Hergün Köy ve Devlet. Yazan: F.R. Atay ürk köyünün kalkınma davası ile T uğraşmak üzere İç İşler Bakan- lığında yeni bir teşkilât kurulmuştur. Bu haberi yalnız sevinçle karşılamak değil, selâmlamak isteriz. Halkçı ca - mMüriyetin, tâ ilk zamanlardanberi, köy- cülüğe ne kadar ehemmiyet vermekte olduğunu biliyoruz. Köy kanunu re - jimin ilkk çağlarında neşrolunmuştur. Birkaç şehir istisna olunursa, bizde kasabalar dahi, her türlü — şartları ile, büyükçe köyler telâkki olunabilir. $u halde halkçı cumuriyetin dörtte Üüç vatandaşı köyde oturmaktadır. Onlar yaşayışları, gecinişleri, teknikleri ve ahlâkları ile garplılaşmadıkça, hayali- mizin Türkiyesi vücud bulamaz. Köy kanunu neşrolunduğu vakit, devletçilik vasfımızı açıkça ilân etme- miştik. Şimdi devletçi olduğumuzu öğrenenler arasında, devletçiliği eko- nmomik müdahalelerden daha geniş ma- nada anlıyanlar o kadar çok değildir. Maddi manevf nerede bir kalkınma da- vası varsa, terbiyeci, veya kılâvuz, ve- ya müdahaleci muallim, çiftçi, hekim ve belediyeci olarak devlet orada his - solunacaktır. Ankara etrafındaki köy- leri dolaşınız: Büyük merkez, hiç bi - rine örnek olmamıştır ve esasen ola - maz. En akıllımız, kendi başımıza ken- di bahçemizi yapabilir miyiz? Oku - mak, görmek, hattâ bol bol nasihat al- mak, en basit aşı tekniğini veya toprak tesviyesini fidanlarımız üstünde tat - bik etmekliğimize kâfi midir? Köy mekanizmasının her vidasını oynat - mak için bir bilen lâzımdır. Köy kanu- nunun arzu ettiği veya köy kanunun- da bulunmayıp ta bizim istediğimiz şeylerin tatbik olunabilmesi için yap- masını bilenlere — ihtiyaç vardır. (mdi böyle mütehassısların bir kısmını bile ancak belediyelerimizden bir kısmı ça- Jıştırabilmektedirler. Böyle bir mütehas 818 - Kılavuzlar şebekesini büyük veya küçük bir bölge köylerinin hepsi için birden ancak devlet kullanabilir. On - ların güç, bitiremiyecekleri veya akıl erdiremiyecekleri işler için de devlet cihazının kendisi vardır. Köylerin kalkınmıya başlayıp baş« lamadığı, hattâ tren veya — öotomobil sür'ati içinden, hayat ve tabiatın deği- ğişip değişmediği ile ölçülebilir. Eks - preste uyandıktan sonra daima Sincan köyüne bakmız: şu veya bu meselesi- ni nerede ve nasıl halledersek edelim, ideal Türkiyenin asıl meselesi orada- dir. Biliyor Musunuz? V— Yünahistani Öseüünlı “ordularile fetheden kimdir?” 2 — Kazıklı Voyvodaya niçin bu isim verilmiştir? Asıl ismi nedir?, 3 — Osmanlıların Balkanları istilâsında karşılaştıkları en büyük rakip kimdir ve kaç defa bu yüzden mağlüp olmuşlardır? 4 — Darvin kimdir? (Cevapları Yarın) * 'Dünkü suallerin cevapları * | — Belgrad ilk defa olarak Osmanlı ha Fatih Mehmet tarafından muha - sara edilmiş ve Osmanlı ordusunun boz -| gunluüğü ile neticelenmiştir. 2 — Püro sigara içen kadınlar canubi Amerikada Şako kadınlarıdır. 3 — Tütünün mengei Çindir. Bilâhare Amerikaya geçmiş, sonra da Pottekizde görülerek bürün Avrupaya yayılmıştır. 4 — Kadınından çocuğuna kadar pipo içen halk Asyanın cenubundaki Bengale körfezinin içinde bulunan Andaman adaları halkıdır. 5 —Püoilkdılı olarak yer yüzünde tarihten evvel —— turan halk SON POSTA Resımlı Makal Cihan harbinde Kanada da Avrupaya asker göndermiş, Fransız cephesinde müttefiklerile birlikte harp etmişti. Geçen hafta bu ölülerin ruhuna harp meydanında (yukar- daki resimde görüldüğü üzere) dünyamın en büyük harp âbi- desi denilecek bir âbide yaptırdılar. Bu âbidenin açılma mera- siminde bulunmak üzere asker gönderdiler. İngiliz kralı bizzat Fransaya giderek açılma merasimini kendisi yaptı. Âbidenin dikilmesi bakikaten büyük ve milli bir hâdise oldu. Bir de bizim Çanakkalede şebit bıraktığımız on binlerce vatan çocuğu için diktiğimiz küçük âbideyi düşünün. Kanada- hların übidesini görünce insanın içinden gayri ihtiyari bir vic- dan azabı yükseliyor ve bize vazifemizi ihtar ediyor. Memleke? için ölmesini bilmek Türk çocuğunun en büyük meziyetlerinden biridir, fakat öldükten sonra onu unutmak da en büyük kusuru. SÖZ ARASINDA l Rir keçinin kulağını İ di ee Kesene ne Ceza verilir ? ı mektebinde idik. _4////1% // G Fransada Rochefort civarında bir köylü komşusuna kızdığı için onun keçisini yakalamış ve kulaklarını kes- meğe başlamış. Komşusu bunun üze- rine mahkemeye müracaat — etmiş ve mahkeme de maznunu iki ay hapse mahküm etmiş, Mahkâm bu kararı temyiz etmiş, fakat, temyiz mahkeme- si 1791 den kalma ve ilga edilmesi u- futulmuş bir nizamnameyi ileri süre- rek kararı tasdik etmiştir. Dünyanın en büyük ağacı Her çocuk: nin oğlu Yaşarı Böcüp etti, ve: mak için, sırıtarak : dedi, HERGÜN BİR FIKRA | Kaş ynpırkon.. Bundan kırk sene evvel; Hocamız olan yobaz, bir gün, bütün bir ders saatini bizlere cennetin nimet- Terini anlatmağa hasretmişti. Sonunda, bütün sınıfa hitapla sordu: — Hepiniz de cemnetlik olmak, ora- ya gitmek ister misiniz? — Evst! diye bağırdı: Yalnız bekçi: — Hayır! cevabını verince, hoca ta- — Noden? diye sordu. Yaşar da, aklı sıra cemile yapmış ol- — Ben sizden ayrılmam hocafendi! ——— &* RelsiCumhur namzedinin muvaffakiyetsizliği Amerikada Reisi Cumhur intihaba- ti yaklaştığı için memleket Sinema yıldızları Ve heyetşinas Kopernik Bir kaç gün evvel Pariste halk meşhur bir terzi mağazası önün - do binlabiy he kes, başını yu « karı — kaldırmış, bakınıyormuş. Metaklılar ne o luyoruz diye et - raflarına —soruş - tururken şoförün biri: — Marlen Ditrih terzide 15 dakika« roahalle rikmiş gittikçe artıyor, demiş ve son « ra şu ilmi kaideyi öne sürmüs: — Meşhur heyetşinas Kopernik de- miş ki, bir yıldızın kuvveti ona bakan- İların miktarı ile ölçülür. Terzi dük - kânının önü ağzına kadar doldu. Ast- hararetli ronomi âlimi bu kadar mebzul hayran Nebatatçılar, dünyanın en büyük ağacından bahsederlerken daima Buo- bab ağacını ileri sürerler. Halbuki, ne- batatçılar, Amerikada yeni bir ağaç keşletmişlerdir.. bir siyasi faaliyete sahne olmaktadır. Ruzvelte muhalif olarak ortaya çıkan Şarl Cougblin intihap dairesinde kili- seye koyduğu bir telsizle her gün nu- lar neşrederken, kilise yanrvetmiş-| görmemiştir. Artık ilmi? kanunlara na zaran da Marlen Ditrih yıldızların en büyüğü ve en güzelidir! nun için kilise yandı.» demeğe başla « Bu ağacın ismi, dünyanın en büyük hayvanı olan Mamuttan iktibas ” edil miş ve Mamutpini tesmiye olunmuş » İSTER- İNAN, Muş muhabirimiz yazıyor: «Geçen kış Suluhan karasının Valir köyünden Mehmet 0- dında bizisi bir dere kenarında çığ> ajtında kalmış, köylüsü öl- dü sanarak ümidi kesımişlerdi. İlkbaharda karlar eridiği zaman öldü sânilân Mekimet evir De çıkagelmiş, köylünün meraklı sorgularını da cevapsiz bi- rakmıştır. Fakat bir müddet sonra Mehmedin evine teneke te. neke bal taşıdığı nazarı dikkşti Eslbetmiş, nihayet kendisi w- kıştırılmıştır. O zaman Mehmet şu hikâyeyi anlatmıştır: Ben çığ altına düştüğüm zaman birdenbire geniş- bir ku- yunun içine girmiş bulundam. 'Çığ bu küyünün ağzını tama- men kapamıştı. Beti öt dakilta' sonra yanımda bir homurtu işttim. Korkuyordum. Yanıma bir ayı yaklaşli ve beri okşa: maya başladı. Elini ağzıma uzattı ve haraketletiyle — tabanıni yalamamı - istedi. Ayıdan h*—ıııı için istediğini - yaptım, Wişn! Dindar olan halk «Cougblin'in ileri geri söylemesine Allah razı olmadı. O-İtir. İSTER İNANMA! mışlar ve bu hâdise — Reisi Cümhur namzedinin işlerini hayli altüst etmiş- yaladım. Bu tabanı yaladıkça açlığım ve susuzluğum gidiyor- du. Bu hal karlar eriyinceye kadar devam etti. Nihayet karlar eridi, ayı ininin ağzını kapayan taş ve toprakları — pençelerile çekerek inin ağzımı açtı. Ben de dışarı çıkıp evime geldim. Ayının bana yaptığı iyiliğe karşı da bir koyun kestim, yüz düm vo sırtlayıp aymın inine götürdüm, bıraktım, 20 gün sonra tekrar bir koyun kestim. Gene götürdüm. Fa kat bu sefer ayı ininde yoktu. Bekledim. Yirmi dakika - sonra ayı geldi, tokrar bir koyun götürdüğümü görünce eliyle bana işaret ederek çağırd. Kendisini takip ettim, beni ormana gö- türdü. Bir ceviz ağacının yanında durdu, kulağını dayayarak ağacı difledi, Bana da dinlememi işaret etti, ben de dinledim. Ağacın içi uğulduyordu. Anladım ki ayı benim ikzamıma ge- ne ileramla mukabele etmiş, bana gayet zengin bir bal hazinesi göstermişti. Geldim, kardeşimi aldım: Ağacı yardık ve balları çdııvnıiı başladım. İşte taşıdığım ballar bunlardır. » l*'EER İNAN ISTE& INANWAI Kılağuz kargalar E Talu Audı sırada dedikodular duyuluyor! Filân yerdeki bilmem ne şirketiniğ,| iki türlü defter tutup, hükümetin zaranındı vergi kaçakçılığı yaptığı haber alınmıt Alâkadar makam tahkikat yapıyormuş. Böyle bir havadis duyulur duyulmaz, ak* la ilk gelen şey, toprağında misafir oldu * ğu, sayesinde para kazandığı bir memleke tin hem misafirperverbğini, hem de em niyetini suüistimal eden firmayı ayıplamakı tel'in etmektir. Halbuki bu işin içyüzü, bize o hükünt leri verdiren zevahirden bin kat daha çir kin, bin kat daha elimdir. Filvaki, böyle bir sahtekârlığı ika edeti müdssese suçludur. Bu, münakaşa bile gö" türmez. Fakat onu bu suçu işlemeğe teşvik eden olmuştur. Bu, ve yahut ki bunlar, bi hain müşviklâr kimlerdir? Üzerinde du* Tulacak asıl nokta işte burâsıdir. Yabancı sermayedar burada bir şirket| kurup ta iş görmeğe geldiği zaman, def * terleri üzerinde sahtekârlık edip te devlet' azrar etmeyi ekseriya hayalindn bile geçi” mez, Fakat, buraya adımımı atar atmaf öyle bir hataya düşer ki, arkası çorap sö") köğü “gibi işliyerek, kendisini nihayet uçu* ruma sürükler. Bu hata da şudur: Bu memlekette bif zümre vardır ki, her gelen yanacı iş ada” minin önüne düşerek, ona kılağuzluk —et meyi âdeta inhisar altına almıştır. Bu züm re, Türklüğün hususiyetlerinden çok def bihaber ve bu yüzden, kuşkulu olarak Tür kiyede iş hayatına atılan yabancıların te * reddütlerini, şüphelerini, suizanlarını istil” mar eder, Önlara bu memleketi körü, bit halkı cahil, hilekâr, bu hükümeti ve me * murlarını ucuz, pahalı, fakat her halde s8- tn alınır bir kabiliyette gösterir. Türklük camiasında yalnız kendisi dürüst, — yalnık kendisi muktedir, hayırhah ve işgüzardır Ve hattâ, bütün bu sebeplerden dolayıdı! ki, mazlüm ve mağdur yaşamaktadır. | Budala frenk buna inanır. Bilmez k& bu kilağuz kargalar eğer hükümetçe istih” dam edilmemişler, edilmiyorlar ise, bust asla lâyık olmadıkları içindir. Derken, şirket kurulur, faaliyete geçer Kılağuz kargalar, o girketin yüksek mevki lerine hep kendi adamlarını geçirirler. Mu' hasebeci, veznedar,; gube müdürü hep o9 İlardandır. Bu yurdun öz evlütlarından W dır prova yapıyor. Halk da burada bi-| tekini bile şirkete yanaştırmazlar, Şayet bi” risi âğır basacak olsa, direktörün karşısın? dikilir, ve ispanyolcaya — kaçan kötü — bif Hrenkçe ilet — Türklere itimat öaiz değildir.. Piş * man olursunuz! derler ve o adamın yüzü ne girketin kapısını kapattırırlar. İşte bu kılağuz karçalardır ki, —önüt' düştükleri firmayı rüşvete, sahtekârlığa, d Tavereye alıştırırlar. — Bu memlekette dalaveresiz iş görü mez! Düsturunu kopası dillerine dolamışlaf” dir. Tektarlıya tekrarlıya, enai frengi kandırırlar ve günün birinde foya meydaf çıkıncıya kadar, şirkete envâ ıup.ul*, ler yaptırırlar. Hiç bir kanun; hiç bir emir bu murdt ruhlu tufeylileri, ecnebi girketlerden uzaF laştırmağa muvaffak olamamıştır. Hâlâ, en mühim şirkellerde, en mühif mevkiler bunların elindedir. Ve onun içi” dir ki hükümetle bu şirketler arasında © tekabil emniyet ve itimat bir türlü te edemez. Anjağliyor Ki yabancıların bu kekiltll anlamaları için, başlarına, bu defa İzmif de olduğu gibi bir felâket gelmesi, bir '? zalet çıkması İâzım. Ancak o zamandır ki: «Kılağuz — Wâ” ga olanın burnu pislikten çıkmazla Y Türk' darbı meselinin hikmeti kafalar!' dank diyecek.. diyecek amma, bâde yabil Basral,