İttihad ve Terakkide on sene İkinci kısım No. SON POSTA 6 VCİHAN HARBİNE NASIL GİRDİK ? Avrupanı.;: mbi;'ka;mh:ışâ:ıâ;ırnja î)i;:i.;n toplar patlarken bizde de davullar seferberlik ilân ediyordu İlk hamlede Enver Paşa ve Erkânı Harbiyesini teşkil eden arkadaşları harbe iran evvel iştirâk taraftarı göründüler. Çünkü Almanyanın kuvvetine inanıyorlardı ve muzafferiyet kazanından kana kana çorba içeceklerini sanıyorlardı î t— Siz ve biz ve bizimle beraber Avımuryı. bu harbin yegâne kahra - Manlarıyız. Şu manada ki harb bizlerin deyhimize açılmıştır. Almanlar galib Olsa, maeğlâb da olün gene Alman « Yadır. İki vilâyet kaybeder, bir müddet Şin dünyadaki nüfuzu kırılır, fakat Rene Almanya olarak kalır. Mağlüb o- irsak, siz de, biz de, Avusturya da, Panslavizm tarafından parça parça edi SCeğiz. Almanya için dava bir dünya NYaseti davasıdır. Bizim için ise ya - Hmak ve yahud yaşamamak mesele - * Almanya, İngiltere ile, Avustur - /— Fa- Macaristanla, Türkiye de Çarlıkla b_”hediyoılaı. Fransa bu harbde hiç ? taraf için baş düşman değildir.» Bü sözler çok doğrü idi. Avustur » | Payı bilmem, fakat, Macaristan bugün lâ varsa bu, Çarlığın devrilmiş ol « Ması sayesinde mümkün olmuştur. Ni- lekim 'Türkiye de kurtuluşunu aynı se- be borçludur. Panslavizm tehlikesini duymakta Macarlar belki de bizden da- hassas idiler ve zaten Saray-Bosna #ikasdini müteâkıb Sırplara karşı: çi ti davranmayı ve hattâ harbetmeğ daha ziyade Macarlar istediler. Onları — Almanlara yaklaştıran hangi tarih ha- Teketi idiyse Türkiyeyi de Alman itti- fakına sevkeden sebeb 6 idi. Bu kanaatim hiç değişmedi. v Hi Seferberlik 'Avuıu.ıryı « Macaristan küçük Sır- tana ağır bir ültimatom — veriyor. 'Usya buna derhal seferberlikle muka- ediyor. Harb istemiyen Fransa iplomasisi son bir hamle yapıyor; f L'l. Petersburg üzerinde icra ettiği taz- Yıkla harba mâni olmak tecrübesidir. istan kralı Çara müracaat ediyor. Çar, Sırbistanın müdafaasını üzerine an sonra, Rusya Avusturya - Ma- Caristan ültimatomunun bazı nokta - in geri alınması şartile seferberlik *mrinin geri alınabileceğini söylüyor. *U son yumuşak söz, Fransız diploma- tisinin sulh lehindeki gayretini güya takviye için söylenmiştir; hakikatte Vvusturya - Macaristanın ültimatomu- Bu değiştirmesine imkân yoktur, har- A ctinsla mümkün değildir. O tarihte kim çabuk davranır, öteki- he hazırlık zamanını az bırakırsa harbi © kazanacak fikri hâkimdi. Tetikte du- — Tan Almanya, ordularına tecavüz em- Tini verirken harb ilânı notalarını im - Zalamıya ancak vakit buluyor. Avrupa teferberdir, hududlar yıkılıyor, toplar Batlıyor, Liej istihkâmları üzerine meş- l kırk ikilikler düşmeğe başlıyor'ya İtihkâmlar bu ağırlığa dayanamıya - fak birer birer göçüyor! HDi Harbi Avrupa mülletleri, o Zamana kadar görülmemiş silâhlar ve harb vasıtalarile birbirlerine giriyor - | Her tarafta askerler harekette, er- rpler faaliyette, diplomatlar ko- Wiitaar, wlçraf tellüri bü kadar çik Te yükünü taşıyamıyacak hale gelmiş, manmaların bacaları tütüyor, tüc - General Von Winekler ile bir arada Enver Paşa 1916 Eylâlünde Selânikte bir 'kaç hududunda birden toplar pat- larken bizde de davullar seferberlik ilân ediyordu. * 0 zamanki ruhi halet Harbden, mücadeleden bıkıp usan- mış olmasına rağmen memleket bu se- ferberliği ne yorgunluk ve ne de yeisle karşıladı. «Memleket» — kelimesinin yerine «Türk» kelimesini kullanmak daha doğru olur. Memleket © zaman küçülmüş ol - makla beraber içinde henüz Türk olmı- yan büyük bir kitle yaşıyordu. Halbu- ki seferberliği efendice bir tevekkül ve kahramanca bir duygu ile karşılıyan ancak Türk idi. Trablusgarb harbini kaybetmekten o kadar müteezzi olmı- yan Türk Balkan harbini kaybetmek- ten çok mütcessir olmuştu. Siyaset — sahnesinin — kulislerin » de geçen şeylerden ve - bilhassa, Balkan harbinden sonra Türkiyenin uğradığı panslavist taarruzunun derin hedeflerinden pek de iyi haberdar ol- mamasına rağmen, bütün tarihinde e- fendi olarak yaşamıya alışmış olan kit- le, bu vaziyetten fena halde sıkılmış - tı. Altı senelik mücadele hayatı, bu altı sene içinde Türkiyenin uğradığı teca- vüzler ve Türklerin gördükleri hak - sızlıklar, Türkler arasında vatansever- lik duygusunun artmasına ve her nevi |Türk düşmanlarına karşı umumi bir İhava hasıl olmasına yardım etmişti. O zamanki kırık dökük 'matbuat için- de çok fâsid unsurlar da bulunmasına rağmen, Türke hayli siyasi terbiye ver- meğe ve onun ruhundaki vatan duy - gusu ateşini kuvvetlendirmeğe de mu- vaffak olmuştu. Bunun için, Türk bu seferberliği geniş bir yürekle, taham « mül ve feragatle karşıladı. O zaman - ;lar pek çok «mahallebici» — İstanbullu İgördüm ki kendisinin hiç alışmadığı, hattâ hiç bilmediği askerliği en ufak bir şikâyet kelimesi kullanmaksızın kabul ediyordu. Türke, seferberliği sahte bir heye - |ven Türk, Alman kuvvetinin kendişi ile beraber olduğunu da hissettiği za- bi man artık hiç bir şeyden korkmuyor- du. Onda nefsine karşı duyduğu tari- hi itimad avdet etmişti. Başka sebebler de vardı: Fon Zan - ders'in riyaset ettiği Alınan nakeri he- yeti, sıkı bir propagandaya girişmişti. Almanyanın şu ve bu kuvyetleri oldu- ğunu, şöyle ve böyle yaparak harbi kı-| 'sa bir zamanda bitireceğini söylüyorlar | ve bu sözler, Alman askeri kültürüne kuvvetle itimad eden bizim askeri un- surlarımız tarafından da etrafa yayılı- yordu . Müteâkib haftalarda bu fikir, yavaş yavaş zâil olmakla beraber merkezi devletlerin ve bilhassa Almanyanın kuvvetine karşı itimad hissi, ne o va- kit ve ne de ondan sonra, uzun bir za- man hiç sarsılmamıştır. Türklerin bütün tabakaları arasında kendisini hissettiren bu emniyet de yu- kardan süzülüp geliyordu: O zaman- lar askeri bir otorite olarak telâkki e- dilen Enver paşa ile muhiti, bir taraf tan İttihat ve Terakki, öbür taraftan Babıâli içinde öyle bir hava yapmışlardı ki herkes harbin pek az bir zamanda bi- teceğine kani bulunuyordu. Bu arada ben, bilmem nasıl bir hissi kablelvuku ile, bütün harb müddetince yegâne yaptığım ihtiyat olmak üzere, dört kış- hk, yani altı ton antrasit kömürü al- mıştım. Tuhaf bir tesadüf, harb de dört kış sürdü. Seferberlikte acelenin sebepleri Daha harb sözü yeni çıkarken bizim de hemen seferberlik ilân ederek on i- ki sınıf askeri birden silâh altına al - mamızın sebebi ne idi? Erkânıharbiyenin bunun için gös - terdiği sebeb, bizde umumi bir sefer - berliğin çok uzun bir zamanda ikmâl edilebilmesi, hinihâcette bir kaç hu - dudun birden muhafazası lâzım gelip demiryolu pek az olan bir memlekette kutvetlerin toplanarak tanzim edil - Sarlar stoklarını hesab ediyorlar, bor-|can ve nümayişle değil, fakat ona mah-|dikten sonra tecemmü sahalarına gön- talar heyecan içinde ve nihayet, her ta-sus sâkin ve soğuk bir azimkârlıkla ka-|derilmelerinin çok zamana muhtaç ol Tafta çiftciler, bu hasad mevsiminde, tİlerindeki orakları bir tarafa atarak si- ilarını — omuzlarına — yükleniyorlar. yalnız — kaldıkça — Ro- ; ve o it vücudunu bis ateş kaplar, varlığına bir se- vinç ve bir saadetin yayıldığını duüyar- | a ÜL. Robert, Oksforttan çıkmış, siyah saçlı, siyah gözlü ve alespanyol bıyık- h bir gençti. Genç kadın onun her ba- kışına bütün mevcudiyetile gülerek ce- vap verirdi. Fakat bununla beraber ansızın ona rastladığı vakit, aralarına sanki bir demir perde çekilirdi. Kız kardeşi Jan bir Çok defalar bu hususta hemşiresi- ne sualler sorar ve mütemadiyen şu- nu tekrarlardı: — Onunla evlenecek msin?. Söyle - SEN Bu iki kız kardeş birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Jan, sev fek ve hayatm karşısına Baki Cynthia kabaydı; & yarış için yaratılm. upuzundu. Saçları kırmızıya yakın sarıydı. Bu şen ve sportmen kızın görmediği Londradân korktuğu söylenirdi. Ora « ya geldikten iki hafta sonra Roberte rastlamıştı. Dostlukları bir. hafta zar- fında o kadar ilerledi ki birbirlerine randevu bile verdiler, Bir gün kız kardeşi Jan ona gene ay- | ni şeyi sordu: Senin bileceğin iş amma.. Evlen - men için bir mâni yok zannediyorum. Robert te sana bu mevzuu açmıştı. Cyrtia kardeşine hiç bir cevap ver- medi. Janon merak ettiği ve düşündüğü şev şuydu; Kardeşi yalnızken mes'ut - ve şen duruyordu. Fakat Robertin sesini her tarafını bir donukluk, gukluk kaplıyor ve le giriyordu.. Halbuki delikanlı bir kız kadar nazik ve tatlıydı. * a birer -kadeh içecek kadar r zannediyorum. Biliyor - sunuz Ki hariciye nazırı da bizimle, ay- ni tayyarede se at ediyor.. n bu sözüne güle- rek cevap verdi: — Ya roek nuz? Onun var - liğile seyahali - miz daha mı gü- zel göçecek? — Hayır ca - nn onu demek istemedim.. Ney- Yazan: Cynthia ve Robert otokarın arka ta. rafına doğru oturmuşlardı.. Dudakla - rımı hafifçe aralıyarak yavaş sesle ko- nuşmağa başladılar.. Otokar durunca bir atlet çevikliği - le yere atladılar.. İkisinde de talebe hali vardı; içlerinde garip bir üzüntü hissediyorlardı. Genç kadın sevgilisinin suallerine ce- vap verirken düşünüyordu. «Ondan ayrılsam mı acaba?.. — N Haya güzeldi. Gazinoda, karşı kar - şıya oturarak bir kaç kadeh içtiler. Ro- bert sevgilisine, tayyareye doğru giden bir adamı işaret ederek: — İşte nazır, dedi.. Hem şef pilot, İn- gilterenin yegâne sakallı tayyarecisi - dir. Robertin neşesi Cynthia'ya da ya - yıldı. Yalnız pervanenin gürültüsü çar- pıntısını arttırdı. Delikanlı tayyareye binmeden önce sigarasını söndürdü. Salonun dibinde bir yere oturdular, Erkek kadının kulağına eğilerek: — Söylediğim pilotu şimdi görecek- sin, dedi, Tıpkı üniformalı bir Dyoni - 808 gibidir. R Cynthia, karşısında Lord Asguith'in hatıralarını okumakla meşgul nazırın beyaz saçlarını ve çocuk gülüşünü gö- rüyordu.. Kendilerinden — başka bir kaç neşeli Fransız yolcu bulunuyordu., Genç kadın ilk defa tayyareye bini- u. bul eştiren sebeblerin biri de, bu defa, |ması idi. Bundan başka, bu tarzda bir| ” Roberte dünerek: disini Almanya gibi dünyanın en bü: seferberlik için henüz hiç bir tecrübe rb! Harbi Avrupa milletleri yeni bir / setmesi ve Alman ordularının bir ham-İnun iyi hazırlanması ve noksanları » lede sür'atli bir istilâya doğru gitmek-|nin ikmâli debu suretle bir aceleyi gös-| — Cynthia bu sırada garsonun endişeli | Bukadderata doğru gidiyor. Bu hengâme içinde ve Avrupanın |te olduğunu görmesi idi. Askerliği se-|teriyordu . (Arkası var) — Yerden nasıl yükseldiğimizi far- ük aaker? kuvvetinin yanında his-|yapmamış olan bir memlekette ordu-| ketmemişim, dedi. Delikanlı birer viski ısmarladı. ııılnlüıyüı , Yarınki nushamızda : Güzel kadının çirkin kocası gene o mânli buluyor- Yağmur biraz sonra da dolu yağ - mağa başladı. Makine sü | kurtulmak istiyen bir at gibi sıçrıyor ve ortalığı hiddetle titretiyordu.. Bulutların arasında, b ni gayri müteharrik farzediyo! kallı pilotu düşünmeğe başlıyor. zır elindeki çayını, 1500 metre irtii da değil, sanki Savoy otelindeymiş gibi sakin ve rahat içerek, unu süzüyordu. Fransız yolcular arasındaki neşe hir « den kaybolmuştu. Yüzleri sararmıştı. n bir kadın ba: öğsüne döğ- sarkıtmış duruyor, bir taraftan gar- | son mukavva küvetleri birer birer yol- cuların önüne koyuyor, diğer taraftan da kadehlerin düşmemesine dikkat ediyordu.. Genç kadın sür'at yelkovanına bak « alabiliyordu.. Gene, neşelenmiş- Roberte doğru dönünce, yü: rarmış olduğunu gördü. Gözleri, isli camlara dikilmiş manasız manasız ba- kıyondu. Genç kadın, sevgilisinde y çehre bulmuştu: Saçla: rıru kaybetmiş, siyah bi zarafetinden uzaklaşmıştı. Annesiz kal- maş küçük bir çocuk gibi köşede bü « zülmüştü. Nasıl olmuşi nı farketmemi: | keşfeder gibi olduğunu sezmişti nin teması onu tatmin e! r, sevgi- lisini kucaklamak ve göğsünde sık - mak istiyondu.. Garsondan bir küvet almak üzere a- yağa kalktı, Tay- yarenin sarsın « tısı sağa sola düş. mesine sebebiyet veriyordu. Hattâ bir aralık nazırın kucağına az kala düşecekti.. Küveti aldık « tan sonra gülerek Robertin yanıma döndü. Erkek kekeliyerek: — Sevgilim, dedi... Kadehleri kal « dırmak için garsonu çağırın.. Yağmur kesilmişti. Robert biraz ken. dine geldi. Bu sırada genç kadın artık fena yolu atlattıklarını anlatmak iste- di; ve sevgilisinin elini alarak dudak - larına götürdü ve sonra sevgiyle yü « züne sürdü, Camları silince gök tekrar eski bere raklığile göründü. Aşağıda “İngiltere « nin sahilleri sıralanıyordu. Denizin ye« şilimsi rengi, sanki semadan bir çok kâ- gatlar atılmaş gibi beyaz lekelerle pı « rıldıyordu.. Daha ötede büyük bir ge- mi yoluna devam etmekteydi. Robert gene marıldandı: — Sevgilim.. Cynthia onun elini gene okşadı. İki. sinin de gözleri sevgiyle parlıyordu. Genç kadın, Roberti kollarile sardı ve bütün kuvvetile sıktı. Bu sırada kırpık gözlü, koyu üni - formalı sakallı pilot onlara doğru gel - di. Robert sevgilisine işaret etti. Şef pi- dot onların arkasına yerleşmişti. * Parisin ışıkları görününce iki sevgili pencereye doğru eğildiler; ve birbirle- rine sarıkdılar, Jan onları karşılamağa gelmişti. On: ları öyle birbirine iyice sokulmuş gö - rünce yüzünü buruşturdu. Robert yeniden çevikleşmişti. Cynthia da eski halini almıştı. Deli « kanlı Jana gülerek: — Çok fena bir yolculuk yaptık.. dedi. Takside Cynthia sevgil in elini avucuna aldı ve kardeşine dönerek: — Biliyor musun Jan, dedi.. Biz ar- ftik evleneceğiz.. İsmet Hulüsi