b lnle EDEBİYAT RÖPORTA JI Şair ve Romancılarımız bize neler okutacaklar? Ercünent Ekrem Talü ve Kadircan Koflı bize önümüzdeki neşriyat mevesimi için neler hazırladıklarını anlatıyorlar. Önümüzdeki neşriyat mevsimi zar- | nüz endüstri bakımından fazla inkişaf fında tanınmış şiir ve muharrirleri- | edememiş olan yurdumuzda en zavallı mizin neler —hazırladıklarını * kendlle- | ve en çok ezilen amele bizleriz. Değil SON POSTA (4 Dördü topalbirisi kör beş kedi besleyen mütefekkir| İrfan Hazar tabiatla başbaşa “ Ben daha ziyade acıyan, ağrı çeken bir adamım. Bazan sokakta sürünen aç, hasta bir kedi yavrusu için gözlerim dolar , Sanki İsviçre şatolarından birinin Eden bugün dünyanın en genç ha- riciye nazırlarından biridir. 39 dadır. 1897 de doğmuş, tahsilini Oks- ford Üniversitesinde yapmış, Üniversi- tenin Şark lisanları şubesinden birin- cilikle çıkmıştır. Umumi harbin patlamasından bir sı yani 18 yaşında orduya gir- i Fransada yapmıştır. Anden sorduk. 19 Birinciteşrin nüsha- miızda Nazım Hikmet, Suad Derviş, Sadri Ertem, Reşâd Nuri, Fikret Adilin ve 25 Birinciteşrin nüshamızda ise Yü- mi oğlum? nacağız ve sonmaya devam ettim: — Ne yapalım, dedim, çaresiz daya- versiteyi bitirdikten sonra acem- ce bir tez hazırlamış, bu suretle dokto- rasını da muvaffakıyetle vermiş ve on- kulesinden İsviçrenin meşhur gölle - rinden birine bakıyorum. İzmir kör - fezi kırlarda kaşa koşa yorulan ve en — Küçük hikâyelerinizi kitap halin- de bastırmayı düşünmüyor musunuz?. — Bizim memlekette kitap bastırmak ürt olmamaya mütevakkıftır. Zü- ğürt oldun mu tâbi kendisini naza çe- ker ve eseri bedavadan urup eksijine almak ister, Benim de bugünlerde ha- lim, anlaşılan yüzümden belli oluyor ki henüz hiç bir teklif karşısında kal- madım. Yalnız Sühulet Kütüphanesi sa hibi Semih Lütfi vaktile kendisine sat- tığım bir iki romanı tekrar basmak- sonra kuytu bir yere serilen genç bir kadın gibi önümüzde uyuyor. İrfan Hazar elini omuzuma koyarak anlalıyor: — Bilirsin ki ben hep böyle manza- yalı yerlerde otururum. Tabiatle baş - başa kalmak ve çalışmak - için ir mükemmel bir yerdir. Burada p çok güzeldir. Eğer Homerin gözleri &- nadan doğma kör değildiyse İlyadanın ilk ilhamlarını bahsederim ki buradan almıştır. dan sonra siyasi hayala alılmıştır. 1923 de ilk defa Varvikte Avam Ka- marasına mebus seçilerek az zamanda nazarı dikkati celbetmiştir. Östen Çemberlayn'in Başvekilliği sı- raşında Parlâmento Müsteşarlığına ka- dar yükselmiş, 1931 de teşekkül eden milli hükümet zamanında bu mevkii muhafaza etmiştir, Edenin ikbal devri 1934 de başlamış- tır. Büyük Britanyada ehemmiyeti ve suf Ziya, Nurullah Ataç, Elem İzzet, Selâmi İztet, 29 Birinciteşrinde Orhan Seyfi, Osman Cemal, Halit — Pahrinin cevaplarını yazmıştık. Ankete bugün devam ediyoruz. Ercüment Ekrem Talu Masasının başına oturmuş, inci gibi yazısiyle (Sözün Kısası) nı yazıyordu. — İşin var mı? Üstadım? dedim. Yüzüme hayret K PŞ TTT TUT ? le baktı: — Şüphe mi e- diyorsun. cevabi- ni verdi. — Hayır şüphe |* etmiyorum, — bir anket oevabı isti- yorum. — Çek şu san- dalyayı — başlıya- hım. Ve başladık: — Neler hazır- hyorsunuz? - — Her günkü yorucu mesaim ara- sında hazırlıklar yapmağa pek vaktim olmuyor. Bununla beraber vakit bul- dukça ötedenberi bitirmek arzusunda olduğum, iki romana birden çalışıyo- rum. Bunlardan bir tanesi yakında bi- tecek ve SON POSTA'da tefrika edi- kecektir. — Mevzuu? — Basit bir adamın, Avrupa ve Av- zupa medeniyeti ile birden bire karşı karşıya gelince duyacağı hisleri tasvir edecektir. Bu eser daha ziyade mizahi- dir ve bir psikolojinin tetkikidir. Bizim rahmetli Meşhedinin çok sevgili arka- daşı (Torik Necmi) nin bu yeni roman- da mühim bir rol aldığını söylersem, eserin mahiyeti anlaşılır. — Ya, diğeri? — Diğerini de uzun zamandan beri işlemekteyim. Bu tamamile hissi bir e- ser olacaktır. İzin ver de bunun mev- zuunü ifça etmiyeyim. — Aman neden ? — Neden olacak? Bizim tahrir mu- hitinde rabbim eksikliğini gösterme - sin sırıklama âdeti vardır. Sade adını söyliyeyim: (Karlı dağa güneş vurdu.) — Daha başka? — Bunun haricinde başımı kaşımağa ve mütemadiyen harcadığım kü viyemi dahi maalesef yenilemeğe vak- tim olmuyor. Muharrirliği nezafet memurluğu gi- bi bir sinekür yani - maalesef hakiki değil, micazf mânasile - sinek avlamak- tan ibaret zannedenler aldanırlar, He- Sevme ve sevilme Yaşı kaçta biter ? Bu suali hana bir erkek okuyu- cum hatırlattı. Mektubunun ilk sa- tırlarında: — Yaşım (45) e çok yaklaştı. Ay- naya baktığım zaman şakaklarımın beyazlaşmıya başladiğını görüyor - dum, bir müddet evvel olsaydı buna hiç ehemmiyet vermiyecektim, fa - kat şimdi içimin sızladığını hissedi- yorum, neden demeyiniz, tahmin et- mişsinizdir: «Gönlümde genç bir kadının ha - yali hâkim. Bu, kocasından epeyce zaman önce ayrılmış bir hanımdır, ve yaşı da benimkine nazaran epey- €e küçüktür. Bununla beraber ba - na karşı çok nazik, vâsat derecede de mültefittir. Evlenebiliriz, sanı - vorum, şimdiden sevdiğimi hisse - taymış. — Ya şiir? mi feda edeceğim?. vezinlerin sımsıkılığı yok. ya... * Kadircan Kaflı — Neler hazırlıyorsunuz? nde yazacağım. — Adıi ne olacak ? — Henüz tesbit etmedim. — Başka? — Daha başka (Gönüllü köle) ve (Bu bir borç değildir) adlı iki edebi roman hazırlıyorum. (Gönüllü köle) bir mem- leket romanı olacaktır. tanbulda geçecektir. — Mevzuu ve kahramanı? caktır. diyorum, fakat sevlilememekten kor- kuyorum, söyleyiniz bana 45 yaşın- da bir erkeğin sırf şahsı için sevil- mesi mümkün müdür?» * Kırk beş yaşında bir erkeğin se- vilmekten ümidini kesmesi için or- tada hiç bir sebep göremiyorum. Se- vilebilir. Fakat telkin ettiği aşkın devamlı olup olmaması karşısında - ki kadının yaşına bakar. Kadın 20, yahut 25 yaşında bir genç kız ise bu sevginin sonu yoktur, bir müddet sonra, meselâ genç bir erkek onun üzerinde güneş tesiri yapar, sevgiyi eritir. Fakat karşılaşılan kadın 30 u bulmuş, hattâ geçmiş ise bu sevgi ilk aşk çağının sevgisi kadar devamlı ve şiddetli olabilir, Kendinizi yese kaptırmayınız, ö - nünüze çıkan fırsattan istifade et - memeniz için hic bir sebep yoktur. TEYZE — Ben nazma oldum olalı heves et- medim, Arada bir, sırf kendi keyfim için nazmettiğim ufak tefek şeyler de hep dostların azizliği olarak mecmua- lara geçti. Tabiatin şiirini temaşa du- rürken onu kâğıt üzerinde ve birta- kım kayıtlar altında tasvire kalkışmak benim yapacağım iş değildir. Zira ben öteden beri hiç bir işte esasen kayıt al- tına girmeği sevmem. Şiir, gerek a- TuZ veı_mile ve gerek hece veznile olsun, duyduğunu söylemek isteyen adamın hürriyetini selbeder. Kimseye feda et- mediğim hürriyetimi, edebi kaidelere — Ya serbest nazım, işte onda diğer — Serbest nazımla yazacak olduktan sonra nesrin ne kabahati var? Hem her kes Nâzım Hikmet kudretinde olamaz — Tolstoy'un (Hacı Murat) adında bir romanı var. Baştan başa, hatâlar ve eksiklerle doludur. Ben hâdiselerin içinde ve yakınında olanlardan notlar topladım. Bunu büyük bir roman ha- Vak'a kısmen Anadoluda, kısmen İs- — Kahramanı ekser Tromanlarımda olduğu gibi bir kadındır. Mevzu: Ken- dinden daha çok başkasını sevmenin ve ona teslim olmanın hazzini anlata- (Bu bir borç değildir) umumt har- bin ve mütareke yıllarının romanı ola- caktır. Bu ramanımda maddeten düş- ——— —— ——— e ——— S e a fT GÖNÜL İŞLERİ X, kıymeti çok üstün olan mihri hâs lord- luğuna yükselmiş, bir sene sonra da Baldvin kabinesinde yapılan tebeddü- İngiltere Dış işleri Bakanı Eden lât neticesinde İngilterenin — Milletler Cemiyeti işleri bakanlığını deruhte et- miştir. Lord Eden'in siyasi hayatta muvaf- fakıyeti, bu bakanlıkta görülmüş İtalyaya karşı Milletler Cemiyetinde aleyhtar havayı yaratmış ve diploma- tik hücumlarla Müusolininin Habeşis- tan üzerindeki istilâcı hareketlerini dur dürmağa çalışmıştır. Eden Milletler Cemiyeti murahhaslığından pek az son ra İngiltere Hariciye Nazırlığına yük- selmiştir. Eden, Samuel Hor'dan sonra geçtiği bu makamda bugün yıpranma- dan, elân ayakta durmaktadır. Eden yakışıklı bir adam olduğu için dünya kadınları kendisine büyük bir alâka gösterirler. Buna mukabil Eden 1926 da evlendiği genç karısına karşı büyük bir sevgi taşır. ü nisbette manen yükselen bir genç kadın tipi yaşayacak, vak'a İstanbulda cereyan edecektir. Bir de kafamda tebellür etmekte olan başka bir roman mevzuu dâha var, Os- manlı tarihinin en enteresan bir mev- zuu: (Devşirme ve Öz Türk) bu iki varlık arasında çetin mücadeleyi anlat mak istiyorum. — Ya, hikâyeleriniz? — Birçok hikâye mevzularım var, Bunları birer ikişer yazıyorum, — Hikâye kitabı çıkarmağı düşünü- yor musunuz? — Yazı ile pek meşgul olduğum için neşriyatile uğraşacak vaktim yok. Esa- sen bunu muharrirden ziyade kitapçı- lar düşünmeli. Şimdiye kadar müsait bir teklif karşısında kalmadım. Umu- miyetle formasına beş lira veriyorlar, Düşündüm: Bir formanın tashihi ile uğraşacağım yerde bir forma yazı yaz- mak daha kolay olacak. Binaenaleyh vazgeçtim. — Ya, şiir? — Evvelce yazdım ama, sonraları vazgeçtim. Şiiri insan ya fevkalâde mü kemmel yazmalh, yahut hiç yazmama- h. Romanda şaheser, pek iyi, iyi, orta gibi dereceler kabul edilebilir. Fakat şiir, şiirdir. Ortası, aşağısı olamaz. Kemal ıül'l" ea — İyi amma, burada pek kenarda kalıyorsun. Yayım vasıtaları hep İs - tanbuldadır. Talebesi olmıyan bir mu- allime, dinleyicisi bulunmiyan bir kon- feransçıya benzemiyor musun? — Hakkın var, Lâkin İzmirde de bu- na yarıyacak toprak vardır. Yalnız iş- liyecek ve berekel verdirecek teşkilât yoktur. İzmirin fikir hayalı pek es - kidir. Türkçü Necip 3 yıl önce ilk de- fa burada (öz türkçe) cereyanını ya - rattı. Halit Ziya, Ömer Seyfedsin, hat- tâ Yakup Kadri burada yetiştiler. Dört tane günlük gazete çıkıyor, yıllardan - beri yaşıyan (Kültür) ve (Fikirler) mecmuaları var.-Bunlar tamam değil- dir. İstanbulda bir tek fikir mecmuası- nn bulunmadığı sıralarda burası iki, hattâ üç tanesini yaşatmıştır. — İyi amma İzmirin şimdi eskisin- den daha geri olduğunu söyliyenler var, — Belki biz içinde olduğumuz için farkında değiliz. Fakat böyle bir şey varsa sebeplerini ekonomik şartlarda aramalıyız. Bu da iktisatçıların işidir. — Yalnız İzmirde değil, bütün Tür- kiyede edebiyatın ilediğini, hattâ r. | re ne dersin? Garp kültürünü bir sünger gibi e - merek kafasında eriten, Gide ve Va - lery gibi en ağdalı ve derin (filozof - edip) leri okumuş olan bu, kültür lise- si, kız enstitüsü ve san'atlar mektebi Türkçe mualliminin kaşları çatıldı ve başını salladı: — Edebiyat nasil ölür? Çarpışan, ba- şaran ve yaratan bir kitlenin, sevinci, ağrısı, aşkı ve ideali olmaz mı hiç? Durdu. Küçük, fakat garbin şahe - serlerile dolu olan kütüphanesine ba - karak hasret dolu bir sesle devam et - ti — Fakat bir şaheser, istemek başka şeydir. Deha eseri, birdenbire ölüve - ve dilediğimiz anda dizlerimizin üstüne konan beyaz ve terbiyeli bir gü- wercin değildir. O, şarlar dinlemeden, ansızın doğar. — Garptan en çok sevdiklerin?.. — Proust, Gide, Valery Larbaud, Mauwrois, Mauriac, Jaloux, Paul Va - lery... — Bizden?.. — Yakup Kadri, Reşat Nuri, Falih Rıfkı... Henüz romanını vermiyen ve makalelerile içten bir tasavvufa giden Bürhan Toprak, Hilmi Ziya... Şiisde Yahya Kemal... Bu sefer İzmire geldi- ği zaman yakından tamıdım: Bu kadar kendisini şiire veren, garp ve şark e - debiyatını bu kadar derin ve tam bir surette kavrıyan bir adamı hayalimde bile yaratamazdım... Arkadaşım coşmuştu. Nurullah Ata- nin, Ahmet Hamdinin pek beğendiği düşünüşlerinden, — Mes'ut — Kemalin san'at müsahabelerinden, Peyami Sa- fanın kuvvetli müsahabe ve romanla - rından uzun uzun bahsediyordu. Duvarlarda omun biraz önce saydı - hh garp (filozof - edip) lerin resimleri var, Şurada dirseğini dizine ve elini çenesine dayamış bir halde sigarasını içen Gide; ötede uzun saçları ve pos bıyıkları ve amele gömleğile Gorki; karşıda bir entariyi andıran beyaz ve KN e el ai iRülan Glürl n İrfan Hazar kuşaklı elbisesi, beyaz ve uzun saka * lile Tolstol... — Hayatının en acıklı ve gı'ıl—"l vak'ası nedir? — Gülünç olanlar anlatılmağa değ” mez. Fakat ben duha ziyade, acıyan VE | ağrı çeken bir adamım. Belki bir ba$” talıktır. Bazan sokakta sürünen aç V | hasta bir kedi yavrusu için gözlerilli dolar, Evde beş tane kedi yavrusu Vait Birisinin gözlerini çocuklar oymuş, di” iüerleri de topal*. | — Aşk için ne düşünürsün? — Ebedi olduğuna inanmam. Aşkil kökünü cinsi hayatta aramak yanlı$ bir usul olmasa gerek... Mevzu değ tikçe aşkın da devamı mümkün oluyofe Fakat buna aşk demeli mi? — Neler yapmak istiyorsun? — Mukadderatı yenememek ve dal ma meçhüller içinde yaşamak... Talil beni daima eziyor ve ezerek aramıylı araştırmıya sevkediyor. Lükin bu mü” tevazi arama ve araştırmalardan bir netice alamıyorum, Bu iş için ye * tişmiş değilim. Ufkum dar ve gemilli hem yelkensiz, hem de küreksizdir. Bu sözleri söylenken yorgundu VE sahiden bir yük altında kalmış gibiy” di. İzmir gazetelerinde ve mecmuzla” rında çıkan derin görüşlü müsahabe * lerini, san'at ve fikir yazılarını, hi yelerini unutuvermişti. Bu da hiç şüp” hesiz: — Daha güzele... Her gün daha gü" zele,.. Diye çırpınanlardan biriydi. Ona diyecektim: — Yaratmanın en büyük sebebi yâ” ratmak arzusudur. Yarattıklarını be * | ğen, çünkü beğenmezsen yenilerini yâ” ratmak arzusu kalmaz, Son sözleri şunlardı: — Kafamın karanlığından fışkırall yeni fikirler beni bir çocuk babası & | bi sevindirir, Fakat neşredildikten soli” ra, bütün cazibelerini kaybediyorlafı Edebiyat yaptığıma ve hiç bir şey sö3” | lemediğime üzülüyorum. «<«Niçin neş * rettim, niçin bunları herkesin önünü çıkardım?» derim, sıkılırım. Her mü* harrir, beşeri problemleri inceliyen ve hiç ölmiyecek olan eserler yaratmak if” tiyakındadır. Fakat bu işte muva! olmak ne müthiş, ne kadar bulun! bir saadettir!... Küçük sofadan geçerken kolumu | sıktı: | — Bak, beş tane evlâtlığım var, dö” min bahsetmiştim. Seni selâmlıyorlar' Dönüp baktım ve dördü topal biriSİ kör olmak üzere beş tane kedi ya gördüm. Pek çoğumuz bunları sokak” tan içeri alıp ta beslemek şöyle dursuft evdeki sevgili tekirimiz bu hale geley” di fırlatıp sokağa atardık. t İrfan Hazar gücünün yettiği kadâf inkâr ededursun, onda tam ve olgul bir artist ruhu var... Kadircan Kaflı