Kübik bir salonda oturuyorlardı. Ev sahibi bayan misafirlerine duvardaki tablolar hakkında izahat verdi: — Kocamın büyük babası İsmail Pa- şayı tanımaz mısınız? Palabıyıklı, göğsü nişanlı paşa fo - toğrafı bütün azametile duruyordu. Bayan öteki fotoğrafı izah etti: — Bu da, dedi, zevcimin büyük an- nesi, yani İsmail Paşanın karısı Şa - yeste Hanımefendi. Üçüncü resim gene palabıyıklı idi. Fakat bunda asker kıyafeti yoktu. Bel- li ki o zamana göre iyi giyinmiş sayılan bir adamdı; ev sahibi gene söyledi: — Kocamın babası, bir zamanlar Lonüra sefirliğinde bulunmuş.. Belki adını işitmişsinizdir, Necmi Bey.. Za- manın en kuvvetli diplomatı imiş.. Misafirler: Osmanlı tarihine yaban- c olduklarını hissettirmek istemediler. Misafir bay: — Ben İsmail Paşanın ismini işit - tim, dedi, büyük muharebelerde bu - dlunmuş, hattâ.. Ev sahibi bayan sözünü kesti: — Evet evet bir zaman da serasker- lik etmiş. — Tâ kendisi.. — Güzel adammış değil mi? — Evet, resminden belli! Misafir bayan da Londra sefirini ya- dırgamadı: — Merhum babam da sefirdi. Bir çok yerlerde bulunmuştu. Paris, Viyana, daha bir kaç yer,.. Ondan işitmiştim. Necmi Beyefendi.. Hakikaten çok kuv- vetli bir diplomatmış, battâ... — Evet, evet bir zamanlar da hari - ciye nazırı olmuş. — Tâ kendisi!.. Misafirler gitmişler, ev sahipleri ya- ltak odalarına çekilmişlerdi. Salon ka - ranlıktı. Kimseler yoktu. Ve artık sa - baha kadar kirnseler uğramazdı. Du - vardaki üç resim birbirlerine baktı - lar. İsmail Paşa, Necmi Beye.. — Ne dersin oğul konuşalım mı? — Konuşalım baba.. Kadın resmi: — Ayol bana haber vermek yok mu, tuu sizin gibilene, hele şuradan bir ineyim.. İsmail Paşa — Haydi oradan hucu - ğum, erkeklerle kadınlar bir arada o - turmazlar, ayıptır. Edebi Roman — Hamfendi şarpmızı çıkarmaz mı- sınız? ,Bu ses Şermin Hamfendinin oksijen- Ti başını bir an Kobranın Ralânti sa- hillerindeki Kalbim romanından kal - dırdi. — Bana mı söylüyorsunuz? — Evet Hamfendi! Şermin kendini terazi kefesine ko - Bulmuş bir sucuk demeti halinde aya- ğa kaldırdı. — Bir şey mi söyliyecektiniz? — Sizinle otomobilde bir gezinti ya- mıyız ? hay yapalım! atle İlerliyordu. şüfere emir verdi: rer bol alsak Hamfendi: — Bilmem sosyeteye muvafık mı - dır? — Niçin olmasın; bir mahallebici Bulludaki SEVENLER ÇIKMAZ SOKAĞI Ta_blola'r İsmail Paşa, Şayeste Hanımefeni, meşhur diplomat Necmi Bey — Öyle amma şimdi zaman değişti. — Zaman değişti amma, bakalım biz değiştik mi? — Aman efendi biz de değişmedikse kim değişti? Şu haline baksana.. İsmail Paşa üstüne başımna bir göz gezdirir. — Bu ne kılık, benim eski kıyafe - time hiç benzemiyor. Necmi Bey — Ben de demindenberi sana bakıyordum baba. Amma benim kılığım da acayipleşmiş. İsmail Paşa — Hanım hu, sen kendi kılığına da bir baksana. Doğrusu kırk senelik ehlimsin seni bu halde gör - meyi istemem. — Ayol başımda başörtüm, arkam- da çarşafım yok mu? — Ne gezer, kokona gibi çırıl çıplak meydana çıkmışsın. — Tövbe tövbe büyük sözüme.. — Senin için demin Şayeste Hanı - mefendi diyorlardı. — Senin için de İsmail Paşa.. — Benim için de Necmi Beyefendi. — Ayol efendi sen neymişsin. Be- nim bildiğim sen mahallenin sakasıy- din. Hem böyle elbiseler giymezdin; ayağında poturun vardı. Başında da eski bir fes üzerine sarılmış bir ye - meni, — Öyle amma ne olmuş bilmem, bu kılığa girmişim. Hem Necmi sana da ne oldu. — Vallahi billâhi efendi baba sen beni bilirsin, yani tulumbacı idim am- ma, akşamları da mevsimine göre sa « lata soğan satardım. Yani vallahi sen- den gizli iş görmedim. Nedir o demin bizim gelin olacak boyalı karı bir şey- ler, dedi amma hani benim onların hiç birinden haberim yok. Londra dediği de neresi? Bizim mahallenin tulum - bası oralara hiç gitmemişti. Şayeste — Benim için de Musırlı prenses Necmiye Hanım dediler. Ben Mısırlıların çamaşırlarını yıkadımsa niye Mısırlı oluyormuşum. Beni ilâ - lem bilir.. Edirnekapılı Şayeste deyin- ca herkes parmakla gösterirdi. — Şimdi ne yapsak? — Yapacağımız şey meydanda! Ha- ni o bizim dünyada iken giydiklerimiz elbiseler yok mu.. Onları giyeriz. * Bayanın sesi koridorlarda çınladı. — Salonumuza buyurun, size orada Durhan Şahit Morboya - Tefrika No, 00000 dükkânına girmek ayıp sayılacak bir şey mi? Ben Viyanada iken.. Mehmet Senih, Viyana derken baş- kalaşmıştı, gözlerinin önüne Şanzeli- ze geldi. — Ah, dedi, siz Viyanayı bilseniz.. Viyana ne güzel bir şehirdir.. Barları, lokantaları, şatolarile o kadar cana ya- kındır ki.. Şatolar dedim, orada bir Şa- to briyyan var ki görmelisiniz. Par - laklığından kinaye olarak Şato Briyyan denilmiş. Hakikaten o kadar parlak ki baktığım zaman gözlerim kamaştı. Bir an Şerminin pomatalarla parla - | tılmış yüzüne baktı: - Şey diyecektim Hamfendi, dedi, £ |sizin yüzünüz kadar parlak! | Şermin duraladı. Otomobil durmuş- tu çoktan. Beraber indiler. Mahalle diler. Mehmet Senih: — Garson, dedi, bize birer bol. Garson bol tabakları elinde geldi. Senih tabaklara baktı: — Bu İstanbulda da Hamfendi, de - ciye gir « | ğ İ - — —a Şık bir tuvalet nasıl yaptırılır e İ A j a ğ * s * * — AMERİKADA İNTİHABAT O tnciemin 2 MÜCADELESİ — Dempsey siyasi bir nutuk söyledi Ruzvelte taraftar kazandırdı eski Cumhuriyeitç bir oldum ,, diye Nevyork — geçen yazdı. Nevyork- ta bütün sporcuların toplandıkları bir yer olan Dempsey'in barına girdim. İçerisi fevklâde — kalabalıktı. Dipte Dempsey'in de iştirâk ettiği bir toplan- tı vardı, hararetli hararetli konuşu - yorlardı. Yanlarına kadar sokuldum. — Hayrola Jak dedim. İşlerin bo- zuk mu gidiyor, pek telâşlısın ? — Bilâkis azizim, diye cevap verdi. Bu akşam başka bir derdim var. — Ne derdi, bildiğime göre artık ringe de çıkmıyoraun? Dempsey güldü: — Ben en büyük maçlarda bile rin- ge çıkarken korkamadım, dedi. Fa kat bu akşam heyecandan âdeta çene- lerim atıyor, bir nutuk irad edeceğim, onun için çok telâşlıyım: receksin? — Hayır azizim siyast —bir nutuk Resmini koyduğumuz bu şık tuva - | Vereceğim, sen de gel de beni dinle. letin nasıl yaptırılacağını aşağıda ya - zıyoruz. Dikkatle eakuyunuz, ve aynen tatbik ediniz.. | — Üç gün üç gece ağlamalısınız! 2 — Kocanızı, elbiselerini makasla kesip elbisesiz bırakmakla tehdit et - melisiniz. 3 — Konu komşuyu başınıza toplı- yacak kadar büyük bir kavga çıkar - malısınız. 4 — Evden kaçmalısınız. Kocanız tu- valeti yaptırmağa razı oluncıya kadar eve dönmemelisiniz. kocamın büyük babası İsmail Paşa ile babası Necmi Beyin ve annesi Mısırlı Şayeste Hanımın resimlerini göslere - yim, Salona girdiler. — Büyük babamız.. — Bu müu İsmail Paşa?.. — Şey, şey bani o zaman bir mas - keli balo olmuştu da bu kıyafete gir - mişti. * — Ya bu tulumbacı kim. — Değil, değil, o da o baloya git - mişti de bu kılıkla... — Ya bu çamaşır yıkayıcı kılıklı ka- dın?. — Balo, maskeli balo, © gün, o za - man maskeli balolar çok olurdu. Resimler içlerinden kahkahayla gü- lüyorlardı. di, kat'iyyen bol yapmasını bilmiyor - lar. İki kaşık yediler, tekrar otomobile bindiler. — Nereye gitsek?, — Ayderinin çayı var... Dempsey'in zenci şoförü bizi Nev- yorkun şarkına doğru belediyenin em- rettiği sür'atten 60 kilometre fazlasile sürüyordu. Asfalt yollar üzerinden 90 kilametre ile giderken en rahat trana- atlantikte imişiz gibi — idik. Dempsey konuşmağa başladı: — Ruzvelt gayet iyi ahbabımdır, kendisile sık sık görüşürüz. O da be- ni çok sever, şimdi onun — yüzünden boksu bıraktım menecer oldum... Siyaset meneceri Dempsey — bana hergün bin bir methiyesini duyduğum Ruzvelti anlatırken, — yeni açılan bir hastanenin şerefine tertip edilen bin kişilik bir ziyafetin verildiği Astor ©- teline geldik. Hello Jack Saf saf olan davetliler bu sevimli adamın elini sıkmak için âdeta yarışı- yorlardı. Ben Dempsey'in Amerikanım €n çok sevilen adamı olduğunu bu ak- şam bir kere daha anladım. Dempsey Nutuk Söylüyor. Nihayet sıra Dempsey'e geldi. Bitmek tükenmek bilmeyen alkış- lar arasında peçetesini kaşık, çatalının yanına fırlattı. — Yaşa Dempsey, var ol Dempsey, biz de senin arkandan geliyoruz. Re- isicumhur olmak bir gün de sana mü- yesser olur, gibi sözler ortalığı çınlatı- yordu. Dempsey bir aralık şaşırdı, bir yu- dum su ile ayıldıktan sonra, rakibinin suratına dirket atar gibi, — şatafatsız, dimdik ve dosdoğru söylemeğe başla- di: — Coemiyetimiz hastaneleri arttır- Ayderinin apartımanına girdikleri 'mnk istiyordu. Hastanelere — ihtiyacı- zaman; davetlilerin çoğunu gelmiş bul-|miz olmıyacak bir hale gelinceye ka- dular. Ayaklarını caza uydurmuş çift-|dar spor yapacağız. Ben bir taraftan ler en yeni çıkan bir kadril valsını ya-|hastaneler açmak lüzumundan bahse- pıyorlardı. Mehmet Senihle, - Şermin|derken size şunu da söyliyeyim ki ben de bu çiftler arasına katıldılar. O ka -| gaha hasta olarak hastanenin kapısın- dar yalnız, o kadar başbaşa kalmıştı- lar ki.. Aparlımanın tavanından ak- seden ay ışığından başka onları gören hiç kimse yaktu. Şermin bu yalnızlık arasında yalnız bir şey görebiliyordu. Pier Ben Ova'- nın romanlarındaki esatiri kahraman- lar gibi karşısında duran, hareketsiz duran Mehmet Senihi, raber rakiplerimin yumruğu yedikten sonra yatalak olmalarından da daima zevk duymuşumdur. Bu sözler büyük bir takdirle karşı- landı, bir yumrukta değme aygırları rahmeti rahmana kavuşturan eski şam- piyon dakikalarca ve ayakta alkışlan- Şermin gözlerini kapamış. Bu dan -| 4, O devam etti: sır. hiç bitmemesini istiyordu. — Hamfendi bir likör almaz mısı - nız? Bu ses onun bütün maneviyatına te- &ir etmişti. Başını çevirdi. Ev sahibi e- linde bir tepsi ile duruyordu: — San mersi, — Pa dö Kava, — Ya vah vah, kuyuya mı düştü? — Ben hayata 16 yaşında atıldım, serserinin biriydim. Bir lokma ekmeği kursağıma indirmek için yapmadığım kalmazdı. İşte Hoover'in zamanında — sizler, hepiniz benim 16 yaşımdaki gibi ser- seri idiniz, sizi Ruzvelt sefaletten kur- | tarıp adam etti. Gözlerinizin önünde dan içeri girmiş değilim. Bununla be- Mabadi gelecek seneye "ümit lem'aları parlattı. x * & Meşhur yumrukçunun açık ve tok sözleri karşısında S»thıkhıdıkıünuıııw-l şampiyon: “ Demokrat bağırmıştır. Bu şâirane cümle — de dakikalarca alkışlandıktan sonra, Dempsey sesini biraz daha yükseltti: — Arkadaşlar ahbaplar dedi, ona i- timad ediniz, ben çok kuvvetli bir a- damdım, fakat en zayıf rakibimi dahi bir tek yumrukta yerlere seremedim. Ruzvelt te bir kaç ay zarfında koskoca bir memlekete baştanbaşa refah verer mez. Roozvelt kendisine yardım et | menizi istiyor, o daha — tecrübelerini yapmakla meşgüldür. Bizim — sandet miz için çalışan adama itimad etmelk yiz.n Yerine oturduğu zaman: Söylel Daha söyle!... Seni dinlemek istiyoruz. diye baykırıyorlardı. Eski bir Beyzbol şampiyonu: — Ben cumhuriyetçi idim. Dempr seyi ıslıklayıp söz söyletmemek — için buraya geldim, fakat artık bugünden itibaren demokrat oldum, — Ruzveltçi oldum, yaşasın Ruzvelt diye bağırdı.« «Paris Suvarn ı KÜğÜK HABERLER I KLiman Müdürlüğü Binası Liman Umum Müdürlüğünün — Merkef Rihtim hanına nakli için yapılan hazırlık- lar devam etmektedir. Nakil işine kânunü- evvelin on beşinden ilibaren başlanacaktır. Beyoğlu Halkevinde Müzik Kursları Beyoğlu Halkevinden: | Evimizin Ar şubesi, aşağıdak! programsı göre, kurslar açmıştır. Açılan kurslar şun“ lardır: 1 — Keman, 2 — Piyano, $ — Senfonif örkestra (orkestraya İştirâk edecek her mü“ zik bilen yurddaş kendi ületile bu kursa ya“ xılabilir.) Bu kurslara yazılma işi, 9/11/986 - tari> hinden başlayacak ve 10/11/96 — tarihindt bitecektir. Yazılmak istiyenler, nüfus tezkereleril? evimiz direktörlüğüne gelsinler. Kahve pahalılığı Kahve fiyatlarındaki yükseklik de“ vam etmektedir. Perakende satış kilo başına 135 kuruştur. Memleketimize kahve idhal eden: şirketin imtiyazı bitmiştir. 7 teşrinisa” nide yeniden bir münakasa yapılarak | kahve idhali bir şirkete devredilecek” tir. Piyasada lüzumu kadar stok mal bulunmadığı söylenmektedir. j ,Brezilya kahvecilerile Kaliforniyâ kahvecilerinin fiyatları yükseltmek F çin yapacakları anlaşma henüz tahak* kuk etmemistir.