10 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"e th Amerikada bır Profesor, kurbağa, kaplumbağa ve - ördeği imtihan etti ben yaptığım tetkikler k * * Profesör diyor ki: “Herkes kazları budala zanneder hayvanın ördek olduğunu tespit ettim,, neticesinde en budala Nevyorkta çıkan Readers di Gest yazıyor: ' Köpeklerin, beygirlerin — zekâları hakkında bir çok tecrübeler yapılmış- tır, fakat, ördek, kurbağa, ve kaplum- bağalar hakkında yapılmamıştı. Bu ne- vi hayvanların da zeki olduklarını, in- siyaklarile eski yuvalarını muhakkak bulduklarını isbat etmek isteyen bir profesör yaptığı tecrübeleri şöyle an- latmaktadır: — Büyükce bir kurbağayı evimde besledim, hattâ ismini Teddy koydum. Beraberce bir ay kadar oturduk. Yu - <vasına alıştığına tamamen kanaat ge - tirdikten sonra arka ayağına bir sarı 'halka taktım, ve bir sabah kurbağayı delikli bir kutuya yerleştirdikten son- ra, trene binerek Masaşoset civarında ef Wakefield'e gittim. Burası bulundu - ğgum yerden 16 kilometre uzak bir yer- di. Gece saat 22.50 de kutunun kapa- ğını açtım. Teddy dışarı fırladı, etrafı- na mütehayyir gözlerle baktı, ben der- 'hal yanından uzaklaştım, o sağa sola doğru bir kaç kere sıçradıktan sonra, geldiğimiz istikamete doğru seke seke gitmeğe başladı. Arkasından bir müd- det seyrettikten sonra trene binerek e- vime döndüm. Ertesi günü sabahın saat altısında bahçeyi sularken üzerime doğru ge - len bir kurbağayı gördüm, toz içinde idi. Arka ayağında sarı halka vardı. Akan musluğun altına girdi, biraz se- rinledikten sonra her gün oturup kalk- tığı ufak kulübesine doğru gitti ve göl- gede bir tarafa sinerek istirahate baş- ladı. Virjinya madenlerine gitmiştim, O- cakların içinde ve hayli derinlerde iki genç, bir çift kaplumbağa yakalamış - ; W eZ lar ve sırtlarına da kendi isimlerini kaz- dırmışlar; ve kaplumbağaları da yerin dibine alıştırmışlardı. İki ay sonra, madenden 25 kilomet- re ötede köylerine doğru yola çıkan delikanlılar heybelerine kaplumbağa -| ları da aldılar.. Maden ocakları ile kendi köyleri a- rasında iki tane sarp dağ silsilesi var- dı. Köyleri olan San Bernardino'ya gelince, kaplumbağaları serbest bırak- tılar. Hayvancıklardan bir tanesi bir gün | ortadan kayboldu ve bulunamadı... Bir kaç hafta sonra, delikanlılar tek- rar madenin yolunu tuttular. Köyle - rinden uzaklaşıp da birinci dağ silsi - lesini aştıktan sonra yolda bir kaplum- bağaya rastgeldiler. Bu kaplumbağa kendilerinin San Bernardino'ya getir - dikleri iki hayvandan biri idi ve sırtın- da da gençlerin isimleri vardı, Delikanlılar kaplumbağaya ilişmedi- ler ve ocağa dönerk işlerine başladı - lar. Bir hafta sonra, yolda rastladıkları hayvan çıkageldi, ve aradan bir ay geçtikten sonra da diğeri San Bernar- dino'da eşinin yokluğuna tahammül edememiş olacak ki madende gözük- Hürriyetini arıyan ördek.. Tecrübeyi nihayet ördeklere de tat- bik ettim, bu meyanda hayvanların en az akıllısının da ördek olduğunu anla - dım. Herkes budalalığa misal olarak kazı ileri sürer, bunun kadar yanlış bir hüküm olamaz. Hayvan psikoloji- si üzerinde yaptığım tetkikler netice - sinde en budala hayvanın kaz değil, ördek olduğunu anladım. Tecrübemi yapmak için benim çift- Hğime dört kilometre mesafede olan GÖNÜL İŞLERİ' Uzaktan gelen Ben böyle yaşarken benim için Bir tanıdık Sesi.. Ankaradan bir mektup aldım. Ya - zı bana yabancı değil. .Esasen gön - deren de mektubunun başında: — «Beni uzaktan olduğu kadar ya- kından da» tanıdığını söylemektedir. Fakat maalesef imzasını atmamıştır, ben de bu yazıyı nerede gördüğümü bir türlü kestiremiyorum. Her neyse bu mektup daha ziyade bir hikâyedir. İsterseniz birlikte oku- yalım. Diyor ki: «Yaşça gencim. Henüz hayatın üç yirmisinden birisini sert bir miras - yedi gibi harcadım. Şimdi 2 nci yir- misinde çile dolduruyorum. Babam zengindi. Gençliğini sefahatle geçir - miş. Sonra düz bir kadınla evlenerek mes'ut olmuş. Ve müşterek bir zevk saniyesinde mahsul olarak dünvaya gelmişim. Babam saadetin yolunu böyle bulduğu için.. Beni yaşayışım- da serbest bıraktı, hattâmyol bile gös- terdi. Ben de henüz tahsildeyken her çe- şit içki, her renk kadın ve sefahatin bütün numaralarını çevirdim. Artık Bar, kumar, içki, kadın ve envaı, bende donük — bir. his bile uyandırmaktan uzaktır, rum, kadın, et ve kemikti. Et ve kemikle ruhun alâkası nedir? Kadında kalb bir uzuvdur, kadın sevmesini bil - mez. Kadında sevgi erkek aşkının bir aksidir. Büyük şehirlerde kadm gibi aşk ta satılıktır. Orada erkeğin genci, ihtiyarı, güzeli yoktur. Paralı ve pa- rasız erkek vardır. Ve her erkek ce- bindeki kuruşun miktarı kadar se - vilir. İşte sade güzel bir şekil, bir man- ken olan kadınla ben de çocukların bebek oynadıkları gibi oynardım. Genç olduğumdan çok güzelim, Ve çok ta iyi gençtim. Kadınlarda u- yandırdığım tesir de bundan. Bü şekil hayatım soön nefeslerini verirken bir kadın gördüm bir gün.. Bu kadın ne metreslerimden, ne de kölleksiyonumda yatan kadınlardan daha güzel değildi. Fakat şıktı çok..» * Mektubun alt tarafını yazmıyo - rum, zaten bana tahsis edilen sütun- da yer de kalmadı. Yalnız şurasını söyliyeyim: Bu kadın evlidir ve oku- yucum ilk defa tutulduğu gerçek aşk fırtınasında kendisine yol gösterme- mi benden istemektedir. Anlaşılan kendisinin o kadar derin tecrübeieri vardır ki ben buna lüzum görmüyo- TEYZE SON l'q:: AA Amiral Hothy Sön zamanlarda ismi sık sık mevzuu bahsolmıya başlıyan, Macar naibi hü - kümeti amiral Nikolaus Horthy Von Nagybonya 18 haziran 1868 senesinde Kenderesde doğmuştur. Orta, tahsilini resmi mekteplerde yaptıktan sonra Fi- yümedeki bahriye akademisine girmiş, oradan çok iyi neticelerle mezun ol - muştur. 1909 dan 1914 de kadar Fran- sua Jozef gemisinde çalışmış, Novare muhribile Giovannide İtalyan gemile- rini Karadağ ve Sırbistana silâh taşı - dıkları için batırmıştır, 1917 de Hoörthy gene ayni gemi ile kalabalık düşman filosuna Otrantöda bir harp açmış ve galip gelmiştir. Horthy 1918 de vis amiral olmuştur. Harpte Avusturyalılarm mağlüp ol - ması üzerine Kenderes'e dönmüş çift ve çubuğile meşgul olmağa başlamış - tır. Bilâhare ortalıkta komünizm tehlı - kesi baş gösterince, kendisini bu teh - Amiral Horty likeye karşı koymağa mecbur hisset - miş ve milli bir ordu teşkil eylemiştir. Avusturya hanedanı yerinden oy - nadıktan sonra, memleketi ittihada sevkeden Horthy Macar tahtına naip ol muştur. Ön senedenberi milletinin sev- gisini üzerinde toplıyarak Macaristanı idare etmektedir. Öğle zamanları tramvaylar azaltılmayacak Kurtuluş ve Harbiye taraflarında o- turanlar öğle üzeri tramvay arabaları- nın azaltıldığından ve halkın uzun za- man duraklarda beklediğinden bahisle belediyeye şikâyette bulunmuşlar - dır. Bir heyet dün bu hatlar üzerinde teftiş yaparak şikâyetlerin haklı oldu- ğunu tesbit etmiştir. Bunun üzerine Kurtuluş - Beyazıt, Maçka - Beyazıt ve Harbiye - Fatih hatlarındaki arabaların öğle üzerleri mutlak surette ziyadeleştirilmesi şir - kete bildirilmiştir. Şimdi bu tebliğin netcesi beklenmektedir. -Bir araba kanalizasyon çukuruna düştü Yeşilköyde oturan Ohanes, idaresin- deki çift beygirli araba ile Aksarayda Cellâd çeşmesinden geçerken yağmur- ların tesirile çökmüş olan kanalizas - yön çukuruna düşmüstür. Araba ve hayvanlar derhal yetişen itfaiye kuv - vetleri tarafından müşkülâtla kurtarıl- mıştır. bir çiftlikten bir ördek satın aldım, kü- meste diğer arkadaşlarile beraber üç gün tuttum, üç gün sonra serbest bı - raktım. Eski yuvasına gitmek için dört kilometrelik yolu bilir misiniz ne kadar zamanda gitti? tam 36 günde... Bu tecrübe de bana isbat etti ki; Kay- ' vanların kendilerini sevk ve idare ede- cek az çok zekâları var. Dünyanın en budala hayvanı ördek ile pek geç de olsa yolunu bulup yeri- ne gidebilir. Tarihten sayfalar: e 4 iği feci “Beni sen öldürme, bu yere serdi. Padişah e & d t bir vezirin ölümü x *« * Hafız Paşa, Dördüncü Muradın önünde diz çoktlh olayım!,, dedi. İlk gelen sipahiyi bir yumrukta gözlerinin yaşını siliyordu || canavarlara ver de şehit | mendilini çıkarmış, Sadrâzam Boşnak Hüsrev Paşa or - |du ile Bağdat üzerine gitmişti. Fakat gerek 1630 senesinde ve gerek ondan sonraki yılda hiç bir iş görememiş, yol- larda kalmıştı. Sipahi ve Yeniçeriler baş kaldırdılar: — Geçen yıl bu kadar sefer ettik. Bu yıl da şu sahrada aylarca kaldık. Şimdi Musul ve Bağdada gidilse yor - gun asker ne işe yarar? Bu yıl dinlen- meli, gelecek yıl gitmeli... Dediler. Hüsrev Paşa çaresiz buna razı oldu ve ordu 8 teşrinievvel 1631 de, kışla - mak üzere Diyarıbekire dönmeğe baş- ladı. Onun bu beceriksizliği İstanbulda iyi tesir bırakmamıştı. Padişahın Hüsrev Paşayı azlederek yerine eniştesi Hafız Paşayı sadrâzam yapacağı söyleniyor- du. Bu haber sadaret kaymakamı Re - cep Paşa tarafından hemen Hüsrev Pa- şaya uçuruldu. Ayni zamanda Recep Paşanın teşvikile İstanbuldaki sipahi- ler silâh arkadaşları namına divandan şu istirhamda bulundular: — Hafız Paşa ile defterdar Mustafa Paşayı da orduya gönderin. Onlar git- tikte ordu bir yenice küvvet kazanır. Hafız ve Mustafa Paşalar kendilerine kurulan tuzağı anladılar. Müftü Yah - ya Efendi ve padişahın müsahibi Ha - san Halife vasıtasile dördüncü Murada, Hüsrev Paşanın kan dökücü bir adam olduğunu, orduyu budalaca idare et - tiğini, bu yüzden bozgunluğa ve Bağ- dat muhasarasının kaldırılmasına sebep olduğunu söylediler. Dördüncü Murat o sırada henüz yir- mi yaşında bulunuyordu. Kendi za - manında ordunun hep şan ve şeref ka- zanmasını istiyordu. Hüsrev Paşaya kız- dı ve azlederek onun yerine ikinci de- fa olark Hafız Paşayı getirdi. Hasan Halife, Yeniçeri ağası olmuş, Mustafa Paşa da başdefterdar tayin edilmişti. Bir çavuş, Hüsrev Paşanın azlini Diyarıbekire götürdü. Divanda bu kâ- ğit okunduğu zaman Yeniçeriler kızdı- lar: mandan intikam alacağımız sırada se- nin azline sebep olan kimdir? Biz sen- den. başkasını istemeyiz. Dediler. Hüsrev Paşa bir taraftan ve el âl - tından ihtilâli körüklüyor, diğer taraf- tan şöyle diyordu: — Padişaha baş kaldırmaktan çeki - nelim. Sizi gücendiren ferman onun ta- rafından gelmiştir. Padişah dilediğini azil ve tayin eder. Siz vazifenize ba - kınız. Zorbalar yatışmadılar: — Öyle ise biz padişaha arzuhal e - deriz. Dediler. Hüsrev Paşa zaten bunu istiyordu. O İstanbula dönmek üzere yola çıkar - ken bütün Anadoluda yer yer isyarıar İbaşlamıştı. Rum Mehmet, Baba Ömer, | — Bu kadar sıkımtıdan sonra düş -| 'ı | d, Kınalıoğlu, Kör Ali, Köse Saban sipahi reisleri yer yer baş kaldır mışM ortalığı kırıp geçiriyorlar, yapıyorlar ve: — Hüsrev Paşa sadarette bırakılnf dıkça vallah billâh rahat durmay Zi | a Diyorlardı. Hüsrev Paşanın kaymakamı Red ' Paşa da İstanbulda fitne yapma meşguldü, boşubat 1632 de Atmeydanı bir mah' şer halini almıştı. Kavuklu, külâhlı, d lâhlı, renk renk elbiseli Yenîçeri]?:ıj_ İ sipahiler seferden dönmüşler ve b da toplanarak: j — Hafız Paşanın, müftü Yahva fendinin, Mustafa Paşanın ve Yem' ağası Hasan ağa ile Padişahın n Musa Çelebinin başlarını isteriz! Diye bağırıyorlardı. Dükkânlar kapanmış, çarşılar İ miş, halk ve saray büyük bir kor#” içinde kalmıştı. İkinci gün isyancılar saray kapıla rına dayandılar. Kendilerine: — Bugün sabredin, yarın cevap vel rilir. | Dediler. Üçüncü gün Topkapı sarayının biril” ci avlusu isyancılarla doldu. Vezir Bifi ram Paşa Hafız Paşaya, fitne basılım ” cıya kadar saklanması için haber Y ladı. Fakat Hafız Paşa divana gelm;i k yağmali üzere yolda iken Bayram Paşanin & damına rastlıyarak bu haberi aldığı man gülümsiyerek: — Git, benden selâm söyle, başl# geleceği ben bu gece rüyamda _g,r;ırı:lı-h“’lr ölümden korkmam. Dedi, Hafız Paşa saray avlusuna ırırlfı'ış Sipahiler ve Yeniçeriler yağmur glü taş yağdırdılar: — Bre hain, bre post düşkünü he ? rif, padişahımıza Hüsrev Paşayı na5” gammazlarsın. Gör işte!.. Diye haykırarak saldırdılar. Hafız Paşa attan düşmüş, kargaşa * lıkta kavuğu yuvarlandığı gibi samil? kaftanı da kaybolmuştu. Saray adari” ları koşuştular, onü güçlükle içeri al dılar, Fakat iki uşağından biri öldü dü ve diğeri yaralandı. Sultan Murat Hafız Paşanın halmıj görünce çok sıkıldı: $i — Haydi, gıt Seni Allah korusün! — Dedi. Hafız Paşanın kılığı değiştirildi v8j Sarayburnundan bir kayığa bindirile © 5 rek Üsküdara aşırıldı. Padişah dışarı çıktı. İsyancılara; — Nedir kullarım, müradınız?.. Diye sordu. İsyancılar on yedi kişinin başını ıs&' yorlardı, Padişah onlara cevaplar vermeğe, Y’ tıştırmağa çalışıyor, fakat dinletemi * yordu, En sonra kızdı: V — Siz söz anlar adamlar değilsini (Devamı 12 inci sayfada) vi

Bu sayıdan diğer sayfalar: