İs_tanbulda oturan, fakat N İstanbulu bilmeyenler Yazan : Osman Cemal Kaygılı Evvelki günkü Son Postada Hüseyin|nün birinde ömrünün yarısını İstan- Cahit Yalçının: (Boğanı — kurtarınız!) | bulda geçirmiş, oldukçâ münevver bir başlıklı bir yazısı vardı. Üstat, bu yazı-| zât bana demesin mi ki: unın bir yerinde şöyle diyordu: — Azizim, şunun aslı Kazıklı mıdır, < S bügün, büyük bir garabet| Kısıklı mıdır? apmış olmadan iddia edebiliriz ki İs-| Ben de tabil; Lnlvuuulu içinde Boğazı bilmiyenler | — Kazıklı! toca bir ekseriyet teşkil ederler,» Dedim. Dedim amma, bu sefer de be- Hâhi üstat, İstanbullular içinde koca | riki tutup: bir ekseriyet teşkil edenler yalnız Bo-| —. Madem ki doğrusu (Kazıklı) dır; faziçini bilmiyenler midir acaba? Bazeteler ne için boyuna (Kısıklı) di- Ben, İstanbullular içinde öylele -İye yazıp duruyorlar? diye sormasın tini bilirim ki (Okmeydanı) m Edir-|mm? sekapısı dışında; (Bayrampaşa) yı Kar-| —Bundan on iki, on üç yıl önce, gali - lalla Pendik arasında; Çamlıcadaki|ba, (İstanbul Muhüpleri — cemiyeti) (Tomruk suyu) nu da Balatın üstün -| Hasköyün üstündeki meşhur, tarihi deki Salmatomrukta zannederler. Size| (Aynalıkavak köşkü) nde bir (Sâdâ - kat'iyyen yalan gelmesin, Ortaköyle | but) müsameresi vermişti. O zamanın, Kuruçeşme arasındaki meşhur (Def -| adi sanı şimdi lâzım olmıyan genç e - terdar Burnu) nu Eyüple Defterdar a-| diplerinden birisinin, müssmere ge - Tasında sananlar, Kadıköyle Erenkö -| cesi bu Aynalıkavak köşkünü saatler- yü arasındaki (Uzun çayır)ı Çırpıcı ile|ce Beyoğlundaki (Aynalıçeşme) civa - Veliefendi taraflarında arıyanlar; Mal- | rında aradığır; ve bulamayınca zaval- tepe askerf lisesini hâlâ Kartalın beri- | lının elleri böğründe geriye döndüğü- sindeki Maltepede sayık'ıyanlar; Bel -| nü söylerler. (Osmaniye telsizi) ki Ali. grad ormanına gitmek için pazar gün- bey köyü ile Kemerburgazı ârasında - leri tren tarifelerinde ucuzluk yapılı - dır; fakat yaz günleri Hürriyet tepesi- yor mu? diye bana soranlar da caba! | ne, Mecidiye köyüne gidenlerden bir Caba dedim amma, hepsi bu kadarla çoğu Osmaniye telsizi diye parmakla- bitmiyor ki ...Bu çeşit İstanbullular dan görüp tanıdıklarımı birer birer gösterirler, saymadan önce diyebilirim ki bugün | Daha bandan iki izi p A aha iki yıl önce bizim Ku — — Gölukavağma bitişik olan Sütlücede sa- mezbahasını, belki de Hanlar bile vardır. Bizim semtte (Topçular) denilen yazlık, güzel bir yer ve bu yerin yanı - | (Bentler) e kadar götür; başında da (Kazıklı) denilen bir se - | gelmişken, Bentleri de bir görelim! di- yör yeri vardır. Ben, bir tarihte Ka - | ye tutturan bir alay bayan ve baydan SON: İÇİN Genç kızlarımızı alâkadar eden dava EVLENEMİYORLAR? L— Ve yetişmiş kızına münasip birer koca bulmak için katlanmadı! ' fedakârlık, girişmedik teşebbüş bırakmıyan bir baba ile görüştü Küçüğünü çocuk yerine koyarlar. Fakat en az 23 yaşına Üç kız babası bir adam tanırım. Otuz | seder, poker partileti çevirirler, 4 | Bu delikanlılardan birile kızları ara- | tekrar evine sokmakla kabil olabil liralık geliri ile, orta halli bir hayat ya- | sında, masumane bir münasebet seze- | Halbuki, kadın, mecburdur çalışmağık | altı lira ernekli maaşına eklediği birkaç şar, Büyük kızı, bütün itinalara rağ- men yüzünde beliren çizgilerle otuz beşlik olmalıdır. Ortanca kızın yirmi beşine girdiğini, kaç senedir dinlerim. Küçüğünü çocuk yerine koyarlar. Fa- kat, en hayırhah bir tahminle, anun da €en az yirmi üç yaşına bastığını söyle- mek günah olmaz. İhtiyar babanın, bu üç yetişmiş kıza - geçkin dememek için böyle söylüyo- rTum - Münasip birer koca bulmak için ne kadar çırpındığını size kolaylıkla an latamam. Zavallının bu uğurda katlan. madığı fedakârlık, girişmediği teşeb- büs, ele almadığı vasıta, başvurmadığı -| rile Okmeydanı telsizini birbirlerine | Fapı kalmamıştır. İstirahate mühtaç bir çağda olduğu halde, evinde geç vakte kadar süren run gazetesinin Büyükderedeki Fıstık toplitüfm " yaptomağır Töşcbur olur. suyunda yaptırmış olduğu gezintide bir aralık bana: — Ne olur, düş önümüze de biz! zıklı denilen bu yerden yazılarımda | hir kısmı, benim kendilerine: — Acaip — Bir Aşk S Zengin ve iyi aileden bir genç kızla; boyacı bir delikanlıyı tasav - vur edin. İşte henüz 18 yaşında o - Tan bu genç kız bana Göte Doma - lon inisyalile yazdığı kısa bir mek- — huptla, biraz tuhaf, biraz acaip, biraz — Müphem macerasını anlatıyor: bi — Yaşım. sevgi ve güzellik yaşı.. — Bir felsefe kitabını anlıyacak kadar — tahsilim var. İyi bir aileden yetiş - tiğim için muhitim de o nisbette yüksek.. Fakat iki senedenberi aca- fp bir aşk içinde çırpınmıyorum, Öyle — bir aşk ki bunu hiç kimseye anlat « - Mak aklımdan bile geçm. SN hayet bu sırrımı size açaca, ; Genç bir ayakkabı boyacısını se - viyorum. İki yıldır ikimiz de birbi- -— Bimüze karşı derin bir sevgi ile bağ- -— hyız. Hayata atılmağa hazırlanan bir — genç kız olduğum için istikbalim de — parlak.. Bu genç adamla evlendik - — fen sönra önü — geçindirebileceğime eminim. Fakat beni düşündüren ai- lelerimiz arasındaki farkur, Bilivo- - Tümki, &ilem böyle biz adamı kat'iy arasıra bahsederdim. Ne dersiniz, gü- — Bentler binaz uzakcadır, oraya ka- ——— —— —e — GÖNÜL İŞLERİ! yen kabul etmiyecek. Bu sevgiyi onlara açmağa cesaretim yok. Bil - Miyorum, şaşındım, ne yapacağımı biliyorum. Siz de bu sevgiyi acaip buluyorsunuz amma, benim ondan başkasile mes'ut olmama imkân yok. Ne yapayım Teyzeciğim, bana bir yol göstersenize... * Bu acaip macera karşısında, bu Bgenç kıza söyliyeceklerim şu: Kızım, eğer maksadın lâtife de - ğilse geçici, fakat tehlikeli bir he - ves fırtınasına tutulmuş görünüyor- sun. Hayat, hiç te senin kitaplar ve defterler üzerinden gördüğün — gibi değildir. Ne eski saray aşklarının Masal olan mahiyeti, ne de peri kı- zının sihirli sevdaları kalmadı, Fa- kir bir delikanlı sana saadet vere - bilir, fakat iptidai, Ünsilsiz bir a - dammdan pok çabuk nefret edeceğin muhakkaktır. Çünkü ikiniz birbiri - nizden tahsil, terbiye, düşünce, aile, servet, yaşayış kutupları ile çok ayrısınız. Bu, çok çabuk geçebile - cek hevesten kendini kurtarmağa bak. Göreceksin ki, bir hata çem - berinden sıyrılmış kadar memnun olacaksın.. TEYZE genel bir âzır buraya Toplantıya gelenlerin çoğu, ele avu- ca sığmaz, haşırı delikanlılardır. Gece yarılarına kadar gramofon çalar, dan- dar ben yü;rüm' amıma, siz yayan gi- demezsiniz. Sözüme karşı çu cevabi vermişler - di: — Sandalla gideriz! Bundan bir ay önce de, Yakacıkta has- ta yatan zavallı Mahmut Yesariyi yok- lamak için dört beş arkadaş otomobifle Yakacığa gitmiştik. Dönüşte, arabayı, şoföre yukarı, Alemdağı yolundan sür- dürdük. Ne dersiniz, şoförün yıllar - danberi Anadolu yakasında çalışma - sına ve içimizde Üsküdarlı bir arka - daş ta bulunmasına rağmen — yoldaki köylerin, dağların, dönemeçlerin ve uzaklardan görünen ormanların adla- rını onlara birer birer ben sayıyondum. Hey gidi İstanbullu olup ta İstanbulu Adamakıllı bilmiyenler hey! Bunlardan en şaşılacak birini ve bir gece benim kendisine oynadığım bir oyunu da size anlatayım bari: Kaç yıldır çok sık görüştüğüm ve hemen sabah akşam buluştuğum, yir- mi yirmi beş yıkdır İstanbulda yaşıyan ve bizim gibi eli de oklukça kalem tu- tan, yazıcılıkta bir bayli tanınmış bir arkadaşımla geçen yaz, bir akşam, geç vakit Topkapı dışarısındaki bahçeler - den birinde ufaktan bir akşam âlemi yaptık. Derken kalkma zamanı gelin - ce ben ona takıldım: — Artık kalkalım, kalanını da gider, bizim evde yaparız. O, itinaz etti: — Yooo! Kabil değil, beni evde ço - cuklar beklerler, — Adam sen de yemeği bizde yedik- ten sonra ben seni bir arabaya atlatır evine gönderirim, — İmkânı yok, zira sizin ev nerede, bizim ev nerede? Yirmi, yirmi beş yıldır İstanbulda (Devamı 12 inci sayfada) cek olsa, ihtiyar baba, hemen ümide düşer, Zerdeli pilâvlı bir düğünle bü- tün yorgunluklarını çıkaracağı ümidi- ne kolaylıkla kendini kaptırır. Fakat ümitler, boşa çıkmakta çok gecikmez. Kızına kur yapan delikardlının da, bun- Gan öncekiler gibi, evlenmek için değil, eğlenmek için eve geldiği, beş on gün içinde anlaşılır. Kızlar, aile yuvasına bağlı, temiz kızlar olduğu için, babala- rının şerefine leke sürmekten son de- rece çekinirler. Tanıştıkları gençlerle münasebeti, ilerletmiyerek, yeniden kısmet kapısının açılmasını beklemeğe başlarlar. İhtiyarı çoktan beri görmemiştim. Evine gitmek için bir akşam saatini seçüim. Kapıyı bana ortanca kızı açtı. Onu, sokak kıyafetile görünce : — Sinema dönüşü mü? diye sordum. — Evet, dedi, ablamla gitmiştik. A- man, ne güzel bir filmdi görseniz... Jan Kravfort oynuyordu! Babası, sesimi duyunca merdivenleri inerek beni karşıladı: — Ooooo... Böyle hangi rüzgâr attı sizi? Kızları, bir aralık dışarı çıkınca: — Sizinle mühim bir mevzu üzerin- de görüşmeğe geldim, dedim. Evde kal- miş kızlara koca bulmak için ne yap- malı? Zenbereğine basılmış bir oyuncak gi bi, yerinden zıpladı: — İlâhi oğlum, bunun çaresini hil- sem, ilkönce kızlarıma koca bulurdum. Sen yabancı değilsin diye öylüyorum. Gözüme uyku girmez oldu. Büyük kız- dan vazgeçtik. Hiç olmazsa şu ortanca kızı bir evlendirebilsem gözüm açık git mezdi. — Ya küçük kuz? — Onun gözlü açıktır, nasıl olsa, bir koca bulup evlenir. — Sizce genç kızlar, niçin koca bul- muyorlar? Belli ki en hassas damarına dokun- muştum; içini çekerek cevap verdi: — Bizim gençliğimizde, erkekler, iyiyi kötüyü anlayacak çağfa gelince, hemen kendilerine bir eş ararlardı. Çün kü, gönül eğlendirecek başka vasıta yöktu. Şimdi öyle mi ya.. Sokaklar, ka dın dolu.. Her çiçekten bal almak, o ka dar kolaylaştı ki... Evlenmek, çok de- fa yaş kırkı, hattâ elliyi geçtikten sonra akla geliyor. Bu yaşta bir insan, ancak kendine baktırmak ihtiyaciyle evlenir, Bunun için de aldığı kadın, hayat arkadaşı değil, onun hizmetçisi, ve velisi olur. — Evlenmeleri kolaylaştırmak için ne yapmalı? — Zamanmımızın yaşayış şartları için- de, evlenmeleri kolaylaşlırmak bana, pek mümkün görünmüyor. Evlenmele- rağmen ferah ferah 3S inde | göslerir.. j ri kolaylaştırınak, kadını sokaktan Tek bir erkeğin kazancı ile ev dönmü | yor. Kadın, çalışmağa mecbur olunca kendine göre bir koca bulamazsa, konuşalım, — havafleşiyor. —Bugü gençlerin çağu, evlenmeği bir esaret S# yıyorlar, Bence, memlekette mazeretsiz beki lara karşı, şiddetle bir mücadele açın la işe başlanabilir. S Ne için evlenmediklerini, tatmin e0f ci şekilde izah edemiyen erkekleri, bil | takım kanuni müşkülât karşısında rakmak pekâlâ mümkündür. Bekârli ra iş vermemek, münhallere yeni mf mur alırken, evliliği bir tercih noktâf” olarak kabul etmek, çok çocuk bab evlilerden geçim zorluğu çekenlere bU çeden yardımda bulunmak ve bu p rTayı bekârlardan alınacak vergi karşılamak... Şimdilik hatırıma, b birtakım todbirler geliyor. Fakat darın hepsinden evvel, evlilik tehindi kuwvvetli propaganda yapmak ister, Bi Jenecek çağa gelen gençleri, başgöz &V mek İşlzi üzerine alacak müesseselt | kurulmasına yardım edilmelidir. BN müesseseler, hükümetin devamlı trolü altında bulunursa, temin ede Jeri fayda büyük olur, | Bundan başka, evlenmeği güçleşti — ren draboma, yüzgörümlüğü, paça, Kf na gecesi, gibi görenek ve âdetleri, hâl K tâ icap ederse, bir kanunla ortadan Ki dırmalıdır. P «Paldım, ben seni aldım!» usulü, İ en kestirmesidir. Evlenmeği son derece basitleştirm! sek kızlarımıza koca bulmaktan " kesmeliyiz. Anadoluda evlenme çağı na gelmiş pek çok delikanlılar v Bunların, İstanbul kızlarile, ana ve bi' balarının gözleri önünde tanışıp ) şabilmeleri de, koca buhranının bir d& | receye kadar önünü alabilir. : — Umumi eğlenti yerlerinde, balo * | larda filân gençlerin biribirlerile tanıf' tırılması mümkün değil midir? #htiyar baba, omuzlarını kaldırdı: — Bu usul, hem eskimiştir, hem df | ameli bir faydası olmadığı da! çıkmıştır. Evlenecek erkekle alu genç kız arasında temas, son derece ref mi olmalı, nişanlılık devri de uzun süf mermnelidir. ğ — Sizce genç kızlar evlenme çağıpf | kaç yaşında girerler? j — Bunun için bir tahdit yapmağ doğru olmaz. Kadm, kadınlığını, mubât | faza edebildiği müddet içinde, her kaf yaşında olursa olsun evlenebilir. Eskit | den genç kızlar için evlenme çağı 14 18 yaş arası idi. 18 ini geçen kızlı evde kalmış gözile bakılırdı. Şimdi yârmi üç, hattü yirmi beş yaş, kızlarıl evlenmeğe ancak vakit bülabilecekleİ bir yaş oldu. Akınci — K | Y j ğ