Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
10 Sayfa 5 Mata Hari için tariki j j dünya olan adam casusluk | | Di — yüzü den kurşuna dizildi * n Bundan yirmi sene evvel kadının söylediği sözler hakikat oldu. Mata Harinin tek sevgilisi Piyer İspan- yada Franko ordusuna yardım ettiği için öldürüldü Paris, Teşrinievvel — Mata Hari kur şuna dizileli 19 yıl olduğu halde onun hakkında dedikodular hâlâ sürüp dur- maktadır. Meşhur Fransız muharriresi Anet bu namdar casusun aşk macera- ları hakkında yeni bir yazı yazmış ve bu yazı büyük hir alâka uyandırmıştır. Anet bu mesele hakkında bildikleri- ni şöyle anlatmaktadır: «1917 sepesi idi. Bir Teşrinievvel ge- cesi, uykuda iken birdenbire telefon çaldı... Sersem sersem makinenin ba- “şına gittiğim zaman muhatahımın bir erkek alduğunu gördüm. Tehalükle : © — Anet, çok ciddi bir mesele hak- — kında seninle konuşacağım. Kapiının önüne in! diyordu. -- Kimsiniz diye sordum. O telâşlı telâşlı «in de görürsün» dedi. O sıralar- - da Verdun cephesinde kan gövdeyi gö- — türüyordu. Hısım akrabalarımdan bir B -kaç ğenç te orada memleketlerini mü- — idafaa etmek için dövüşüyorlardı. On- 4 — “lar hakkında kara bir haber alacağımı tahmin ederek derhal giyindim ve aşa- — ğiya indim. - Bir dakika sonra, kendisini gıyaben tanıdığım Piyer isminde pek güzel bir genç, perişan bir halde geldi, paltosu- nun yakasını kaldırmış, şapkasını göz- lerinin üzerine indirmiştiYüzünden bel — H olan yorgunluğa rağmen gözlerinde — yıldırım gibi çakan bir alevi saklayamı — — yordu. Fazla müteheyyiçti. Ben bir aşk — dramının karşısında olduğumu anla- makta gecikmedim. Doğrusunu isterse- niz, biraz da rahat ettim. Kalbim tele- — fonu aldığım dakikadan itibaren bir — felâket haberile karşılaşacağımı bana — gsöylediği halde işte şimdi başkasının dertlerile karşılaşıyordum. Beni görür görmez, elimden çekip sokağın karanlık bir tarafına götürdü. — (Bir sairi filmenam gibi yürüyor, ağ- “ zından tek kelime çıkarmıyordu. a Piyer birçok konteslerin, prensesle- — rin, zengin kadınların üzerine düştük- — Jeri bir gençti. Kendisine karşı göster- dikleri çılgınca aşık ve muhabbete rağ *A — men o bunlara karşı tamamile lâkayıt- £ Ud j Bir müddet karanlıkta elele” yürü- — dükten sonra: —— — Nereye gidiyoruz dostum? dedim. Bu sözlerim üzerine o sanki uyku- sundan uyandı, elini iki üç kere alnına götürdü. Sonra derin bir ah çekerek: — — Anet dedi, Mata Hari bu sabah — Vönsende kurşuna dizildi. Haberin var mı? — — Müthiş bir casus olan Mata Harinin — ölümünü hepimiz duymuş ve memle- — kete fenalık eden, birçok zabitlerin ka- — nına giren bu kadını tel'in etmiştik. Ben T hiç treddüt etmeden : : — Cürüm var, dedim... Fevkalâde —— Mmemnun oldum. — Piyer o zaman hüngür hüngür ağla- — mağa başladı: — - — Anet, dedi. Sen de mi bu yalancı — heriflere inanıyorsun? Mata Hariye ad — H bir tuzak kurdular. Mata Hari ma- — sumdur. " Ben onun yüzüne hayretle bakarken, - © körük gibi inen çıkan göğsünü biraz — nefes alarak dinlendirirken. $i — Ben dedi, hayatımda işte onu sev- — dim. Mata Harinin âşıkı idim. Sana yal — varırım Anet. İşte Mata Hari öldü, ar- tık herşeyi açıkça konuşabiliriz. Ona — Tağmen söylüyorum ki benim sevgilim — Mmasumdu. O korkunç bir entrikanın —i — kurbanı oldu. ; — Onu casusluk ithamı il& ölüme mah- — küm edenler, kendisine âşık olup ta — mukabele görmiyenlerdir. Ben son dakikaya kadar kurtulaca_ı: ğını zannediyordum, onu kurtarmak i- — çin her çareye başavüurmuştum. - Kendisine sen casussun dedikleri za- - (man ben ona sormuştum. Anet sen o — Zaman yanımızda olmalıydın da verdiği —« cevabi dinlemeliydin. . Piyer sanki bir taş kesilmiş gibiydi.” B dir müddet süküt ettikten sonra: Tika —Aşkımız ne kadar saf ve güzeldi... « KĞ » ıl - Mata Hari O dansederken bütün erkekleri çıldır- tıyordu. Sevda tekliflerini reddettiği adamlar onun kuyusunu kazdılar. Şim- di herşey bitti. Saadetim ebediyen sön- dü. Yaralı bir kalp kanıyordu. Güldü. — Bir defa bir falcıya gitmiştik de- di. Falcı onun öleceğini söylemişti. Ba- na da aradan 20 sene geçtikten sonra ayni şekilde öleceğimi söylemişti. Beraberce şimendifer istasyonuna varmıştık. — Anet adiyö dedi, İspanyaya gidi- yorum, belki orada avunurum. : Gözlerimin içine bakarak, trene bin- di, ve gene nazarlarını nazarlarımdan ayırmıyarak kocaman lokomotifin çek tiği vagonların penceresinden bana do- nuk donuk bakarak ayrıldı gitti. Üç sene sonra yolum İspanyaya düş- müştü, bir gün otomobilime benzin al- mak için bir mağazanın önünde durur- ken bana doğru bir tariki dünyanın geldiği gördüm. Garajın sahibi onu gös | terdi : — Çok maruf bir insan dedi. Dünya- yı terketmiş, derbeder yaşıyor, burada bulunduğu 3 seneden beri onun güldü- ğünü, konuştuğunu şimdiye kadar hiç kimse görmemiştir. Bu aradaâ uzun si- yah cübbeli bir adam yanıma sokul- du, bana: — AÂnet! der demez, mevzuu bahis tariki dünyanın bir gece beni yatağım- dan kaldıran Piyer olduğunu tanıdım, — Piyer dedim. Hadi gel biraz bera- ber o akşamki gibi yürüyelim. Lâkırdımı bitirmedi. — AÂzizem, herşey mazi olmuştur. dedi. Ben şimdi Mata Harinin ruhile beraber yaşıyorum. Elini tutacak oldum. Gözleri dolu dolu oldu. — Beni bırak Anet dedi. Acı bir 1s- tırabın zevkini duyuyorum, ağzımın tadını bozma, Parise döndükten sonra on yedi se- ne geçti. Gazetelerde şu havadisi ©- kudum: «İspanyada bir târiki dünya gibi ya- şayan Piyer namdiğer Pudre Sokreto- inun bir casus olduğu, Franko ordusu- na hükümetin esrarını sattığı anlaşıl- mış olduğundan kurşuna dizilmiştir.» Gözümün önüne genç, sarı saçlı Pi- yer geldi. Beraber yürüdüğümüz o ge- ce bana söylediği şu sözler kulağımda çınladı: — Bir defa bir falcıya gitmiştik. Fal- cı onun öleceğini söylemişti. Bana da aradan 20 sene geçtikten sonra ayni şekilde öleceğimi söylemişti. Merinos fabrikası ikmal ediliyor Bursa (Hususi) — Yapılmakta o - lan Merinos fabrikasının inşaatı ilkba- harda bitecektir. Bu müddet zarfında makinelerin montajı da yaptırılacaktır. Montaj ameliyesi için Ağrupadan mü- tehassıs gelecektir. | umeyyizin Lo e * y he sağı ğ kantası Dolmayı midyeden bir tane yiyebilmek için üç saat beklemiştim. Üstünüze şifalı imambayıldıdan yemek kısmet olmadı Karnım acıkmıştı. Sağa baktım, sola baktım.. Sağa yürüdüm, sola yürü- düm. Nihayet bir lokanta buldum. Ka- pının üzerindeki tabelâyı okudum: LOKANTAHANE : SAHİBİ Tapu idaresi kütük kalemi sabık mümeyyizi Muharrem. Lokantaya girdim. Amma ne kala - balık lokanta idi. İçeride bir alav in - san vandı. Fakat işin tuhafı bu insan - ların oturdukları masalar yemek masa- sına değil, yazıhaneye benziyordu. Or - tada ise beyaz örtülü, ya üç, yahut ta dört masa vardı. Bu masalardan hirine” oturdum: — Listeyi getir.. Liste geldi, baştan aşağı okudum: Çorbayi şeriye, Lâhmi ganemden mamul pirzola, Dolmayi midye, Börek maa peynir, Sadri Düccac, Üstünüze şifalar imambayıldı, — Hangisini emredersiniz? — Midye dolması.. — Hay hay. Garson gitti, beş dakika geçti, on da- kika geçti, on beş dakika geçti, niha - yet geri gelebildi. Midye dolması yerine bana bir kâğıt uzattı: — Bu ne bu? — Bu müzekkeresi.. — Nesi, nesi? — Müzekkeresi, muamelesini lütfen bitiriniz, midyenizi getireyim! — Anlamadım ne muamelesi.. Yandaki masalardan birini göster * di: : Baya götüreceksiniz. Baya götürmeden evvel şu müzek - kere denilen nesneyi bir okuyum, de- dim ve okudum: Huzuru âliyi patroniye Lokantaya teşrif eden bir zat mid- ye talep ettiğinden lâzım gelen mua - melenin ifasını rTica ederim. Garson Ahmet Garsonun gösterdiği masaya sokul- dum: — Kaydettirmemissiniz! — Neyi? — Müzekkereyi., - — Nereye kaydettireceğiz? — İki masa ötedeki baya.. Malümu âlileridir ki bütün işlerimizin temiz ve muntazam olmasını istediğimizden.. Arkasını dinlemedim. İki masa öte- deki baya götündüm. Bir defter' açtı, deftere bir numara yazdı, numaranın |yanına emidye talebi hakkında» diye izahat ilâve etti. Bir numara da benim kâğıdıma koydu. —Oldumu? - —Oldu amma, şimdi ne zimmetle ver mek lâzım. Bir zile bastı, bir garson geldi;, def- teri garsona verdi: — Garsonla beraber gidiniz.. Garsonla beraber biraz evvel kâğı - dımı gösterdiğim zata gittik. VAr 2 Z Va L S f’t LA ”Xş İ AA ÜS y ı Çav SANŞ 33 — Saçlarımı, artık hakiki rengine boyıyacağım.. — Saçlarının hakiki rengi nasıldı? — İşte ben de onu unuttum ya! —— Deftere imza edip kâğıdı aldı; okudu ve birdenbire köpürdü: j — Muamele bilmezler, usul, niza - mata bigâneler.. Bunlarla başımız dertte.. — Affedersiniz bir şey mi oldu? — Daha ne olacak şu hale bakın. Kâğıtları masanın üstüne fırlattı.. O- kuyun şunu! — Demin de okumuştum, bir şey mi var? | — Daha ne olsun, midye istiyor, di- yonlar. Kaç tane midye istiyor; bunu yazmak yok mu, midye.. Bu izaha: kâ- fi mi, bu kâğıt üzerine ben ne mua - mele yaparım ki... Karnımın açlığı dakikadan dakikaya artıyordu; sabredemedim: — Fakat bayım, benim karnım aç! — Olabilir, bayım muamele yanlış, tashih edelim. — Benim midyelerimi verseler de muamelenizi sSiz sonra tashih etseniz.. — İlâhi bayım hiç bu muamele ik - mal edilmeden midye verilebilir mi, hem biraz sabırlı olun, şimdi bitiverir. Kâğıdın altına bir şeyler yazdı: — Bunu her zaman için yapmam. Fa- kat acele ediyorsunuz diye böyle yap- tım, evrak kaydına dokunmadan kâ - Bıdı garsona iade ediyorum. Midye a - detleri hakkında şerh verdireceğim.. Kâğıdı alacaktım: — Ben gönderirim. Siz rahatsız ol- mayın.. Buyurun bir iskemle alıp o - turun.. Oturdum. Benim kâğıt gitti, tekrar geldi: | — Oldu mu? — Küçük bir işi kaldı. Ahçıya ha - vale edilecek.. Karnımdaki çanlar, çan çan çalıyor- lardı. Nihayet garson geldi. — Midyeniz hazır bayım.. Masanıza buyurun! Lokantaya girdiğim saat, yani saat birde oturduğum masaya iki saat son- ra tekrar oturmuştum. Bir tabak için- de bir tek midye dolması duruyordu: — Bu mu? — Emrettiğiniz gibi midye.. — Bir tane mi? — Midye dediğiniz için bir tane yaz- mıştım. Emrederseniz bir tane daha ge- ftireyim,. . — Fena olmaz.. : — Yalnız biraz bekliyeceksiniz. — Ne, bekliyecek miyim? — Evet muamelesi yapılacak. — Vaz geçtim bu kâfi, yalnız ek - mek. — Ekmek te istiyor musunuz? — Tabii.. — Şimdi muamelesini yaptırayım. — Onun da muamelesi mi var?.. — Tabili bayım. — Onu da istemem vaz geçtim. Tek midye dolmasını yemiştim, — Garson! — Bayım. — Kaç para? — Hesabını getireyim.. ? Garson masadan masaya dolaştı.. Belki yarım saat geçti. kâğıdı sakın lâalettayın bir lokantanın besap puslası zannetmeyin, bu bir to- mar kâğıttı, şöyle bir karıştırdım. İlki garsonun ilk getirdiği kâğıttı. Diğer - leri ondan sonra eklenmişlerdi. Ahçıya yazılmış tezkere, ahçının ce-“ vabı. Garsonun tesellüm makbuzu. L0- kanta âmirinin mucibi ve nihayet vere- ceğim parayı gösteren pusla. Bu pusu- lada dolmayı midye: 10 kuruş yazıli idi, fakat ödiyeceğim para yalnız on kuruş değildi. 10 kuruşun altına bir de 100 kuruş kırtasiye masrafı ilâve e - dilmişti. Hakları vardı. 10 kuruşluk midye yemiştim amma hakikaten 100 kuruşluk kırtasiye sar- fedilmişti. Elimde kâğıt masa masa dolaştıktan sonra nihayet kasayı buldum. Ve yüz on kuruşu verdim: İstemediğim haldı ısrarım hilâfına elime bir de pullu makbuz verdikten sonra: — Gene buyurun! diye teşyi ettiler.. Fakat ben bir daha buraya gelmiye çoktan tövbe etmiştim. -— ge l Ramazan müânileri Ramazanın bak on biri, Gök yüzünde ay değirmi.. Hep kadınlar güzel olsa; * Davulumu taktım kola, İşte çıktım şimdi yola; Güzel kadın geliyorum; * Başlıyorum gene söze, Gitmem artık karagöze; Görür görmez âşık oldum, Kız sendeki kara göze.. * Göz kırpıyor bana fettan, * Aklım gitti gene baştan, Kalbim çarptı davul gibi, Duydunuz mu? Dan, dan, dan, V T dan. | Davulcu — Hesabınız bayım..