İzmirden Röportajlar: 11 “Bağlar eskiden altındı Şimdi hayırsız evlâttan farkları yok,, Sigorta lâzım... Mahsul sigortası olmadıkça köylümüzün)|ya istasyonunu geçti. (BAĞCILIK VE KUMAR OYUNLARI | H didinmesi bGir kumar oyunu olmaktan kurtulamaz Yazan : Kadircan Kaflı Onu bundan yedi yıl önce bir arka - daşın evinde tanımıştım. Sevimli, iyi ve temiz kalbli, cömert bir delikanlıy- dı. Havadan, sudan, bağdan, üzümden ve hattâ edebiyattan konuşmuştuk. Saat dokuza gelirken ben ayağa kalk- mış: — Beni mazür tren kaçar, Diyerek ayrılmak istemiştim. Bırakmamışlardı ve yeni tanıştığım genç adam: — Sizi evinizin kapısına götürmeyi Üzerime alıyorum, demişti. Meğer ki kapının önünde duran yep- yeni ve güzel otomobil onunmuş. Ona güvenerek böyle söylemiş. Cuma ovasında yüz elli dönüm ka - görün. Neredeyse dar bağı varmış. Onu işletiyor ve re -| fah içinde yaşıyormuş. Yüz elli dönüm bağ deyip geçmiyelim. İki yüz çuval kehribar gibi parlak ve iri çekirdeksiz üzüm verir. Her çuval yüz elli kilo - dan otuz bin kilo eder. O zamanlarda üzümün iyisinin bir liradan çoğa satıl- dığı olurdu. Otuz bin liranın on beş bi- ni masraf olsa on beş bit lira temiz kâr az para mıdır? Onun da Göztepede güzel bir yalısı vardı. b Eskiden yemiş çarşısından geçerken sağlı sollu mağazaların hiç biri boş de- ğüdi. Üzüm çuvalları, incir torbaları durmadan girer ve çıkardı. Bu sefer o- radan geçerken oldukça 1ssız ve sessiz buldum. Mağazalardan birinin kapı - sında zayıf ve şolgun bir adamcağız ba- na bakıyordu. İlk bakışta onu tanıma- dığıma şüphe yoktu. Fakat gözleri hiç te yabancı değildi. Benden önce ©o tanıdı: — Hiç değişmemişsin! Dedi. — Sen çok değişmişsin!.. Hasta mı - sin? Kendini kapıp koyuvermişsin? Diye sordum. Ve hemen ilâve ettim: — Cuma ovasına gelmeyi tasarlıyor- dum. Bağdan indiğini hiç ummamış - Lm. Acı acı gülümsedi: — Bağdan ineli iki yıl oluyor. Artık gitmiyorum, — Neden? — Çünkü artık onlar benim değil - dir. Üzum fiatları yüz kuruştan on ku - ruşa düşünce barca girmiş. Düzelir di- yerek biraz daha borca girerek işlet - Miş, fakat işler düzelmemiş. Tefeciler yüzde yirmi beşten aşağı faizle para vermiyorlarmış. Komisyon, kapı para- sı, ardiye gibi şeyler de caba... Beş bin liraya karşılık dört yılda dört bin lira vermiş. Halbuki borç dokuz bin liraya çıkmış. O yıl bir şey veremeyince on beş bin lira olmuş. Bağlar satılığa çı - karılmış. Vaktile dönümü iki yüz lira iken o zaman yirmi |iraya müşteri bu - lunamamış, dört bin yedi yüz lira da alacaklının üstünde kalmış, — Bağlar eskiden birer altın made - niydi. Şimdi hayırsız evlâttan farkları yok. Satsan satılmaz, bakmasan ikiİsini, güneşten yanan yüzünü, incecik | derlermiş. Mahsul miktarı çok olur da |tahminden az olması, İzmir mahsulün- yılda kurur. Masrafı ise kârından çok- tur. Eh, bana onlardan miras kalan on bin lira borcu şimdi şu ticarethaneden aldığım .altmış İliranın dörite birini kestirerek ödetiyorlar, Diyordu. — İyi amma, bağlar herkes için za - rarlı olaydı... — Anlıyorum. «Herkes satardı, ya - hut vaz geçerdi» diyeceksin.. Kendisi , belli, budıyan, kendisi toplayıp ku- utan bir köylü ondan ekmek parası çı- karabilir. Fakat bu da her hangi bir yerde amelelik ettiği zaman kazana - cağından hiç fazla değildir. Bizim gi- bi başkalarını çalıştırıp ta bağcılıktan kazanmak imkânı kalmadı artık... * Düz bir ovada etrafı dikenli tellerle çevrilmiş olan ve çevresinde yemiş ve zeytin ağaçları sıralanan koca bağ göz- lJerimin önüne geldi. Yemyeşil kütük- ler orada o kadar güzel sıralanmıştı ki ne tarafından bakılsa dizi halinde gö - rünürdü. Dallar birer insan kafası ka- dar büyük olan salkımları kaldırama - dığı için destekler konurdu. Şurada bir motör, kocaman bir kuyudan kütük kalınlığında su çıkarır, kütükler ara - sına yollardı. Bu suyun içine atılan salkımlarda taneler yarılır, yenirken kütür kütür öterdi. Mağazanın deposu tavana kadar ü - züm çuvallarile dolmuştu. Onlara ba - karak sordum: — Bu yıl işlerin iyi gittiğini söylü - yorlar, fiatlar oldukça yüksekmiş?.. — Fiatın yüksek olması bütün bağ- eların refaha ereceklerini isbat etmez ki... Sön zamanlarda yağan yağmur - lar piyasaya gelecek üzümü on bin ton eksiltti. Fiatların üç beş kuruş yük - selişi bundandır. Üzümleri sergide çü- rüten yağmur binlerce köylüyü aç bı - raktı. Tesadüfün yardımile üzümleri bozulmıyanlar beş on kutuş fazla ka - zanıyorlar, Bu hal memleket için kâr mıdır? Sigorta lâzım... Bizde mahsul sigor- tası olmadıkça köylümüzün didinmesi bir kumar oyunu olmaktan kurtula - maz, Hattâ böyle bir sigorta için her köylüyü mecbur etmelidir. Çünkü si - gortalıların sayılarının çokluğu sigorta şirketini kuvvetlendirir. Kuvvetli bir şirket en büyük zararları bile kolay - hıkla karşılar, Zavallı bağcı, üç yüz altmış dört gün uğraşıp didiniyor, ka - nını, canını harcıyor, üzümleri seriyor, kurumak üzeredir, Ondan aldığı pa - rayla borcumu ödiyecek, gömlek ve pa- buç alacak, çocuğunu ve çoluğunu giy- direcek, ununu ve belki de ilâcını te - darik edecek. Fakat üç yüz altmış be- şinci gün birdenbire hava kararıyor, |gök gürlüyor ve yağmur boşanıyor. Sergiden üzümleri toplamak için koşu- yor. Fakat onlar çok ıslanmıştır. Islan- maş olmasa bile kurumadan bir defa çuvala girdi mi hayrını gör. Kara, bu- ruşuk ve bozuk bir hal almıştır. Bü - tün ümitler ve hülyalar da onunla be - raber kararmıştır. Yağmur onun ense- 'SON POSTA Topkapıda Bir Pazar: e “İki hafta evvel gelmeli idin. Bu bağlar bir çın çın öterdiki...,, ıFutbol sahasında bir kağ dakika lı Reis bağırıyor : “Maçı kazanın, kupaları İbonun devesinde davul zurnayla gezdirmezsem namerdim,, Orhun âbidesi er gün yeni yeni haberler alı - yoruz: Sivas - Erzurum demiryolu Çetinka- Aydın hattı Afyonkarahisarla bir - leşmiş ve Afyondan Antalyaya doğru çekilen demiryolu sür'atle ilerliyor. Maliye Vekili devlet varidatı çoği dığından pek yakında vergilerin indi- rileceği ümidinde bulunuyor. Başvekil önümüzdeki bir ey zarfın- da üç fabrikanın açılış resmini yapa- cak. Nazilli kombinası gelecek yıl bi- tiyor ve bütün garbi Anadolunun bez ve iplik ihtiyacını karşılamıya başlı - 'yacak. İstanbul ile Ankara arasında daha kısa bir demiryolu yapılması ve bu - nun (Bolu) dan geçmesi düşünülüyor. On dört yıldanberi bu haberlerin ardı arasi kesilmiyor. İnsan hepsinin de büyük birer ihtiyaca cevap olduğu- nu gördükçe: — Ne çok eksiğimiz varmış! Demekten kendisini alamıyor. Doğru olan şudür ki dünyanın en iyi ve en güzel hükümet şekli, memleke- ti süsliyen, halkı rahat ettiren ve hele milletin hürriyetine el sürdürmiyen hükümettir. Bir devlet reisi ancak memleketi süs- lediğini, halka rahat verdiğini, dev - letin itibarını yükselttiğini söylyerek Hünebilir. Tarihte bunun en parlak örneği Orhundaki Gültekin âbidesi - dir. Şimali şarki Moğolistanda Orhun ça- yının eski yatağı ve Koşoçaydam göl civarında olan Gültekin kitabesi mi - lâttan 731 yıl önce ölen büyük Türk kahramanı Gültekinin adına dikilmi tir. Orhun yazısı denilen eski Türk ya- sile yazılmış olan büyük ve taştan levha ile bunun etrafında ellerini lerine kavuşturarak duran bir heykelden ibaretti. Parçaları muh- f müzelere götürüldüğünden şim di orada bir kaç taş ve bir mermer lev- hadandan başka şey kalmamıştır. Bu âbidenin yazısı ayni zamanda e- debi yazılmıştır. Hatırımda kaldığına göre başlıca cümleleri şöyledir: «Millet uğruna çalışmaktan yılma - dım. Yurdumdan düşmanları kovdum. Açları yedirdim. Çıplakları giydirdim. Topkapı surlarının umum? görünüştü Tramvay iki vagonlu. Öndeki de, ar-|, Bir tarafta cazband, bir tarafta iMf Akadaki de ikinci. Biletçiye sordum: ,besaz, ölede darbuka, zilli maşa, gırlâ — Neden Topkapı tramvayları hep| giderdi. ci meyki ? Hani nerede bizim semtin zevk eh“ — Üçüncü mevki yok ta ondan. akşamcıları meydanda bile yok. Bu hf Aksaraydan sapınca baktım. Yangın | vada kim gelir. Hapı yuttu gayri bağlâf yerleri tramvay caddesine kadar uzan- | geçti. mış, Arada bir, pancurlu tahta, yahut * betondan kübik evlere rastlıyoruz a-| Dolaşa dolaşa futbol Bsahasıra gel /dik. İddialı bir maç var, N ma, aralık aralık. Bir tarafın relsi, barbar bağırıyors | — Ha, gayret arslanlar ha, yaşayıfkı | olun, bu maçı kazanın, kupalar | * Çapayı geçtik. Anaforcular çoğaldı. Biletçi (lâhavle) çekerek âdeta koavala: maca oynuyor. Çocuklar dehşetli alı- ürcü İbonün tüylü devesine yükle” | - O basamaktan ötekine sıçrayorlar, | yip davül zurna ile gezdirmezsem n$” | en âlâ cambaz numaraları yapıyorlar. | mendim, Koş, evlâdım Ahmet, vur, yl' Ara istasyonlardan birinde durduk: Hüseyin, atla kaleci, oh çok şüküf | Önümüzde mükemmel br bina var, Ka- | kurtuldu: üstünde bir yazı: Gureba has-| Top uzaklaşımda Hemen bir tigark yaktı. Ve şaatine bakarak : Bina öyle muntazam, öyle temiz, öy-|, — Vakit te geçmiyor ki saat mıhlâi mükemmel ki, (Gureba) adını insan | dı kaldı. Hayırlısiyle bir bitirs: t bayağı yadırgıyor. ün isimler değiş-| Sordüm sual ettim. Telâşlı reisin 149 | de bu (ad) neden değişmedi acaba?. / fası 3 - | galip imiş. * Kenarda seyirciler de daha az hey& canlı değil, Edirnekapılı meşhur kahveci — Nik0 kab | da feryatta: — Eğer bu maçı da kazansınlar, veye iki kilo rakı alıp ibadullah dağit” gmazsam bana da Niko demesinler di? n Kiz Harap kale kapısından dışarı çı- kınca ilk kahvehane dem işlerdi. İlk kahvehane bu geniş bahçelisi olacak. İşte ta kendisi: Topkapılı ahbaplar bek liyorlar. Saat henüz 2 ama çilingir sof- rasını donatmışlar. Yaklaştım: Haydutları birer birer tutup yokettim.| - .—. Nerede Kaldın, buyur, dediler. yor. Yiunlnmı ve milletime tahatlık ver - . — Hayır ola bu da nesi? ., Niğdeli iriboy, Kavak Avram, bitâ” dim.» — Bizim buralarda rakının halisini | raf. O sade: 'Turan Can — Hangi tarafın oyuncularından bİ” lri en çok gol atarsa evine kadar sif” tımda taşıyacağım diye vadediyor. — Merakla tahkik ettim. Ahdini muhâ* kak tutarmış. 'Topkapılı simitçi Köse, kazanan # rafın bütün efradına birer şekerli çöl satarlar da, sana bunu bir tecrübede isbat etmek istedik. İşte halis üzüm- den mamul mübarek. Dolmalarla, tur- şuya gelince: Hiç yan bakma ev işidir. hafif rüzgürdan kucak or. Hava bulutlu. Tam sonbahar, Uzaktan görünen mezarlık- larda, yeşil çimenler var ama insanin | vereceğini barbar ilân ediyor. blâ gözü tutmuyor. Soğuk hava, belli ki| Edirnekapılı bakkal Anastas büsl yakın. ,tün coşmuş: Bağlara doğru yürüyoruz. Mezarlık-| — Eğer, diyor, Tekirsaraylılar kaz$” | Jarla şehri yer yer yıkılmış, surlar ayı- | nırsa, hepsine evden yapma cevizli rıyor. Buralılara mezarlık arasında â- | cuktan birer kangal hazır. Jem yapmak pek aykırı gelmiyor ola-| Maç bitti. Tekirsaraylılar kazandi ” cak. Birkaç ale seleserpe oturmüş- | lar. Ötekiler, dehşetli bir mağlübiyetl lar, ağırlığı altında kös kös dönerlerktit iki kupayı eline alan hafif oyundl!. ğ Kavak Avram sırtlamış, (ala ala hd' le geçip gitti. Dönüşte tâ, Kurtuluştan maç ıeyr'*,. meğe gelmiş iki delikanlı, harıl münakaşa ediyorlardı: — Hava yağış olmasaydı da sen nAs ,deki oyunu görseydin. Vah vah n yere yenildiler. gömleğinin yırtıklarından görünen vü- cudunu kamçılarken gözlerinden yaş- lar boşanıyor. Geçenlerde gazetelerden birinde o - kumuştum. Londrada iki sevgili pa -| ,zar günü beraber gezmeğe karar ver - mişler. Fakat havanın bozulması ihti maline karşı bu gezintiyi sigorta ettir- meyi de ihmal etmemişler. Pazar günü sabahtan akşama kadar yağmur yağ - mış, iki sevgili, evlerinde kapalı kal - mışlar, Fakat erltesi gün sigorta şirke- tine giderek iki yüzer İngiliz lirası taz- minat; hemen ve tıkır tıkır almışlar... Memleket nüfusunun yüzde sekseni köylüdür. Köylünün mahsulü demek, canı demektir. Mahsul sigortası, onun ve dolayısile memleketin hayat sigor- fası olacaktır. Bu iş ihmale gelir mi? Arkadaşıma dedim ki: — Senin patron iyi iş yapıyor gibi... Şurada binlerce çuval üzüm var, * Bağlar çoktan bozulmuş. Kütüklerin |üstündeki son yapraklar da sapsarı. Yağmur yağmağa başladı. Bir sürü Çin gene, allı yeşilli entarilerilerini savura savura, ellerinde kemanlar, utlar, def- ler geriye dönüyorlar. Arkadaşım an- latıyor : — Ah, ne olurdu, iki hafta evvel gel- a meliydin de buradak! hali, cümbüşü| — Topkapı pazar günü kendi ırısıhîı . — Korkarım ki bu yıl topçudur. — | görmeliydin. Yazık. Geç kaldın. Bu ka- | asrice eğleniyor. Bence bu Beyoğluf | | — Niçin? ra kızlar, bir oynar, bu bağlar bir çın | dan daha güzel, daha iyi, daha asri. — Kumardan... çın öterdi ki dillere destandı. K b — Kumardan mı? Vah vah ...Nere- -——=—ı—-—=———.———===ı=——--/ ;de oynuyor bunu? fiatlar tahminden ucuz olursa bazan|den de on bin tonun eksilmesi N'# — BSenin bildiğin kumar değil bu... | yüzde !ki yüz kazanılırmış. Fakat mah- | tüccarları büyük zararlara ıu)ıxnul" Bu kumara (Alivre satış) derler, An -| sul azalır ve fiatlar tahminden yukarı| —— Yazık... Bu satışları da sigorta Jattı ve dikkatle dinledim. fırlarsa 0 zaman da ayni nisbetlerde | mek lâzım, Henüz salkımlar koruk halindey -| zarar edilirmiş. Çünkü ihracatçı me -| — Ben acımam. Çünkü kumnf' ken ihracat tüccarları rekolteyi — ve| selâ on iki kuruş üzerinden teslimi ka- | Oynamasın! Bf fiatları tahmin ederek Avrupadaki alı-| bul edilen bir üzümü on sekize alarak| —— İyli amma, köylünün hali d:)j cılara muayyen fiat üzerinden muay -| teslim mecburiyetinde kalırmış. Bu yıl| kumarbazın halinden başka mı? yen miktarda mal vermeyi taahhüt e- | Kornik ve Kaliforniya üzümlerinin de| da bayatı talih ve tesadüflere bağll — Kadircan j