17 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

17 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Son Posta,, nın lefr_il(asj 2 CARL Başkumandan Alm mıştaki düşman_k Dünkü kısmın hülâsası Dışarda kar yağı u, Ka m A H, binbaşı Cemilin Ça Ği — Vay A â a.. Olur şey değil. -» Cemil — Sen misin Birbirlerini v lerdi. Birbirleri: Ti vardı. o Çadırın kapıst tekrar aralandı. Hiz- | Mmetçi nefer iki büklüm içeri girdi. Kur- Şuna dizilecek adamın gelirildiğini bu- ber verdi. Cemli Üe Ali birlikte çadırdan çiktı- lar. Kör bir derenin kenarında ,ciliz bir kulübecik görünüyordu. ... Bu kalabalığın biraz ilerisinde, dört | süngülü neferin ortasında; zayıf, bi tâb, incecik bacaklarının üzerinde güç- Kükle durabildiği zannolunan çocuk gi- bi genç bir adam duruyor.. fersiz ve| melâl gözlerini dalgın dalgın etrafında- | kilerin yüzlerinde gezdiriyordu... Sir-| tında, kaputu yoktu. Vakit vakit vü - cudü, bir elektrik bataryasına tutul - muş gibi, tiril tiril titriyor.. dişlerinin | birbirine çarptığı hissedliyordu... Sır- tındak eski, her tarafı yıpranmış cake- | tinin yırtık dirseklerinden iç çama - şırı görünüyor; ayrı renkli büyük bir parçadan süvari yaması göze çarpan | pantalonunun ağı sarkıyor; ayakların- daki uzun iplik çorabların bezlerle| bağlanmış konçları, gene ayrı parçalar- dan yamalar konulmuş olan dizka - paklarına kadar yükseliyordu... Ba - şındaki aba başlığın bir ucu, yüzünün bir tarafını kapıyordu. Öteki ucu da; saağ omuzunun üstüne sarkıyordu. Gocuğunun etekleri yerleri süpü - ten genç bir zabit, kalın eldivenli elile emirler vermeye başladı. Söğütler altında, tepine tepine gezi- ne manga efradı, bir araya - toplandı. Yüzü gözü başlığı ile sımsıkı sarılı kı- Tanta bir zabit, o genç adamı kolundan çekerek sırtını cılız bir söğüt ağacına dayadı. Kalın aba kaputunun cebin - den ide bez çıkardı. TÜ zene uduldimı gözlerine doğru uzattı... Genç adam acı bir gülümseme ile başını iki tarafa salladı. ©O kıranta zabit geri dönerek; o, go- cuğu yerleri süpüren alagant zabite seslendi: — Gözlerini bağlatmak istemiyor. Zabit, cevab verdi: — İstemezse, istemesin.. çekil ora- dan... Şu iş çabuk bitsin, Soğuktan donduk. Kıranta zabit çekildi. Kumanda scs- leri işitildi: — Dikkatt.. Manga, hazrol... — Silâh, as! — İleriii arrş!... — Mangal.. Dur. — Silâh indir. — Silâh, daaaavran. — Silâh, doooldur. — İstikamet, karşıki söğüt ağacı - nin dibinde duran adam.. hep birden.. © adamın göğsüne.. dikkatle,.. Nişaan al, Ateşşşi.. Bir manga mavzerin tartakesi, karlı ufuklarda gittikce sönen akislerle uza- dı. Genç adam, yüksekten atılmış bir külçe halinde, söğüt ağacının dibine yuvarlandı. Büyücek bir bohça gibi yumaklanarak orada, öylece kaldı. Söğütlerin üzerindeki aç kargalar, acı feryadlarla etrafa dağılmışlardı. Binbaşı Cemilin dişleri birbirine İK ÜLKESİNDE l HE nata döndükleri zaman, Cemil göcuğunu çıkardı. Bomba sandığının üne attı. Kaymakam Alnin yüzü-|ipnsan olan Karesi meb'usu Ali ne dik dik bakarak: —E, söyle bakalım.. bu işe, ne di- yorsun, efendi?.. Diye bağırdı, akam Ali, omuzlarını kaldır ş olan ellerini yavaş yavaş aşlarını kaldırarak mırıldan — Olaur şey değil?.. — Olur mu, olmaz mı?. diye sen - Ben kilmdörler Ki — Amma, Cemil.. şimdi dur da, meseleyi biraz serin kanlılıkla düşü - . Eğer bu adam müstahak ol h, divanıharb da bu hükmü ver- |mezdi. zi divanıharb?.. adamı mahküm eden divanı - Cemil, acı bir kahkaha bastı. — Aziziml!.. eden, divanıharb değil ki... Diye bağırdı. Bu çocuğu mahküm | Kaymakam Al hayreti, büsbü - tün arltı. Cemilin yüzüne bakarak: — Ya, ne?.. Diye mırıkdandı. — Bir emri şifahi, — Bir emri şifahi mi?.. — Eyet.. sadece, bir.. emri şifahi... — Allah, Allah.. fena halde merak oldu. Anlat şunu, kuzum Cemil. —Canım ne anlatayım?.. Çocukca işler. Bir sigara yaktı. Kolunun, keskin bir hareketile, elindekj çakmağı, bom- ba sandığının üstüne fırlattı. — Evet.. çocukca işler... Fakat bili- yor musun, bütün bunlar, ordunun te- miz düşünceli ve iyi vicdanlı efrad ve zabitanı üzerinde çok derin tesirler yapıyor. — Şu meselenin esası nedir?.. An- latsana kuzum. — Ne anlatayım, canım?.. Vazgeç. — Anlat, Allahaşkına. — Anlatacak, uzun bir şey yok. Ga- yet kısa... Güya, bu genç; ateş hat- tının gerisinde tutulmuş. — Kim tutmuş?. — Biz..zât.. başkumandan. — E, birader.. öyle ise, ne kafa tu- tup duruyorsun. Haklı olarak cezası- ni bulmuş. — Hayır efendim!.. Kazın ayağı, öyle değil... Cemil, sinirli sinirli sigarasından üç derin nefes çekti. Ve artık sinirlerinin bütün isyan ve tuğyanlarile devam etti: — Azizim!.. Sen, cepheye yeni çık- tığın için bilmiyorsun... Evvelâ sana şunu söyleyim ki, kaçan yok.. bu, yar lan.,. Hayatımı biliyorsun. Mektep « ten çıktığımın ertesi günü, Rumeli balkanlarında ateşe girdim.. o gün, bu- gündür, bu ateş deryası içinde yüzü- yorum. Ben, değil bir askerin.. hattâ, silâh çatırdısından ürken bir saka bey- girinin bile kaçtığını görmedim... O * nun için, önüme gelen yerde, bar bar bağırıyorum.. asker, kaçmaz... Balkan harbinde de böyle oldu; şimdi de böy- le oluyor.. bir tarafta bir muvaffakı - yetsizlik görüldü mü; üzerinden o mes'uliyeti atmak isteyenler, hemen kollarını göğüslerinin üstüne kavuş - turuyorlar.. efendim, ne yapalım?.. Asker kaçtı, biz de bozulduk; diyorlar. Kendi idare hatalarını başkalarının, hem de en zavallıların sırtına yüklet- meye çalışıyorlar. — Bu sözleri, bir iki kumandandan #özüne SON POSTA “ Son Pgıg » Nin siyasi tefrikası : 2 a İTTİHAD eTARAKKİDEONSE Yazanı! Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen VA İttihat ve Tarakki bidayette bir bayrak bile değildi anlara nazire yapmak istemiş Sarıka- Herkesin üstüne bayrağım çekmek istediği bOş bi uvvetlerini ihata etmek istemişti Yalnız bundan ibaret! İttihat ve Tarakki muamması bir fırka grupü .iaîmmndaîa;it,_fakât çok samimi Galip Tomayı şöyle feryat ettirmişti: “ Vall arkadaşlar bu İttihat ve Tarakkinin ne olduğunu ben bir türlü anlıyamadım. Yal şunu anladım ki buna girmek te ( B... ), çıkmak ta ( B... ). Dünkü kısmın hülâsası ndanberi İttihad ve Terak, Ki 1 Umumisi mahafilinde Ta-| ninin renksizliğinden, ona bir renk ve- | zumundan babhsedilmekte ol- n dalayı İttibad ve Terakki- ne olabileceğini düşünen Ta- anki baş muharriri, $17 se- nesi yazında, Merketi Umumlde Talât paşaya rastgeliyor. Pojnir, ekmek ve kayundan ibaret öğle yemeğini yemek- te olan İttihad ve Terakki ilderi Bad- razam Tnalât paşaya bir KaÇ söz tekti- sinden sonra bay Muhittin İttihad ve kinin ne olduğunu soruyor, O da, kendisine gülerek ga cevabi - veriyor: - Onun ne olduğunu ben de anlama- dim amma, idaresi pek müşkül bir şeyi | diyor. Bonra odaya Ziya Gök Alp giri- yor, Talât paşa suali ona devrediyor, © da gu cevabı veriyor: — İtlihad ve Te- rakki milletin sinesinden — kopmuş bir mefküre hareketidir! Bu suallerden ve cevaplardan sonra İttihad ve Terakkinin ne olduğunu 1- zah etmek isteyen muharrir hem kendi rini anlatırken ayni zamanda im mevzu üzerinde okuyucuları- günüyor ve aşağıdaki — tarz- da devam ediyor: nkü düşün bu m ni da Harbin en sıkıntılı bir zamanında, bir gün, Fındıklıda umumi va - ziyet «konuşulmak» üzere toplanmış bir firka grupu içtimanda, sade, basit, fakat, çok samimi bir insan olan o za- manki Karesi meb'usu Ali Galip Ho- cayı, uzun uzun dertlerini yandıktan sonra: — Vallahi, aakadaşlar, bu İttihat ve Terakkinin ne olduğunu ben bir tür- İâ anhyamadım... Yalnız, şunu anla- dım ki buna girmek te bok, çıkmak ta bok! Diye feryat ettiren İttihat ve Te - rakki muamması hakkında salâhiyet- tar bir ağızdan çıkmış ilk izah sözleri- ni ben doktor Bahaeddin Şakirden millete sığınamazdı; hiç değilse « manın yolunu bilecek bilgi ve t kudretinde değildi. Onun için arka orduya dayamıya mecburdu. O 4 da yegâne müsbet olarak — sö; yey debu idi. Selânik, Manastır v Üsküpte &| lan bir kaç kurşun, dökül ilen bir |kan, sonra bir ültimatom, bu kada Dr. Bahsaettin Şakir ra bana anlattı: — «Taninv e izah lâzım değil ya, |berkese söyledim, kısaca size de söyli- yeyim, İttihat ve Terakki cemiyeti, meşrutiyeti idare vasıtasile Osmanlı devletinin ihyası vazifesini üzerine ak mış ve bu uğurda bütün fedakârlığı ile'Çakışmıya ahdetmiştir. Cemiyet ordu ile beraber — vatanın harisi, hürriyet ve meşrutiyetin nigeh- bâmıdır. Cemiyet, vatanın ve ordunun timsalidir.. Sinej milletten kopmuş olan İtti - hat ve Terakkiyi efradı ümmetin de hırzican ederek sevmesi ve intihabat - ta reyini ona vermesi lâzımdır. Bu su- retle yârı ağyare karşı onun nüfuzu artar ve o da matlüp olan hizmeti ifa eyler. Tanine bu hususta tavsiyeye lü- zum olmamakla beraber bugünlerde bu bahse dair neşriyatınıza germi ver- menizi rica ederim. Kelimelerini değiştirmemeğe çalı - şarak naklettiğim bu sözleri o zaman ne kadar can kulağı ile dinlemişim ki, işitmiştim , Sonradan Tasviri Efkârın, Tevhidi Efkârın, şimdi de Açık Sözün neşre- dildiği matbaa binam © zaman «Şü - rayi Ümmet» matbaası idi. Merkezi Selânikte olan İttihat ve Terakkinin İstanbulda bulunan mümessilleri de o- rasını merkez yapmışlardı. İstanbulda müntehibisani intihaplarına yeni baş - lanıldığı sırada Bahaeddin Şakir, ge- zetecilere bazı tavsiyelerde bulunmak istemiş ve gazetelerden birer muhar- rir gönderilmesini rica etmişti. Ben de © zaman, eskı hocasının yanıma sokü- larak gazeteciliğe yeni başlamış, genç bir Tanin muharriri idim. Bu tebliğatı dinlemeğe ustam beni memur etmişti. Gittim, O gün ilk defa olarak yakından gör- düğüm Bahaeddin Şakir Merhum, © sıralarda İstanbulun en faal, en çok işi olan bir siyaset adamı idi. İnsanlar ge- lip gidiyor, herkesle başka bir şey ko- nuşuyor, intizamı bozulmuş saçlarını sağ elinin bütün parmaklarile birden tarıyarak bir odadan çıkıp ötekine gi- riyordu. Osmanlı imparatorluğunun yeniden o eski satvetine kavuşturacak olan bü- yük inkılâbin bu heybetli mümeasi - linin o günkü faaliyeti, gelip gidiş - leri, onunla açık, bununla fiakos ko - nuşuşları benim üzerimde © kadar kuvvetli bir tesir yapmıştı ki manzara hâlâ gözlerimin önünde yaşar. hafızamın çok zayıf olmasına rğmen bugün hâlâ kulaklarımda merhumun duyar gibi oluyorum, Ben bu tavsiyelere yürekten bir «pekin de - dikten sonra ayrıldım, o zaman iki kü- çük odadan ibaret olan idarehaneye geldim. x O vakitler bizde henüz tahlil ve tet- kik hissi uyanmamıştı. «Vatanı kurta- ran İttihat ve Terakki» yi candan se - viyor ve onun ağzından çıkan her söze körükörüne inanıyorduk, Fakat, bir müddet sonra, türlü siyasi ve içtimaf meseleler, bin türlü vukuat arasında önümüze serilmeğe başladığı zaman daima hatırladım ki İttihat ve Terak - ki, meşrutiyet hayatının — ilk intihap mücadelesine çıkarken kendisini böy- le teşbih ve istiarelerle tanıtıyor, va - tandan, ordudan, sinci milletten, ni gehbânlıktan başka bir şey söylemi » yordu. Niçin? Kendi de kendisinin ne oe duğunu iyi anlamış değildi. Hakika - ten sinei milletten kopmuş, haki - katen vatanı kurtarmak istiyen, Os - manlı imparatorluğuna eski satvetini vermek idealile meydana atılmış - bir hareket, fakat, sinei milletten nasıl ve ne olarak kopmuş, imparatorluğu ne suretle, hangi vasrtalarla canlandıra - cak? Bunlar hakkında henüz billürlaş- maş bir fikri yoktu. Yalnız tabii- bir sevk ile biliyordu ki kendisi sinei mil- bir gürültü, Abdülhamidin teslim a sına kifayet etmiş ve günün birindi zetelerde neşredilen resmi - bir tej ile meşrutiyet ve kanunu esasi k melerini gören bütün — İstanbul hamlede ayaklanarak haftalardan İttihat ve Terakkinin methü senel göklere çıkarmakta olmasına rağ İttihat ve Terakki merkezi umu henüz İstanbula gelip orada yerle: ğe ve yahut hükümetin başına gi meğe cesaret edemiyordu. İttihat ve Terakki hareketi içt manasile nasıl bir hareket idi? K vetini nereden ve kimden alıyo: Osmanlı cemiyetinin içinde çarri kuvvetlerden hangisine, hangile dayanıyordu? Bütün bu suallerir vaplarını bulmak o zaman çok küldü. İttihat ve Terakki, Os milletinin ve yahut Osmanlı mil rinin muhtelif içtimat tabakaları İsından çıkmış bir ihtilâl hareketi ğildi. Sarih olarak bunlardan her gi birine de istinat etmiyordu. B gazetelerde bu inkılâbın, tarihin nıdığı en büyük ve en güzel in olduğunu yazıp duruyorduk. İş | gözümüzde o kadar büyük göri yordu. Halbuki Osmanlı tarihind gibi hareketlerin, muhtelif nisbe de ve muhtelif ihtilâtlarla daima kerrür etmiş bir şey olduğunu c man düşünmeğe bile lüzum gör yorduk. Hakikatte zaman zamaı İstanbulun içinden çıkmış, kâh yetlerden gelmiş bu nevi hare Osmanlı tarihi için hiç te yabanc gildi. Bunu biz sonraları, yavaş anlamıya başladık. Bizim gibi, bir çokları gibi, | ve Terakkinin rengi taayyün etr bayrağıretrafında toplanmış olan telif fikir ve meşrepteki — taraf bunu sonradan anlamıya başlı Fikrimi daha iyi anlatmak için ifade edeyim: İttihat ve Terakki, bidayette bayrak bile değildi. Üzerine he kendi bayrağını çekmek istediğ bir bayrak direği! Yalnız bunda ret! (Arkası sanesasamaaı seereeaen eee Aeca TAKVIM 17 — Teşrin | Resmi sone ıel l” 1938 Rumf sene 1858 CUMA STiT a SAAT Şaban SA 12 | 45 1 | 6 (18 k38 |. ada — | Öo llkıuuı Akşümm| Yal |D |S. |W p3 |D 8. gelis|—|1 6 |(sı |9 | B 50 |15 | 04 |17 |27 |19 di

Bu sayıdan diğer sayfalar: