190 santim tekerlekli çelik devler arasında Makinist küçük Banliyö * * * lokomotifine baktı. “ Bu oyuncakda kaç para eder, dedi. Makine buna der- ler. Saatte tam seksen kilometre yapar. Kasketi eğip pencereye abandın mı, kekâl,, Yazanı Kemal Tahir « Tekerlek nekadar büyük olursa sür'at o kadar fazlalaşır » Makinist İsmail, küçük banliyö lo- komotifine baktı: — O, oyuncak da kaç para eder, de- di, bak, makine buna derler. Saatte tam 80 kilometre yapar. Kasketi eğip, Pencereye abandın mı, kekâ, Haydarpaşa — istasyonu, — alışık Haai ? — buroui £ döndürecek ar — karışık. Raylar — kıvrim kıvrım. Makaslar biribirine akıl ermi- Yecek kadar düğümlü, Kömür yığınla- ©, vinçler, su depoları, makas lâmba- , boş marjandiz vagonları, ihtiyar lokomotifler. İç, içe, karmakarışık du- Tuyorlar, Hatlar, hacimler, o kadar girift ki İhsan nerdeyse düdüğünü öttürerek Manevra yapan trenlerin bu kadar ka- Jabalık oda nasıl istendiği tarafa Götürüldüğüne hayret edecek. Fakat buna rağmen ününde durdu- Büraüz Tokomotifin apayrı, — dimdik, fevkalâde kuvvetli bir manzarası var. Parıl parıl pistonların biribirine bağ- dığı muazzam tekerlekleri, simsiyah, Upuzun kazanı, ağzına kadar dolu kö- Mür deposu ve tüten bacasile tablat usında ebedi kavgasını yapan in- tanın ne hârikalar yaratabileceğini a- Baçık anlatıyor. Teknik, denizlerin şık tenezzüh mo- Göründe, asfaltların lüks otomobilinde, ttâ göklerin çelik kuşlarında bu ka- çırçıplak, bu kadar orta yerde, bu adar kudretini saklamaz halde de- Lakomotifin önünde diğerieri simo- giymiş atletlere benziyorlar, Pa- ri, gizli gibi: anlatıvor: Makinist İsma; — Kömürünü tıka basa doldurdun Tu Eskişehire kadar ferah ferah gider Belirsin. Fakat mübarek suya dayana- Maz. Hakkı da yok değildir hani, Şu ir bak, Burada su alıtız. Sa- Pancada tekrar ister. Sonra Mekecede İt daha sulayacaksın, asından Ka- h istı unda bir daha. Rimki, ne Ni de apsın? Vag tından p şeli makin ihsediyar l — Tekerlekleri ne kadar büyük o- lursa sür'ati o kadar fazlalaşır. Bak şu tekerleklere, tam 190 santimetredir. 190 santimetre. 'Tam bu sırada aklına bir şey gelmiş gibi durakladı: — Amma, dedi, yenileri gelecek, ön- lar, daha sür'atliymiş. Ankaraya 12 sa- atte gideceklermiş. O zaman gözden düşecek makinesi- ne şimdi de acıyarak bakıyor. * Lokomotifin üstüne çıktık. Görü- nürde âletleri fevkalâde karışık değil. İki manevalâsı var. Biri, tirenleri bo- şaltıyor, diğeri sür'ati ve geri ha- reketlerini tanzim ediyor. Bisiklet se- yeri, İçerde pardesüm ağırlaştı. Sıcak fazla: — Ocağı açalım mı? dedim. Açtı. içi.. dehşet. Korkunç bir alev deposu. Bir kaç kürek kömür atıyorlar. Ve bir-sünkü, Baca, kalın, kara ve ağır bir dumanla-cevap veriyor . ]. Sonra küçük bir el hareketi, Minimi- ni bir kolun çevrilmesi. Tonlarca ağır- bığındaki makine keskin bir disiplinle kımıldanıyor. Kumanda, makinist İs- mailde: İsterse ileri, isterse geri. * — Çok sıcak. dedim, ocağa baksa- — Öyledir. Şaka değil. Yazın sıcak |* görüp, kışın yaşıyoruz sanma. Kışın i-| nadına soğuk olur. — Etrafınızı kapatsanız, camlasa - nız, — Hiç olur mu canım? İleriyi gör « mek lâzım. Görmek lâzım dedikse, bi« zi arsız çocuklar gibi hep pencereden sarkıyoruz zannetme, Hem 80 kilomet- re giderken, başını dışarı fazla uzatına- ntn imkânı da yok. Ben inince makinist İsmail düdüğü- Hü keyilli keyifli Bitürdü. Ağır aksak deponun yolunu tuttu. Dönüşte * boş bulundum - kendi ken- ) ime: — Gide dedim, umakamı aidi- ne» sorayım, bakalım tren tarifeleri u- cuzladıktan sonra, seyahat eden vatan- lesi kadar bir meşin oturak: Makinistin | SON POSTA Konuşma “ Ben edib değilim ,, ... Nurullah Ataç Burhan Felek, kendisine gazete gön- deren bir zatın «edibi azam» demesine sinirlenmiş, itiraz ediyor, Hakkı :| Böyle pöhpöhlü kitaplara koltuk ka - bartmak için insanın pek çocuk olr lâzımdır. Hele bir zamandan beri böyle gözlere, bilhassae üstad. kelimesine tatsız bir alay kokusu karıştı.. Fakat Burhan Felek kendisnin bir «edibi a- zam>» olmadığını söylemekle kalmıyor, bu vesilesele edebiyatçıları, hiç olmaz- sa bizim edebiyatçılarım düğünü anlatıyor: «Bi © kadar anlamıyorum ki benim y - larım da edebiyat olur da kimse anla - maz diye ödüm kopuyors diyor. Burhan Felek'in edebiyatımızı be - ğenmemesine bir diyeceğim yok; an- layıp anlamamasına da karışmam. Bir insana bir şeyi zorla beğendirmek ka- bil olmıyacağı gibi zorla anlamasını is- temek de boştur. Zaten: <Anlamıyo - rum!» diyenlerin çoğu bu sözleri ile anlamak istemediklerini bildirmiş olur-. lar.. Hayır, Burhan Felek'in zevkini de- ğişltirmeğe, edebiyatçılarımızın yazıla- rını anlamak isteği ile takip etmesine çalışacak değilim. Fakat onun sözle - rinde şahst zevkini, anlamak veya ah- k niyetini aşan bir taraf var, onun üzerinde durmak istiyorum. Burhan Felek yıllardanberi yazan, yazdıkları bir çok kim: sevilerek bette ki karilerinin düşü de tesiri olmuştur ve gene elbette ki 0- nun her yazı ettiği karile- rin de nasıl düşündüğünü bildir. Muharrir ile kar biribirinin tesiri altındad «ayine» sidir. Burhan Fe edipliği hor görüyorsa, «Ben gaz yim, muharririm, edip değilim» sa onunla beraber daha bir çok kir ler de böylece edebiyatı, alâkaya mez bir meşgale sayıyorlar demektir. harrirliğin, gazeteciliğin $ yen bir adamın edebiyata karşı b bir v lmağa hakkı - olmadığını göylemek hepimizin borcumuzdur. Bur- han Felek şu veya bu edehiyatçının y zılarını fena bulabilir; şu veya bu tar: dan hoşlanmayabilir. Onları tenkit e mek, onlara hücum etmek, karileri nında onları yermek hakkıdır. «Bu edı biyat değildir. Bu adamlar edebiyatı mahvediyor.» diyebilir. Fakat: «Edebi- yat denilen şey işte şu saçma sapan gsözlerdir; aklı başında bir insan bunun- a nasıl meşgul olur?» demeğe hakkı yoktür; karilerine böyle düşünceler a- |şılamasına veya onların höyle düşün- celerini kendi tasvibi ile de kuvvetle! |dirmesi doğru değildir. Burhan Felek düşünmeli ki o sözlerile karilerini, ken- disinin fena bulduğu ede! uzaklaştıracağı gibi beğen ği eserlerden yüz çevirtebilir. Burhan Felek gazetecidir. gazetecilerin de fenası, maz» şeyl lir. Fakat onlar vardır diye lik, muharrirlik mesl Elbette sanlaşıl- T yazanları bulunduğunu bi- B gören- lere, «Ben gazeteci değil, edebiyatçı- yım» diyenlere hak verir mi? Hem gazeteci | bilmem ne dereceye kadar Biliyoruz ki bugünün gazete h di mesleklerinin yetiştirdi büyük sedip» leri unutarak sadece bir gün o- kunup unutulacak fıkraları yazmağa | heves ediyor; edebiyatçılar da günün | hâdiselerini onlara bırakıp h Jayrılı daşlar ne kadar ziyadeleşti? Birçok odalara girip çıktıktan son- ra nihayet bana şunları /söylediler : | — Vallahi bunlara biz cevap vere - meyiz. Maamafih Devlet Demiryolları dergisi ile Nafia Vekâleti dergisinde bü tün bu istediğiniz malümat rakam - larla beraber mevcuttur. İstatistik mü- dürlüğü de Ankarada bulunuyor. İster seniz oraya sorun. N Biletleri ucuzlattık. Va den daha çok, daha i hat ödiyorlar; Çok müsbet bir işin çok sevindirici cevabını dahi vermeyen garip zihniye- te hayret ederek geri döndüm. l Tarihten sayfalar : Sayfa 7 İstanbulun taundan günde 3000 kurban verdiği korkunç günlerde.. Bahçekapısındaki kayıkhanelerin üstünde bulunan bekâr odalarında her nevi kötülükler yapıldığı şayi olmuş ve taun buna atfedilerek ilk iş olmak ürere bu odalar yıktırılmıştı evvelki iki yazımda Haliç sahillerine dair elime ge - çen dört yazma vesikadan bahsetmiş, » |bu vesile ile de Yeniçeri kahvehaneleri ile Çardak iskelesindeki Yeniçeri kul- luğunu, Yeniçerilerin sebze ve yemiş- çi dükkânlarını anlatmıştım. Bugün, ayni vesikalar üzerinde, İstanbulun Haliç sahilinden başka bir parça alıyo- n Vezir iskelesinden Eminönüne doğ- ru gelirken, vesikalardan birinde şu kayıt vardır: Verzir İskelesi, Yediambarlar, Selim Paşa camli, Bahçekapısı iskelesi, İbra- him ve Seyit Mehmet ve diğer İbrahim Reislere nit kayıkhaneler ve kayıkçı o- | daları, İstanbul ağası iskelesi... A sahil, sonuncu vesikada ise şöy- le gösterilmiştir: Vezir iskelesi, saman ve arpa ve ba- kır ambarları, Selimpaşa camdi, Bah - çekapısı iskelesi, Seyit Mehmet ve Se- yit Memiş ve Seyit Eminin kayıkha - neleri, müceddeden yapılmış olan Hi- dayet camli, İstanbul ağasının dairesi ve İstanbul ağası iskelesi... Bir takım isimlerin sıralandığı bu bir kaç satırın içinde İstanbul tarihinden gürültülü ve korkunç günlerin yaşa - nakta olduğunu hiç tahmin edebilir misiniz? İşte, tarihte vesikaların kıy - meti ' ve güzelliği buradadır; ve tarih çalışmalarının en tatlı tarafı da, vak'a- sler tarafından kaydedi'miş olan âdiselerin vesikalarla isbalıdır. Evvelâ bir not olarak kaydedeyim ki, İstanbul ağası dairesi ve iskelesi de- BU ŞEHİD KIZININ DOSYASI NEREDE KALDI ? Bir okuyucumuz bize, hayatının ae bir romana mevzu teşkli edecek vak'alarla do- u olan bir safhasını anlattı. Bu okuyu - cumuzun adı Ayşedir. Üsküdarda, Selimi- yede Cami sokağında «1» numaralk: evde oturur. * — Ayşenin babası Balkan müuharebosi esnasşında Bi rünün muhafız çavuşu 1dL Kale düşünce esir edildi, bilâhara Türk ordusu Edirne üzerine yürüyünce hiddet sâlkasi) ile öldürüldü. Evi de taarruza uğ 1 Karısı, kızı kocgu, heyecan, yels Sonra bu kadınla kıza şehit maaşı verildi. Kadın ölünce ve kız evlenince bu maaş kanunen ke - ma * te astalandılar çat kizın haatal nilen yer, bilâhare şehremaneti dairesi olacak, bu dairenin önündeki meyda - na Eminönü, iskelesine de Eminönü is- kelesi adı verilecektir. Sonra asıl üzerinde duracağım yere gelelim. Birinci vesikada: «İbrahim ve Seyit Mehmet ve diğer İbrahim Reis- lere ait kayıkhaneler ve kayıkç: daları» İ «Seyit Mehmet ve Seyit Memiş ve Se- yit Eminin kayıkhaneleri ve müced - deden yapılmış olan Hü zılıdır. Anlıyoruz ki kayıkhanele! hipleri değişmiştir. Fakat birinci ve - kada yazılı olan kayıkhanelerin üze- leki bekâr kayıkçı odaları ne ol - ga yazılan Hidayet camii ni- çin yapılmıştır ve adı niçin «Hidayet olmuştur? Bilir misiniz? İşte bu ilâ sualin cevabını vermek için İstanbul tarihinin en gürültülü yapraklarından birini okumak lâzımdır. Hieri 1227, yani 1812 ye doğru Bah- çekapısı iskelesi, o civarın en işlek is- |kelesiydi. Bu iskelenin bulunduğu yoer- |de bugün gümrük ambarları vardır, |Üsküdar ve Boğaziçine işliyen kayık- lar, İstanbula sebze, yemiş, odun ve |kömür getiren küçük yelkenliler Bah- çekapısı iskelesine yanaşırlardı. Bura- da bir sıra kayıkhaneler ve kayıkha - nelerin üzerinde kayıkçı odaları, be- kâr odaları vardır. Birinci vesikada sa- biplerinin adlarile beraber görüyo - ruz, İşte İstanbulun ayak takımı tarafın- dan her nevi rezalet ve fuhşiyatın ya- (Devamı 12 inci sayfada) nede ölümü sırasında kaybo'nuştu. Tah- kiki, tetkiki mumara ve tarihlerin eski dosyalardan çıkarılması uzun sürdü ve nihayet ortaya koca bir dosya çıklı ve maaşın — bağlanması lüzumunu — bildiren tezkere ile birlikte Ankaraya yollandı. İş- te okuyucumuzu şikâyete sevkeden sobep bu muümelenin henüz neticelenmemiş ol- masıdır. Dosya Üsküdar askerlik şube - sinden Ankara tekaüt şubesine, ? nci ayın 20 uncu günü Numarası 8 - 818 dir.» yollanmıştır. Biz ara stra, münasebet düştükçe bizzat şâhid olarak anlaşımızdır ki askerlik şu- bele: le hiç bir dosya kaybolınaz, ih » male de uğramaz. Bunun içindir ki geci- kişini müstesna bir hal olarak kabul et- tik. Bu mesi £ satırların alâkadarlarca görün » imali pek çoktur. Fakat bunun ilk iş Bayan dosyamln Latrihin e yapılacak kısa bir le numarasını tekaütlük ş &idir . ...... ge bildirme-