GİBAL Maceraları Onu, boş masalardan birinin önüne oturttu, Ellerini masaya dayıyarak sor- du : | — Anlat bakalım.. ne içeceksin?.. Duziko.. mastika.. reçina.. vino.. kön- yak.. menta.... — Duziko.. duziko... — Hay, köpoğlu!.. Duzikonun lez- zetini sen de öğrendin, ha... Ulan memleketinizde su yerine bile kokoroz şarabı içersiniz .Buraya gelir gelmez, kibar oluyorsunuz. Ananızın memesi gibi, duziko kadehine sarılıyorsunuz. ” Carson, böylece söylenerek tezgâha doğru ilerlemişti. O zaman o Hırvat ta derhal etrafına sür'atle bir göz gezdir- miş, ve hafifce gülümsemişti, Bu ya - zalı Hırvat, (Gâvur Mehmet) ti. Gâvur Mehmet; * kendisini (Aliş) adile tanıtan - İbodan ayrıldıktan sön- ra, onu terk etmemişti... Evvelâ, ora- da karanlık bir köşeye çekilerek, kol- tuğunun altındaki Hırvat elbiselerini giydikten sonra, sıkı bir takibe giriş » Mişti. Bu takip; İbonun Ayvansaray kapı- sindaki kahveye gelip oturduğu daki- kaya kadar devam etmişti. Gâvur Mehmet, İbonun kale kapı - sından gireceğini anlamıştı. Orada, sa- hilde bulunan Kalafat tezgâhlarından birinin altına uzanmış; İboyu oradan tarassuda başlamıştı. Onun; kahveci çırağı ile teklifsizce Son Posta'nın zabıta romanı: 29 İ ZİNDANLARI Kulaksız Fotinin meyhanesine kadar takip eylemişti. * Şimdi meyhanede; garson tezgâha doğru giderken etrafına göz gezdiren Güâvur Mehmet, içinden şöylece söy- lenmişti: — Âla., her şey, yolunda:;. Bizim İbo efendi, meydanda yok. Halbuki şu kapıdan içeri girdiğini, gözletimle gördüm... Sakızlı Pandelinin zama » nında, bu meyhane böyle değildi. Şim- di, bir çok değişiklikler yapılmış.. mey- hane büsbütün başka bir hal almış. Bi- zim Aliş efendinin içeri girip te orta - dan kaybolmasına nazaran, belki de arka tarafa odalar yapılmış... Anlaşı - lan; biz buraya, postu sereceğiz. Garson, bir karafa rakı ile bir çok ta yiyecek getirmişti. Ve sonra parmağı- İnin ucü ile düvardaki saati göstererek, yarı sözle ve yarı işaretle: — Sen; ye.. iç... Daha vakit er - ken... Ben, biraz daha yatayım. Demişti. Bu teklif, Gâvur Mehmedin canına minnetti... Sanki, yaralarının iztırabi- | na dayanamıyormuş gibi, yüzünü ek -| şiterek : — Da.. da.. da... * Diye cevap vermişti. Garson, gidip yatmıştı. Gâvur Meh- met te, yiyip içmeye başlamıştı. Ara « dan, beş on dakika, böylece sükünetle , |tine uğramayı aklından geçirmemiş: HSON POSTA Son Posta'nın siyasi- tefrikası : İllihatç;ılar Devrinde / MUHALEFET Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl ğ —15 — Ali Kemal, rütbeler, nişanlar gibi göze batan mükâfatlara rağbet etmemiş; | " —- yalnız verilen ihsanları kabul etmekle iktifa etmişti. Talebe arasında vuku bulan istiknah ve İstifsarlardan müsteban — olduğuna Hazaran sabık Teavün cemiyetinin müessisi ve reisi olan ve zâli akdesi hazreti padişahiye karşı da metin bir hissi ubudiyet ve sadakatle mütehalli bulunan Ali Kemal; yalniz Paris'te de- gil; Jenev 've saire gibi mahallerde tah- silde bulanan umum talebeyi Osmani- yeşüzerinde nüfuzu kâmileye mâlik - tir. Mumaileyha kulları, süveri mü - nasebe ile taltif ve hoşnud edildiği tak- dirde, kendisinden rizayi âliye muva- fiık bir çok hıdamatı hasene beklenile- bilir. Binaenaleyh ... . ilâh .. Said bey, Ali Kemal beyin bizzat yazdığı bu müsveddeleri alıp cebine koyduktan sonra: — Teşekkür ederim... Bendeniz bunları güzelce beyaza çekeyim. Be - raberce İstanbula gönderelim, Demişti... Fakat, böyle bir entrika- ya âlet olacak derecede düşkün olmı - yan bu zât; bir daha Kemal beyin sem- — Bir gün gelir; belki lâzım olur. İgöndermişti. — Arize Sureti — Atebei Felek mertebei hazreti zıllüllahiye | İŞerefsudür eden fermanı nümayü- na imtisalen bugün Dersaadete gel - dim... Zâti melâik semâtı cihanbani - krinin, ve saltanatı seniyelerinin; en sadık bir hâdimi hakiziyim. D On beş senedir, Avrupada, bu mes- İleki sıdkı ubudiyete vakfi âmâl evle - dim ... Vaktile; Murat bey kullarını, bedhâhâni ecânibe karşı © mesleki medhülü bırakarak, dâirci itaate sok- maya çalışan, bu abdi ahkarları — idi. Bilâhara o âmiri âliyeye imtisalen ge - rek Paris'te ve gerek Mısır'da, bır çok efsadatın önünü almaya muvaflak ol- Diye, onları muhafaza etmekle ik- tifa eylemişti. dum. Fakat şu son zamanlarda, Avru- pada işler her nedense yüz üstü bıra - Telâş ve heyecan, Ali Kemal beyin | yünları ele aldılar. Şiddetle icrayi muhakeme kuvvetine sarsıntı vermiş-|küm eyilyorlar. Avrupada, bu gaze t. O; Abdülhamidi, alışkın olduğu bir|leri mutalâa edenler; memâliki şâbi tarzda avlamak istemişti. Onun için|nelerinde kan gövdeyi götürüyor, İstanbula ayak basar basmaz; ayağınım | nıyorlar. tozile şu arizeyi yazmşı; Abdülhamide | cEzundur. ıdibire yeniden iktıfa olunursa; bütü |bu uygunsuzlukların önünü almak, b dört senelik - mutlakiyet hükümdâ ıç “Üy) _'.-’ı ZT Ve öldü? Yazan: Ziya Şakir Erâcif, © derece hadd Sâyei şevketvâyei hümayünlarınd vaktile Murat bey kullarının Dersağ dete avdeti esnasında ittihaz edilen gün gayet kolay olacaktır. İşlerin, böyle yüz üstü terk edilm sinden cesaret alarak gerek Hidiv A bas paşa ve gerek Muhtar paşa ve F rek sairleri, a'dayı hümayüna mua' netten geri kalmıyorlar, Ferman.| Kulları Ali Kemal Bu arıza veyahut jürnalin; Abdül hamit üzerinde ne tesir husule getirdi ni bilmiyoruz. Ancak bu arize ve, jürnale. Abdülhamidin hiç bir ce' vermemesine bakarak; ya, - bu, ot! rının bir anda meşrutiyetperver kesi'| verdiğine.. veyahut meşrutiyetin &! geçmşiti. Bu müddet zarfında, Gâvur Said beyin -bu işten istinkâfı, Ali'kıldığı için, gerek zâti velinimeti âzâ: sır ve şerâiti karşısında içine bir ürkü' — Âlâl.. Demek ki; bizim Aliş e- fendi, buralarca tanınmış; marüf bir zAt. Şu halde; ipin bir ucu, buraya bağ- h demektir... Yalnız, bir mesele var. İhtimal ki, ben bu adamla daha yakın- t lonuşm.uım görür görmez: , , Kemal beyin programını tebdi! etme-İmileri, ve gerek saltanatı seniyeleri a- mişti. Ve Ali Kemal bey, bu işe daha leyhinde her tarafa mühlek fesadlar liyakatile ehli erbap adamlar bulmakta çevrilmekte olduğunu, kemali hayretle gecikmemişti... Ve böylece şuna buna'gördüm. Gördüklerimi de, gerek baş- yazdırıp gönderdiği mektuplarla da|kitabeti celile ve gerek vesaiti saire ile, Mehmet her tarafı gözden geçirmişti. Gözleri, bilhassa tezgâhın arkasındaki küçük kapı üzerinde temerküz etmiş- ti. Hafif hafif başını sallıyarak: — Ne varsa, işte bu kapının arka- hamidin bu sükütunun sebebini ar sında, Demişti. Gâvur Mehmet, derhal kararını ver- mişti. Gidip usullacık kapıyı açacak; bu dört tahtanınm sakladığı esrarın ne olduğunu anlıyacaktı... Şâyet ya, gar- sonlardan biri uyanırsa; veyahut içe- riden biri çıkıp ta göğtüne dayanırsa, © zaman işi abdallığa vuracak.. su dök- | mek için bir yer aradığını söyliyerek | kimseye şüphe vermemeye çalışacak- a. dan temas etmeye mecbur kalacağım. Kendime daha iyi bir şekil vermeliyim. Diye mırıldanmıştı, t Gözleri birdenbire, oradaki kayık - h hanenin yanındaki küçük bir kümese ilişmişti. Sürüne sürüne oraya ilerle - mişti. Kümes, eski pliskü tahtalardan mürekkepti. Bunlardan birini çekip | kopardıktan sonra elini içeri daldır - miş; sabah keyfi ile ötmeye hazırlanan _Hı' horozun boynuna yapışıvermişti. ' Horozu çekmiş, çıkarmıştı. Sustalı biçağını derhal gırtlağına — dayamıştı. $ Hiç bir suçu ve kabahati olmıyan za-|mez, derhal kalkmaya davranmıştı. vallı hayvan, bir kerecik bile kanatları-|Fakat o anda, olduğu yerde kalmış.. nt çırpmaya muvaffak olamamıştı. — |kımıldanamamıştı... Çünkü; o küçük “Gâvur Mehmet, derhal gömleğini|kapı, yavaş yavaş açılmıştı. Dev gibi çıkarmış.. parçalamış.. horozun sıcak |iri vücutlu bir adam, vücudunu eğmiş.. kanlarına batırmış.. evvelâ, başını ve|içeri geçmişti. sonra sol elini sarmıştı. Ve o zaman,| Gâvur Mehmet, bunu görür görmez, artık hakikaten tanınmasına imkân ol-|hafifce titremiş : mıiyan bir hal almıştı. — Vay canına.. bu adam, Petri... Fakat; ihtiyatlı hareket ederek, yi-|İyi amma, Petri burada ne arıyor?.. ne o kalafat tezgâhinin arkasına giz -| Ah bu herif, ne çetin bir domuzdur... lenmişti. İbonun kahveden kalkmasını | Ay, ay, ay.. arkasında da bizim Aliş e- beklemişti. fendi... Ne garip şeyler... İstanbulun ” Nihayet; kale kapıları açılmış.. İbo|hali, bayağı değişmiş. Tavşanlarla sırte içeri girmiş.. Gâvur Mehmet de onu, |lanlar arkadaşlık ediyor. Hele dur ba: TT EEZ R kalım.. encamı nereye varacak?... Demişti. Ve güya; onların geldiğini Üstelik “ yümüruğunu © kaldırdı. ” Menüi| SöTmemiş gibi, başını masanım üstüne yumruktan ıîkınnıî: için iki adım geri ce-'“_'m'_'""“_ğ_""“ söl k?'“_"" tütarak ha- | kildi. Fakat kızmıştı. O da işi münasip bir| fif bir inilti köyvermişti. yerde halletimek istiyordu. Karşıdan gelen (Arkası var) V We arabacısı henüz uyuklamakta — bulunan * Bir arabayı görünce bağırdı: ; — Hey, arabacı durl.. Menut hiddetle ve gürültüyle arabanın kapısını açti ve Tonayu davet etti. Tono parasının olmadığını bahane ede- gek binmek istemeyince Menut: R, — Ben veririm.. dedi. Hatta Tononun binmesine bile yardım Gylüdü; Sisaya & dü arkaninilaği Bivetok aha banın cam yerine tahtadan yapılmış pen » cerelerini kapadı. Arabacıya: — Korkak köpek diye haykırdı. Hay- yan.. çışıyorlardı.. Mahalle kadınları: süpürgele- rinin Üzerine dayanarak, arabanın sıkı gıkı kapanmış olan pencerelerine tecensüsle ba- kıyorlardı. ş Bir zabıta memuru sırtarak yakının * daki komşu kadina manalı manalı bakıyor, we bu bakışla arabanın içinde gizli bir mua- Yü vi lmme ae keilek iaİroslih. bükitaridalar Ü6üme Teelinnn funbeğryo e MA NN ilndleği admdi Va Mi okkan sekceli < Arabacı iki dele dâln sdresi sordu. A -İtin- arabodan inmesini bekledi. Fakat bir ecle gitmemesini tenbih ettikleri için, l!h":ı.’Crk.ıb.:î::îî::c:ıı.i::::.k".n llPlllN v 1. Ve bi : vi kaklı ba: n sokaklarında arabasını tenbel — tenbel — ladati, İndstti diye bağırdı. HUĞ D SS (P di AA aai daleider Nadüğrdk (*) Akdenizin bir çok şehirlerinde ol: | şinden biri zeminde, diğeri de kanapenin duğu gibi Valencede de her sabah sütçüler, |üstünde cansız yatıyorlardı. Mmek ve koçilerile erkenden şehri — dolaşır, » taze ve hilesiz süt vermek maksadile hay * jteklerine kadar kana batarak, kesilmiş ve vanlarını müşterilerinin gözü wkmııdıdolunzıhıhıı—hyau farlar, —— o T andıran bu karoçeyi boşalttılar, İK en b Ka z Kerön » . n . di da; Paris'den İkdam gazetesile ilmi yetleri karşısında birbirlerinden istifa- Gâvur Mehmet, bu kararı verir vere| d& - memuren Parise gelen - Ahmet| g Celâleddin paşaya bir hayli yardımlar etmiş; bu suretle de Abdülhamidin bir kat daha gözüne girmişti. Eğer bir başkası olsaydı, bu hizmet- parlak bir surette alabilirdi. Fakat Ali Kemal bey, zeki bir adam olduğu için; rütbeler, nişanlar gibi göze batacak ve şatafatlı mükafatlara rağbet etmemiş; yalnız verilen ihsanları kabul etmekle iktifa ederek büyük mükâfatlar için, zamanını beklemişti. İşte, bu suretle Abdülhamit tarafın- dan iyice tanınmış olan Ali Kemal bey; Meşrutiyetin ilânı haberi Parise vâsıl olur olmaz, Abdülhamide o tel- grafı çekmiş; ve bunun üzerine de, İs- tanbula avdet eylemişti. Ali Kemal beyin maksadı; herkes- ten evvel İstanbula gelip ilk hürriyet ve meşrutiyet hareketlerinin başına geçmek,. (Ahrar) kafilesi sökün e - dip İstanbula gelerek — (meşrutiyetin feyzini paylaşma) ya başlamadan ev- vel, (aslan payı) nı kendisi alabilmek- ten ibaretti. Abdülhamidin onu davetten maksa- ve edebi mektuplar yazan; ve yazıları da bir kısım gençler ve münevverler tarafından okunan böyle güzide bir ruharriri, elinin altında bulundurabil- mekti. Bu iki şahsiyet, mütekabil menfaat- ler karşısında birleşmişlerdi. Fakat, a- caba yeni meşrutiyet devrinin hususi- de edebilecekler mi idi?... Mazalesef, edememişlerdi. Çünkü Ali yanlış adımlar; - « n nihayet sarayın nazarı dikkatini celplatebet zillüllahilerine arzeyledim. eylemişti. Artık ondan sonra da, sa - rayla doğrudan doğruya muhaberata girişmişti. Abdülhamidin en büyük zekâ eser- lerinden biri de; herkesin nabzına gö- re şerbet vermek; ve herkesi, tam ye- rinde kullanabilmekti... Onun için, bu zeki hükümdar; Ali Kemal beyin hüs- nü hizmetlerinden bir hayli istifade et- mişti. Ali Kemal bey; Murat beyin İs- tanbula avdete iknaı vesaire gibi işler- Yemen'e, Manastıra ve memâliki sâirei şâhâneye gönderilen yaftaların, beyannamelerin aslını, hakayikini daha kablettabı ihbar eyledim. Şimdi; Fran- sanın, İngilterenin bazı evrakı mühim- mei havâdisini, a'dayı saltanatı hüma - BULMACA Soldan sağa: ökyüzünde görü - 'ağmurlardan sonra men renkli hâle. 3 landığımız bir söz. 4 — Kunduraları parla- tır, Habeş reisi. 5 — Buğdayın öğüdülmü- şü, askerlikte bir rütbe. 6 — bir za ilâve- sile kabul etmek manasına gelir, genişliğin eşi, kadının fransızcası. 7 — Futbolda ka- leye çekilen, hayret edatı. B — Nurlan - dırma. 9 — Aakerlerin hepsi. V0 — Fert- Yukarıdan aşağıya: 1 — Köşk pencerelerindeki çizgili tah- talar, ceviz. 2 — Dest, yokuşun aksi. 3 — Kavuşma, iz veya yara. 4 — Öldürmek, sıkintı esnasında söyleriz. 5 — Ciğerler, şan. 6 — Hendese ilmi. 7 — Bir R ilâve- sile vücuda getirilen iş olur, heykel. B — Sağ sol. 9 — Emmekten emri hazır, yu - kart değil. 10 — Ayırma, — mutfaklarda bulun! Dünkü bulmacanın halli : Soldan sağa: 1 — İzmarit, kel. 2 — Baer, abuna. 3 — İz, nitekim. 4 — Şo, sat, usa. 5 — Dua, us, 6 — Argentin, 7 — Al, aş, gu. Saksağan. Yukarıdan aşağıya: 1 — İbiş ait. 2 — Zozo Dalmas. 3 — Hastaneden adâmlar koşustü. Ve dir -| Kemal beyin; heyecan sevkile attığıİMe, ur, ana 4 — Ar sağanak, 5-— Na |Ribap halide'iki Yorma olarak f daha zeki veleş. 6 — Et, ba> 7 — Tat, üt, Doğ. B — |tir. * Bu'kitapta beynelallel matduhti gİ kurnaz olan - Abdülhamide, derhal bir| Lec, sigâra. 9 — Kuku, Numan. 10 — E- 1 — Evlerin camlı deliği, lâhim. 2 —| !9.15: Konserin devamı, 20: Konfet? | ilencilere aadaka | berler, 21,20: S vermediğimiz zaman sölav kelimesile kul-| 22.45: Orkestra, 23,45: Ecnebi dik | 8 — İman. damla. 9 — Tana, bora. 10 — |Yeni tü geldiğine hükmetmek mecburiyeti kabul ediyoruz. Ali Kemal beye gelince; o, Abdi tırmaya lüzum görmemişti. Ve b de bunu, yeni meşrutiyet hükümd nın bu esnadaki fazla meşgüliyeti atfetmişti. eli SDK AUAĞ Ylçür mez, Abdülhamide şu ikinci arizf| takdim eylemişti. (Arkası var) | Bu Akşamki Progra PRAG 20,15: Eğlenceli plâk revüsü, 2İ Sözler, 22: Zürihten nakil, 22,15: Kot rans, 22,35: Plâk (yeni şakılar), 22 Olimpiyat haberleri, 23.15: Plâk, 25 Karlsbaddan nakil: Dans musikisi nakti BUDAPEŞTE 21.10: Şen askeç, 22,50: 23,10: Çingene musikisi, 24: Piyano - f| kı, 24.30: Cazbant. ; BÜKREŞ 18,15: Polis bandosu, — 19: 20,20: Plâk uStrause, 21,05: Teknik V) Cazbant, — 22,30: haberler, 24: Konser nakli. MOSKOVA 20: Olimpiyat bahsi, 22: Yabancı * lerle neşriyat. VARŞOVA 20: Köylü konseri, 21,15: Uzak yurddaşlar için neşriyat, 21,45: Kot malar, 22: Piyano refakatile keman seri, 22,30: Mizah, 23: Spor, 23,15: çük orkestra (Hafif musiki), 23,40: P plâkları. VİYANA 20: Haberler, 20,10: «Kırtangts Ti vanıe isimli şarkılı radyo - piyesi, 22 Amerikadaki yenilikler, 23: Habif 23.10: Plâk «Viyana musikisis, — 247 Cazbant. Yeni Neşriyat Sovyet Demokrasisi — Soryetler * Ana Kanünü — projesinin K dilmesinin neyi ifade ettiği hustt Çi da Şalr Nâzım Hikmet tarafındöt leme — alinmiş bir etüddür. — KÜTÜS $i Hddlalar da tahili edilmekte VE — n ğ «