultan camiine kadar giden yolla- rın iki tarafı ve bu yolların üstündeki evlerin, hanların pencereleri, damları, kapıları ve cumbaları tıklım tıklım dol muştu, Yeni padişah kimdi biliyor musu - nuz? Henüz yirmi yaşından yetmiş bir gün eksik bir çocuk... Günlerden cumartesiydi. Büyüdük - ten sonra avcılığa merak sardığından (Avcı) diye anmılan Sultan Mehmet, Eyüp Sultan camiine gelmişti. Şeyhislâm Abdürrahim Efendi o gün kavuğunu bir kat daha büyütmüştü. Yedi yaşındaki çocuğun önünde yerle- re kadar eğilerek selâm vermiş, sonra kılıcı beline bağlamıştı. Kocaman kı- lıç bu küçük çocuğun belinde kocaman bir yük gibi sallanıyordu. Çocuk ikide bir can sıkıntısını gizle- miyor, bir an önce bu kalabalıktan kur tulup saray bahçesinde kendisini eğlen dirmeğe memur iç oğlanlarının yanına dönmek, istiyordu. Lâlası kaşlarını ça- tarak: — Uslu dur!.. Büyük Valde Sultana söylerim, Diyince yavrucağın yüzü umacı gör- müş gibi sararıyordu. Kösem Sultanın şakası yoktu. Kızdı- ğı zaman vezirlerin boyunlarını uçur- | tuyor, padişahlığa yükselttiği kendi o- gullarını bile boğduruyordu. Küçük padişah koltuklarından kaldı rtılarak ata biniyordu. Atın iki tarafın- da iri yarı iki bostancı vardı ve onu tu- tuyorlardı. Büyük İmrahor da atın diz- ginlerini eline almıştı. E Şeyhislâm Padişahın kulağına yak- laştı : — Büyük Valde Sultanın tenbihi var dir. Kaşlarını çatasın ki, gerek halka ve gerek Yeniçeri ve gerek sipahi kul- larına heybetli görünesin! Küçük Mehmet sahiden kaşlarını çatmıştı. Altın işlemeli ve benekli kır- mızı cübbesi, cübbenin altındaki altın Barısı mintan ve şalvarile pek şıktı. Kır mızı'papuçlarını altın üzengilere koy- Mmuştu. Başında Sultan Selim usulü ka- vuk, bu kavuğun önünde sorguç vardı. Borgucun dibinde ve kavuğun tam ön farafında yarım yumurta büyüklüğün- de bir zümrüt parlıyordu. Bu küçük yumurcağın, Yavuz Sul - tan Selim gibi bir padişahın kavuğu al ında heybet taslaması herkesin hoşu- ga gitmişti. — Bir büyük ecihangir olacak... Gö- rüyor musunuz, şimdiden ne kadar hey Diyorlardı. Sokakları, evlerin#ve hanların pen - cerelerile damlarını dolduran sayısız halk, başlarını eğerek ellerini göğüsle- rine götürüyor : — ÂAllah yardımcın olsuün!.. Sesleri, Halicin düurgun sularını, E- yüp, Hasköy ve Kâğıthane sırtlarını titretiyordu. İki gün sonraydı. Sipahiler at mey- danına toplanmışlar ve : — Birtakım post düşkünü, devlet düş manı vezirlerle hocalar, Sultan İbra - him Efendimizi tahttan indirirler ve a- nin yerine bir küçük çocuğu getirirler. Bu ne iştir?.. Diye bağırmağa başlamışlardı. Sonra ilâve etmişlerdi: — Elbet Sultan İbrahim Efendimizi mahbesten çıkarıp gene tahtına otur- turuz. Deli İbrahimi tahttan indirenler için bundan büyük felâket olamazdı. Etek- leri tutuştu: Şeyhislâm Abdürrahim Efendi, Sad- râzam Sofu Mehmet Paşa, Kadıasker, Murat Ağa, Kara Çavuş ve saire hemen toplandılar. İki Halifenin bir arada toplanması doğru değildi. Din ve devlet işlerini eh- line vermeyip rüşvetle rastgelene ve- ren bir Padişahın tahttan indirilmekle beraber öldürülmesinin de caiz olduğu hakkında Şeyhislâm fetva verdi. On - dan sonra hepsi birden sarâya gittiler. Saray hizmetçileri işi anlamışlardı. Hepsi birer tarafa savuştu. Sadrâzamın adamları kapıları kırarak girdiler. Fa- kat cellâd neredeydi? Cellât Kara Ali de gizlenmişti. Sofu Mehmet Paşa sakalmnı titrete- rek bağırıp duruyordu. — Cellât nerede? Şu mel'un cellât nerede?., En sonra bulündu. Cellât canından korkmuştu. Sadrâzamın ayaklarına ka pandı. — Beni öldürün. Lâkin Sultan İb- rahim Efendimizi öldürtmeyin ! Diyordu. Sofu Mehmet Paşa, Cellâdın kafası- na vurdu: — Bre sersem, katle fetva verildi. Bu fetvayı yerine getirmek borçtur. Ça - buk yürü! Cellâtla çırağı Cemal Aliyi önüne kattı ve Sultan İbrahimin hapsedildiği ve bir tek küçük pencereden başka her tarafı kapanmış olan iki odalı yere gir- di. Diğerleri pençereden seyrediyorlar- dı. Deli İbrahim kül renginde atlas en- tari giymişti. Başında takke, sol elin- de bir kur'an vardı. Sırmâalı şalvarının uçkurları sarkıyordu. Sofu Mehmet Pa şa ile cellâtları görünce bir çığlık attı: — Beni öldürecekler. Ekmeğimi yi- yenlerden bir kimse yök mudur ki be- ni kurtarsın! Amaaan! Amaaaan!... (Devamı 12 inci sayfada) Cinsi cazibesi ile meşhur Proston Foster İlinciteşrin Güzel sinema yıldızlarından Alis Faye -Büyük sinema yıldızları niçin-çok film çevirmiyorlar ? «Radyo», sinema: Ya ilânıharp eyle miştir... Bu artık bir omrivâkidir. Sinema — münek- kitlerinden biri «si« nema artık bir gaye olmaktan çıktı... Şimdi bir «vasitan- dan ibarettir....» de- mişti. Bu münekki- din sözü çok yerin- dedir. Bir vakitler sine- ma san 'atkârları filmlerini — «san'at aşkı» namina çevis riyorlardı... Bu am- lar artık geçmiş za- mana katılmıştır... Şimdi — münekki- din dediği gibi usi- nema) gaye olmak- tan çıkmıştır artık.., | Şimdi sinema yıl- dızları, san'atkârla- | rı, isimlerinden faz- la bahsedilmesini; reklâm yapılmasını; dedikodular — yapıl- masını dileyorlar.. | Bu sayede daha faz: la para kazanacak:- larına kânidirler de ondan... Duglas'ın; Norma Talmac'ın, Çar- li Çaplin'in film üstüne film çevirdik- leri zamanları hep hatırlıyorsunuzdur tabil2... Lora Lapland gibi yıldızlar elliden fazla film çevirmişlerdir. Buna rağ- men çok az film çevirdiklerine kâni i- diler... Şimdi böyle mi?. . Ön safta bulunan Klerk Gebl; Fred Aster; Cincer Rocers; Lily Pons; gi- bi san'atkârlar «son merhale» ye eriş- tiklerinden beri acaba kaç film çeyir- mişlerdir?... Ya dört; ya beş... Haydi haydi bir misli fazla... Meselâ Klerk Gebl sekiz film yapmıştır... Halk bu meseleyi güç anlar.:.. Halk şu suali tekrar edip durur: «San'at tacını başlarına geçirmiş olan san'atkârlar kendilerine teklif e- dilen müthiş ücretleri acap neden ka- bul etmiyorlar?...» Sinema münekkitleri hemen şu ce- vabı yetiştirirler: — «Sinema yıldızları ve san'atkâr- ları çok zengindirler... Artık paranın ne demek olduğunu unutmuşlardır da ondan...» Flalbuki bu cevap hakikatı ifade eylemekten çok uzaktır... Doğrusu şudur ki sinema yıldız ve san'atkârları için sinema, artık «siırf mıştır.., Evet... Bu böyledir... * eĞ e B H Fox kumpanyasının güzel vücutlü yıldızlardan Diksi tan film çevirmekten çok daha fazla|«en az 100.000 frank para kazanmaktadırlar... Bunu rakamlar ile isbat edeceğiz... Amerikanın en meşhur, en modern; en çok sevilen bir komiği olan Eddi Kantor'u bilirsiniz... Bü san'atkâr «dört» büyük film çe- virdi... Her bir filmi pek büyük bir rağbet ile karşılandı... Şimdi ise bu meşhur «san'atkâr» film kumpanya- İarının bütün ricalarına, verilen muaz- zam ücretlere rağmen film çevirmek istemiyor artık... Sebebi şudur: Amerikan — tadyosunda — haftada 150.000 frank mukabilinde bir «kah- ve» ticarethanesinin Teklâmını yap- makla meşguldür... Sabah Emisyonunda kahveyi tav- siye eylemek için iki şarkı, akşam da- hi iki şarkı söylüyor... Stüdyolarda günde on saat insanı kavuracak derecede sıcaklık neşreden projektörlerin karşısında kan ter için- de rol yapmaktan ise cradyon stüdyo- sunda rahat rahat şarkı söylemeği ter- cih eyliyor... Şu noktaya dikkat ediniz... İki sene | İiçinde (Holivud) radyosunun ehem- |miy-ti kat kat artmıştır... î Amerikatı halkı hep (radyo Holi-| Klerk Gebi 300,000 haftalıkla radyoda bir sigara fabrikasının reklâmını yapıyd! Con Kravford, Con Harlov, Marion Davis gibi büyük yıldızlar da ayni yolu tuttulü! Kİ Dünbor «cektir.» Klerk — Gebl, Pons, Coe Franşo Ton, Con dirdi... Meselâ: Çok Cincer Rocers bun fabrikasının lar..: ; serler veriyorlar... ıvurj) u dinlemekle meşrul... ibüyük Amerikan film kumpanyalar: sinema san atkâr ve yıldızlarını ilâncı- İşin şayanı dikkat tarafı: Sermaye- kı. Makarna. Korsa. para kazanılan» meslek olmaktan çık- lerini kedilere yükletmek üzere olan türlü eşya reklâmlarını yapmakt İar. İşte sinema yıldız ve san'atk? Sinema yiıldız ve san'atkârları «rad- lık için ayartan Valter Tompsen ilâ:inı film çevirmekten — uzaklaştır” yo» merkezlerinde — ilâncılık yapmak- nat acentesine karşı büyük bir dava aç- 'bepler... Tabit san'atkârlar şüştüler... Bir iki akşam sonra Tompson mikrofonda : Fred — Aster, Braun, son - Marion Davies'in Yadyoda “biy tıcılık yapacaklarını bizzat : a y Bu san'atkârların her biri ayr! reti almamaktadırlar tabii... fabrikası ile bir mukavele aktey'le olan tanınmış san'atkâr Klerk ! senede 36 hafta hesabile haftada.îl ç 300.0001... frank almaktadır..:1” | de yorulmadan, sıkılmadan... Bu yıldızlar hem ilâncilik yaPıy:; lar; hem de radyoda mükemmel Fred Aster bir otomobil fab!'ikaf nın ilâncılığını yapıyor... | Günde bir-defa, tercihen ge? g,y |Klaket'lerle dans yapıyor ve halka lünç fıkralar anlatiyor... P “iğer san'atkârlar: Çorap bağ"- mışlardır... <Ai Fakat davayı ! me eylemiş . &ÂAmerikan sin€, ve filmler birîıs?: İ neticede h:aybcmıl tir. Bu mühim dâ nın neticesini büyük bir zafet * lâkki eden (R& Holivud) men leri artık sevint kaplarına — sığ yorlar... Haklar! var muhakkak. J) Naşiri — efkârl olan gazetede Zâ lerini halka bildi ler ve o nüshay! dava'dağıttılar.. "Radyo HolivW” buzuula iktifa medi, Sinemacil taarruzlarını — © minnet bilerek men şu tebliği " rettiler: ! «(Radyo Hah' c€vud) da Ç?]*:mr ayıldız. ve 88 ğ «kârlara bu gü— idtibaren — heti ücret vE” d a ea ş a da radytg a"gı Cincer ROSĞ.'; Ök. Con Krav/ B'*' Hatloy; Gloria SE Cek halka meşhur - bir Sigâ Ö ile Lily Pons bi” 0' reklâminı yaP"' A, yö) Fotin vE E.ndıf gfi gö O. Tuği”

Bu sayıdan diğer sayfalar: