B SON POSTA. Irakta ihhlıl ıııııl lıııırlındı TİYAT S lİhtılalcılerm başı General Bekir Sıtkı ' 6 20 gün evvel İstanbuldan geçti Şehır operetinde: MASKARA «Maskara» Ekrem ve Cemal Reşit tardeşlerin Şehir tiyatrosu operet kıs- mına verdikleri beşinci operettir. saat, Lüküs Hayat, Deli Dolu ve Saz Caz'dan sonra sahneye konulan bu 0: peret için (operetleri iyi, orta, fena di- ayırsaydık) hiç tereddüt etmeden İyi derdik. Saz Cazın en küvvetli tarafı vodvil tarafıdır. Ek ve Cemal Reşit deşler Deli Dolu için böyle bir id- ddada bulunmuşlardı ama vodvil tara- kuvvetli olan o deği budur. Mevzu şudur; Mürteza (Hâzım) huysuz bir adam, “ayni zamanda da eşi bulunmaz bir ha- Bis, tam mânasile bir Houpagan. Mür- — tezanın karısı Mebruke (Bedia) evlen- meden evvel epey gezip tozmuş bir ka- |» /— dın. Kocasından korkar, Fakat buna “rağmen uşak Satılmışla (Mahmut) kur /— yapmaktan geri kalmaz, Mürtezanın kı zi Leylâ (Feriha), halasının oğlu Fey- ti (Refik Kemal) ile sevişirler. Evlen- mek istiyorlardır. Mürtezanın oğlu Tur — gut Reşit Akif, hovarda bir gençtir. Eğ- /| lensin, para sarfetsin. — Mürtezaların köşklerinin karşısına — İki kız kardeş taşınmışlardır. Bunlardan | büyüğü Pırlanta (Melek) Mürtezanın ııeu'eııdu' Küçük olanı İnci (Şevkiye) dun hoşuna gitmiştir. Pırlanta lb ci Mürtezaları ziyarete gelirler. İnci, Turgutla bahçeye çıkarlar, Meb- - ruüke salonda kalır. O yalnızken salona — bir erkek girer. Necati (Vasfi). Necati Mürtezanın kızını vereceği ortağı Dik- sayın oğludur. Necati Mürtezanın kızı / zannile Pırlantaya sokulur, Pırlanta ile biribirlerine çok yakın otururken Meb Tüke girer. Nocati kapı dışarı edilir. — Pirlanta Mebrüke ile konuşur. O ak- şam için Mebruke Pırlantayı yemeğe davet eder. Eve Mürteza geldiği zaman yemekte bir misafir bulunacağını söy- , Mürteza kızar, misafir yüzünden ııısııf artacaktır. Turgut motosiklet catiyi Leylâya vermemek lâzımdır. Ne- cati Diksoyla Mebrukenin çocuğu yani Bundan sonrası karışık bir vaziyet alır. Mür Üç ı Leylânın kardeşidir. za Pırlantadan karısının ya- anlar. Timarhaneye ha- rtir. Diksoyun birçok bahaneler icat et- mesine rağmen Mürteza kızını Necati- ye vermekle ısrar eder. Bu sırada içe- ri bir kadın girer. Kadının kucağında bir çocuk vardır. Bu çocuğun Mürteza dan olduğunu söyliyerek çocuğu Mür- tezanın kucağına bırakır. Mürteza fe- malaşır. Timarhaneden adamlar gelir - ler Deli diye Mürtezayı götürecekler- dir. Sön perdeye geldik: Mürteza evde kalmıştır ama hiç kim- se ona ehemmiyet vermez. —Uşak Sa- tılmış Mebrukeyi alacaktır. Çocuklar kendi havalarındadırlar. Fakat Satıl- mıiş aksiliğe başlar. Mebruke ve ço- <cuklar Satılmıştan soğurlar. Çocuğu getiren kadın tekrar gelir ve çocuğun Mürtezadan olmayıp satılmıştan oldu- ğunu haber verir.. Denuman başlamiş- .tar. Mürteza ortaya çıkar. Eski huysuz, cimri adam iyi bir aile babası olmuş- tur. Karısile anlaşır. Feyzi ile Leylâ, 'hugullz İnci evlenecekler. Satılmış ço cuğun annesini, Necati de Pırlantayı alacaklardır. Ekrem Reşit bu mevzuu güzel, biraz da şunu bunu iğneleyen esprilerle süs- Birinci perdenin güzelliğini şarkılar bir kat daha arttırıyor. Vasfi hirinci perdede köpek şarkısını söylerken jestlerile şarkının tamamile hakkını ve riyor. Gene ayni perdedeki maymun şarkısını söyliyon Hazım, gerek jestleri gerek Mimiklerile çok kuvvetli bir wodvil artisti olduğunu bir kere daha ortaya koyuyor. İkinci perdede hareket fazla. Bu per “istiyordur. Ona da kızar.. Ve bilhassa de şarkılarından çok hareketlerile seyir — Mebruke Feyzi ile Leylânın evlenmek | “iyi bağlıyor. ' İstediklerini de söylediği zaman daha Üçüncü perdenin başlangıcı bir me- ziyade köpürür. Çünkü Mürteza kızı|.lodram sahnesini andırıyordu. Bu sah- için başka bir damat hazırlamıştır. Ne-| ne biraz daha kısa olmalıydı. Seyir-| ti.. - gati tekrar gelir, tekvar kapıdışarı edi- ı.—lyl ağlatması değil, güldürmesi lâzım- - lecekken babası Diksoy (Behzât) da gi- | dı. » Diksoy Mürtezayı çağırtır. Mürte- | Dınumındı hiç bir eksiklik ve kusur - gclir Arkadan Mebruke ve ötekiler.. yok Müharrir perdeyi kaparken en kü bruke Diksoyu görür görmez bayı- | çük teferrüatı bile gözönünde bulundur hr Diksoy da hâkeza, Mebruka ayıldı-| mayı ihmal etmemiş. [ııımzn deli taklidi yapar. Çünkü Ne- Velhıııl ıMukıxıı için muııklı gü- ği “Son Posta,, nın edebi tefrikası : 18 Yazan: Muazzez 'I'ılı — Bayan Muallâ, bir tangol rız. Yüzük ıakını tmerasimini de eskisi — — Geliniz Bay İhsan, dana etmedi-|gibi yapmak istiyorum, Kızımın par- — ğim bir siz kaldınız; bu güzel havayı | mağına yüzüğü ben takacağım. Şu da sizinle tüketelim. halkayı da lütfen siz Feridunun parma- — — Çok güzel dans ediyorsunuz Ba-|ğına geçirir misiniz? yan! — — Seneler var ki dansı unutmuş - Otum.. bu gece hatırlamağa çalışıyo - rüm. — — Dans etmesini seviyor musunuz? — Gençliğimde çok severdim. Bu- ğüıı artık sevmiyorum. — — #Gençliğimde» derken çok ho- gidiyorsunuz. Bu g gece ne kadar olıun bir gençlikle güzel olduğunuzu / size benden başka daha kaç kişinin tek- /— Tarladığını lütfen bana söyler misiniz? Bunu Feridunun babası söylemiş- ti. Bu sesle beraber Muallâ kendini top- hyarak ağırlaşmıştı: — Elbette efendim. Bedia benim kızım sayılır. Şimdi bir de oğlum o - lacak. Onun Bedmyı kucaklarken hıçkıra | (Baştarafı 1 inci sayfada) durrahman Hanım, temiz bir türkçe ile konuşuyor, Hareketlerinde çok ıztırap çekmiş insanların endişesi ve ürkekli- ği var. Benim merakla küçük kızı tetkik et- tiğmi görünce gülerek: — Bekir Sıtkı Paşanın kızı, dedi. E- vet kardeşimin kızıdır!. Burada okuyor! Küçük kiz, benim hayretim karşısın- da tıpkı barikatlar arkasına sinen bir ihtilâlci gibi kanapenin arkasına sak- Tandı. Bayan Seniha Abdurrahman gözle- rini mütemadiyen pencereden dışarı- ya kaydırıyor. — Bekir Sıtkı benim küçük karde- gşimdir, diyor. Hayatı tam bir mücade- le içinde geçti. Bu yüzden endişede- yim, Evvelki gündenberi kendisine tam beş telgraf çektim, bir tek cevap ala- madım. Ellerini uğuşturuyor, arasıra göğsü- nü bastırıyordu. — Biraderiniz hakkında biraz malü- mat lütfeder misiniz?., Bayan Seniha Abdurrahman, başpar mağını avucu içinde sıkarak anlatıyor: — Kardeşim Bağdatiı Elaskeri ailesi ne mensuptur. İdadı tahsilini bitirdik- ten sonra Bağdat Harbiyesinden 19 ya- şında zabit çıktı. Ve derhal İstanbula gelerek erkânı harp mektebine girdi. Tahsilinin birinci senesinde Tarablus- garp İtalyanlar tarafından işgal edildi. Kardeşim derhal Türk ordusunda zabit olarak yer aldı, Harp Bitince tekrar İs- tanbula geldi. Ve yeniden erkânı harp mektebine devama başladı. Bir müd- det sonra Balkan harbi patlak verdi. Kardeşim bu harbe de iştirak etti. Av- zel bir vodvil diyebiliriz. * Orkestra fena değildi. Dekor daha iyi olabilirdi. Aksesüvar hatâlı idi. Muharririn bisiklet için yaptığı es- priyi canlandıracak aksesüvardı. Tur - gut sahneye ufacık bir bisiklet çıkara- caktı., Halbuki çıka çıka lâalettayin es- “ki bir bisiklet çıktı. Hâzım, Vasfi, Bedia, Behzat, Mahmut rollerini çok iyi yapan artistlerdi. Şev- kiye hafif rolünü biraz daha iyi yapa- ,bilirdi. Ferihanın bu sene geçen sene- ,kinden daha iyi görmek isterdik: Sene- den seneye artan bir varlık göstermiş- Acaba durdu mu? Refik Kemal ilk defa kendine iyi gidecek bir rol almış- tı. Muvaffak olabildi. Reşit Akif, Muammeri, Melek Semi- ,hayı arattırmadı dersek yalan söylemiş pluruz. Fakat Melek ileri için ümit ve- Febilir. İsmet Hulüsi — Sana ideal bir iş teklif ediyorlar Muallâ, Fakat şartları o kadar ağır ki bilmem kabul edecek misin? Evvelâ söyle bakayım, sen - ingilizce biliyor musun — Okuduğumu anlıyacak ve mera- miımı anlatacak kadar. — Evet, ben de böyle söyledim. Ço- cükken gevezelik olsun diye seni İn - gilizce konuşmağa mecbur edecek söz- ler söylediğimi hatırlıyorum; — fakat sonradan bunu ilerletip ilerletmediği- ni bilmiyorum. — Bu şirkette işler ingilizce dönü - yorsa kabul edemem İsmet, çünkü başlı başıma mektub filân yazacak ka- dar bilgim yok. — Asıl muamele fransızcadır; fa - kat almancayı iyi bilmek, makinede çabuk yazmak ve stenografı bilmek şart. İngilizce de bilirsen işin mutlaka oldu demektir. hıiçkıra ağladığını, ve onu (n&ıumm' — Türkce, fransızca, almanca, in- üstünde vahşi bir sevgi ile sıktığını görenlerin gözleri merhamet ve acile | yaşarmıştı . — — Sizin gibi çok nazik kimseler ba-| Kulaktan kulağa: kompliman yaparlarsa buna inan- ne dereceye kadar doğru olur bil- mem. — Zavallı acıklı taze! Sözleri bir fısıltı gibi dolaşıyordu. lezce yazılarla stenografi hep benim üstüme mi yüklenecek? — Hayır, başka memurlar da var. İşi anlatacağım, bak dinle Burası bir çok ecnebi - fabrikalarını temsil eden bir şirkettir. Başmüdür bir Kimse onun bu gece ölen sevgileri-| Türktür. Çok vakit Ankarada ve Av- ne değil, kendi hayatının dinmiyen ız- rupada seyahattedir. Fransadaki fab- 't Ve dönüyorlar.. ağır akan bir su -|tırablarına, kendi içinin dolmak bilmi- |rikaların bir Fransız, Almanyadakilerin ( m!ula dönüyorlar. — Bayan Mııılll. biz eıkı ıdımlzn eĞ siz gecesine ağladığını anlamamıştı. * İıııet söylüyordu: ı cereyanına kapılmış gibi yavaş a- ' yen boşluğuna, kendi ömrünün sabah-|bir Alman mümeasili daimt surette burada bulunur. Bir de İsveçli fabri - ka var ki bunun da vakit vakit müdü- rü buraya gelir. İşte ingilizce bilen «işinin icap ettireceği kadar gö Bekir Sıtkının umum! harpte Türk zabiti üniformasile çekilen bir resmi lonyada 10 ay düşman muhasarasında kaldı. O zaman ben hayatından ümit kesmiştim. Bir gün kendisinden bir mektup aldım. Bir müddet sonra İstan- bula gekli. Bundan sonra umumi harp başladı. İlk olarak Çanakkalede mev- kii müstahkem kumandanı Nihadın em rinde ikinci şube müdürlüğü vazifesini aldı. Umumi harpte en son vazifesi Gene- ral Şükrü Nailinin kumanda ettiği fır- kadadır. İşgalde izin alarak altı ay ka- dar Suriyeye gitti. Orada Fransızlar kendisini tevkif ettiler. Fakat Bekir Sıtkı Suriyeden de kaçtı. Urfa ve ha- valisinde İstiklâl mücadelesine iştirak etti. Bundan sonra Bağdada geçerek İngilizlere karşı yapılan isyana iştirak etti. Kral Faysal kendisini Trak erkânı harbiyesinde General olarak vazifelen- dirdi, Ben kendi kendime: «Kardeşim artık bütün mücadeleden çekildi'» de- miştim. Fakat Kral Faysal Londrada bulunduğu sırada Asuriler Irak hükü- metine karşı isyan ettiler. Kralın vekili bulunan oğlu Gazinin emrile birinci fırka kumandanlığı Bekir Sıtkıya ve- rildi. Ve kardeşim büyük bir meharet- le bu isyanı bastırdı. Bundan sonra da birinci fırka kumandanlığında ipka edil di. Son günlerde kabine ile arası açılmış tL Tekaütlüğünü istedi, kabul etmedi- ler. Rütbesini bir derece arttırarak va- zifesinde kalması için ısrar ettiler. Has talığını bahane ederek izin aldı ve bun. dan iki ay kadar evvel Viyanaya güt- i. 20 gün kadar evvel Bağdada döner- mur istedikleri de bunun içindir. Aradıkları memurdan şunları isti - yorlar: İsmet cebinden bir kâğıt çıkardı ve sesine fazla bir ciddiyet, ağır bir a - henk vererek okumağa başladı: «Ciddi, ağır başlı, yirmi beş yaşını! Kaşmış, iyi aileden bir Türk - kızı. «Türkçeden başka fransızca, alman - «ca, ingilizce, istenoğrafi ve dakti - idlografi bilecek... Daimt surette İs - «tanbuldaki merkezde — müdürlerin «emrinde çalışacak ve lüzum görülür- «se onlarla birlikte Türkiye dahilin - «de ve yahut ecnebi memleketlerde «seyahat edecek. «Şirketin bütün mühim evrakını e- «linde tutacak olan bu bayan çok ke- «tum olacak, öteki memurlarla «cek ve lüzum görmedikçe müdürle- «rin dairesinden dışarı çıkmıyacak. «Çalışma saati sabah saat dokuz «buçuktan akşam altı veya altı bu - açuğa kadardır. «Aylık, ilk altı ay için iki yüz lira- «dır. Altı ay sonra memurun kabili - «yeti ve göstereceği gayret nisbetin - «de artacaktır. «Seyahat masrafları tabil şirkete «aittir. Seyahatte bulunduğu günler «için memura ayrıca, gideceği memle- #ketin lüzum gösterdiği ıııııııflırdın maada üç İira tazminat nıılecek (Mi-ı var) ıken İstanbula geldi, bende bir gece kal di, Kendisine bugünkü vaziyet hakkın: da birçok sualler sorduğum halde hig bir cevap alamadım: Beni ve kızını ö perek Tofos ekspresile Bağdada hare- ket etti, Bayan Seniha Abdurrahman tered- düt içinde başını sallıyor, kendi kendi- ne söyleniyor : © - Viyanadan üâni olarak kalkıp Bağ : gilmesinde ben hiç bir fevkalâde- » görmedim. Yalnız bende yattığı ge- lcu çok düşünceli idi., Ketum olduğunu bilirdim, fakat ağzından İraka ait o ge- ce tek bir kelime çıkmadı. Gazeteler: den hâdiseyi öğrenir öğrenmez Iıqocu içinde boğuluyordum. İstanbuldaki |- raklılardan haber alabilmek için yıllı ra düştüm. Aklıma neler geliyor, hiç uyuyamaz oldum.. Ayrılıp ta sokak kapısına doğru yü- rürken, Bekir Sıtkkı Paşanın küçük kızt kapının önünde, tıpkı bir asker gibi a- yaklarını biribirine vurdu ve elini u- zattı. R. Rüstem Nazi propagandası mı Paris, | (A.A.) — Gazetelerin çoğu, Irak vakayiirde Alman propagandası- nın izlerini görmektedir. Ere Nouvelle diyor ki: Irakta vaziyetin altüst olması, biribi- rini müteakıp'Mısır, Filistin ve Suriye- yi karmakarışık etmiş olan vakayi ile münasebattardır. Bütün Arap metnle- ketlerinde Nazi propagandasının tesiri. nin izleri vardır. Echo de Pâris, Londra muhabirinin bir mektubunu neşretmektedir. Muhabir bu mektupta diyor ki: Filistin hâdiseleri ile Bağdat kıyamı arasında muhakkak surette bir rabıta yardır. Arapların bazı devletlerin Mu- seviler lehindeki siyasetine karşı duy- makta oldukları infialden istifadeye ha zır olan Hitlerci Almanyanın Bağdatta ki hükümet darbesinde parmağı olup olmadığı suale şayandır. İraktan Çıkarılanlar Şam, 1 (A.A.) — Sabık Irak Baş- bakanı B. Haşimi ile B. Elgeylâni, |- rakı terkebedilmek için çok güçlükler çekmişler, fakat nihayet Şama gelme- ye müvaffak olmuşlardır. B. Haşimi yoluna devam ederek Beruta vesil ol- muştur. Eski Harbiye Nazırı Nasd Öldürüldü Kahire, 1 (A.A.) — Öğrenildiğine göre, Irakın sabık harbiye bakanı Ca fer paşa Elaskeri şu suretle ölmüştür. Cafer paşa, Kraldan aldığı talimat üzerine, B. Bekir Sıtkı ile müzakeredı bulunmak üzere yola çıkmıştı. Bu es- nada bir zabit karşısına çıkmış ve ta- bancasını çekerek Cafer paşayı öldür: müştür, Vaziyet karanlık Kahire, | (Hususi) — Bağdatta ya- pılan hükümet darbesinden sonra. va- ziyet henüz kat'i surette aydınlanma: mıştır. Yasin Paşa taraftarı ban aşiret lerin Bağdat üzerine yürümeleri ihti- mali ileri sürülmektedir. TAKVIM İkinciteşrin 2 1'