Sayfa Paris suvar gazetesi yazıyor. Tarihi bir aşk macerasının Kadın ahramanı son günlerini virane bir e- Vin dar bir odasında geçirmektedir. Bu kadın ile Habsburg prenslerin - den Leopold - Ferdinandın macerasmı 9 dövri yaşamış olanlar iyi bi Ferdinand sevdiği kadın uğrunda bü - “_"— hükukundan vaz geçmiş ve ken - “Ni sevgilisinin uğruna vakletmişti. Ben 1914 den evvel cereyan etmiş Olan bu muazzam aşk hikâyesinin kah- Tamanının sağ olduğunu öğrenince ken sini görmeğe gittim. Fakir bir oda, zavallı bir kadın. Oturduğu ev Viyana civarında bir köyün eski bir şatosu, şimdi orasını o- da oda kiraya veriyodlar... Şatoyu çok Sabuk buldum. Fakat içeride aradığım İasanın odasını bulmakta büyük 20r- ik Çektim, karanlık sofalardan bur - Tutna İlk defa bir yemek kokusu geldi, uılar ufak maltızlar ve gaz ocakları #rinde yemeklerini pişiriyorlardı. koridorlara dar pencerelerden ak- seden ziya huzmeleri kırık döşemeleri fncak aydınlatabiliyordu. -Madam Wölfling nerede diya ufak "T Çocuğa sordum. Önüme düştü. Ve beni üst katın geniş bir odasınu gö - türdü, Kapıyı vurdum, hastalıklı, ma- Tİz bir ses; — B dedi. İçeri girdim. Gözüme ilk çarpan şey Odanın zavallılığı idi. Duvarları kap - lamış olan rengi soluk kâğıtlar yer yer Yırtılmıştı. Ortada ufak tahta gazete ile örtülmüş bir mâsa, ve pen- terenin dibinde de beyaz bir ıım-ğı.... K*'f_r.*_"?'lnm başucunda, odanın yepâ çe Süsü duvardaki bir zabit resmi idi. vi "çeve altın zırllarla çevrilmişti. Fa- 1 altınlar yer yer dökülmüşlerdi. ng Tesmin Üzerinde şu ibare yazılı -Mezara kadar seni sevecek olan se - Bin Leopoldun. «Ben Çoktan Öldüme MB“*'IÇ gün evvel Varşova gazeteleri midam Wölfling'in öldüğünü yaz - Işlardı, bu asılsız — haberin nereden Sıktığını öğrenmek istedim. Madam Wöifling gülümsedi. — Çok doğru yazmışlar dedi, Bu ha- Vaüdiste tek bir yanlış var. O da hava: 'Sİ vermekte çok geç kalmışlar, Ben Soktan öldüm. Eziyet ve ıztırap onu yıkmıştı. Ko- Hüşuşunda ve hareketlerinde Habsburg “nedanının esaleti gözüküyordu. Gözlerimin resme takıldığını görün- S&, ince dudaklarını oynattı. "'— Onun aşkı mezara kadar deyam lç"-w" dedi. Sonra dolu dolu olan göz- d""li benden saklamak için pencere ©h dişarıya baktı. Yaşım altmışı ge - NYOor,., Diye sözüne devam etmeğe baş- ier Onu halâ çılgınca seviyorum. Aş- HMizın ilk mes'ut günlerile, ıztıtabı - Tit ve ihanetinin - muhascbesini :İP“ yapa yaşıyorum. — Ruha sinmiş N bir sevginin seneler geçtikce art- u'“’h—'ı emin olunuz... Leopoldu haya - dfîlda her şeyin üzerinde gördüm. Şim- | hatırasına her şeyden fazla bağlı - Yim, Surünmemekî_lğim için Toskana hü- k 'eti bana ufak bir eytam maaşı bağ Yecaktı. Müteaddit — müracaatlarıma bifm'—*” cevap vermediler, hayır sahibi A Avukat işimi üzerine aldı, davayı “fanacak gibiyim, be'ki o zamâan sü- “hmekten kurtulurum. - Madam — Wölfling ilerliyen :Dncn Bençliğin bütün varlıği Usuyor, yaşma aç Fakir ve muhtaç bir ailenin kızı h*’“v hayatımı kazanmak için Bohem- Ahin Brunn kasabasında bir kahvede Çadarlık ediyordum. Güzeldim, bana Brunn'nın en güzel İsın diyorlardı. Hayale kapılmadan İ vöd 4 TARİHİ BİR AŞ Prens Leopold hukukun- dan vazgeçerek basit dir , Fazan: « kızla evlenmişti Harpten evvel bütün Avrupada dedikodu uyan- dıran büyük aşk macerasının metrük lfahramım şimdi eski hatıralarile başbaşa bir han odasında sefalet içinde yatıyor Prens Leopold Mütevazi bir hayat yaşıyordum. Bü - tün ümidim ufak bir memurla evle - nerek mes'ut bir aile ocağının içinde yaşamaktı. Birkaç kere kalbim tutu- şuyor gibi olmuştu... Fakat ben kalbi- min sesini susturmuş ve kendimi işime vakfetmiştim. Oradaki bütün zabitler benimle alâ- kadar olurlardı, beni Prağdan görmel için gelenler bile olurdu. Fakat kimse cesaret edip açılamaz, münasebetsiz bir söz sarfetmek için yanıma — bile Yyaklaşamazdı. Bir gün Arşidük Leopold-Ferdinand'ın - Bruna alayına kumandan olduğunu duyduk. Arkadaşları onun şerefine ziyafot - ler tertip ettiler, bir kaç gün eğlenip içtiler, ve tabif olarak da beni ona u - zakatn tanıttılar. Bir Mektup Bir gün bir mektup aldım bu ınek: tup Arşidükten geliyordu. Gayel ı.-klı_if ve samimi yazılmıştı. Beni göslerdiği adresde çaya davet ediyor. Ve burada sıkıldığı için benimle arkadaşlık tesis etmek istediğini söylüyordu. Evvelâ gitmek istemedim. Meseleyi anneme açtım. O bu davete çok üzül - dü. Arşidük'ün fikirleri malümdü. Fa- kat sureti nazikânede yapılan bir da- veti reddetmek te ona inkâr edebilece- ği fikirler ismad etmek demek olacak- t Çaresiz kalktım. Yanıma kardeşim de alarak Arşidük'ün odasına gitlim. Bir müddet sonra annem öldü.-Ar - şöidük ile sık sık tesadüf ediyor ve kar- gılaşıyorduk. Benim en kederli zamta- nıimda bana büyük bir dostluk güsterdi.. Kendisini sevmeğe başlamıştım. O da beni delice sevdiğini söylüyordu, Ve annemin ölümünden Üüç ay son- ra bir gün zavallı kadının mezarı ba - şında ben ağlarken o yüzüme baktı, sonra cebinden çıkardığı bir yüzüğü parmağıma geçirdi. — Her şeye rağmen nişanlandık ve evleneceğiz Wölfling dedi. Dedi kodular başlıyor la: Bu vak'a üzerine bütün Avusturya |. hanedanı ayaklanıyor, Kral Fransuva Jozef Leopoldu huzüruna çağırıp azar- kyor.. Ve sonra kızı unulması için, git- tikce uzak yerlere tayin ediyor. Fakat her yerde Arşidü;'ün yanında ben de bulunuyordum. Baden Baden de bulunduğumuz bir sırada Fransova Jozefin bir adamı ya- nima geliyor. Pana Arşidükten vaz - geçtiğim takdirde 50 bin florin teklif ediyor, ve tabil ben reddediyorum. Nihayet bir gün bir çift at bizi Ce « nevre civarında fakir bir köye getirdi we oranın kilisesinde birbirimize sada- kat yemini ederek evlen İhtiyar kadının — sesi - titriyordu Hatıratının en güzel taraflarını anlat- Kü Yağmur Bereketi Yazan: Osman Cemal Bizim Son Postada okudum: Oscar Asche adlı bir İngiliz yazıcısı bir gün yolda yağmura tutulmuş ve yağmurdan kaçmak için bir otele s1 - ğınmış, orada bir kaç saat içinde bir eser yazmış, sonra da bu eser yüzün- den bir milyon lira para kazanmış... Gördünüz mü yazıcılığın ballı tara - fını? Yazıcılık diye buna derler işte.. Acaba keramet yağmurda mı? diye- ceksiniz. Hiç sanmam. Eğer öyle ol - saydı, şimdi ben de hiç değilse bir çeyrek milyon lira kazanmış olurdum. Hani geçen yazın, temmuz ortaların - da bir gün, İstanbula, tam bir buçuk saat süren bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağmıştı. İşte o gün ben bu dehşetli yağmura Allahın apaçık kı - rında tutulmuş; beş dakikanın içinde sucuk kesildikten sonra kendimi kırın ortasındaki bir çingene çadırına dar atmış ve o yağmurda, oradan aldığım ilham üzerine ertesi gün yazdığım bir yazıyı da getirip bizim gazetelerden birine iki buçuk papele okutmuştum. İngiliz yazıcısı, bir otel odasında bir yağmur yağıp dininciye kadar yazdığı yazıdan milyon lira para aparıyor; biz iyi kötü ve aşağı yukarı şünün şu- rasında yirmi yıla yakındır kalem sal- byoruz, hâlâ başımızı sokacak bir ça dırımız bile yok... Ne diyelim, buna da şükür! Tanrı göstermesin, ya sağ kolumuz çolak ol- saydı da elimiz o kalemi de tutmasay- dı, ne olacaktı? — Sen de sol le yazardın! Mı diyeceksiniz. Yağma yok, ben es- kiden futbol oynadığım zaman —topu |sol ayağımla öynardım amma $0) elim- le yaz: yazmak değll, hattâ sinek bile kovamam, Geçen gün Kurun başvazıcısı Asım Us bir edebiyat anketin verdiği ce- vapta : — Bizde bekle | bir edebiyat, ancak, yi ve kuvyetli yazanlar tam n n bir refaha kavuştuktan sonra doğa - caktır! Diyordu. Onun yerinde ben olsay- dım şöyle derdim : — © istenilen edebiyat ancak bizim | yazıcılara tayyare piyangosu çarptık - |tan sonra doğabilir. Biz refahtan, piyangodan filân geç- tik, yalnız ihtiyarlıkta artık ellmiz ka- lem, yeni ekmek tutmaz bir hale gel- pdiği zamanlar hiç olmazsa Tanrı çe - nemize zeval vermese de şimdi elle - rimizle yazdığımız hikâyeleri, roman- ları, mizahi yazıları o zaman da kıraat- hanelerde, vapurlarda, trenlerde; bah- çelerde, salonlarda şifahen anlatarak Beçinsek! İngiliz okuvucular, bir İngiliz yazı - tısına bir saatlik bir yazısı içih bir |milyon lira kazandırıyorlar, Zaten ü yıları pek az olan' bizim sayın okuyu- |euların bir kısmı ise yazılarımızı oku- |mak için boyuna bizden bedava paze- |te, bedava mecmua, bedava kitap is - | tiyorlar. Daha demin yolda karşrma Ççi- |kan biri cebimdeki iki gazeteyi birden çekti ve: —Sen, — gazele — idarehanelerin. den birer tane daha alırsın! Deyip sırıtarak savuştu. Öyle ya, ga- zete idarehaneleri birer imaretti, Ççey- reğe bir türlü kryamıyanlara nerede ise hususi sayılar çıkarıp yollarda ze- bil diye dağıttıracaktı. ; * «Zenginin malı züğürdün — çenesini yorar!» diye işte buna derler. Bir İngiliz yazıcısı bir saatlik yazı - gıtdan bir milyon Hira vuruür, bunu du- Uyan ben zavallı da burada iki buçuk papele iki saât çene, kafa, Böz ve el yorarim. Hey gidi İngiliz Yazıcısı hey, kimi yağmurdan kaçarken doluya tutulur; kimi'de senin gibi bir milyon lira sağa- nağına Bizim gezgin satıcıların - kulakları çınlasın: «Yağmur bereketli» diye buna dör - ler iştef - KükveeLDSEkdENErELer e törendEArErNERAmüLeAnAs eee sraSaNESeve mış olduğu için müteessir göründü. Ruhunun feveranını derin bir iç çek - mesile giderdikten sonra, hayatının inbitat devrini ;ınlaînuğa başladı, — Arşidükle İsviçrede oturuyorduk. AELİRİ, Sarhoşlugun derecesi muayenesile fennen anlaşılıyormuş ! —— — kan Almanlar sarhoşluk yüzünden vui:;gelen kavgaların, kazaların ve cinayetlerin önüne geçmek üzere alkol kullananların kanını muayene ediyorlar ünya yüzünde - birçok cürümlerin alkolün tesirile husule geldiği malüm- dur. Almanlar içkinin aleyhindedirler ve içki yüzünden çıkan kavga, gürül- tü, ve kazaların önüne geçmek için al- kal kullananları şiddetle tecziye eden kanunlar vazetmişlerdir. Bir sarhoş bir cürüm işlediği zaman kendisi derhal doktora gönderilir, anun ne derece sar- hoş olduğunu doktor tesbit eder ve mah | kemeye bir rapor verir. Şimdiye kadar | doktorlar bu işi suçlunun zahiri kaline göre tetkik ettikleri için kararlarında çok defa yanıldıkları da vâkidir. İşte bunun için Almanlar yeni bir usul keş- fetmişlerdir. Bu tisulle sarhoşluk dere- cesi riyazi bir kat'iyet ile anlaşılmak- ta imiş. Almanlar, sarhoş -suçluların kanını tahlil ediyorlarmış, Meselâ ge- I çenlerde şöyle bir vak'a olmuş : | Berlinde iki otomobil ansızın biribir- lerile çarpışmışlar. Arabalar patçalan- miş, bereket versin içerdeki insanlara birşeyler olmamış. Şoförler tabit kaba- hati biribirlerinin üzerine atmışlar ve her ikisi de biribirleri için : — Sarhoştu da kaza ondan oldu de- Mmişler, Tabii vak'a mahalline gelen seyrüse- fer memurları her ikisini de karakola götürmüşler, harici muayenede gerçi şoförlerin vaziyetlerinde bazı gayrita- billikler görükmüş, şaförler buna karşı: — Heyecandayız, normal bir insanın vaziyetinde olacak değiliz ya demişler. Doktor gülümsemiş ve : — Pekâlâ demiş, elimde sarhoşluğu derecesile anlayacak bir miyar var. Ka- nmızı muayene edeceğiim. Elde edile - cek neticeye göre mahkeme hakkınız- da karar verir. Evet şlmı:li Almanyada kan muaye- | ri, yakayı karakoldan kurtardıktan son nesile sarhoşluğun derecesi anlaşılıyor- | ra, muş, insan kanında esasen bir mikdar alkol bulunurmuş, Bu mikdar hiç bir Mn içmeli! diye söylenip duruyormuş. O bir tekme ile istikbalini, şerefini, ) tim olsun, aşk insanı yükseltiyor. AT mevküni tekmelemişti. Arşidüklüğü | şidük te beni çok severdi. İnkâr ede - — falan kalmamıştı, kendisini Mösyö | mem. Mevkiini, şerefini, herşeyini be- Wölfling diye tanıyorlardı. Böylece dört sene saadet içinde yüz- habbetimiz her müşkülü yenmeğe kâfi | günlerin hesabını geliyordu. Galiba benden bıkmıştı 1916 da vaziyet birdenbire değişti. En basit meselelerde anlaşmamağa baş Asfallı ilk d€f8 ladık. Leopold da galiba benden bıkı Ka çalba benden bims| # kullandı? Her sözüm ona batıyordu.Her dakika kavga ediyor, biribirimizi hırpaliyor - |tesinde ufak bir'kon;ıe toplanmış, e duk. Meyve ve sebze yemenin propa - |faltın ilk defa nerede kullanıldığını a- gandasını yapan bir cemiyette idim. O benim orada çalışmama fena halde kı zıyordu. Nihayet bir gün eve gelme- di. Avusturyaya döndüğünü haber al- |lk defa 4 : dım, bir müddet sonra beraber yaşaya- | rikayı leıfeîmelen'ndcn evvel — kulla- mayacağımızı bana tebliğ etli. Ve ben nıldığını iddia etmiş. de onsuz kaldım. İhtiyar kadın artık gözyaşlarını giz- |daha evvel Âsuriler ile Mısırlıların as- — lemeye lüzum görmüyordu. — Keşki ölmeseydi... dedi. Ben onun |nihayet zenci bir murahhas da, Nuh herşeyine katlanacaktım. Bugünün sevişen gençlerine nasiha- | mıştır, demiştir. zaman binde biri geçmezmiş. Fakat bu tabil alkol mikdarı, vücutte arttığı tak- dirde dışarıdan fazla mikdarda vücu- de alkol ithal edildiği anlaşılırmış. Bir adamın kanında binde an mikdarında &lkol bulunduğu takdirde, o kim: hafif derecede keyif olduğunda kadar şüphe etmemeliymiş. Bir rTün kanında ancak binde on de ah kolün bulunmasına müsaade edilir, fa- kat ondan fazlasının tehlikeli olacağı için kanında binde ondan fazla alkol çıkan şozför cezalandırılırmış. Kanın muhteviyatında binde yirmi veya yi Mi beş derecede alkol bulunduğu tak- dirde bu mikdarın ayakları dolaştıra- cak derecede insanı sarhoş ettiğine bi- lâ tereddüt hükmetmek kabilmiş, Bin: de yirmi beşi aşan alkol, binde altmışa geldiği zaman insanı bayıltır, seksende filân da öldürürmüş. Deveran eden kanda vücut alkolü a: ZzaAr, azar massettiği cihetle, suçlunun iç , kiyi kullanmasından 15 saat sonraya — kadar, sarhoşluk muayenesi — yapmağa — | imkân varmış. Kandaki alkol mikdarı- nın tetkiki hiç şüphesiz ceralm bahsin- — de çok mühim bir rol oynayacaktır. Bit — tabi bu muayene yalnız seyrisefer suç- larına değil, bilümum suçlara teşmil e-' dilmek suretile hâkimlere, ıuçlurımî a mes'uliyetinin veya alkol saikasile vü- cuüde gelen tehyiç veya tesirinin derece sini anlâmak tmkânını verecektir, İşte bu imkân Alman zabıtasına da verildiği cihetle doktor her iki şoförün — de kanını müayene etmiş, her ikisinin de sarhoş olduklarını tesbit etmiş, bi- — rinin kanında binde 27, diğerinin kanın Ve da binde 40 alkol bulmuş, fakat işe ba- — kın ki asıl hatâlı manevrayı az içmiş o- — lan şoför yapmış, içki dostu olan diğes — — İçki insanı adam ediyor! Elverir ki nim için feda elmişti... ” Şimdi sürünüyorum. Maddeten çok — veriyorum, zenğin hâtıralarım var... Onlar bana ölünceye — kadar yeter. Son zamanlarda Sorbon üniversi- — raştırıp tesbit etmek istemiştir. Ceş-nı- bi Amerikalı bir murahhas — asfaltın — Peru'da ve Beyazların Ame- Başka bir murahhas, Peru'lulardan ğ falt kullandıklarını Fakat söylemiş. peygemher, gemisini asfalt ile —sıvas —