Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
- bir milletin süvarile - Socuklüktan gence kizlığa Ha ea Sayfa' - 13 OŞMANLI SARAYINDA KADIN ELLERİ ŞÜK a aa dj | Y İkinci Muradın ikinci karısı, h küçük .ve 1433 yılı 9baharı Balkanlarda yeni ve müthiş bir fırtına ile başlamıştı: Küçük — Asyadan kopup gelen büyük ri dağları, stepleri, ovaları aşarak tâ Ma car smırlarına ka - dar — saldırıyorlar, her gün yeni bir kâ- le, yeni bir şehir Türklerin eline geçi Yordu. : Akıncılar -Adriya- tik sahillerine, Buda. .. Peşte önlerine, Azak denizine kadar bü- tün Balkanları bir Cirit meydanı hali - | Pe getirmişlerdi. : Macarlar, Ulahlar, Sırplar ve 'Tran- Silvanyalılar; bastıklari yerlerde bu - hutlar gibi büyük toz yığınları kaldıran Türk süvarileri karşısında: — Kurt geliyor!.. Avazları ile haykı- Tarak kaçışıyorlar, Ertuğrulun genç ha- fidi ikinci Murat; ordularının başında zaferden zafere koşüyordu. i O yıl baharın ikinci cumasında İshak Bey ve Sinan Paşa kumândasında iki süvari kuvveti Sırp hudütlarıni aşarak birdenbire kral Jorj Brankoviçin top- raklarına girdi. Yer yer kaleler ve kasabalar düşü - yor, Türk atlıları önünde kaçmağa bi - le vakit bulamadan, boyuun eğiyorlar- dı. * Brankoviç bu fırtınanın, kendi top -| taklarında yaratacağı dehşeti biliyor - du. Babası İstepan Lâzar bile Türklerle İYi dost geçinmek siyasetini gütmüş, bu Suretle Sirbistan Osmanlıların bir vi - lâyeti haline gelmekten kurtulmuştu. İshak Beyin ve Sinan Paşanın sü - varileri iki koldan memleket içine gi- rince, Jorj Brankoeviç, babasının takti- ğini, bu sefer de tatbik etti. Büyük bir elçi alayı tertip etti. Altın koşumlu atlar, güzel cariyeler, genç kölelerle bu elçi heyetini, Türk baş - buğlarına gönderdi. Elçiler kralın arzularını Sinan Paşa- ya ve İshak Beye anlattılar: — Hükümdarımız Jorj Brankoviç, padişaha hürmetten büyük bir hüz duymak ve bu şerefe nail olmak dile - ğindedir. Kızı prenses Mara hünkâra hizmette bulunmakla bahtiyar olacak- tır!, dediler. Prenses Mara o yıl henüz on iki ya- şında küçük bir çocuktu. Semendirede kral sarayında oturuyor, sarayın bah - çelerinde ip atlıyor, havuzda kâğıttan kayiklar yüzdürüyordu. İkinci Murat, Brankoviçin teklifini hüsnü surette kabul ediyor, müstakbel kayınpederine küçük gelini getirmek Üzere, Sarica Paşa ile hediyeler gön- deriyordu. Sarıca Paşa prenses Maranın henüz bülüğa varmadığını görünce bittabi dü- âunü tehir etmek mecburiyetinde kal- Kraldan aldığı hediyelerle Edirneye İkinci Murat temiz, namuslu, mert bir hükümdardı. Ömrü vefa ve şefkat- uzuyor, memleketi ve Türk toprak » için gece, gündüz Karpatlarda at koşturmaktan, ateş ve ok yağmurlarına | tutulmaktan, ölümle karşılaşmaktan Büyük akınlardan ve müthiş cenk“- lerden yorulup ta Edirne sarayına dö- Nünce, kendisini şiire ve musikiye bi- raklyor; Sâkiya mey sun ki bir gün Jlâlezar ““elden gider, Erişir faslı hazan bağübahar elden ğ gider. Gibi ince, zarif ve hisli kıt'alar, gü- Zel gazeller söylüyordu. | : Bu sırada prenses Mara, birdenbire İbi liordu. ) d a;şdıîhk odalarında bir aynadan öteki e T 1 DNĞ Oyunları pırakmış, sarayını çlarını yuvarlak itmeğe, sarı Sa AYA A a düş üne - tatlı omuzlarına düşürmeğe, yüz bir halâvet çökmeğe başlamıştı. Bal sarısı gözleri bütün saflığı, caklığı ve temizliği ile parlıyor_c_iu. Şa- ray kadınları her sabah onun göZ alt - larındaki güzel, tatlı ve cazip morluk- lara dikkat ediyorlardı. Her Sırp kızi gibi o da, on üç yaşına basarkefı, "saat saat teşekkül eden, serpilen, büyüyen bir güzelliğin sahibi oluyordu. Bu tahavvül sona erip te prenses Mara, dolgun vücutlu, orta boylu, ge- niş omuzlu bir genç kız haljne _geIdtgı gün, payitaht kapılarından içeriye ye- ni biradTürk elçisi alayı giriyordu. Kafilenin başında ikinci Muracl_m kızlar ağası Reyhan ağa ile, Örnek ağa vardı. Geriden, Sırp hudutlarında top- lanmış olan Türk süvarilerinin kuman>- danı İshak Beyin karısı, ağalar, kethü- da kadınlar geliyordu. i Gelini almağa gelen alay, Edirneden Üskübe, oradan da Semendireye Bir - mişti. Kale kapıları açıldığı Zzaman, Brankoviç damadının elçilerini büyük bir hürmetle karşıladı. Payitaht sokak-ı larında, prensesin düğünü yüzünden şenlikler yapıldı, üç gün, üç gece sareîy, güzel Maranın cihazını hazırlamakla meşgul oldu. ! : * Nihayet gelin alayı bir gün payitaîj- tın kapılarından çıkarak Edirneye doğ- ru yollanırken, prenseslerinin uzaklaş- tığını gören Sırplar, ardından ayrılnık gşarkıları söylüyorlar, ağlıyorlar, büyük bir kadın kalabalığı kafilenin peşinden çırpınarak, dövünerek. geliyordu. Prenses Mara hududu geçtiği gün büyük bir süvari kitlesile karşılaştı. AÂ- kincılar küçük gelini arabalarına aldı- lar. Borular çalınarak, cenk şarkıları söylenerek karlı dağlardan, sarı ovalar- dân indiler ve nihayet alay iki hafta sönra Edirneye girdi. Kış Edirneyi gelinle beraber bastır - mıştı. İkinci Murat, sarayının geniş ve sıcak odalarında Prenses Marayı bü - yük bir sevgi ile karşıladı. Düğün ha - Zırlıkları zaten bir hafta evvel bitiril - mişti. . Dışarıda kânunusaninin Şiddetli rüz- gârları eserken, sarayda eğlgncîler ya- piliyor, kandiller ve mumlarla süslenen odalarda çalgılar çalınıyor, ikinci Mu - rat nezih ve asil mevcudiyetile, Sırp güzeli Maranın, yanıbaşında, küçük ve güzel karısına aşk şiirleri okuyordu. : * 'Prenses Mara Komnen. hanedanına mensuptu. Anası Trabzon imparatoru Kaloyanın kız kardeşinin kızı idi. Te - miz bir soydan gelen prenses, Edirne sarayına yerleşince, ikinci Muradın bı- rinci karısı Hatice Alime Sultanın bü- yük bir muhalefet görmeğe başladı. 'Hatice Alime Sultan müstakbel İs - tanbul Fatihi Mehmedin anası idi, E- dirne ve Bursa saraylarında büyük nü- fuza malik bir kadındı. S1 - | Fakat ne entrikanın, ne dessaslığın henüz yer almadığı Osman oğullârının doğru meyle| temiz sarylarında böyle kıskançlık ve HU —a enüz on üç yaşında güzel bir kız. çocuğu idi kin bile gizli kaliyor, iki padişah karı- sı, hile ve hud'a ile birbirini- gözden düşürmeğe tenezzül etmiyorlardı. : * : — Prenses Mara bütün güzelliğini gernç 'Türk hükümdarının - gözlerine — verdi, yıllarca ikinci muradın sadık ve velfa .- kâr kadını olarak yaşadı. Fakat Murat, bir gün gözlerini ka - par kapamaz, zaten elli yaşını bulan prenses Mara, üvey oğlu Sultan Meli- medin büyük bir darbesine maruz kal- di: Fatih tahta geçer geçmez, üvey ana- sını derhal babasınin yanına, Sırbista- na gönderdi. Ve saraya anası - Hatice Alime Sultan hâkim oldu. Bu sırada Bizans imparatoru - Palo - 'İleogüs evlenecek; cihazları - sayesinde zengin olacak bir kadın arıyordu, İlk hatıra gelen prenses Mara oldu. Saray nazırı Françez bu izdivacı iyi bir şekilde bağlıyabilmek için Sırbis - tana gitti. Fakat prensesin red cevabı ile geri döndü. İ Prenses İkinci Muradın aşkını bir türlü unutamıyordu. Sırp payitahtındaki sarayında hüzün içinde ömrünü bitirmeğe çalışıyor, ku- laklarında Türk atlılarının cenk şar- kıları, Türk kızlarının | raks havaları, Türk şairlerinin ince, hisli şiirleri ek - sik olmuyordu. Bizans imparatoru prenses Maranın rayda bir çok kimseler imparatorun Mara ile evlenmesine muarızdı. Fran- çez bu sefer de Trabzon kralının kızı Katerin ile Gürcistan kralının kızmı görmek üzere yeni bir elçilikle - yola çıktı, Fakat artık Bizans son günlerini ya- şıyordu. Prenses'Katerin ağır bir ci - hazla Bizans imparatoruna getirilirken, Osmanlı oörduları Kostantaniyenin sur- larına dayandılar. İmparatör Paloleogüs Fatihin üvey anası Marayı almadan, Fatih İstanbulu aldı. Tassea İ A lân Evvelce kapalı zarf usulile eksilt- meye konulan 14970 lira 70 kuruş bedeli keşifli hüsusi idareye ait ya- nık yatı mektebi binasının tamir ve tadilâtı 30/9/936 gününden itiba- ren pazarlığa konmuştur. İsteklile- rin 2490 sayılı kanunun tarifatı da- iresinde Urfa vilâyeti Daimi encü - menine müracaat etmeleri ilân olu- nur. 1? Hasan Tıraş Bıçağı Bir dakikada tıraş eder. Ne sa- bun, ne de fırçaya ihtiyaç vardır. Katiyen paslanmaz. Alâmeti fa - rika ile ihtira beratı vardır. Ne İngilizler, ne Fransızlar, ne de Amerikalılar, ne de bütün dünya aynını yapamaz, Hasan tıraş ma- tıraş kremi, tıraş kolonyası, tıraş pudrası birer şaheserdir. Mutlaka Hasan markasını arayınız; - israr | ediniz. Hasan deposu : Ankara, İstanbul; Beyoğlu. —— ' red cevabına karşı kızmadı. Zaten sa - kinasile Hasan tıraş sabunüu ve | Tamir edilmeyen bir hata.. " BK FAŞ " | Hikâye Çüf . «Frederic Boutet» den Kahvaltısını - yapmadan, — Mautice! kadın, aynaya-doğru.eğilerek büyük bir itinayla, yanağının üstündeki sarı buk- lelerini ayırmağa çalışıyordu. Kocası: — Gene - bu şabah ondülâsyon mu yaptırdın?-diye sordu. : — Evet.. . Kadın arkasma bakmadan sadece ba- şını hafifçe salladı; ve elindeki pudra | pomponuna üfliyerek onu yüzünde gez- dirdi. Mayrice, karısının ağzını aradı ve: — Öğleden sonra çıkacaksın değil mi? dedi. — Evet çıkacağım. — Öyle ya, annene gideceksin, bugün onun günü.. — Hayır:. Erkenden Raymonde'u bu- lacağım; beni terziye götürecek, sonra onlara, çaya gideceğiz. — Ve tabii dansetmeğe de.. — Evet Raymonde bir kaç dost da - vet etti. Bunda fena bir şey yok'ki.. Ge- ne mi başlıyorsun?.. . | Evet gene başlıyacaktı. Kadın surâ - tını astı! Ve kocasının her zaman yaptığı ve az çok tahammül edebildiği yersiz ve manasız kavgalardan bir kıskançlık sahnesinin başlıyacağını sezdi, Maurice bağırdı: — Ah, başliyacak olan benim.. Artık dul olduğunu bahane ederek, turna ha- yatı süren, şu kokot kadınla düşüp kalkmana tahâmmül edemiyörum. Sen dul değilsin değil mi? Sen evli bir ka- dınsın!.. Ve ben seninle, bir çok saat - lerini bilmem ne yapmakla geçirmek için evlenmedim., ' _—Oo!.. Maris, Moris.. Isyan eden kadın oturduğu yerden doğrularak: — Deli misin sen dedi. Söyledikle - rini bir kere düşünüyor musun? — Oraya gitmiyeceksin.. — Fakat bu bir tahakküm, bir zu - lümdür; ne yapmalı, ne yapmalıyım, Charnuy karısının 'odasına girdi. Genç| Faik Bercmen dan çarptı gitti. Maurice bir müddet şaşkın şaşkın durdu; sonra omuzlarını silkerek xendi kendine: Tekrar gelir!. diye söylendi. Genç kadın merdivenleri hızla indi; |* sokakta, aldığı istikameti bilmeden yü rüdü. Sağa saptı; gene yürüdü. Ve ken- disini Victor - Hugo sokağında büuldu, . , Kiliseyi görünce birden oraya iltica ete. »| mek fikri aklına geldi. Kiliseye girdî. Kuytu ve karanlık bir köşeye oturdu. Kafasını toplamağa ve heyecanını — teskine çalışıyordu. Ona karşı yapılan — bu haksız ithamı hatırladıkça, daha faz la asabileşiyordu. Ansızın ağlamağâ — başladı. Uzun uzun hıçkırdı. Öfkesin» — den titriyordu. Fakat ıztırabı ve hidde- Ü azalmıştı. Vakit epey geçmişti... Göz yaşları dindi. Şimdi, kendini biraz da- ha iyi hissediyordu, Mahzundu ve bir — az da heyecanlıydı. Nihayet ayâğa kalktı ve sersem ser« sem, kiliseden çıktı. Orada epey kal « mıştı. Saat ikiyi çalıyordu. Şimdi ne « reye gidecekti? Parka doğru ilerledi v& gölgeli yollarda yürümeğe başladı. Yürümek âsabım daha ziyade sa - kinleştirdi. Böylece Caxade'a kadar git —— ti ve tekrar döndü. Sabahki hâdisenin hâtirası onu üzü- yordu. Fakat Maurice'den uzak kalın- ca daha ziyade acı duyuyordu. Birden yörgün ve aç olduğunu hissetti. Fil « hakika kahvalti yapmamıştı. Maurice tacaba ne yapmıştı ki?. O da kızmış ve kırılmıştır. Faket onunki az sürmüş « tür. Parkta bulunan bir paviyonda çay içmeği dü's_ün_fîü, fakat görülmekleri korktu. Parktan ayımlarak Parisin ortasına doğru onu götüren bir tramvaya atla « dı. Oraya saat dört buçukta varmıştı, Büyük bir - pastacıya girerek iştahla kahvaltısını yaptı. Tekrar sokağa çıkın ca ne yapacağını şaşırdı. Eve mi git- meliydi. Hıyır biraz daha... Saat yedi- de evinde olmalıydı. Kocası daha ta « mamile cı'za görmemişti. Devillierslere gitsem; onlar çok ser - best diyorsun! Bir müddet te böyle yürüdü. Yorul « — muştu. Bir sine « Br&emontila- ra ise. Onların oğlu çocukluk arkadaşım diye... — Lâfı çevir - me!. Şimdi ben sana Raymonde - Yarınki ’nushamızda : At hırsızı Yazan: Kadircan Kaflı maya - girdi: Otur- du, şapkasını çı « kardı. Ve perdede geçenlere dikkat * etmeden düşün - - ) celere daldı. Sine- — madan saat sekize ,, | de ayrıldı. Yirmi n den bahsediyo - rum, Oraya gittiğini istemiyorum ves- selâm.. M | — BSen de benimle gel!. Sen de da - vetlisin!. Maurice kızgın bir tavırla söylendi : — Ve Raymonde'un oğlan kardeşi de davetli değil mi? Evet epey muzafferi- yetler kazanan güzel Marcel.. O da se- ninle dansedenlerden biri.. Sana kur yapıyor; ben biliyorum, kızarma!. Öfkesinden kıpkırmızı kesilen Char- lotte'un gözleri şimşeklendi : — Ben kızarmıyorum diye bağırdı. Artık çok oluyorsun!.. — Sana refakat etmemi istemekle, sen benimle alay mı etmek istiyorsun? Bilirsin ki gitmem. Bir kere Raymon- de; onu istihfaf ettiğim kadar o da ben- (den hoşlanmaz... Sonra, o serserilerle dalga geçtiğini, ve onların kolları ara- sında sıkıştırılıp onlara doğru abandı- ğını görmek için mi gideceğim. Hayır teşekkür ederim. Sonra seni sıkarım; ve sonra ben, görüyorsun, bir rezalet çıkaracağım.. Belki birisini tepelerim.. Hem tamamile de ne mültefit ve ha - tırşinas ve ne de mağrur bir koca isti- dadı var bende.. Başkasını seçmelisin. |Senin hareket ettiğin ve yaptıkların gibi yapmak ve hareket etmek isteyin- ce insan, ihtiyat ve tedbir almalı.. . Genç kadın boğulacak gibi oldu.. Ya- nakları birden soluverdi, yüzü tekallüs etti. Bununla beraber hıçkırmağa baş- lamadı. Âni bir hamleyle odadan çıktı ve hızla mantosunu, şapkasını giydi. Maurice arkasindan bağırdı: — Nereye gidiyorsun ? e — BSana ait değil. — Nereye gidiyorsun ? .Charlotte cevap verdi : — İtham ettiğin şeyleri ' yapmağa. Mademki benim böyle olduğuma ina- İnıyorsun!.. Ben de öyle olacağaım. Kapıya doğru atıldı. Kocası onu tut- |mak ve durdurmak istediyse de o, da- ha atik davranarak bir yıldırım gibi ko 'Tidoru geçti ve sokak kapısını arkasın- dakika sonra evindeydi... Hd Kocesını affetmeğe karar vermişti, fakat zaaf göstermeden.. Maurice mü- tevaziane bir nedamet göstermeliydi, — Azametli bir tavırla içeri girdi. , — Nereden geliyorsun ? — Nereden geliyorsun? Ne yaptın ? | Evet biliyorum; bana söylemiştin.. Ray — monde seni telefonla da aradı. Neredey din? Kiminle, söyle, kiminle? 'i — Çirkin düşünüyorsun Maurice? — Ben sana öfkeyle öyle söylemiştim.. İyi bilirsin ki... - — Gününü nerede geçirdin peki ? —— — — Evvelâ kilisede. Sonra parkta, J Sonra.. bir kahvaltı yaptım. # — Yalan söyleme!.. Uyduruyorsun?| î.z Nerede kahvaltı ettin? Bana isbat etk — Ah, hem şapkanı filân da çıkarmışsmi. : .— Sinemada çıkardım, Eter — Sinemada mı? Sen sinemaya hg fi gitmezdin!.. Hangi sinema bu? Hangi — filmi gördün ? ' SEri e — Bilmiyorum, dur.. zannederim tas — rihi şeyler. Allahım hiç te hatırlamıyo- — Delirecekti. Masum olduğuna dair hangi isbatı vardı? Gününü nasıl ge « | ş çirdiğine ait neyi şahit gösterecekti? — " Maurice devam etti : HY — Görüyorsun ya. Hattâ, söyliyecek — yalanlar dahi bulamıyorsun. Ve herşeyi — den sonra... Eve tekrar gelmeğe cesa- — ret ediyorsun ha!, Bu hareketle haddî-_'-_ 3 ni tecavüz ediyorsun... Seni âciz görü- — yorum., Ah!. Bitti.. Herşey bitti. Charlotte kocasına doğru atılarak: 1 li misin Maurice? dedi. Kocası onu iterek : — Yalan söyleme, dedi. Bitti artık!. Genç kadın herşeyin mahvolup yakıl. dığını anladı. Bunun böyle olacağını — hiç düşünememişti. Tesirsiz kalan has kikatten başka, kendisini müdafaa ede- — cek bir silâhı yoktu. Ve öylece şaşkın — bir halde kapının eşiğinde donup kal « —