Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
İ szlllemmema ai 4 Büyük sinema anketimiz — aa Doktor ve Sinema k X X İbrahim Zati Öget diyor ki: “ İstanbul hapishanesinde genç mahkümlar üzerinde yaptığım tetkiklerden şu neticeyi aldım: 25 çocuktan 18 i sinemayı, bilhassa zabıta filmlerini çok sevmektedirler. Dördü sinema mecmuaları meraklısıdır, üçü de hiç sinema görmemişlerdir. ,, Dr. Bay İbrahim Zati Öget sual- ime şu cevapları verdi: — Sinemanın bugünkü içtimai ha- Yatımız üzerindeki tesirlerini nasıl gö- Tüyorsunuz? — Sinema bugün artık kendisinden Yaç halini almıştır. Hele bizim mem- ket gibi sinemalardan başka nisbeten İcuz ve mütenevvi ve münasip eğlen- || * yerleri pek az olan yerlerde biraz | “Akit geçirmek için en başta gelen bir Vasıtadır. | — Umumi ahlâk üzerinde sinemanın | Müsbet veya menfi tesirleri nedir? — İçtimaiyat ve ahlâk üzerinde hem Müsbet ve hem de menfi tesirleri var- | Ür. Müsbet tesirleri birçok yeni şeyler | Yeni manzaralar, yeni tiplerin karşılaş- Ması meselesidir. Bilhassa Avrupa ve duğu yerlerde sinemadaki muhtelif sah heler şehirler ve oranın umumi haya- n gözlerimiz önünde canlanması $üphesiz fikirleri ve zihinleri medeni Üünyaya daha fazla yaklaştırmaktadır. Menfi tesirlerine gelince burada biraz a durmak lâzım. Genç unsurların rini bilâ inkıta kamçılayan ve on- ları hayalperestliğe sevkeden en bü- Yük âmil sinemadır. Arkasından ro- Manlar gelir. Bizde sinemalara girebil- Me yaşı henüz tesbit edilmemiştir. — Bilhassa genç kız ve kadınlarımız Üzerinde sinemanın tesirleri nedir?.. — Bul,uğ ve şebabet devrinin en he- Yecanlı devrini yaşayan genç erkek Ve hislerin kamçılanması de- ğil, bilâkis firene edilmesi lâzımdır. Si- hemaların yüzde doksanında aşk ve çıp a dolu olan mevzularının bu Çocuklar üzerindeki tesirleri tamamen Menfi olmakla kalmıyor. Bilâkis taklit hislerini ve arzularını uyandırarak ay- Ni hayatı yaşamağa sevkediyor, arıyor uluyor, sonra neler oluyor, bunu söy- lemeğe lüzum yok. Halbuki bu yıllar on arın hislerinin her vesile ile tahriki- he değil, bilâkis tadiline çalışılarak va- Zifelerine sevkedilmeleri icap eden bir devirdir. Büyük bir müellifin dediği Bibi onların hayatta eğlenmek için va- kitleri çoktur. Bu kadar isticale lüzum | Yoktur. Birçok genç erkek ve kadın bü- tün yıldızların isimlerini ve şahsiyet- leri hakkında toplayabildikleri malü- | Matı biribirlerine ve vakit bulurlarsa r yende mütemadiyen anlatmayı bir Zevk, bir bilirlik saymaktadırlar. Bir foklarının ceplerinde veyahut odaların da masaların üzerinde gene bu meşhur Yıldızların muhtelif'pozlarda fotoğraf- ları duruyor. 4 Tinde mühim tesinleri var mıdır? Bazı filmlerin genç dimağlarda hır- Sızlık, canilik gibi menfi hislerin inki- Şafına yardımı var mıdır? — Aşk mevzuundan maada cinai ve Zabıta filmlerinin bilhassa saf ve kör- Pe dimağlar üzerinde acı tesirleri ğö- Tülmektedir. Ben bir defa İstanbul ha- |— Pishanesinde on sekiz yaşına kadar 0- lan genç mücrimler üzerinde sinema- Tn tesirleri hakkında bir istatistik Yapmıştım. Çıkan netice şu oldu: 25 - focuktan on sekizi sinemayı bilhassa Zabıta ve cinai filmleri çok sevmekte- dirler. Dördü sinema mecmualarını fok okuyanlar, üçü hiç sinema görme- Yenler. ; Kimsesiz başıbaş- çocukları toplıyan P'Dşuk kurtarma yundunda yurdun açıl dığı zaman bir gün kendilerile konuş- Muştüm. Onların da sinemaya bilhas- Sa zabıta filmlerine fazla bir inhimak Bösterdiklerini anladım. Her gece uyu- Yuncaya kadar bütün konuşma mevzu- AM e günkü sinemadan başka birşey: Olmadığını bana kendileri söylediler. U sebeple cinai ve zabıta filmlerinin î*_?m_eri ruhlu gençlerde birtakım men- k;ılilşlerin inkişafma yardım edeceğine İtragat olunmıyacak bir içtimaf ihti- | AIne—ri.“lmya seyahat edenlerin çok az ol |, | menedilmelidir. — Sinemâanın gözler ve dimağ üze: : Dr. İbrahim Zati Öget v — Memlekette sıf çocuklara mah- sus sinemalar açılması, bunların prog- ramı, bu hususta hükümete düşen va- zifeler hakkında fikirleriniz? — Almanyada doğrudan doğruya ço- cuklar için hazırlanan filmleri gündüz mektep dönüşü saatlerinde çocuklara gösterildiğini çok defa görmüştüm. Ta- bit memleketimize de böyle filmlerin getirilmesi çok muvafık olur. Türkiye /Çocuk Esirgeme Kurumu genel mer- kezi hiç olmazsa on iki yaşından kü- memeleri hakkında hükümet nezdinde teşebbüsat yaptığını duymuştuk. Bu- nun hayırlı -neticelerini- bekliyoruz. (Gerçi bu da bir mesele olâcak. Sinema kapılarında bütün çocukların nüfusla- rı mı tetkik edilecek? Bu şüphesiz çok igüç bir iştir. Fakat ne de olsâ iyiliğe doğru bir adım sayılır. — Sinemaya gece mi gitmeli, gündüz mü? — Ben akşam 6,30 matinesini daima tercih ederim. Bu suretle gece çalışma larıma ve uykuma mâni olmıyor. Hıfzı sıhhat itibarile, kışın gece sinemalarin- dan geç vakit çıkıp hele otomobilsiz, pek muvafık değildir. — Sıhhate- zarar vermemek üzere filmlerin projeksiyonu ne kadar devam etmelidir? — Vasati olarak haftada bir defa gi- dildiği zaman bir seanslık sinemanın göze o kadar zararı yoktur. Fakat ba- ,/zan üstüste iki ve hattâ üç film göste- (ren sinema ilânları görüyorum. Bu ne 'göz hıfzıssıhhası, ne de umumi hıfzıs- (sıhha kaidelerine asla uygun değildir, — Ne gibhi ğilnılğıden hoşlanırsınız? — Bütün :günlerimiz hastaların dert- lerini dinlemekle geçiyor. Bir de sine- ,mada dramatik. şeyleri görmeğe artık tahammül olunmuyor. Bu sebeple en çok sevdiğim filmler şen, müzikli ope- retlerdir. ldüzülmüş, Adanın şimalindeki bir li- çük çocukların sinemalara kabul edil- | tıklım tiklim tramvaylarla eve avdet | İki atlı... elecek yıl mayısta İngiltere kralı | Sekizinci Edvardın taç giyme 1hee Tasimi yapılacak. Bu merasim için İn- ,gilterede şimdiden hazırlıklar yapıl - dığı gibi bu devletin idaresindeki mem- leketlerle ecnebi memleketlerden gide- cek heyetler de şimdiden tasarlanıyor. Merasime resmi heyetlerden başka hususi olarak dünyanın her tarafından bir çok meraklılar ve bu arada saltana- 'tın şatafatına düşkün olan bir çok A- merikalılar da gelecekler. Fakat şimdilik hepsinden ziyade me- rakı uyandıran Avustralyalı bir zabi- tin merasime iştirak için tuttuğu yol 've vasitadır. . Bu adam bir süvari ihtiyat zabitiy - miş. Büyük harpte cephelerde bulun- muş. O zaman veliaht olan Sekizinci Edvardın taç giyme merasimine işti - rak için Avustralyanın cenubundaki Melburn şehrinden at üstünde yola manda vapurla Singapur'a çıkmış. O- .radan da Malaga yarımadasile Bir - ,manya, Hindistan, Efganistan, — İran, Irak, Türkiye, Bulgaristan ve diğer Avrupa memleketlerine geçecek, 937 yılı mayısında Londraya varacakmış. Yirmi bin kilometreden çok olan bu ;yolu at sırtında geçmek her halde her babayiğitin işi değildir. Bu eski ihti - yat zabiti de saatte altmiş kilometre giden vapurların, yüz yirmi kilometre giden trenlerin, beş altı yüz kilometre alan tayyarelerin bulunduğu şu asırda hiç şüphesiz bir tuhaflık olsun diye bu işe girmiştir. Yoksa binicilikte hiç bir (milletin atlıları Türk atlıları kadar us- talık gösterememişlerdir. İngiliz zabitinin atla yaptığı yolcu - Juk eski Türk atlılarını hatırlattı. At, Türkün en değerli arkadaşıydı ve at - larin sırtında, şaşılacak bir hızla, âdeta uçarlardı, Bunlardan. bir Hasan çavüş vardır ki adı tarihlere geçmiştir: — Büyük Osmanlı padişahi Kanuni Sultan Süleyman Sigetvar önünde has- talanarak ölmüştü. Halbuki kale nere- deyse zaptolunacaktı. Sokullu Meh - ,met Paşa askerin cesaretini kirmamak için padişahın ölümünü gizledi ve er - tesi gün, yani 7 eylül 1566 da kale zap- tedildi. Sokullu Mehmet Paşa Kütahyada bulunan şehzade Selime bir mektup ya- zarak Hasan çavuşa verdi (Hammer) in yazdığına göre bu ça- 'vuş atına bindi. Avusturyadaki Siget - ,var kalesinden Anadolunun ortasın - saki Kütahyaya sekiz günde gitti. A - radaki mesafe üç bin kilometreden a - şağı değildir. Türk tarihçisi «Selâniki», sekiz günde Kütahyaya değil, İstan - bula vardığını yazar ve bunun daha 'döğru olması lâzım gelse bile iki bin beş 'yüz kilometrelik bir yolu atla se - kiz günde gitmek te akla durgunluk verecek bir hızdır. ; Eğer Hasan çavüş sağ öolsaydı Avus- 'tralyadan' Löndraya'kaç günde gider - 'di? Her halde bahsettiğimiz ihtiyat za - “biti gibi sekiz ay sürdürmezdi. Küçük bir mukayese bunu anlatır. Turan Can Kurs bitiren zabıtai — belediye memurları ,Kurs ğöreceklerdir. — — İI'(i aydanberi devam eden zabıtai be lediye kursu nihayet bulmuş ve bu kur- Su ık.mal eden memurlar dün muhtelif kazalardaki zi edilmişlerdir. Kurs görmiyen zabıtai belediye memurları da peyderpey belediye merkezlerine tev- Sayfâ —7 Yeni bir hava zaferi için yaptığım projeyi Mollison son seferinin hikâyesini anlatıyor # öt K “ Atlantiği şimdiye kadar dört defa geçmiş olu- yorum. Artık sekiz günde hattıüstüvayı katetmek Meşhur tayyareci Cim Mollison, tay- yarecilik. âlemin - de iki yeni rekor daha tesis- etmeğe muvaffak olmuştur. Amerikadaki - Nev Famlend'den kalka- rak Londrada "hava limanına 13 saat 17 dakika gibi kısa bir zamanda ve en ça- buk olarak uçan Mollison, — menzili maksuduna bir ham | lede ulaşmıştır. Sa- atte 173 mil gibi bir sür'atle tayyaresini süren cesur tayyare Ci, varacağı yere in- diği vakit, kendisini karşılayanlar arasın da eski karısı bulun mamıştır, Kendisine Emi Consona tele- fon edilip edilmema sini sordukları za - man, ellerini hava- ya kaldırarak: — Hayır, hiç şüphesiz ki hayır.. Sa- kın yapmayınız.. diye itirazda bulun- muştur, Meşhur tayyareci ile gene kendisi kadar meşhur olan karısı Emi'nin ay- rılmaya karar verdikleri malümdur. Şimdi yeni zaferinin hikâyesini Molli- sonun ağzından dinliyelim: «Hayatımdan çok memnunum, Kork tum mu?.. diye soruyorsunuz?. Evet, çok korktum. Put ve taş kesildiğime i- nanınız. Harbour Grace'den havalarıdı- ğim akşam, kotkudan donmuştum.. Üç hava mütehassısı,«bana üçü de biribi- rini tutmayan hava raporları vermiş- lerdi. Bunlara çektiğim telgrafların müsrafı günde on İngiliz lirasını aştı. Bu üç mütehassısın birleştikleri nokta şu idi: Bahrimuhiti Atlasinin ortasın- da buz ve kar vardı. Meteoroloji bilgini olmamakla bera- ber, benim de onlar kadar bu işte ihti- sasım bulunduğunu düşünerek yola çık maya karar verdim. Ve eğer uçar da, | 6 | havayı uygun bulamazsam, geri döne- | rim. Düşsem de, Doroni (tayyaremin | ismidir) ne de olsa suyun üzerinde yü- yom da yoktu. Kalktığım zaman ter- mometre sıfırın altında bulunuyordüu. Şöyle 2000 millik bir mesafeyi, zifiri karanlıkta katettikten sonra dindarlık hdamarlarım kabardı, ve daha akidesi- ne sâdık bir Hıristiyan olamadığıma yavaş yavaş eseflenmeğe başladım. Her yer zifiri karanlıktı. Aşağıya baktığım zaman, beyaz dalgaların köpürdüğünü farkediyordum. Bunlar iyiye alâmet Je ğildi. Rüzgârın da arkadan geldiğini ba na opelatıyordu. Bulutlardan sıyrılarak uzun bir müd det ay ışığına doğru yükselmeğe başla- dim, 15,000 kademeye varincaya kadar bir saat geçti. Isırıcı bir soğuk vardı. Makineden kaçan, gazlar, kanatların ü- zerinde bir buz tahakası teşkil ediyor- du. Kalın bulut kümelerile karşılaştım. İçeri dalayım mı diye on dakika kadar düşündüm. Nihayet, Yâ Hazreti İsa!, diyerek içeri daldım... İnanmız, on da- kika - ama ne kadar uzun geldi - çekti- gimi bir ben bilirim, bir de Tanrı... So- nunda parlak ay ışığına kavuştum. Ve | ondan sonra da beni 50 dakika oyalan- mağa mecbur eden hava mütehassısla- rına icap eden küfürleri savurmakta tereddüt etmedim. - Neyse, sâdetten çımıyayım. Bu badi- reden kurtulur kurtulmaz, hemen bran diye sarıldım. Şekerden başka yiyece- gim yoktu. Dikkat ettim. Midemde bir parça içki oldu mu, cesaretim daha çok artıyor; ve üşümiyorum, Âyağıma üç çift yün çorap daha giymiş, sırtıma bir smokin, üzerine bir palto, daha üslüne bir de kalın uçuş elbisesi giymiş olma- -. ma rağmen soğuktan tir tir titriyor- Ki keleÜr ae , n zer dedim. İşin tuhafı, tayyaremde rad- | mevkii tatbika ko!acağ Mm,, —— Ki Cimi Mollison Londrada tayyareden inerken dum, Ayağımda kalın postallar vardı. Birini nasıl oldu bilmiyorum, havada kaybettim ya, neyse velhâsıl çivi kesi- yordum.. Ka İşin tuhafına bakınız ki, hiç te uy- kum gelmiyordu. Nevyorkta safalı bir gece eğlencesinin ertesi günü tayyare- ye atlamıştım. Binaenaleyh iki gün, iki gece uykusuz bulunuyordum. Bütün, oylculuk esnasında Allahin mukaddes bir gemisine rastgelsem ne olurdu?, As la.. Bu, belki de fazla yüksekte uç - , mamdan, ve aşağılarımda bulut küme- lerinin bulunmasından ileri geliyordu. İlk ikara işaretini, sabaha karşı Va- lentia deniz fenerinden aldım. Ay var- dı. Güneş meydana çıkınca Croydona doğru ulaşmakta olduğumq anladım, Gal'e yetişince, sevinçten b”_ki“ ul_ma- ma rağmen bir horra.. çektim. Lâkin İngiltere üzerinden uçarken, biraz yo- lumu şaşırdım. Atlantiği geçerken, de- receleri, santimi santimine Olçu,x'nr-_ dum. Ama, ayağımın altında karayı göz — rünce, buna da ehemmiyet vermedim. Ve işte bildiğiniz gibi, Kroydona ind'm, Şimdiye kadar Atlantiği dört defa geç- tim. Ve hattı üstüva etrafını sekiz gün içinde dolaşan ilk tayyareci _olmak için kurduğum plânı yerine getirme - den, bir daha Atlantikten geçmiyece- Şunü da söylemeyi unutmıyayımı: Ben bütün uçuşlarımda tavşan avabı tılsımlınla, brandi şişemi eksik "f't_n??d_'l' üi ğime' ziyadesile memnunum-> — — — 72 ğı; bıkâ di Mahkümun Küstahlığı 79 sabıkası olan < ve ” hirsizliktan muhtelif m&hkümiyetlerle hapishane- ye girmiş çıkmış bulunan Mişon dün ikinci ceza mahkcmcainde bir sene iki ay hapse — mahküm edilmiştir; Bundan bir hafta evvel de gene ayni hey'et tarafından mahküm edilmiş olan Mişon son hü- küm kendisine tefhim edildikten sonra hey'eti hâkimeye karşı yakışı_k alımıya- cak küstahane sözler söylemi:, bunun üzerine hakkında zabıt varakası tutu- larak müddeiumumiliğe — sevkedilmiş- tir. Misonun bu suçundan dolayı kas- nunen'ağır cçeza mahkemesinde mu- hakeme edilmesi icap etmektedir. Üniversitede Konferans Üniversitede Konferans Bugün saat 18,10 da Üniversite konferans salonunda profesör Doktor Crozat tarafın- dan muasır Doktrinde devlet fikri mevzulu bir konierans : verilecektir. Bu konlferansa — herkes serbestçe girebilecektim 4 ay 10 gün hapse K