sl YY e — v.. pa > > v v © 8 Sayfa “SON POSTA * : Eylal 5 KAN KONUŞMAZ! Son Postanın Edebi Tefrikası: 80 bembeyaz bir sma diş, kestane rengin- de gözler, sıkılan bir elin yumuşak si- caklığı bütün bunlar Ömerin kafasında Ömer: | — Gülmeyin, dedi. Sizinle konuş © mam, bir neticeye ulaşmam lözimdi. | Köntışalım, mı?, renklerin, hacimlerinde, temasların- — Buyurun. Zaten konuşmuyor |dan bir zere kaybetmeksizin karmakatı- muyuz). şıktılar, Sandaldan çıktıktan sonra Arnavut- köyüne kadar yayan yürümüşler, sırt- lara tırmanmışlar ve kocaman bir ağa- cın altında, birdenbire esmeğe başlıyan rüzgâra göğüslerini vermişlerdi. Aşa- ğl inerken Ömer yardım etmek için Süheylânın elini tutmuştu. Tramvayda yanyana oturmuşlardı. Mahallelerine girerken Süheylâ esrarlı bir sesle: — Ben önden gideyim. Siz bekleyin biraz, bizi beraber görmesinler demiş- ti. 18 yılık hayatında bir yığın gizli ve tehlikeli iş yapan Ömeri, sir taşımanın ağır tadını bilen delikanlıyı Süheylânın bu teklifi şimdiye kadar eşine rastlama- dığı bir heyecana düşürmüştü. O gece yemekte Sait amca vardı. — Konuşuyoruz amma, konuşmak istediğim şeyleri konuşmuyoruz. Ömer bir aralık bırakıp tekrar çek- meğe başladığı küreklere kuvvetle a- sıldıktan sonra tekrar onları bıraktı. Kendi de farkına varmaksızn Nuri ustanın sesini taklid ederek: — Ben mukaddeme yapmaktan hoşlanmam, dedi. Zaten yapmak is - tesem de beceremem... Süheylâ gene güldü: k — Ama., yapıyorsunuz ya işte.. Ömer bu itirazı duymamış gibi de- vam etti; 7 — Sizi seviyorum.. * Bu «sizi seviyorum» cümlesini © «sandal muvazenesini kaybediyor. â- : zıcık sola oturunuz» de: gibi söyle - © mişti. j Süheylâ şaşırdı. İnce uzun boylu Örer, sofrada konuşulanları bir bu- © Ömerin yanında ondan bir iki yaş kü- en? Yu ia ve a m en Sait amca: çük göründüğü halde ondan bir yaş büyüktü. 19 yaşında idi. Ve şimdiye © kadar üç dört defaona asizi, seni se- wiyorum» demişlerdi. Bazıları bunu yarı şakaya dökerek, bazıları sesini tit- reterek, bazıları büyük bir ciddiyetle söylemişti. Fakat hiçbirisi bunu bu ka- dar havadan sudan söylememişti. Süheylâ cevab vermedi. Şaşkınlığı- nı belli edecek hiçbir hareket yapma- dı. — Ne tuhaf şey Nari, dedi. Bu ak- şam sana gelirken kime rastladım der- sin? Beş sene önce beni mahküm eden mahkeme reisine.. o beni tanımadı ta- bil.. zaten önümde gidiyordu. Ben onu sırtından tanıdım. Belki yüzünden de görseydim tanımazdım. Fakat sırtı öyle aklımda kalmış ki.. hükmü teblig et- tikten sonra mahkeme salonundan çı- kan adamin sirtını unutamamışım an- laşılan. Yürüdüm hızla yanından geç- tim.. beş senede ama da ihtiyarlamış.. sonra dikkat ettim sırtından başka her şeyi değişmiş.. yüzü basbayağı senin benim yüzüm gibi yemek yiyen, uyku uyuyan bir insan yüzü.. Halbuki mah- kemede öyle hayattan uzak olmağa ça- lışan mücerret bir yüz takmıştı ki... Sizm mahallenin üstbaşındaki koca evde oturuyor... Tekaüde çıkarıldığı- nı duymuştum zaten... Ömerin kulağına sesleri yumuşak ve bulanık veren bulut birdenbire de- ğıldı. Sait amca, Süheylânn babasından bahsediyordu. Demek Süheylânın ba- bası İstanbulun işgali yıllarında Sait Ömer devam etti: — Mesele sizin için belki basit, fa- kat benim için okadar basit değil. Ve Ömer meselenin kendisi için ne- © den o kadar basit olmadığımı, Söhey © lânın pek anlıyamadığı ıstılahlar kul- lanarak, fikirler söyliyerek izah et - meğe çalıştı. İsmetin itirazlarına sebeb olan düşüncelerini tekrarladı. Ve en ni- hayet sözünü şöyle bitirdi: — Bana uyup uymayacağınızı an- tak sizinle konuşup, arkadâşlık etmek- İs anlıyacağım.. Benim size gelmeme imkân yok, siz bana gelirseniz mesele kalmaz.. Cevab vermenizi istemiyo - rum, Cevab ancak zaman'a belli ola - e pe ir pk. 5 amcayı mahkâm eden hâkimdi.. Belki iş Stoyan amcanın hudut harici edilme- Akşam üstü eve geldiği vakit Ömer-| sine de o karar vermişti. Stoyan amca- de çok rüzgâr ve çok güneşle başı dön- müş gibi bir hal vardı. Bir yığın man- zara, bir yığın söz, ince bir gömlek, nm kınlan belkemiğine inen sopada onun da parmaklarının izi vardı. Manzaralar, rüzgâr, güneş, beyaz dişler, ince gömlek, elin teması hepsi hepsi birdenbire dağılıverdiler. Ömer, üç odalı evlerinde kendisine verilen odaya girdiği vakit büyük bir kabahat işlemiş olduğuna emindi. Ka- bahatin büyük bir kısmını İsmetin üs- töne yüklemek istedi. Fakat haksızlık edeceğini anladı. «Ne de olsa mektep muhitinde bozulan İsmetle konuşacak yerde bu işi tütüncü ahbaplardan birine açsaydım beni bu belâya sokmazlardın diye düşündü. Lâmbayı yaktı. Yatağının üstünde bütün bir günün denizi güneşi ve Sü- heylânın ellerile olgunlaşmış bir yemiş gibi duran Romeo Jülyet kitabı vardı. Ömer kitaba baktı. Kendini Rameo- ya ve Süheylâyı Jülyete benzetti, Hat- tâ Ömere göre kendisile Süheylâ ara- sındaki duvar Romeo ile Jülyeti ayıran duvardan daha aşılınazdı. © Bir hafta birbirlerini görmediler. Daha doğrusu Ömer Süheylâyı görme- mek için bütün tedbirleri aldı. Bahsi açmak isteyen İsmetle havga etti. En beylik tabirile «kalbini susturmak için elinden geleni yaptı. Fakat kalbinin ağzını bağlayıp onu zorla sustururken canı öyle sıkılıyordu ki anası günden güne sürati asılan oğlunu bir akşam sorguya çekti: Bir Doktorun Günlük Notlarından Böbrek taşları Yüz yirmi kiloluk bir adam, Tan - siyonu ,19-9). Bel ağrısından çok fazla, Sabahları bulantıdan, Ve arada sırada baş dönmesinden muztarip. İdrarı damla damla ve yanarak ge- Cumartesi Gi. e YAŞ iyor. Bir çok iliç kullanmış, nihayet “Tuzla içmelerine gitmiş, hekim tav- siyesini dinlememiş ve istediği ka - dar bardak su içmiş. (40-50) bar - dak su böbreklerini yormuş ve me- sanede mevcut taşlardan bir tanesi idrar yolunu tıkamış. İztırap ve ferya içinde, Sonda tatbik edildi. Küçük taş parçaları ve bol idrar çıktı. Mor- fin yaptım. Iztırabı dindi Nevropatin ve orotropin ilâçlarına devam etti. Nihayet taşları düştü ve iyileşti. Karilerim: Hekim şahsi tecrübe ve kanâatten üstün tutu - nuz. Her tehlike bazan önüne ge - çilemiyecek bir felâket doğurabilir. (9) Bu notları kesip saklayınız, ya - hut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zaramnızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. m yo yap domain Atatürk ile arasında dünkü samimi görüşmeler Bir haftadanberi sabırsızlıkla bekle- nen Büyük Britanyanın haşmetlü im- paratoru Majeste Edvard Vİll dün şehrimize şeref vermişlerdir. Yaz tatilini geçirmek üzere Akde - nizde yatile hususi bir seyahat> çıkan Majeste Edvard şihrimiz halkının $a mimi ve büyük tezahüratile karşılan- mıştır, Yat gelirken Muhterem misafirimizi şehrimize getirecek olan Nahlin yatı on bire doğ- ru bekleniyordu. Saat tam 10.45 de önde kralı hâmil yat arkada da krala refakat eden Glor- worm ve Crafton torpidolarile, Ada- tepe ve Kocatepe torpidolarımız gö » züktüler. Gayet hefif bir seyir ile ha - reket ediyorlardı. Yat Kızkulesi açıklarından Üskü - darın ve Kuzguncuğun önünden ya » vaş yavaş ilerledi ve Dolmabahçe sara- yının önünde Ertuğrul yatının yanın-İkün hemşireleri (Bayan Makbule ve|mukabele ediyordu. da durdu. Majeste Edvard Vİlİ i Tophane rıh- tıminda bekleyen gazeteciler bir ara « lık tereddüde düştüler ve Dolmabahçe sarayına kadar gittiler ve Majeste kra- ın eski karar vechile Tophaneye çı - Majeste Kral Edvard pm; Sekizinci Edvard Atatürk'le birlikte İstiklâl caddesinde halk tarafından alkışlanı yorlar Profesör Âfet orada bulunuyorlardı. Majeste kral ile Atatürkü alan oto“ Kral geliyor mobil Dolmabahçe yolile İngiliz sefs" Saat tam on ikiyi on dört geçe, Dol-İret konağına hareket etti. mabahçe tarafından üç tane motör gö-| Kralın ve Atatürkün otomobilini züktü, en önde ufak bir motör kralı Hariciye Vekili ile İngiliz sefirinin bin“ kacaklarını öğrenerek avdet ettiler. Tophane rıhtımında > Majeste Edvard Vİ mütenekkiren seyahat ettikleri için merasim yapıl -İlerini öttürmeğe başladılar .Atatürk de madı. Tophane rıhtımı ve salon bütün | salondan çıkarak kiymetli o misafirini şehir gibi Türk ve İngiliz bayraklarile | karşılamak üzere rıhtıma doğru yürü- südlenmişti. Direklerde İngiliz bay -|düler. rakları dalgalanıyordu. Motör rıhtıma yanaşır yanaşmaz, Sekizinci Edvard Atatürk'e misafirlerini takdim ediyor, nhtıma ayak basacağı)devlet reisimiz Atatürk Majeste Ed - yerden otomobile bineceği yere kadar | vard Vİlİ in rıhtıma çıkmalarına elleri yerlere kırmızı halılar döşenmişti. Bü-|ni uzatarak yardım ettiler, Majeste ko- tün caddeler kesif bir kalabalık ile kap-| yu kurşuni, beyaz çizgili bir elbise giy- Kralın lanmıştı, miş bulunuyordu. Ayaklarında beyaz Tophane, Merkez kumandanlığının |deriden siyah çizgili bir iskarpin vardı. önü, Boğazkesen on binlerce kişi tara-) Etraftan (Yaşasın İngiltere Kralı, fından kaplarımıştı. Şehrin diğer cadde | yaşasın Atatürk) sesleri yükselirken ve sokakları da fevkalâde günlerin| Majeste rıhtıma ayak bastılar. manzarasını gösteriyorlardı, Süvari po-| o Refakatlerinde İngilterenin Türki - isler intizamı mükemmel surette te -| ye elçisi Sir Persi Loren bulunuyor - min ediyorlardı. du. Tophane rıhtımında vali ve beledi-| Bir çok Avrupa gazetelerinde okur ye reisi Muhiddin Üstündağ ile polis|duğumuz gibi Majeste kat'iyyen yaşı direktörü Salih Kılıç tertibata nezaret | kadar göstermiyordu. Genç ve dinç bir ediyorlardı. hali vardı. Yüzü güneşten yanmıştı. Saat 11.20 de Majesteyi Çanakka -| Muhterem misafirimizle Atatürk lede karşılıyan General Fahreddin # le hariciye memurlarımızdan Bülent U-| oMajeste kral ve Atatürk çok samimi şakhgil, Adatepeden ayrılarak Topha-| iki eski dost gibi tanıştılar ve el sikış ne rıhtımına geldiler. tılar. Atatürk Tophane rıhtımında Yüce Önderimiz, muhterem misafi- Majeste Kral karar mucibince saat |rimize sırasile, Başbakanımızı, Hari - 12.15 de İstanbula ayak basacaklardı. |ciye, Dahiliye, Milli Müdafaa Bakan- Saat on ikiye on kala Atatürk alkışlar |larımızı, Bay Numan Menemenciyi, arasında salonu teşrif buyurdular. Muhiddin Üstündağı takdim ettiler. Majeste mütenekkiren seyabat et -| Majeste kral bu sırada Londra elçimiz- tiği vechile kendisini karşılayanlar dalle alâkadar oldular ve kendisine ilti - resmi giyinmemişlerdi. fat ettiler, ra da limandaki bütün gemiler, düdük-) kaldıktan sonra, otomobillerine Tev getiriyordu, Motör Grafton torpidosu-İdiği otomobil ve diğer arabalar takip nun motörü idi, Rıhtıma yaklaşınca, Jetti. evvelâ orada demirli bulunan Ege, son- etti, Atatürk sefarethanede (15 dakik? | Ek Rüştü Arası alarak sefarethaneden müfarekat buyurmuşlardır. Majeste kral sefarethanede bir saatte fazla kalmışlar, İngiliz sefiri ve İngiliZ kolonisi ileri gelenleri ile görüştükten | sonra saat 13.15 de sefarethaneden ay” rilmışlar ve yatlarına dönmüşlerdir. Majeste Saraya Geliyor Yüksek misafirimiz Majeste Edvard dün öğle yemeklerini Nahlin yalmda yemişlerdir, Bunu müteakip saat on dördü tar8 kırk beş geçe Grafton metörü ile Dok mabahçe Sarayına çıkmışlardır. Kral, Dolmabahçe Sarayının rıht” mında, Alatürkümüz taratından karşı" Dahiliye Bakanlarımı Fethi, Vali Muhiddin Üstündağ nınmış Saylavlardan bazıları buluö maktaydılar, Kral, daha sahile ayak basmadaf, Atatürk'ü başıyla selâmlamıştır. - Kral da, Atatürk de, sabahki kıya © fetlerini değiştirmemişlerdi. Rıhtımda Atatürk'ün elini sıkaf Kral, Bakanlarımıza, Londra Sefirimi" ze, ve diğer Saylavlarımıza ayrı ayf” iltifatlarda bulunmuştur. Atatürk, yüksek misafirile birlikt€ Sarayın iç kapısına doğru koni ilerlerken, sinemacılarla, yerli ve ecn€ bi gazetelerin fotoğrafçıları, bu tarihi sahnenin hatıralarını tesbit etmek için biribirlerile yarışırcasına çalışıyorlar” dı. İki dost devletin yüksek relslefk Fransızca görüşüyorlar, ve Atatür" Kralın Saray hakkındaki sorgularıD* cevaplar veriyordu. (Devamı 9 uncu sayfada) Reisicumhurumuzun sırtında lâ» civert bir elbise ve elinde de yeşil, yaz-|kın coşkun tezâhüratı arasında salon - hk. fötr vardı. Başvekil İsmet İnönü, Hariciye Ve- kili Rüştü Aras, Dahiliye Vekili ve Fırka Genel Sekreteri Şükrü Kaya, Milli Müdafaa Vekili Kâzım Özalp, Londra elçimiz Fethi, Hariciye Umum (Arkasi var) © |Kâtbi Numan Menemenci ile Atatür-| şapkasile kendisini Bunu müteâkip iki devlet reisi hak dan geçerek caddeye çıktılar. İki dev- let reisini götürecek olan otomobil, 8a- lonun çıkış kapısının önünde, hemen merdivenlerin yanında duruyordu. Bü- yük ve açık bir araba idi. Muhterem misafirimiz beyaz denizci |, alkışıyan halka Muhterem misafirimiz Çanakkale” âbide önünde Ğİ nala iii leşi sö