25 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Sayfa çI Bo n SON POSTA H &rvg ı'î n Üçüncü Dil Kurulta Necip Ali Küçüka #«Dil milletin kendisidir » Fransız filozofu ebedi birini söylemiştir. diyen hakikatlerden Dil tıpkı bir sos - yete gibi — yaşama kudretini haiz bir varlıktır. Bunun için dil, daima ha- reket halinde bulunan dinamik bir müessesedir. Şu halde bir — sosyete içinde — yapılan esaslı ve derin inkı- lâp ve anlayış hareketinin — dil üze- tinde müessir. olmaması mümkün değildir. İnkılâp fikir ve duygularını padişahlar devrinin diliyle anlat - mak belki kabil olmadığı gibi o za- manin dil hakkındaki düşünceleriyle bizim şimdiki düşüncelerimiz arasında pek büyük farklar vardır. İmparator - luk; kudretini halktan değil sarayın mutlak kudretinden alırdı. Saray kendisini teşkil eden muhte- lif milletlerden mürekkep saydığı için Türk dili de muhtelif dillerden teşek- kül etmiş bir müessese farzedilirdi. Geçen asırda Türk gramerini yaz - mış olan Cevdet Paşa, Şeyh Vasfi gibi zatlar Türk diline Osmanlı dili derler ve onu «üç lisandan teşekkül etmiş bir lisanı azbülbeyan» olarak tarif e- derlerdi. Osmanlı dilinin tamtıraklı kelimelerini kullanmıyanlar «Türk» diye istihza edilirdi. Vâkıâ her dil başka dillerden yar - dım görebilir. - Meselâ İngilizcede o kadar çok Fran- sızca kelimeler vardır ki Volter — bi- le biraz da alaylı bir dil ile (İngilizce bozuk Fransızcadan başka bir şey de- gildir) demişti. Fakat bizim Türkçeye giren yabancı kelimeler hep kendi kaideleri, ve kıya- fetleriyle girmiş olduğu için (Osmanlı dili de) (Osmanlı milleti) gibi tuhaf bir şey olmuştu. İnkılâp Türkiyesi bir taraftan - dili basitleştirirken diğer taraftan da tıpkı tarih araştıramları gibi çok esaslı me - todlarla dil işini de muhtelif bakımlar « dan araştırmağa koyulmuştu. Büyük Önderin başkanlığı ve bü - yük ilgisi altında yürüyen bu hareket hayrete şayan sonuçlar veriyor. Gü- neş - Dil nazariyesi tarih araştırma - lariyle meydana çıkan hakikatleri ger- çekleştirdiği gibi şimdiye kadar izah e- dilemiyen bir çok şeyleri gayet sade ve kolay olarak izah etmiştir. Türk dilinin bütün dillere ana olan büyük dillerden biri olduğu hakkın - daki fikir artık egrçekleşiyor. Birinci ve ikinci dil kongreleri dil hareketine güzel bir yöndem vermiş - t. Bütün medeni memleketler dil bil- ginlerinin de iştirakile yapılan bu, bü- yük kongre dil hareketine daha bü - yük bir hız ve kuyvvet verecektir. Bir yandan Türk dili bir tarih ha - kikatini ortaya çıkardığı gibi diğer ta- raftan da yabancı dillerin tahakkü - münden kurtulmuş her türlü inkişaf ve iştikak kabiliyetini haiz ve en mo- dern diller kadar zengin bir dil haline gelecektir . Kurultayı derin saygılarla — kutlar, ilim yollarında yeni ufuklar açması - nı ve ortaya yeni hakikatler serpmesi - ni temenni eyleriz. Biliyor Musunuz? | — Dün en ağır kilise çanı ne - rededir?. Ve kaç kilogramdır? 2 — Sultan Hamit zamanında İstan - bula gelen meşhur hokkabaz kimdi? 3 — Kiymetli romancımız Hüseyin Rahminin ilk romanı hangi gazetede tef- rika edilmiştir? (Cevapları Yarın) * | — Atinadaki Akropol harabeleri 150 ayak yüksekliğinde bir tepede kurul- muştur. 2 — Eski Bizans imaratorlarında en çok kullanılan imparator ismi Aleksidir. 3 — Cezayir 16 ncı asırda Türklerin idaresi altına geçmiştir. Bilâhare Şarl-Ken orduları tarafından işgal edilmiştir. : |mışlar, o da bunun üzerine düşür.müş Resimli A;akale Mekteplerde kayıt ve kabul mua - tiğine ders yılının yaklaştığına ilk işa- rettir. Ayın yirmisindenberi, Mmektep idareleri namzet kaydiyle meşguldür - ler. Bu, «mektebe yaklaştı ,demektir. «Mektebe dönüşv, vaktiyle çalışan, sınıfını geçen talebe icin heyecanlı ve zevkli bir hâdisedir. Yeni sınıf, yeni hocalar, yeni kitaplar, yeni dersler ço- cukları birer yeni macera kadar sevin- dirir. Hele biraz daha büyümüş, biraz daha gençleşmiş, mektebin soön sınıf - larına doğru ilerlemiş görünmek, mek- tebe dönüş zevkini kat kat arttıran â- millerdir . Fakat vaktiyle çalışmayıp — ikmale kalanlar için vaziyet bambaşkadır. kayıt muamelelerinin başlaması bun - lara, zaten zevkine varamadıkları ta- tilin tamamiyle geçtiği, harıl harıl ders- lere çalışmak ve bir seneyi kaybetme- mek için imtihanı geçmek mânasında- dır. Bunlar vaktinde gözlerini açar, ciddiyetle çalışırlarsa, tatilden istifade etmemek bahasına, ömürlerinden kos- dönüş!» mevsimi melesinin başlaması, yaz tatilinin geç-| lerinde bir sene saymak gibi, yaşadıkça unutulmıyacak,, yaşadıkça telâfi edil- miyecek bir kayba uğrarlar. Biz çocuklarımız içinde hiç birinin de böyle bir kayba uğramasını isteme- yiz. Çocuklanmız için mektep — ne koca bir seneyi kurtarırlar, yoksa yer- Ço- ise büyükler için de hayat odur. A cukların nasıl imtihanlarda kaybet - memeleri, sınıfta kalmamaları lâzım- sa büyüklerin de hayat imtihanların- da daima muvaffak olmaları, hayat yolunda daima ilerlemleri gerektir. Yoksa onlar da hayatta karşılaşacakları muvaffakiyetsizliklerle telâfi edilmez ziyalara uğrarlar. (söz Gözünün içinde Bayrak taşıyan General Takma gözler yapmak şimdi - ye kadar Alman fabrikalarına ver- gi idi. Fakat son za- manlar da İngi - lizler ve Fransızla: da yapmağa baş- ladılar. Haitili bir ge- neralin bir gözü kör olmuş, Fransız fabrikalarından bi- rine bir cam göz sipariş etmiştir. Cam göz gelmiş, fakat adamcağız, bunu takınca fevkalâde hiddetlenmiş, ve fabrikaya şu telgrafı çekmiştir: «Gözümün içindeki renkler, İspan - yol renkleri, ben İspanyolları hiç sev- mem, rica ederim Haiti bayrağının renklerini gözüme resmediniz.» Vatanperver general, şirmdi gözün- de milli renkleriyle dolaşıyormuş. * * * “Öldüğüm zaman conazeml mozara sallıyarak götürslünler,, Filâdelfiyada Jacop Arzhcimer is - minde bir sarhoş ölmüştür. Sarhoşun vasiyetnamesi açıldığı zaman şu satır- lar okunmuştur: «Ben ayık gezdiğimi pek bilmem, öldüğüm zaman da cenazemin meza - ra kadar sallanarak gitmesini arzu edi- yorum, bunun için tabutu taşıyacak arkadaşlarımın evvelâ dörder — galon şarap içmelerini isterim, onların şarap parası terekemde ayrılmıştır.» « * * Sahtekârları aldatan artist Meşhur sinema artistlerinden Ro- nald Kolmanı bugüne kadar imzasını taklit etmek suretile bir haylı dolandır- taşınmaş ve şu çareyi bulmuş: Dört tane imza kullanmağa karar vermiş, çeklere başka, husust muha- beratına başka, konturatlarına başka; ve bir de dostlarına başka imza atiyor- muş, Sahtekârların biri, onun dostlarına attığı imzayı taklit ederek bankaya git- miş ve bu suretle yakayı ele vermiş. | KERGÜN BİR FIKRA Yarısı deli olan meclis İttihat ve terakki devrinde bir gün fırka erkâmı — hususi bir toplantı yapmışlardı. Fırkanım prensiplerinden | bahsedilirken büyük bir — münakaşa baş göstermiş, her kafadan bir ses çık- mağa başlamıştı. İçlerinde o kadar ay- kırı fikirler ileri sürenler vardı ki, bü- tün bunları şiddetle reddeden, her bi- rine ayrı ayrı cevap vermeğe çalışan Talât Bey (paşa) nihayet dayanama- mış: — Bu mecliste oturanların yarısı delidir!. diye bağırmıştı. Bu ithama tahammül edemeyen fırka erkânı der- hal ayaklanmışlardı. Koca salon: seslerile çınlayordu. Talât Bey hücumlar — karşısında müşkül vaziyette kalmış, fakat derhal güzel bir cevap bulmuştu. Ayağa kal- karak: — İşte sözümü geri alıyorüm, dedi bu mecliste oturanların yarısı deli de- gildir!. ğ v Dünyanın en iyi Hapishaneleri nerededir? Dünyanın en iyi hapisaneleri Filipin adalarındadır. Oradaki mahkümlar öğ- le yemeklerine ve gece yatısına evle- rine giderler, hapisaneleri mektep hâ- line ifrağ eden ikinci devlet de Ame- rikadır. Amerikadaki mahkümlar, mü- kemmel :gıda alırlar, yorulmiyacak şe- kilde çalışırlar, sinemaları, - radyolari vardır, masalarında çiçek bulunur. Fransız gazeteleri bu münasebetle şu satırları yazıyorlar: « Amerikalılar cürümlerin artma - sından şikâyet ediyorlar, halbuki iziyet çekmeğe müstahak insanlara hapisa- nelerde refah temin ediyorlar.» * *O Darısı İstanbulun başına Nevyork şehri milyonerlerile iftihar etmekte ve dünya milyonerlerinden bir çoğunu sinesinde yaşatmakta olduğu- nu iddia etmektedir. Filhakika sanayi ile meşgul olanlar meyanında 13.977 milyoner vardır ki bunların servetleri on milyonu teca- wvüz eder. RASIN A |) *| Zengin olmanın Yeni ve akla Gelmiyecek bir şekli Vilyam Hes - se isminde bir İn- giliz garip bir ge- çinme tarzı bul- muştur. Bulduğu şekil şudur: Bir iki bin, a - nahtarla — kuru- lan saat almiş ve saatin bilinmedi - ği bir yere gide- rek vahşilere bu saatleri satmış, fakat anahtarlarını tes- İim etmemiş, müşterilerine de: — Her sabah bana saatlerinizi ge- tirin, yiyecek getirin, içecek, kıymetli eşyalar verin, ben de onları kurarım, demiştir. Adamcağızlar, her sabah gelip, sa- atlerini kurduruyorlar ve Vilyam da .|bu sayede zengin oluyormuş * * £ Greta Garbonun göz yaşı müzeye kondu Loı Anjelosta bir sinema müzesi vardır. Orada büyük yıldızların hayat- larına ait, eşya ve hatıralar hıfzedilir. Son zamanlarda da bir şişenin içinde Greta Garbonun bir tek katre gözyaşını koymuşlardır. Şişenin üzerine konan bir etiket şu malümatı vermektedir: « Bu gözyaşı film çevrilirken mah- sus akıtılmamıştır, hakiki bir gözya- şıdır ve Greta Garbo rejisörün inadı yüzünden hırçınlaşarak Bbu gözyaşını akıtmıştır.» —.& Ford fabrikalarında teşrifat heyetleri Ford yalnız zenginliği ile şöhret ka- zanmiş değildir. Ayni zamanda - ihdas ettiği sınaf metodlarla da şöhret kazan- mıştır. Ford bir âlimdir ve fabrikasında bir ay zarfında şu kadar iptidat madde kullanılmaktadır. -47,752 ton demir, 167,640 ton kö- mür, 17,272 ton kireç, 1,780,000 ton kauçuk, 54,864 ton çelik. Fabrikanın senelik makine amortis - manı 150 milyon dolardır. Dünyanın her tarafından fabrikaya senede 200,000 kişiden fazla ziyaretçi gelmekşedir. Bu iş için 50 kişilik teşri - fat heyeti teşkil edilmiştir. r Nîuş mubabirimiz yazıyor: İSTER İNAN Muş'la Kırklareli birbirlerine en uzak iki vilâyettir. Biri Türkiyenin bir ucunda, diğeri de öbür ucunda sayılır. rağmen Muılı Kırklareli arasında mektup 6 günde gidip ge- İSIkR Buna İSTER İNANMA! lan iki vilâyettir. Buna rağmen bu iki vilâyet arasında bir mektup ancak 24 günde gidebilmektedir. İNAN İSTER İNANMA! Sözün Kısası — Yazı Çok Olduğu için Bugün Konamadı - A & K Tıp âlemimizde <A * Bir hâdise (Baştarafı 1 inci sayfada) ğın kâşif: de muallim Kemal Hü di. Doktor Etem Vassafın anlattıklari Bu mevzu etrafında temaslarda Pf lunan arkadaşımız Doktor Etem Vet saf şunları anlatmaktadır: «Türkiyede yeni bir tetkik mevZt olarak gazetelerde bahsedilen Tulart mie hastalığı hakkında en çok selâhi yettar gördüğüm bakteriyoloji “’ı mi Bay Kemali ziyaret ettim. Bu bi hususta bizi aydınlatmalarını rica et tim. Bu mesele üzerinde temmuz bid'!.' tindenberi meşgul olan üstat w yerinde olduğ'ınu, gazetelerde bu hi susta bir yazı okuduğunu söyledi: yazıda bahsedilen Çorlu hastanesi ı peratörü Ömer Bican tarafından haf talığın keşfinden evvel kendısınm a işle bizzat alâkadar olduğunu Türkiyede (Tularemie) nin hale kâşifinin anlattığına göre ilk vak Lüleburgaz havalisinden Gülhane tanesine — gönderilmiştir. Bulund yerden (adenit) teşhisile sevkedilen hastalar evvlâ orada kabakulak ŞUP ni uyandırmıştı. Fakat boyunlaı'l efi bezlerin şişerek entanın uzaması wa ne bakteriyolojik muayenelere gı;ıbn miş Tularemie hastalığı olduğu t olunmuştur. anla Vak'aların bu aldatıcı şekli Y teşhise, bu yüzden entanın nakline dd sirayetine sbebiyet — verebileceğiN hastalık bir kat daha ehemmiyet k*? 1 betmektedir. #i Tamamen mikrobik olarak tesbit dilen bu gibi (Tularemie) vak'aları zerinde bizde ilk defa olarak tetkl” yapan ve hastalığı tesbit eden M Kemaldan uzun boylu izahat allîau'i Yarınkı nüshamızda bu has yi şekli sirayeti ve tedavisi hakkında , kuyucularımı tenvir edeceğim. —. Muallim Kemalin tavzihi Gazetelerin 23/8/936 pazar 8“ nüshasında (Tularemie) hastal Çorlu — hastanesi — doktorları rafından ilk defa olarak — mey çıkarıldığına dair bir yazı gördüm: hastalığın ilk defa olarak fenni b:lfl' | bt âı kensi SS xsîj rette tesbit edilmesiyle alâkadar ğgumdan mektubumun lütfen N rica edeceğim. Bu hastalık temmuz bidayetin “M beri başlamış olduğu halde Gi j hastanesi sari hastalıklar kısmı, lağustos 936 da Zeytmbumu;ı;uj nit” infectiemet teşhisile gön "ı mahiyeti şüpheli görülmesi tetkik için bize müracaat edlh" haberdar olunmuştur . : ıej Hastaların Gülhaneye naklini # dik. İlk defa olarak 3 ağustosta g.rıf düm. Göstermiş olduğu dehlleî!e laremie olduğu — anlaşılması gdfii kat'it hükümü, ancak hayvan ! d beleri verebileceği için haıtalarda:w dığım cerahati hayvana şiringaâ y :9'. 15 ağustos 936 da hayvanı açar ayene ettiğim zaman hastalık çaP' men tahakkuk etmişti. Derhal ! bıü den resmi makamı bir '.raporul'f'l’ berdar ettim. Bay operatör Ömer Bâcan t”abn dan teşhis olunduğu söylenen hk uzıîn zaman tetkik edildiğ! Nq# bahsettikleri halde hiçbir lâbor? 'şf tecrübesi yapılmamış, alelâde heden ibaret kalmıştır. Bunu söylemek - için bu şü bir buçuk ay gibi bir z.amafld*a bilmesi ve 16/8/936 pazar E“îe n rübelerimi ve kat'i teşhisimi bi asistanımın Çorluya kadar 8'““ bi ilâveye değer iki sebep d cuttur. Gülhane sari hasatlıkları baktef' Ç %f L ;.ğ__ Muallimi: Kemal H

Bu sayıdan diğer sayfalar: