17 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MAI-IK[M[L[RDE - Suç işleme rekorunu kıran adam mahkemede ** Ben pazarcıyım, akşam eve dönerken, iki tek attım ,, diyen suçlu hem ** para cezasına ğ Mabkemede İhsan isminde bir a- dam muhakeme ediliyor ve bu adam suç işleme reköorunu kırmış bulunu- ynıdu İhsan sarhoşluk, vazifede bekçiyi | dövmek, hakaret, izrar suçlarından | ; — Mahkemeye sevkedilmişti. Hâkim da- — yvacı bekçiye hâdiseyi sordu Bekçi vak- oayışu şekilde anlattı: - — Dün gece 3 de Galatada Umum- — hane sokağında dolaşıyordum. Soka- — ğin öte başındaki evlerden birinin ca- o mi kırıldı. Camın şangırtısını düy- — düm, koştum. Pencereden — haykırdılar: — Tu- tun; bu adamı tutun! * Bir de baktım, bu adam sallana sallana ilerliyor. Tutmak istedim. Be- — ni silkti. Kaçmağa teşebbüs etti. Fa- kat o kadar sarhoştu ki kaçamadı. Yere oturdu. Ve kalkmak, yerinden — kımıldamak istemedi. Kendisini zorla © karakola götürdük. Z Hâkim suçluya sordu: — — Bak senin için ne diyorlar? Sar- — hoşluk etmişsin. Cam kırmışsın. — Suçlu ayağa kalktı: — — Ben pazarcıyım. Akşam meyha- nede iki tek attım. Evime geliyordum. % Beni yakaladılar. Cam kırılmış. Fakat İ İ (a morr ; ben kırmadım. Şahitler dinlegndi. Hepsi suçlunun -— caleyhinde şahadet ettiler. C — Neticede: Suçlu İhsan bir ay 20 — gün hapse ve 125 lira para cezasına thküm oldu. Avukat Kenan ÜÖmerin tazminat davası . Avukat Kenan Ömer tarafından — Karaköypalastaki yazıhanesindeki eş- — yaya Kulekapı maliye — tahsil şubesi — memüurları tarafından bir haciz kon- — müştur. Avukat Kenan Ömer haczin — gayrikanuni olduğunu ileri sürerek — b inci asliye hukuk mahkemesinde bir hapse, hem de 125 lira mahküm oldu şi ehlivukufa havale etmiş, ehlivukuf tetkikatta bulunarak tazminatı tesbit eder mahiyette olan raporunu mahke- me riyasetine takdim etmiştir. Yakın- da duruşmaya başlanacaktır. PASLANMAZ Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan çokâğ kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tiraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- rer surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynını yapa- maz. ÂAlâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her tıraş bıça- gı fabrikası paslanmaz yapmak iste- miştir. Fakat bu iş kolay olmadığın- dan hiçbir fabrika muvaffak olama- mıştir. Yalnız Almanyada Fazan ve Türkiyede yalnız Hasan tıraş bıça- ğı muvaffak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markasını arayınız; israr e- diniz. Hasan deposu: Ankara, İstan- bul, Beyoğlu. tazminat davası açmıştır. Mahkeme i- Biraz insaf : || sevkiyatın bir türlü muntazam surette || mun organı «Populaire», Fransız faşist- | lensien'de söylemiş olduğu bir nutuk- 5 Mille giden Sür'at postası Olur mu ? Bu ayın 3 ünde İstanbuldan kalkan | Cumhuriyet vapuru İneboluya 22 saat- te gitmesi lâzımgelirken 7 saat teah- hürle 29 saatte gitmiştir. Bu yüzden eşya alıp vermek kabil olamamıştır. cirlere ? — Gemi üzun müddetten beri havuz görmedi. Geminin havuza girmesinin elzem olduğu idareye söylenildiği hal- de vapura sefer yaptırıldı. Bu kadarcık geldiğine de şükredin, denilmiştir. Bu vapur sür'at postasıdır. Buna rağ- men İneboluya beş mille gidebilmiştir. İnebolu halkı, bu ihracat mevsiminde yapılamamasından şikâyet etmektedir- ler, Denizyolları idaresi de bu şikâyet hakkında : — Gemiler altı ayda bir, havuza so- kulur. Havuzdan çıkan her gemi sefer- lerine devam ettikçe sür'atinden kay- beder. Cumhuriyet vapuru da 5 - 6 ay- dır havuza sokulmamıştır. Onun için sür'atinden bir kısmını kaybetmiştir. Bu geminin havuza sokulması lâzımge- lirse de sefer yapmasında bir mahzur görülmemektedir.» denilmiştir. Fransada faşistler Hükümeti devirmek İstemişler ! Paris, 16 (Hususi) — Başvekil Blu- lerinin lideri Kolonel de Larok tarafın- dan hazırlanmış olan bir hükümet dar- besi hakkında çok heyecan verici ifşa- atta bulunmuştur. Bu ifşaata göre de Larok, biri Alman hududundaki Alzas- Loren mıntakasında ve diğeri de İs- panya hududunda, ayni günde mevki tatbika konmak üzere isyanlar hazırla- mıştır. İsyanların bu mıntakalarda ter- tibini tercih eden de Larok'un, Alman ve İspanyol faşistlerinden yardım gör- mek ihtimalini nazarı dikkate aldığı zannolunmaktadır. Diğer taraftan, Pa- ris - Soir gazetesi de de Larok'un Va- tan şu cümleleri nakletmektedir: — Fransız Sosyal Partisi azaları için faaliyete geçmek zamanı — gelmiştir. Halk cephesinin bozguna uğradığını ih- sas eden son nümayişlerden sonra, bi- zim galebe çalmamız hakkında artık Bunun üzerine şikâyette bulunan ta -| şüphe beslenemez. Bizim, kan dökül - V“_). Ki Antakya ve (Baştarafı 1 inci sayfada) rinin mümkün olmıyacağını ilâve edi- yorlar, Ortada ahde dayanan ve deyvlet - ler arasında müzakere safhasına geçen bir mesele var ki hak ve adaletle ve dostâne bir surette halledileceği şüp- hesizdir. Hakikati gören Suriyelilerin de bunu anladıkları hissediliyor. Suri- ye gazeteleri Antakyalıların âli komi- serliğe gönderdikleri protesto telgrafın dan bahsederken : «ÂAntakyalıların şi- kâyetlerinin sebebini anlamıyoruz. On lar da bir Suriye vatandaşı gibi aynı huükuka malik olarak yaşamadılar mı? Hattâ lâtin hurufatiyle türkçe gazete çıkarıncaya kadar müsaade görmedi - ler mi?, Fransızlar onlara o kadar yüz verdiği halde bu naz ve niyaz nedir?» diyorlar. Halbuki mevzuu bahis telgrafın çe- kildiği gün Antakyalılara çarşının ka- panması ve usulü dairesinde ahdi hak- larını ilân etmek üzere mitling yap - maları için müsaade verilmemiştir. Antakyalıların bunun üzerine yap - tıkları şey Sancaktaki âli komiserlik muavinine şu telgrafı çekmek olmuş - tür: «Antakya livası başta Antakya oldu- gu halde bugün Sancağın Suriyeye il- hakı yolunda yapılan mesaiyi protesto etmek üzere grev yaptı. Bu protesto- muzun Akvam Cemiyetine ve Paris ve Ankara Hariciye vekillerine iblâğını rica ederiz.» Antakyalıların haklarını ararken ne kadar sabır ve sekinet ile hareket ettik- | lerini artık Suriyeliler de anlamışlar- dır. (Türk Sözü) Suriyeden mebus çıkarılacak bir vatan haini Halep 11 — Mevsukan öğrendiğime göre, — yüzelliliklerden bir — doktor şimdiye kadar Türk milleti aley- hindeki meş'um mesâisini yeni bir fa- aliyetle tetviç için burada vatani par- tiye girmiş ve hudut boyundaki Türk- men aşiretlerini Arap kültürüne soka- cağına yemin etmiştir. Bu hain adam yapacağı hizmetin mükâfatını da peşinen teminat altına almış bulunuyor. Şöyle ki: Doktor Azazdan vatani fırka na- mına yeni intihap için meb'us nam- mesinden korktuğumuzu söylüyorlar. Fakat icabı halinde biz kanımızı da dö- keceğiz!» a meselesi İskehderu zetliğini koymuştur. (Türk Sözü) Halebde Kanlı Arbedeler | Halebten bildiriliyor: 11 Teşrint | evvel günü bir kaç Ermeni Hamdiyt — çarşısındaki panayırda satıcılık ed" | yerli Arap halktan ardiye 157 | mi almak — istemişlerdir. — Satıd? lar: — «Ne resmi? — Biz resim — vermeyiz» — demişler; Ermemldız de (alırız) derken gürükü çogal-“”"l kalabalık büyümüştür. Bu suretle P| raplarla Ermeniler vuruşmağa bü!ı'( mışlar; iki saat kadar devam müsademe neticesinde üç Ermeni ve Yedi Arap ölmüştür. İki taraftan eli | kadar yaralı vardır. Yaralıların çl-'lld Araptır. Nihayet polis ve hükümd kuvvetlerinin müdahalesile ıükünı iade edilmiştir. Maamafih iki t birbirlerine karsı besledikleri husum devam etmektedir. Bir Türk gemisi Karadeniz” de batma tehlikesi gec;u'ıîlı (Baştarafı 1 İnci sayfada) manımıza gelen Aksu vapuru Karde” — niz boğazının takriben altmış mil a larında ve Kefken önlerinde birdenbirt serseri bir maynla karşılaşmıştır. Mayf gözüktüğü zaman vapurun takribell * beş metre yanında bulunuyormuş. VA" — ,Ziyetin vehametini görür görmez S0 < gukkanlılıklarını kaybetmiyen müret * tebat ve gemi idarecileri âni manevrâ * larla müthiş bir infilâkin önüne geç W mişlerdir. 'Aksu bundan sonra oradali ayrılmamış, torpilin içinde bulunduğ” | tul ve arz derecelerini ölçmüş, sersef' | torpilin mevkiini tayin ett.ıkten ; telsizle bütün gemilere vaziyeti bıld“" miş ve ondan sonra yoluna devam miştir. b . Bir İngiliz lordu fenni Araştırmalar için 1,250,000 — Sterlin verdi Londra, 16 (Hüsusi) — Moris oto * 4 mobil fabrikalarının eski sahibi Lord — Nafild, tıbba ait bir fenni araştırmâ” lar enstitüsünün kurulması için OKS ford Üniversitesine 1,250,000 ısterlı-nl teberrü etmiştir. İ J.. ü 1 — ——— 2 Yazan: Muazzez Tahsin Berkand Dünkü - kısmın hülâsası Muallâ işsiz; bir gazeteye bir iş ilâ, nı verecek.. fakat Muallâ çekingen.. Bu ilânda kendini methedemiyor. Mektu- | bu yeğeni Bedia yazıyor. Muallâya bera, — ber bahçeye çıkıp dolaşmayı teklif edi- ES o, T Muallâ cevap veriyor: — Çocuksun hâlüâ sen.. Konakla be- , raber bahçeyi de sattığımızı ve artık bu oturduğumuz dört — odalı daire- ı den başka yerde dolaşmağa hakkımız ; olmadığını vakit vakit unutuyorsun, — Hayır, bu büyük acıyı unutur mu- ; yum hiç? Fakat iyi bak ağaçlar bu ge- -! ce ay ışığı altımda nasil Jamyorlar. * ** : Hem sen haksızlık ediyorsun, yeni — Mal sahibi bize kaç defa: «Bahçe si ç zinmış gibi istediğiniz kadar gezin, do— e İıışın. misafir kabul edin!» demedi mi? ;; — Bay İhsanın nezaket gösterdiği uhakkak fakat biz de aşırı gitmiye- —— — Sen bana işin doğrusunu söyle- sene teyze, bahçeye çıkmaktan hoşlan- ğ madığın için değil ama orada ev sahi - binin kardeşile buluşurum diye kor - kuyorsun dü: : ceya Muallâ bir el işaretile yeğenini sus- — turdü. E a yaşta hâlâ ne kadar çocuksun' sen| Hırçın bir ses itiraz etti: — Neden çocuk oluyormuşum? Bay Sadinin senin için parça parça olduğu- nu, üç senedenberi kaç defa seninle evlenmek istediğini ve her defasında onu reddettiğini bilmiyor muyum ben? ! Kendi sesindeki hırçın ve isyanlı â- (henk Bediayı birdenbire üzdü. Sert ve dik bakışları yumuşadı. Geldi, teyze- sinin oturduğu kanapenin dibindeki tabureye oturdu. — Muallâcığım, senin bahtiyar ol- duğunu öyle istiyorum ki... Niçin bu adamı reddediyorsun? Üç senedir onu tanıyoruz.. kusursuz denecek — kadar -İiyi bir adam, ihtiyar da değil. — Ondan hoşlanmıyorum ben. — Yani onu sevmiyorsun değil mi? Bay Sadi öyle zengin bir adam ki... O- nunla evlenirsen mükemmel apartı - manların, otomobillerin, kürklerin, elbise ve elmasların olacak.. kışı Av- rupada, yazı İstanbulda geçirecek ka- dar lüks bir hayat yaşıyacaksın... Bü- tün bunları düşününce senin dasev - mek» dediğin şey gülünç bir hastalık gibi beni iğrendiriyor. Muallâ alay eden bir gülüşle kaşları- nı kaldırarak gözlerini kırptı. — Sonra, modern filozof, sonra2?.. et, senin bu orta çağdan kalma hasta duyguların beni sinirlendiriyor vesse- lâm! — Yani sence, para için, sevmedi - ğim bir adama vararak kendimi sata- yım mı? — İşte hemen büyük sözlere başla- dın... Seninle evlenmek isteyen zen - gin bir adamı reddetme! Benim demek istediğim şey bu... — Ya ©o adamin parası beni mes'ud edemezse? — Bütün ömrünü yazıhane köşele- rinde çürütmek.. güzelliğini, gençli - ğini hoyrat âmirlik işkenceleri altın - da öldürmek seni daha fazla mı mes'- ud ediyor? — Hayır, fakat hiç olmazsa serbes- tim, Kimseye hesab vermeğe mecburi- yetim yok.. kendi paramı kendim kaza- nıiyorum. — Altı aydanberidir iş aradığın hal- de bir şey bulamadığını ve bir gün ge- lip para kazanamıyacağını düşünmü - yor musun? Muallâ doğruldu.. uzun boyunu büsbütün incelten bir kıvrılışla yerin- den kalktı. — Yeter Bedia... Beni üzmekten zevk duyuyorsun sen bu akşam. Fakat Bedia vahşi bir inadla parlı- yan gözlerini teyzesine dikmişti. Bu konuşmada yenilen tarafın kendisi ol- masını hiç istemiyordu. Son ve kat'i delillerini en son dakikaya saklıyan bir avukat gibi: — Bütün bu nazariyelerin ve sözle- — Sen istediğin kadar benimle alay. bağladığını, .nişanlını kendi isteğinle bıraktığın halde hâlâ o eski aşkın sen- de yaşadığını niçin söylemek istemi - yorsun ? Muallâ karşısındakini kudurtan gu- rurlu ve soğuk gözlerle yeğenine uzun uzun baktı. Sonra aralarında hiç bir söz geçmemiş gibi durgun bir sesle — Ben yatmağa gidiyorum. Sen pi- yano çalacaksan, rica ederim fazla gü- rültülü şeyler çalma! Hem yatarken 'dadıma söyle de kapıları iyice kapa - sın, sen de piyanonun kapağını örtme- ği unutmazsın e mi? * Bahçe bu gece ay ışığında pırıl pırıl lar, üstlerine nur düşmüş gibi parlıyan yapraklarile muhteşem bir donanma gecesini andırıyordu. Muallâ başını balkonun kapısına da- yıyarak bu güzel geceye uzun uzun baktı. O, bunun gibi yüzlerce geceyi daha, böyle zavallı hisler altında titri- yerek, gene bu balkondan seyretmiş, gene burada, bu akşam olduğu gibi, gözlerini ay ışığında yer yer parlıyan bahçenin derinliklerine gömerek sa - bahlara kadar haşını rüzgârlara bırak- mıştı. Bu balkonda bütün ömrü vardı o - nun... Bütün zavallı.. zavallı ömrü... tasasız ve kaygusuz duygularile dü - şünmeden fırlattığı cümleler onu bu akşam çok mu üzdü nedir? Genç kız yatağına girmek ve bu güzel geceyi görmemek, bu güzelliğe baş çevirmek - rin hep boş. Ömrünü bir tek sevgiye k z çin o, bazan böyle gözlerini ka yanan bir cennet diyarını, koyu ağaç- Biraz evvel Bedianın genç kalbinin | - ——— | a kona çıktı. Aşağıda, Bedianın pıyıamosum:lli yükselen derin ve boğuk uğultu, bi güzel gecenin havasını titretiyordu. ( Ve Muallâ ince pijaması altında . şüyormuş gibi büzülen omuzlarını ek lerile sıkarak hemen oradaki uzun i8 * kemleye uzanarak gozlerım kı.pııch- Çok güzel şeyleri daha iyi duymak bahn&“d- İ ü kâ A karanlıklar içinde onlara severdi. Fakat bu gecenin güzelliği onun nirlerini yatıştıracak yetde vücudüN titreten isyanlı ihtilâçlar yaratıyordu: Her zaman yumuşak huylu. ta—'- sözlü Bedia bu akşam neden bu kad . hâindi? Niçin onun bütün benhg'nı | kaplıyan derin yaralarına böyle neştef sokarak onları kanatmak, onu acıylar acizle kıvrandırmak istemişti? _ ona eski günleri hatırlatmıştı? Tath " acı bu sözleri söyleyen Bedia mi " Bedia ha! Bütün ömrünü uğruna | ettiği yeğeni... Kapalı göz kapaklarından -v"“ | boynunun iki yanından ıuzuh" damla damla pijamasını ıslatan ların arasında Muallâ şimdi çok uzakları görüyordu. a * by Jı Siyah saçları omuzlarında yAR bukle dalgalanan bir küçük kız & w yor.. hoşuyoı Arkada yorgun — — Gel çocuğum, ihtiyar badlkwt Z| artık senin arkandan yetişemiyo” ' (Arkası vaf L -»t

Bu sayıdan diğer sayfalar: